12 Ağustos 2012 Pazar

Oliver Stone ve Klişeler Yumağı

movies_savages_still_1

Oliver Stone son filmi Savages (Vahşiler) ‘da bir önceki filmi Wall Street:Money Never Sleeps’den çok alakasız kamerasını finans dünyasından uyuşturu dünyasına ve meksika kartellerine çeviriyor.Öncelikle Oliver Stone için ayrı bir parantez açmamız gerekir.Bazı insanlar vardır hayatlarının belli bir zamanında ekstra mükemmel işler çıkarırlar ve bir daha asla o çıtaya ulaşamazlar.Sürekli hep cepten yerler.İşte böyle bir yönetmen Oliver Stone.Kariyerine baktığımızda ilk dönemlerindeki Platoon,The Doors,Natural Born Killers gibi başyapıtlarının ardından son yirmi yıla yayılan bir gerileme dönemi içinde yönetmen.Alexander gibi hayal kırıklıklarıyla da en dibe çöktüğü zamanlarda olmuştu.Politik olarak çok keskin bir amerikan propagandasını sinemasına iliştiren Stone,ülkemize ve Türklere yönelik en kara yapım olarak adlandıralabilicek ve hala etkilerini silemediğimiz Midnight Express’in senaristi olması sebebiyle de hep bir muhalefetle karşılaşmıştır türk seyircisi tarafından.Geceyarısı ekspresini gözü kara millyetçilikle değil de sinemasal anlamda içerdiği propaganda öğeriyle başarısız bulmuşumdur.Anlatılanlar tamamen yaşanmış olaylardır ama dediğim gibi yapım amacının sanat değil de siyasi manevra olması hem filme hem de yönetmen Alan Parker ve Oliver Stone üzerinden inandırıcılıkları konusunda negatif bir tutum oluşmasına sebep olmuştu.Bundan sonra Oliver Stone ne yapsa,Platoon’u geçecek bir başyapıt ortaya koysa bile hep aklımızın bir köşesinde sonunda kadar hizmet ettiği düzene karş çıkıyormuş gibi yapan tatlı su solcusu olarak kalacaktır.


Neyse film de bunların bir uzantısı olarak Oliver Stone sinemasının istikrarını bozmuyor ve aşağıya doğru eğrinin devam etmesini sağlıyor.Amerikalı iki parlak genç Ben (Aaron Johnson) ve Chon (Taylor Kitsch) birbirlerine taban tabana zıt iki eski arkadaş ve birbirlerine tutku ile bağlılar.Bir nevi “bromance” durumu hakim.Ortak(!) aşkları Ophelia (Blake Lively) ile karışık bir ilişkileri söz konusu.Hikayeyi “O”nun ağzından dinlerken iki arkadaşı tek bir kişiymiş gibi algılayıp hissettiğini belirtmesi erkek-kadın-erkek üçgenini açıklamaya yetecek bir altyapı sunmuyor.Woody Allen’ın Vicky Christina Barcelona’sındaki o üçlü ilişkiler yumağının derinliğine benzer bir yapı hemen hemen hiç yok.Hal böyle olunca bu ilişkinin şeklinin kullanılması akla hemen pazarlama hilesi için yapılmış olmasını getiriyor.Özellikle erotik anlamda cesur sahnelerin varlığı bu sebepten dolayı görsel zenginliğe değil ucuz pazarlamaya hizmet ediyor.

savages-1


Ben ve Chon amerikanın cennetvari doğu sahillerinde piyasadaki en iyi uyuşturucuyu yaparak küçük çapta bir servete sahip oluyorlar ve ikilinin iyilik timsali Chon’u bu parayı Robin Hood misali dünya barışı için kullanıyor.İlk sahnelerde aklıma Bono’nun ucuz sanatçı duyarlılığı gelmişti ve filmin bir sahnesinde de bu bahis geçmesi beni şaşırtmadı.Uyuşturu ticaretini fakirlere yardım etme kisvesi altında iyilik temeline indirmek en başta bahsettiğimiz inandırıcılık mevzusunda filmin yine sınıfta kalmasına neden oluyor.Tamam kötü bir iş yapıyoruz ama amacımız iyilik olduğu için sorun yok en azından dürüst ve iyi niyetliyiz dedirtmeye çalışması çok basit geliyor izleyiciye.

