29 Mayıs 2010 Cumartesi

Aşka Yolculuk – Leap Year

leap-year-movie-poster

The Leap Year(Aşka Yolculuk) 2010 yapımı başrollerini güzeller güzeli Amy Adams,Matthew Goode,Adam Scott’ın paylaştığı romantik komedi.Hollywood sinemasının romantik komedi türü için  söylenebilecek bütün klişe durumların hepsi mevcut.Filmin konusu uzatmalı sevgilisiyle evlenmek isteyen ama bir türlü isteği yerine gelmeyen Anna(Amy Adams) bir inanışa göre 29 Şubatta kadınların evlenme teklif etmelerinin şanş getireceği inanıldığından evlenme hayalini yerine getirmek için Boston’dan İrlanda’ya zorlu bir yolculuğa çıkar.Dublin’e zamanında varmak için Declan’la (Matthew Goode) bir anlaşma yaparlar ve kendisini Dublin’e götürmesini ister.Böyle başlayan yolculukta çiftimizin yaşadığı türlü güçlükler birbirlerine yakınlaşmalarını sağlar.Romantik komedilerin olmazsa olmaz unsuru aşk yaşaması olası çiftin yol boyunca bütün nefrete ve çekişmeye rağmen aşka söz dinletememeleri olayı aynen bu filmde  de mevcut.

Vakit geçirmek için iyi bir seyirlik sunan film iki özelliğiyle birlikte insana keyif veriyor.Birincisi benim favorim güzeller güzeli Amy Adams.Son derece güzel ve sempatik olmasının yanında Sunshine Cleaning,Doubt,Night at the museum 2,Julia&Julia gibi filmlerde de gösterdiği iyi oyunculuğuyla bu filmde de kalitesini ortaya koyuyor.Filmin diğer bir artısı da konunun geçtiği İrlanda.El değmemiş doğanın saflığı ve güzelliği ekrana çok iyi yansıtılmış.

Seyretmeseniz çok bir şey kaybetmeyeceğiniz ama seyrederseniz de  keyif alacağınız orta karar bir film Leap Year.Filmden ve İrlanda’dan aklımda kalan güzel kareler ise;

leap year bscap0001

bscap0003

bscap0011   bscap0015bscap0016  bscap0018 bscap0020bscap0019

*
Share/Save/Bookmark

27 Mayıs 2010 Perşembe

Destansı Bir Masal – The Fall

the-fall-20080402035420178salvador dali-Face of Mae West

Bu filmi anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır.Sinemanın büyüsünü içinde hisseden tüm insanların diline bir parmak bal çalınmış gibi bir duygu uyandırıyor sinemaseverin içinde.Baştan sonra bir görsellik şaheseri.Her bir karesi tablo yapılıp duvara asılacak düzeyde mükemmel bir yapım.Hintli yönetmen Tarsem Singh'in ilk filmi The Cell (Hücre)'den 6 yıl sonra çektiği ikinci filmi The Fall ilk filme nazaran dünya sinema tarihine altın harflerle yazılacak bir masalsı bir anlatımla sinemaseverlerin gönlünde taht kuruyor.Hele açılış sahnesinden sonra anahtar deliğinden yansıyan ışıkta duvara yansıtılan at görüntüsü varki bütün film boyunca sayısız gönderme içinde en baştan sinema için olmazsa olmaz görüntünün yansıması kuralına esas duruşta selam çakıyor.