Savages Filmsavages---interrogation-series_-_elena_-week-1
Velhasıl kelam bu pembe tablo tabiki uzun sürmüyor ve ülkelerindeki iç hesaplaşmalar yüzünden yeni pazarlar arayan eli kanlı vahşi meksika karteli gözünü kuzeye dikiyor ve kahramanlarımızı işin içine dahil etmeye çalışıyorlar.Tabi kahramanlarımız olaya milyon dolar kazandıkları hobi gözüyle baktıklarından bu olaya dahil olmak istemiiyorlar ve işin şiddet kısmı bundan sonra ortaya çıkıyor.Tamamen klişeler üzerinden ilerleyen filmde hemen hemen bütün karakterler ve olaylar hollywoodvari bir şekilde klişelerle şekillendirilmiş.Bir sonraki sahnede ne olacağı,ne diyecekleri izleyenin aklına gelebiliyor.Önü alınamaz şiddet,yüzeysel karakterler,düşük tempo.Yani nerden tutarsan tut elinde kalan bir yapı.


Bütün bu olumsuzlukların içinde güzel şeyler de var tabi.Mesela gossip girl dizisiyle ergen gençlik için ikon haline gelen Blake Lively bütün bu klişeler içinde görsellik katması anlamında oldukça hoş olmuş.Özellikle yüzeysel üçlü aşkın ortasında fanteziler üretmesi için konulmuş olsa da estetik güzelliğinin de es geçilmemesi gereken bir konu.Asıl filmin en güçlü oyunculuğu tek kelimeyle Benicio Del Toro.Meksika Karteli’nin güçlerini korumak adına esirgemedikleri şiddeti,daha doğrusu psikopatlığı çok iyi resmediyor.İyiyle kötünün karıştığı,tüm resmi,ahlaki kurumların çorba olduğu bir dünyada kendince sağlam bir karakter oturtması filmin en güçlü dayanağı.Sırf Benicio Del Toro için bile katlanılabilir bir film.

benicio-del-toro-as-lado-in-savages-2012


Sonuç olarak Oliver Stone’un bizi şaşırtmadığı ve kariyerinin istikrarını devam ettirdiği bir yapım Savages.Meksika kartellerinin acımasızlığından,amerikalıların rüyasının vurdumduymazlığından,ucuz erotik numaralardan bıkmadıysanız büyük ihtimalle bu filmden keyif alabilirsiniz.Ama biz bu numaraları çok gördük derseniz hiç vakit kaybetmeyin derim.

babil -savages

Afişini de en sona sakladım.Baya yaratıcı bir afiş olmuş:)

*
Share/Save/Bookmark

9 Ağustos 2012 Perşembe

Harika Uygur’a Sorduk

Sinema bir mucizedir olarak başlattığımız söyleşilerin ikincisini casting direktörü Harika Uygur’la yaptık.Sinemanın emekçileri oyuncuların ilk kapılarını çaldığı ajanslardaki durum ve sektöre bakışlarını merak ettik.Sonuçta keyifli ve bilgilendirici bir söyleşi ortaya çıktı.Keyifli okumalar..
IMG_0923j
logo
Yaptığınız işlere baktıgımızda Fransa,Amerika,Avusturya, Almanya gibi çeşitli ülkelere ait yapımları görüyoruz. Avrupa ve Amerika gibi sağlam sinema sektörleri olan ülkelerdeki bu başarının sırrı nedir sizce?
Düzen. Ne istediğini bilen yönetmenler; düzenli sekilde kurulan ve tamamen paperwork dediğimiz çalışma düzeniyle herşeyi yazarak çizerek planlayan işini gayet iyi yapan ekipler. Çok kağıt harcandığını ilk gördüğümde şaşkınlığımı gizleymemiştim; fakat hayranlık verici. Herşey şaşılacak bir düzen içinde.
Peki çok uluslu projelerde yer almanın zorlukları veya kolaylıkları nelerdır?
Hiçbir zorluğunu görmedim; aksine konforundan yararlanıyorum. Burası ile orada arasında tek fark eğer seni işe alan bir yapımcın ve yönetmenin var ise sana sonsuz bir güven duyuyorlar. Bu güven bende minnettarlık yaratıyor. Beni daha yaratıcı ve çalışma hevesli kılıyor.  Eğer tek bir zorluk söylemem gerekir ise burada ingilizce bilen oyuncu sayısının azlığı hepsi bu.
Ülkemizdeki önü alınamayan dizi sektörünün oyunculuklar anlamında sinemaya bir katkısının oldugunu düşünüyr musunuz?
Bir söylem var benim hiç anlayamadığım sinema ve dizi oyunculuğu farklıdır diye. Aklım almıyor. Bir karakteri yaratmak nasıl farklı olabilir ki. Evet dizilerimiz çok uzun; evet setlerimiz çok yorucu eee ama bu neyi değiştirir. Her oynadığı karakter oyuncunun pratiği dolayısıyla her pratikte ister sinemada olsun ister dizide çok şey sağlar diye düşünüyorum.
Ülkemizdeki bir çok yetenekli oyuncunun dizilerdeki başarılı performanslarını izliyoruz ama nedense bu başarıların devamı sinema anlamında pek gelmiyor.Bunun nedeni sizce nedir?
Bu soru üzerine çok düşündüm. Bugün sadece sinema filmleri ile başarılı olmuş ama baktığında dizide kariyer yapamamış bir çok iyi  oyuncu var. En önemli şey cast. Nerede doğru oturuyor buna bakmak lazım. Herşey dengiyle olmalı.  Ben oyunculara yetenekli ve ya değil diye bakamıyorum. Oyunculuk yetenek işi değil kalp işi.  Kalbini beynine gözüne taşıyabilme işi.
70’li yılların sinemasının en büyük özelliklerinden bol yıldızlı yapımların  gunumuzde tekrar yapılabilmesi mümkün mü?
Bu sorunun cevabı bende değil; yapımcılarda aslında. Oyunculuk anlamında soruyorsan, teknoloji bizi eski naifliğimizden sıcaklığımızdan alıkoydu. Gelenek ve göreneklerimiz eridi gitti. Bu hepimiz beşeriz ; saşarız halimize yansıdı. Oyuncu da beşer. 
Geçmişinize baktıgımızda Osman Seden ve Ezel Akay gibi ustalara yardımcılık yapmışsınız.Bunun sanatınıza ve işinize katkıları nelerdir?
Set terbiyesi ve oyuncuya yaklaşım ahlakı kazandırdı. Benim dönemimde yönetmen yardımcısı iken; oyuncudan kostum getirmesini bile istemek için cümlelerimizi büyük bir dikkatle seçerdik. Herkes ve herşey büyük bir saygı çerçevesinde yapılırdı. Hala büyük organizasyonların içinde yer almış olmanın hayatıma etkisini taşıyor; işe bakar iken de saygı ile yaklaşmaya özen gösteriyorum. Hala bireysel çalışmama ragmen ekip ruhuna inanıyor; çalıştığım her insanı ekibin değerli üyesi olarak görüyorum.
Şu an Türk sinemasının içinde bulunduğu durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 90’lı yıllara nazaran bır artışın oldugu kesin ama kalite anlamında 70’lerin yeşilçamına yaklasabildik mi?
Muazzam geliştiğini düşünüyorum; neden geçmiş ile kıyaslayalım ki. Çocukların elinde bile i-pad var artık. Ve hep şuna inanırım geçmiş geçti gelecek bilinmez. Sen şu an ne yapıyorsun?  Gittiğim her festivalde Türk sinemasının gelişiminden övgüyle bahsedilmesi; oyuncuları hakkında konuşulması beni gururlandırıyor.
Bir filmin başarısınındaki oyuncu seçiminin oranı nedir? Salt güçlü bir castingle başarı sağlanabilir mi sizce?
Cast’ın doğru seçilmesi; yerleştirilmesi; ve yön verilmesi başarısı bir filmin %50 sidir. Bu net.
Yeni yetenekleri bulmak için ne gibi bir çalışmalarınız var?
Salı ve perşembe günleri oyuncu görüşmeleri yapıyoruz. İster ajansı olsun ister olmasın randevu alan her oyuncuyla belli materyalleri yanında oldugu sürece görüşüyoruz. Showreel, CV ve headshot fotoğrafı şartı koştuk. Bu anlamda bir farkındalık oluşturmaya çalışıyorum.  Bir oyuncu elini kolunu sallayarak bir görüşmeye gitmemeli; karşında ki sana bakar sen ona bakarsın sonuç koca bir sıfır.
Sizce oyunculuk sadece iyi rol yapmak mıdır? Kültürel ve sanatsal birikim ne denli önemlidir?
İyi rol yapmak mı? Oyunculuk tam tersi rol yapmamaktır. Diğer birikimler elbet birgün ve mutlaka birgün bir karakterde işine yarar.
Oyuncu seçimlerinde yetenek ve görüntü arasında bir değerlendirmeyi nasıl oranlarsınız?
Her karakter için ister istemez kafanda bir görüntü oluşuyor; masum bir karakter araken kaşları ince alınmış saçları röfleli bir karaktere ister istemez yaklaşamıyorsun. Dolayısyla böyle bir fotograf gördüğünde şeçmeye çağıramıyorsun. Bu yüzden işte fotograf önemli. En doğal halinle çakilmiş headshotlar olmalı. Yetenek dediğiniz şey ise audition sırasında verilen auditionda karakteri ne denli ortaya çıkardığınla doğru orantılı.
Şimdiye kadar dahil olduğunuz projelerde yaşadığınız en büyük zorluk ne oldu?
Ne aradığını bilmeyen kendi kafasında net olmayan bir karakteri dogru brief veremeyen yönetmenler. Halbuki elinde bir senaryo var paylaştığın bu senaryoda  senarist karakteri senaryo da anlatıyor. Eğer bir cast direktörü ile çalışıyorsan bırak sana yardımcı olsun. Güven duy.
Çalışmaktan en çok keyif aldığınız yönetmen ve oyuncuları öğrenebilir miyiz?
O kadar çok ki;  Ezel başta olmak üzere çalıştığım her işte  yönetmenle ve oyuncularla keyif içinde çalıştım. Buna dizi yönetmenlerim de dizide rol alan oyuncu arkadaşlarımda dahil.
Oyuncu Seçimleri Atölyenizden biraz bahseder misiniz?
Tamamen bir auditiona girmeden once neler ve ne aşamalardan geçmesi gerektiği hakkında farkındalık yaratn bir atölye çalışması. Oyuncular ellerine audition sahnesini aldıktan sonra sadece oradaki cümleleri ezberlemeye odaklanıyorlar dolayısıyla rolu alamıyorlar ve neden rol alamadıklarını anlamıyor. Halbuki bir rolu almanın ilk etabı CV ve fotoğraftan geçer. Bizim ilk incelediğimiz ilk gözgöze geldiğimiz şeyler değil midir CV ve fotograflar. Ayrıca workshop sırasında nefes egzersizleri ile farkındalığımızı açıyoruz. İçimize dönüyor ve içimizdeki bir karakterle yüzleşiyoruz.
Son olarak sinemada oyunculuk anlamında kariyer düşünen genç yeteneklere öğütleriniz nelerdir?
Mutlak ve farkında olarak auditionlara hazırlansınlar; her zaman bir oyuncu olarak hazır olsunlar. Yarın önlerine ne çıkar bilinmez. Enerjileri yüksek; özgüvenli ve en önemlisi ne yaptıklarının farkında olsunlar. Sabah mutlaka ama mutlaka meditasyon yapmayı atlamasınlar. Yaptıkları işten keyif alsınlar ve eğlensinler. Bakımlı olmayı ihmal etmesinler.  
*
Share/Save/Bookmark