3
Filmin en başında David Fincher ve Spike Jonze'nin adının geçiyor olması bu iki yönetmenin ticari amaç gütmeden projeye gönülden bağlı olmalarının ötürü isimlerini kefil olarak kullanılmasına izin vermelerin sonucu olmuş. Hal böyle olunca sağlam isimlerle başlayan film tüm beklentileri haklı çıkarırcasına bir görsel destana buyur ediyor bizleri.18 farklı ülkede 26 değişik mekanda çekilen sahneler 4 yıl gibi uzun bir post-prodüksiyon aşaması geçirdikten sonra 2006'da festivallerde gösterilmesine rağmen tam anlamıyla 2008 yılında geniş kapsamlı gösterime çıkan film ülkemizde ilk olarak İf İstanbul kapsamında gösterildikten sonra Berlin Film festivali gibi birçok festivalden ödülle ayrıldı.24454607tu7Filmin konusu ise bir sinema filmi çekimi sırasında yaralanan intihara meyilli dublör Roy(Lee Pace) ve ağaçtan portakal toplarken düşüp kolunu kıran küçük Alexandria(Catinca Untaru) arasında geçen ilginç arkadaşlık üzerine kurulu 1920’lerin Los Angeles’ın da küçük bir hastanesinde yaşanan ilişkiler.Böyle anlatınca basit bir filmmiş gibi gelebilir ama Roy'un Alexandria'ya anlattığı masallardaki müthiş görsellik filme damgasını vuruyor.Ana tema olarak filme de ismini veren "düşmek" durumu kahramanımız Roy'un ruhsal çöküntülerinin iş hayatındaki düşüşleriyle paralel ilerleyen yaşamı ve aynı şekilde ikisini bir araya getiren bu düşüşler arasında anlatılan masalın gerçekle bütünleşerek ilerlemesi izlerken keyifli bir seyirlik sunuyor.Yönetmenin Hintli olması nedeniyle Hint inanışındaki çoğu figürün ve daha başka kültürlerdeki alegorik sembollerin göndermeler şeklinde filme yansıtılmasıyla sağlam bir felsefik altyapının kurulmasını sağlıyor.Filmin afişinin Salvador Dali'nin "Il Volto de Mae West" eserinden uyarlanarak yapılması filmin sürrealist yönünün en büyük sürrealist sanatçıya ithaf edilmesi güzel bir başlangıç.Ayrıca ameliyat sahnesinin için "Frida"nın beyin ameliyatı sahnesi birebir kopyalanmış.Bir başka gönderme ise Roy’un anlattığı masalın kahramanlarından biri olan Charles Darwin'in çantasının içinde taşıdığı ve kimseye göstermediği Wallace adlı maymunun gerçek hayatta kendisine itham edilen evrim teorisini Alfred Wallace'ın çalışmalarından çalması iddiasına dayalı bir gönderme.Hele sonlarda maymunun öldürüldüğü sahnede "beni bırakma dostum. fikirlerin senden çıktığını herkese söyleyeceğim. benim bir sahtekar olduğumu öğrenecekler." diye haykırması darwin konusunda tartışmalı bir iddiayı özeleştiri kıvamında ortada bırakarak sonrasında da epik bir sahneyle son buluyor.Filmde geçen doğaya ait semboller ise Avatar'da da geçen doğadaki tüm yaşamların kaynağı yaşam ağacı simgesi(tree of life) ,kelebek ile tasvir edilen Roy'un intihardan vazgeçip küçük Alexandria ile hayat dönmesine ithafen yeniden doğuşun simgesi gibi daha birçok hayata dair anlatılar kullanılmış.

282

Aslında filme de adını veren "düşüş" miti insanın yaratılışından beri karşısına çıkan en büyük metafor.Adem ile Havva'yla başlayan ağaçtan düşen elma masumiyetimizi kaybedip suçla ilk tanışmamızın başlangıcı bir düşüşle oluyor.Alexandria'nın da ilaçları çalmak için merdivenden düşmesi masumiyetin simgesi çocuğun bile suça bulaşmasını tasvir ederek düşüşle beraber saflığından da gidişini anlatıyor bizlere.Belirsiz sona doğru insanın yolculuğunda her saniye düşüşün devam etmesi biz ne kadar farkında olmasak ya da kabul etmesek de yaşadığımız bir durum.Hani bir söz vardır "dünden kötü,yarından iyiyiz" gibi.   tarsem-the-fall-stills-02Sonuç olarak her sinemaseverin ölmeden önce seyretmesi gereken filmlerin en başında gelen ,bizleri masalsı anlatımıyla farklı duygulara sürükleyen destansı bir film.Bir değil birkaç defa seyredilerek her defasında farklı duygulara götürebilecek nadir filmlerden biri.Mutlaka izlenmeli.bscap0001  
Filmde geçen tüm mekanları merak edenler için güzel bir çalışma ; http://thefall-locations.blogspot.com/ 

  • Valkenberg Hospital- Cape Town, South Africa
  • Dead Vlei from the Sossusvlei dune in Namib-Naukluft National Park in Namibia
  • The labyrinth - Jantar Mantar in Jaipur
  • Charles Bridge in Prague, Czech Republic
  • Butterfly reef, Fiji
  • Sumatra Island
  • Andaman Islands of India
  • Pangong Lake in Ladakh – India
  • Buland Darwaza in the palace complex of Fatehpur Sikri, Uttar Pradesh-  India
  • Agra
  • Magnetic Hill in Ladakh, India
  • Moonscape near Lamayuru in Ladakh, India
  • Bali
  • Chand Baori, a large stepwell in Abhaneri village in the Indian state of Rajasthan
  • Jodhpur, the Blue City in Rajastan
  • Umaid Bhawan Palace Lobby, Jodhpur, Rajastan
  • Taj Mahal -  India
  • Capitoline hill, Colosseum -  Roma, Italy
  • Hagia Sophia, Istanbul, Turkey
  • First Statue of Liberty at Jardin du Luxembourg in Paris, France1
*
Share/Save/Bookmark