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Evlat Olsa Sevilmez-“Kevin Hakkında Konuşmalıyız”

wneedEğer Sigmund Freud yaşasaydı ve bu filmi izleseydi olası dvd kapağına yazılabilecek şu sözleri söylerdi “Yıllardır anlatmak istediklerimi tek kelime ile mükemmel anlatmış”.We need to talk about Kevin(Kevin Hakkında konuşmalıyız)yazarı Lionel Shriver daha doğrusu 15 yaşında daha erkeksi olsun diye esas adını değiştiren Margaret Ann ,romanlarındaki karakterler hakkında en başta şunu söyleyen bir insan “sevilmesi zor karakterler yaratmayı tercih ediyorum.Prestijli Orange ile başarısı tescillenen Kevin Hakkında Konuşmalıyız annelik güdüsü üzerine yazılmış ve hareretli tartışmalara yol açan bir kitap.Annelik gibi kutsal atfedilen bir duyguya bu kadar sert bir eleştirinin getirilmesi başlı başlı bir cesaret konusu.Tabi eleştiri içeriden geldiği için daha farklı bir yaklaşımla karşılaştığı kesin.Yine aynı şekilde cesaretinden bir şey kaybetmeden 1969 İskoçya doğumlu Lynne Ramsay tarafından hem yazılıp hem yönetilen aynı isimli filmi ise hem alt metni ile hem de görsel üst yapısıyla son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biri.Haneke’vari bir şekilde her sahnesini didik didik incelenebildiği ve sağlam bir felsefesi olan filmleri çok seviyorum.Film bittikten sonra bazı şeylerin boğazında düğümlendiği,kafa karışıklığı yaratan,insanı sorgulamaya iten filmlerden biri bu ve bu tür filmler aslında izlendikten sonra başlar.Bir kaç gün önce izlememe rağmen bir türlü elim klavyeye gitmedi ve kafamda bazı şeyleri oturtmaya çalıştım.Tabi halen oturtabilmiş değilim orası ayrı.Çünkü ebeveynlik ve çocuk konusu o kadar kompleks bir konu ki üstünkörü çocuk gelişimi tarzıyla kişisel gelişimci yorumlarıyla değil daha derinlemesine Fruedyen bir psikanalizle ele alınmalı diye düşünüyorum.Öteki türlü herkes birisinin çocuğu ve ya birilerin mutlaka çocuğu var ve herkes bir şekilde bu konunun bir parçası ama aslında kimsenin bu konu hakkında bilgisi yok.Üreme,evlilik,çocuk yetiştime gibi konuların sadece insani güdülerin sonuçları olarak bakmanın genel resmi görmek adına hiçbir yararı yok.

490-250
Kısaca filmden bahsedecek olursak amerikan orta-üst sınıfından Eva Khatchadurian(Tilda Swinton) özgürlüğüne düşkün,gezmeyi seven bir yazar.Eşi Franklin (John C. Reilly) ,her ne kadar birbirlerini sevselerde babalık yönü zayıf bir birey.Konu mankeni desek yeridir.Filmin esas karakteri anne Eva’yı ailesini dağıtan kötü olayın sonrasında yaşadığı iç hesaplaşmaları izliyoruz.Filmin sonuna doğru Kevin’in doğumuyla başlayan flashbacklerle o malum olaya doğru bir gerilim içinde ekrana taşıyor yönetmen.Bu flashbacklerde yapmak için ne kadar düşündükleri muamma Kevin doğduktan sonra Eva ve Kevin başbaşa kalıyorlar ve aralarındaki varoluşsal meselelerine ve gerilimine şahit oluyoruz.


Bu noktadan sonra -------spoiler-------vermeden filmi anlatmak mümkün değil baştan uyarayım.
Öncelikle filmin her sahnesin özenli bir işçilikle oluşturulduğu belli.Hiçbir sahne boşuna sırf görsellik katsın diye çekilmemiş.Böyle olunca her kare farklı bir anlam içeriyor ve büyük resmi görmek için hepsinin doğru okunması gerekiyor.Kieslowski’nin üç rengi gibi başından sonuna kırmızı rengin hakim olduğu filmde Eva mantıklı düşünme sonucu doğurmak için karar vermediği açık Kevin’ı doğumundan sonra annelik konusunda pek bir aşama kaydedemiyor.Babanın eve ekmek getirdiği ,geldiği zamanda çocuğu eğlendirme fonksiyonunu sürdürdüğü bir ailede bütün yük annenin omuzlarına çöküyor.Her ne kadar Kevin’la sürekli ilgilensede, çocuk için için istenmediğin farkında ve sevgi ile nefret arasında bir duygu yoğunluğu içinde büyüyor.Otto Kernberg’in nefret ile şöyle bir söylemi var “nefret karmaşık bir saldırganlık duygusudur.Öfke tepkilerin aniliğine ve kızgınlık ile öfkenin değişen bilişsel yönlerine karşıt olarak,nefretin bilişsel yönü kronik ve kararlıdır.” Yani kısacası nefret duygusu kızgınlık ve öfkenin aksine daha sürekli varolduğunu için Kevin’da da bu mevcut.Sürekli nefret duygusu ile anneye olan Oedipus kompleksinin getirdiği libidal bağlılık arasında gidip gelen Kevin-Eva ilişkisi filmin son saniyesine kadar bir gerilim oluşturmaya yetiyor.Mesela Kevin’in normal bebeklere nazaran oldukça geçiken 5-6 yaşına kadar sarkan bez bağlama durumunu tuvalet eğitimi veya ilgisizlik olarak değerlendirmemeli.Çocuğun tuvaleti kullanmayı reddetmesinin nedeni anneyi cezalandırmak çok dışkısını vücudun bir parçası olarak algılayıp ondan vazgeçmek istememesi olarak açıklanabilir.Çünkü Freud’a göre 3-5 yaşına kadar süren penis(fallus) dönemi ile anneye olan aşırı cinsel eğilim(libido) çocukta karmaşıklığa yol açar.Mesela çocukların sürekli anneyle ve babayla beraber yatma isteği bundan kaynaklanır.Bundan sonraki evre ise buluğ çağına kadar devam edecek latens denilen duraklama evresidir.Bu evrede baba daha güçlü rakip olarak algılanır ve yenilgi kabullenmiş olunur.

kevin_kirmizi_sembolizm


Filmdeki bir başka değinilen nokta da suçun doğasıyla ilgili.Malum olaya doğru giden bir etkilemenin toplumsal bir etki olduğu vurgulanıyor.Televizyonlarda suçun yüceltilmesi ve gerçekle kurmacanın ortadan kaldırılmasyla hali hazırda kişiliklerde oturtulmamış bastırılmış duyguların temelinde gelişmesi ve eyleme kadar gitmesi çok güzel bir şekilde aktarılmış.Her ne kadar şimdilerde spor olarak görülsede en eski silahlardan biri olan Ok’un filmin sonundaki şiddete giderkenki silah olarak belli edilmemesi güzel bir ayrıntı olmuş.Gerçi silah,ok farketmez eğer insanın içinde bastırılmış şiddet eğilimi varsa bunu her türlü yapabilir.Mesela lavabo öğütücüsüne tavşanı atması ya da kardeşine zarar versin diye kimsayal temizliyicileri koydukları kilitli dolabı açık bırakması şiddetin ortaya çıktığı başka silahlardı.