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Bu mutfakta herşey var

soul-kitchen-poster-bakiniz-com

Fatih Akın son yıllarda yaptığı işlerle gerek Alman sineması gerekse Türk sineması adına çok güzel örnekler veriyor.Gegen Die Wand(Duvara Karşı) filmiyle aldığı ödüllerle adından sıkça sözetmeye başlamıştı.Son filmi Soul Kitchen (Aşka Ruhunu Kat) ile de Venedik Film Festivalinde juri özel ödülü almasından sonra Avrupa sineması adına ödül garantisi yönetmenler arasında gösterilebilir.

Filmde diğer filmlerinden de aşina olduğumuz Fatih Akın'ın gerçek hayatta da arkadaşı olan Adam Bousdoukos Soul Kitchen adlı restoranın genç sahibi Zinos olarak karşımızda.Kız arkadaşı Nadine(Pheline Roggan) yeni bir iş için Şangay'a gider.Sevgilisinin gidişi üzerine yaşadığı duygusal karışıklık işine de yansır.Ayrıca kaza sonucu omurlarındaki diskleri sakatlar yani bildiğin fıtık olur.Bütün bunların üstüne yeni işe aldığı deli ahşı Shayn Weiss(Birol Ünel) ellerinde olan müşterileri de kaçırır.Bütün bunların üstüne maddi açıdan da zoruluklar yaşayan Zinos ve restoranı Soul Kitchen yeniliklere açık hale gelir ve kabuk değiştirir.Yeni konseptle beraber müşterilerin de sayısı artar.Buna rağmen Zinos restoranı birine devredip sevgilisin peşine Şangay'a gitme planları yapar.Restoranı hapiste yatan ve izinli tahliye edilen erkek kardeşine devreder ama kardeşinin eski alışkanlıkları restoranı kaybetmesine  neden olur.Sevgilisinden de beklemediği anda duygusal açıdan tokat yiyen Zinos tüm bunların içinde restoranını kurtarmak için var gücüyle mücadele eder.

Soul-Kitchen-1
Almanya'daki ikinci kuşak Alamancılardan olan Fatih Akın,Almanya'nın kozmopolit yapısının içinde gitarist yardımcısı,özgür yaşama çabası içinde ressam olma hayali kuran garsonu Lucia,eski hırsız kardeşi Illias ve bir o kadar boş arkadaşları,sayko ahçı Shayn,eski okul arkadaşı emlakçı Thomas Neuman,fizyotrapist Anna ve aksi yaşlı Sokrates 'den oluşan enterasan ve bir o kadar da eğlenceli ekip tüm dramların ve komedilerin baş aktörleri.Soul-Kitchen-2

Filmle ilgili tüm yazılabilecek sinemasal özelliklerinden önce müzikleri başlı başına bir yazı konusu.Funktan rock'a,sezen aksu'dan disko müziğine kadar geniş yalpazede her telden müziğin duyulduğu film müzik açısından bakıldığında uzun müzik klibi tadında geçiyor.Soundtrack albümü ise arşive koymalık edinilesi bir albüm.

Oyunculuklar ise oldukça tanıdık.Fatih Akın'ın önceki filmlerinden tanıdığımız oyuncuların yer aldığı filmde Adam Bousdoukos senaryodaki katkısının yanı sıra başroldeki Zinos'un duygusal ve fiziksel karmaşıklığını perdeye çok güzel yansıtıyor.Hele deli ahçı rolünde Birol Ünel varki tüm oyuncular içinde en iyi performansı gösteriyor.Ayrıca yüzümüzü güldüren kısa rollerin başında Kemikkıran Kemal rolündeki kırık çıkıkçı Uğur Yücel biraz daha fazla gözükseydi dedirtecek bir oyunculuk sergiliyor.Aksi ihtiyar Sokrates rolünde de Demir Gökgöl de güzel bir seyirlik sunuyor bizlere.Anna Bederke(Lucia) ve Pheline Roggan (Nadine) güzelliklerini oyunculuklarıyla birleştirip tüm koşuşturmacanın aşkın ve romantizmin üstüne kurulu olduğu filmde uğruna mücadele edilinen güzellikleri güzel sembolize ediyorlar.soul-kitchen_stills_dsc7467_gordon-timpenSonuç olarak ritmi yüksek,bol diyaloglu,bir restoran içinde acı ve tatlının birbirine karıştığı gibi komedi ve dramın içiçe geçtiği güzel bir film Soul Kitchen.Fatih Akın da bundan sonra yapacağı her filmde kalite açısından yükselen bir grafik çizen Türk ve Alman sineması adına parlak yönetmenlerin başında geliyor.Bundan sonra olası her projesi ile hem ödül hem de gişe açısından yapımcılara garanti sunacağa benziyor.