kevin_kilit_sahneleri
Filmin sonuna doğru babanın açıkca boşanmayı istemesi ve velayetler konusunda Kevin’ın annesinden ayrılacağı korkusunu  yaşaması ve bütün bunların sebebini kendisi olarak görmesi sonun başlangıcı oluyor ve anneyi tamamen kaybetmemek için kitlesel bir şiddet yolunu seçiyor.Annenin ise bunun sonucunda sosyal hayatında dışlamasına kadar gidecek olan şiddeti sahiplenmesi en başta da belirttiğimiz gibi annenin de bu ilişkiyi amatör bir şekilde içselleştirdiğinin bir sonucu.Tabi en başta bunun önünü alabilmiş olsalardı filmin adını repliklerde duymuş olsaydık bu sonuçla karşılaşmamış olurduk büyük ihtimalle.Yine de bir varsayımdır bu çünkü şiddetin hangi dinamiklere sahip olduğu,nasıl ortaya çıkacağı belli olmaz.Ama anne-baba sevgisizliğinin sonucu kişilikte boşluklar varsa her insan tabiri caizse pimi çekilmiş bomba gibi ortalıkta dolaşır dururlar.Mesela geçen sene Norveç’te 77 kişinin ölümüne sebep olan Anders Behring Breivik ile ilgili daha çocukken ebeveyn ilgisizliğine dair psikolog tarafından yazılmış rapor bulunmuş.Zaten bir yaşında anne ve babasının ayrılmasıyla ihmal edildiği bir çocukluk geçiren Breivik’in içinde bulunduğu şartların düzgün bir gelişme için elverişli olmadığı ve bu ihmalin ileride daha büyük sorunlar doğurabileceğin yazdığı raporda bunun çaresi olarak annesinden alınıp daha iyi bakım ve eğitim görebileceği devlet bünyesinde sosyal hizmetlere verilmesi gerektiği belirtilmiş.Tabi annelik ve aile kurumu sorgulanmaya bu kadar kapalı olmasaydı ve duygulardan çok mantığa yer verilmiş olsaydı büyük ihtimalle Norveç’te bu katliam yaşanmamış olacaktı.
-----------spoiler----------------------------

We-Need-to-Talk-
Oyunculuklar için Tilda Swinton’a kocaman bir parantez açmak gerek.Zaten önceki rolleriyle gerek oskar olsun gerekse diğer prestijli ödüllere sahip olduğu için yeteneği hakkında fazla söze gerek yok.Ama bu filmde öyle bir performans ortaya koyuyorki deyim yerindeyse tek kişilik gösteri misali koca filmi alıp götürüyor.Canlandırdığı Eva’nın sevinci,hüznü,bıkıp tükenmez hezeyanları öyle güzel resmediyorki filmi başka bir boyuta geçiriyor.Swinton’un yanı sıra Kevin’in bebeklik,çocukluk ve gençlik kısmını canlandıran oyuncular en az Swinton kadar başarılı.Gençlik zamanına hayat veren Ezra Miller yüz ve vücut hatlarının Swinton’a benzemesinin yanı sıra psikopat ama bir o kadar da feminen tavırlarını çok iyi yansıtıyor.Küçük oyuncular Jasper Newell,Rock Duer de hiç altta kalmayan performanslar sunuyorlar.Özellikle Kevin’in sorunlu küçüklük dönemlerindeki o gelgitlerini çok iyi resmediyorlar.

we-need-to-talk-about-kevin-movie-image-tilda-swinton-john-c-reilly-01
Sonuç olarak sayfalar yetmez bu film hakkında.Herkes kendi deneyimlerinden,kendi bilgi birikimlerinden farklı sonuçlar çıkarabilir.Kimi der ki suçlu olunur,suçlu doğulmaz bebeklik ve çocukluk zamanlarında ebeveynelerin rolü çok büyüktür,kimi de anne babanın bu süreçte fazla müdahil olmaması gerektiğini kişinin kendi içinde varoluşuu çözmesi gerektiğini söyler.Yani herkes bu konunun içindedir öyle veya böyle.Ama daha öncede dediğim gibi bu konularda Freudyen bir anlayışı daha mantıklı buluyorum ve değerlendirmelerin o yönde daha sağıklı olacağını düşünüyorum.
Sonuç olarak anne ve babalığın beş dakikalık bir zevkin sonucu oluşmaması gerektiğinde insanlar hemfikir galiba.Daha profesyonel donanımlı anne babaların yetiştireceği çocuklar ileride daha sağlıklı bir toplum kurulması adına öncelikli gereken.


“Kevin Hakkında konuşmalıyız” gerek sağlam alt metni ile insanın kafasını karıştıran,sorgulamaya iten tehlikeli sularda yüzen bir film.Kırmızı ağırlıklı görseli ve Tilda Swinton resitali izlemek de filmin en büyük artıları.Yani sonuç izleyin izlettirin,yetmez tartışın ve tartıştırın.

                              6102494057_087b6a79d0_b                                      about-kevin-2

*
Share/Save/Bookmark

7 Ağustos 2012 Salı

Ernesto “Bane” Guevara

318863_10150268747434977_616493652_n

*
Share/Save/Bookmark

5 Ağustos 2012 Pazar

Püfür Püfür

Nasıl da özendim şimdi,şimdi şöyle çimlere yayaıp film izlemeli.Ayrıca yazlık sinema kültürü hayli eski olan ülkemizde neden tekrardan bu kültür başlatılamaz onu da anlamış değilim.Galiba istabulda yazlık sinemaların kurulması olası yerler hep otopark olmuş olabilir.

abu dhabi

*Abu Dhabi

barcelona

*Barcelona

denver

*Denver

dubai

*Dubai

hırvatistan

*Hırvatistan

londra

*Londra

madrid

*Madrid

meşhur bondi plajı-avustralya

*Meşhur Bondi Plajı-Avustralya

new york

*New York

perth-avustralya

*Perth –Avustralya

santorini-yunanistan

*Santorini –Yunanistan

sidney

*sidney

washington

*Washington DC

*
Share/Save/Bookmark

4 Ağustos 2012 Cumartesi

İçimizdeki Çocuk

Diyorlarki her insa olgundur,ta ki birisi baloncuklu paket getirinciye kadar.Ne kadarda doğru.

O değilde özledik be Chandler ve Joey..

friends bubble wrap

*
Share/Save/Bookmark

2 Ağustos 2012 Perşembe

Origotham

İşte belediyemizim bir hızmeti daha.Artık her evde bir kara şövalye olacak.

a_560x375

 

 

 

 

 

a_560x375 (1)

 

 

 

 

 

a_560x375 (2)

*
Share/Save/Bookmark

1 Ağustos 2012 Çarşamba

İyi ki doğdun Nolan reyizz

Christopher Nolan’ın iki gün önce doğumgünüymüş.Usta 41 yıla neler neler sığdırmış.9gagcılar da unutmamışlar tabi ustayı.

nolan

*
Share/Save/Bookmark

Wayne Enterprises

Facebook’da Nokia’nın resmi sayfasında Batman’e ve Bruce Wayne güzel bir gönderme yapılmış.9gag’cıların bir işi gözüküyor fotoğrafın altındaki yorumlara bakıcak olursak.Ama her ne ise baya hoş olmuş.

http://www.facebook.com/nokia sitesine girin sağdan zaman tünelinde 1888’ gidin.

nokia wayne enterprises

*
Share/Save/Bookmark

31 Temmuz 2012 Salı

Kutlu Batman Haftası

Serinin son bulması sebebiyle Batman külliyatına bir göz atalım dedim.Bir hafta boyunca enine boyuna bir analiz yapma niyetindeyim.İyilerden kötü karakterlere,güzellerden geçidinden batmobil arabalarına dek herşeyi masaya yatıracağım.Öncelikle son filme dair bir trivia derlemesi yaptım.Imdb’deki filmlerin trivia bölümleri tam bir maden.Filmle,oyuncularla,yapımlarla ilgili sınırsız bir bilgi kaynağı.Her ne kadar trivia’nın türkçe karşılığı olarak ıvır zıvır ya da önemsiz bilgi olarak çevrilsede ben bu tanımları pek sevmiyorum.Filme dair hoş ayrıntılar olarak diyebilirim.Böyle ayrıntılarla daha da ilginç hale geliyor filmler,kişiler.Bir bakıma sinema dedektifliği de denebilir.Benim gibi sinefillerin bolca uğraştıkları birşey olsa gerek.Neyse konudan şaşmayalım.

Serinin son filmi Kara Şövalye Yükseliyor’a dair hoş ayrıntılar ise;

 

*Christopher Nolan Batman üçlemesini tamamlayan ilk yönetmen sıfatını kazanmış.Süper kahraman filmleri içinde de Sam Raimi ve Örümcek adam serisinden sonra ikinci üçleme olmuş kendileri.Ayrıca 165 dakikalık süresi ise Nolan’ın kariyer rekoru olarak kayıtlara geçmiş.