*
Share/Save/Bookmark

25 Mayıs 2010 Salı

Binbir Surat Ünlüler

Fotoğraf sanatçısı Yu Tsai’nin objektifinden ünlülerin binbir surat halleri.Anne Hathaway severiz ama bir fotosu varki resmen soğutuyor kendisinden.

anne  Anne Hathawayewan mcgregor

Ewan Mcgregorsam Sam Rockwell

*
Share/Save/Bookmark

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Palmiye Tayland’a gitti

Bu yıl 63.sü düzenlenen Dünya sinemasının en prestijli ödüllerinden sayılan Cannes Film Festivali sona erdi.Başkanlığını usta yönetmen Tim Burton’un yaptığı jürinin onurlandırdığı kişi ve filmler şöyle;

tayland yönetmen fotoAltın Palmiye, Taylandlı yönetmen Apichatpong Weerasethakul'un "Uncle Boonmee Who Can Recall His Past Lives" filminin oldu.12 Mayıs’ta Ridley Scott'un "Robin Hood" filmiyle açılışı yapılan, Julie Bertuccelli'nin "The Tree" filmiyle son bulan festivalde Amerikalı yönetmen Tim Burton'un başkanlığını yaptığı jüri, Büyük Ödüle de Fransız yönetmen Xavier Beauvois'nın "Of Gods and Men" filmini layık gördü.Jüri ödülü Çadlı yönetmen Muhammed Salih Harun'un "A Screaming Man" filminin olurken, en iyi yönetmen ödülünü "On Tour" filmiyle Fransız Mathieu Amalric aldı.

cannes En iyi erkek oyuncu ödülünü ise "Biutiful" filmindeki rolüyle Javier Bardem ile "La Nostra Vita"daki performansıyla Elio Germano paylaştı.En iyi kadın oyuncu ödülünü "Certified Copy" filmindeki rolüyle Juliette Binoche, alırken, en iyi senaryo ödülü Kore filmi "Poetry"nin oldu. İlk yönetmenlik tecrübesinin ödüllendirildiği Altın Kamera ödülüne de "Ano Bisiesto" filminin Meksikalı yönetmeni Michael Rowe layık görüldü. En iyi kısa film dalında ise ödül Fransız filmi "Chienne d'Histoire"a gitti.

altın palmıye

*
Share/Save/Bookmark

Yargı da Emek’e Sahip çıktı

Son haftalarda tarihi emek sinemasının yıkılacağı ve yerine alışveriş merkezi yapılacağı projenin birçok yerde protesto edilmesinden sonra bir zafer de yargıda yaşandı.Geçmişini unutmayan kitlelerin sesini yükseltip bu kültürel kıyıma dur demesinin ardından güzel haber çabuk geldi.Emek sinemasını yaşatalım (http://www.emeksinemasiniyasatalim.org/) oluşumunun topladığı imzalarla kamuoyunu bilinçlendirmesinden sonra daha da ileri giderek Türk sinemasına yaraşır Emek Film Merkezine dönüştürmek için de çalışmaların başladığını görüyoruz.Konunun bundan da sonrasında takipçisi olmalıyız.Herşey bitmiş değil. Konuyla ilgili basın açıklaması için;

Basın Açıklaması

Yargı Emek Sinemasının yıkımını öngören projeye dur dedi.

Emek Sinemasının yıkımını öngören projeyi onaylayan kurul kararına açmış olduğumuz davada İstanbul 9. İdare Mahkemesi 12.05.2010 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Sinema kenti Beyoğlu’nda bir bir yok edilen sinemalar arasına katılmak istenen Emek Sineması Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Yenileme Alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Yenileme Kurulu’nun 17.09.2009 gün ve 954 sayılı ve 09.10.2009 gün ve 973 sayılı kararı ve eki avan projelerin iptali ve öncelikle yürütmenin durdurulası istemli açtığımız davada T.C. İstanbul 9. İdare Mahkemesi, 2010/448 ESAS no.lu kararında “ Dava konusu işlem, uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararlar doğurabileceğinden, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra bu konuda yeniden bir karar verilinceye kadar 2577 Sayılı Yasanın 27.maddesi uyarınca teminat alınmaksızın yürütmenin durdurulmasına, 12/05/2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” demektedir.