*Christian Bale de Batman’i canlandıranlar arasında ilk üçlemeyi tamamlayan aktör olmuş.Çizgi film uyarlamalarındaki rekor ise yedi film ile Kevin Conroy’daymış

kevin-conroy
*Kedi kadın seçimi süreci baya bir zorlu geçmiş.Angelina Jolie,Natalie Portman,Jessica Biel,Charlize Theron,Emily Blunt,Vera Farmiga,Blake Lively,Keira Knightley gibi yıldızlar düşünülmüş.Son düzlükte Knightley,Green,Biel ile finale kalan Anne Hathaway rolü deyim yerindeyse aslanın ağzından kapmış.Bir başka anekdot ise Hathaway seçmelere Harvey Quinn için çağrıldığını zannediyormuş.Rolü aldığını öğrenmesi ise ayrı bir hadise.Kötü geçen deneme çekiminden sonra menajeri kendisini aramış ve “iyi bir haberim var oturmalısın” demesi üzerine “Kedikadınım ben” diye evin içinde çığlıklar atarak koşmuş.Menajeri maalesef bunun gerçekleşmediğini,vereceği haberin ise oskar ödül törenini sunacağı olduğuymuş.Bir kaç saniye içinde yaşadığı dumurlar hayli komik.

                                                        eva-greenKeira-Knightley-1317sy1768
*Diğer kadın karakter Miranda Tate için de Naomi Watts,Rachel Weisz arasından seçilen Cotillard doğumdan sadece iki ay geçmesine rağmen çekim sürecine katılmış.

marion-cotillard-marcel-first-pic
*Gary Oldman’ın söylediğine göre yönetmen Nolan finalin basına sızmaması için oyuncuları tatlı dille uyarmış.

*Efsane amerikan futbolu sahnesinde yaklaşık 10.000 figüran kullanılmış.Gotham Rogues oyuncularından bazıları Pittsburg Steelers’da oynayan profesyonel oyuncularmış

HinesWardTDKR
*Juno Temple’ın Jen rolü için de son yılların genç yeteneklerinden Chloe Grace Moretz ve Jennifer Lawrence seçmelere giren isimlerden bazılarıymış.

*Anne Hathaway’in dublör ikizi çekimler sırasında batpod ile Imax kameralardan birini kırmış.Gerçi bu durum Nolan setinde ilk kez yaşanmamış.Bir önceki filmde de Joker’in yeraltındaki kovalamaca sahnesinde yine böyle bir olay yaşanmış ve Imax kameralardan biri kırılmış.

*Joseph Gordon Levitt’in canlandırdığı John Blake rolü için Leonardo Di Caprio,Mark Ruffalo,Ryan Gosling de düşünülen isimlermiş.Leonardo oynasa nolurdu diye düşünmeden edemedim kendimi.

                                                 15048_13MV5BMTI5MjMwNjAzNF5BMl5BanBnXkFtZTcwMzkyNDg1Mw@@._V1._SX214_CR0,0,214,314_
*Bane karakteri 1997 yapımı Batman & Robin filmindekinin aksine çizgi romandaki karakterine uygun bir şekilde resmedilmiş.Hatırlarsanız ilk filmde Zehirli sarmaşık’a yardım eden iri cüsseli beyinsiz bir karakter olarak karşımızdaydı.

*Nolan’a göre düşman olarak Bane’in seçilmesinin nedeni; Bane’in Batman’i fiziksel olduğu kadar ruhsal da bir zorlamaya tabi tutmasını istediği içinmiş.Tom Hardy ise bu rolü senaryonu okumadan direk kabul etmiş.Ayrıca rolü için yaklaşık 14 kilo alması gerekmiş

*Tom Hardy,J.G.Levitt,Michael Caine,Marion Cotillard,Cillian Murphy Nolan’ın bir başka filmi Inception’da da oynamışlardı.Ayrıca Michael Caine ile beşinci birlikteliği.Diğerleri ise Prestij,Başlangıç ve ilk iki Batman filmi.

*Son film için baz alınan çizgi roman örnekleri ise; Batman’in 10 yıl kaybolması ve emekliliği düşünmesi The Dark Knight Returns hikayesinden,Bane ile karşılaşması Knightfall hikayesinden,Gotham’ın distopik bir şekilde teröristlerin eline geçmesi ise No Man’s Land hikayesinden esinlenilerek oluşturulmuş.

                                                          Batman-The-Dark-Knight-Returns1263_400x600Broken_Bat
*Son filmde çekimler Pittsburg’da yapılmış.Yapımcısı Emma Thomas’a göre ilk iki filmin seti Chicago’nun her santimini çektikleri için yeni yerler arayışlarına başlamışlar.

*Filmin finalindeki bombanın 12 dakikalık kalan süresi birebir aynı zaman diliminde filme aktarılmış.

*Batman adının geçmediği ikinci film olan The Dark Knight Rises ayrıca gökyüzüne yansıtılan yarasa işaretinin kullanılmadığı ilk film olmuş.

batsignal

*
Share/Save/Bookmark