Kamuoyuna duyurulur.

Saygılarımızla,

Mimarlar Odası

İstanbul Büyükkent Şubesi

*
Share/Save/Bookmark

20 Mayıs 2010 Perşembe

Gün Ağarmadan ya da Gün Batmadan


Isık ayırdı insanları,hayalleri,olası askları,ya gun agarmadan ya gun batmadan..o arada yasanılandı gercek olan...

daydream delusion.
limousine eyelash
oh, baby with your pretty face
drop a tear in my wineglass
look at those big eyes
see what you mean to me
sweet cakes and milkshakes
i am a delusioned angel
i am a fantasy parade.
i want you to know what i think.
don't want you to guess anymore.
you have no idea where i came from.
we have no idea where we're going.
launched in life.
like branches in the river.
flowing downstream.
caught in the current.
i'll carry you. you'll carry me.
that's how it could be.
don't you know me
don't you know me by now.


*
Share/Save/Bookmark

18 Mayıs 2010 Salı

Efsane Yeniden Sinemalarda

 selvi boylum al yazmalım-afiş 

Türk sinema tarihinin en iyi filmleri arasında gösterilen Atıf Yılmaz filmi Selvi Boylum Al Yazmalım yeniden sinemalarda.Kültür Bakanlığının desteğiyle Fono Film ve Vipsaş stüdyolarında son teknoloji ile elden geçirilip revizyonu yapılan filmler gerek televizyonlarda gerekse sinemalarda tekrardan sinemaseverlerle buluşuyor.Cengiz Aytmatov’un aynı isimli eserinden Ali Özgentürk imzalı senaryosuyla Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın destansı oyunculuklarıyla Türk Sinema tarihinin kilometre taşlarından olan efsane film en son 29.İstanbul Film Festivali bünyesinde Beyoğlu Atlas sinemalarında gösterilmişti.Geçtiğimiz cuma günü(14.05.10)  32 yıl sonra yeniden vizyona girerek bu filmlerle büyümüş eski kuşakları hoş bir nostalji için, hollywood’a sinemasına esir edilmiş yeni kuşakların da kendi sinema kültüründen kopmaması adına beyazperdeye davet ediyor.”Sevgi nedir?” sorusu ekseninde sevgi-emek çelişkisini en romantik dille anlatan sinemamızın gelmiş geçmiş en iyi aşk filmini sinemalarda izlemek biz yeni kuşaklar için hayal edilemez rüyaydı.Ölmeden önce bu filmi sinemada izlemek paha biçilemez bir fırsat.Kaçırılmaması tavsiye olunur.

Sinemalar ve seansları için;  http://www.mybilet.com/eventinfo.php?eventid=5540

Selvi-Boylum-Al-Yazmalim_9Selvi-Boylum-Al-Yazmalim_4 *
Share/Save/Bookmark

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Sinemanın Ayrılmaz İkilileri

Yönetmenler için tanıdıkları oyuncularla çalışmak her zaman daha rahat olmuştur.Yönetmenin anlatmak istediği sinema dilini en iyi yansıtmak için veteran oyuncusu diye tabir edilen reaksiyonlarını bildiği oyuncuları seçmeleri dün de böyleydi,bugün de böyle,her zamanda böyle devam edecek.Çünkü her anlatmak istediği durumu olayı yeni baştan yeni oyuncularla anlatmaya çalışmak ortak sinema dili oluşturmak bakımından zor olduğu kadar da riskli bir olay.Empire dergisinin çalışmasına göre en fazla birlikte çalışan yönetmen ve oyuncular bazıları şöyle;

  • John Ford-John Wayne (21 Film)

Hollywood’da western filmleri denildimi ilk akla gelen isimler olan John Ford ve John Wayne 21 film ile dünya sinemasında en çok beraber çalışan ikili.The Searchers filmi en çok sükse yaptıkları film olmuştu.Sinema dışında hemen hemen her konuda farklı görüşleri olan ikili sinema ve sanatın buluşturuculuğunda 24 yıl beraber çalıştılarjohn_wayne

  • Akira Kurosawa-Toshiro Mifune (16 film)

Akira Kurosawa Japonya ve Dünya sinemasının en iyi yönetmenlerinden biri.Favori oyuncusu ise 16 filmde beraber çalıştıkları Toshiro Mifune idi.”7 Samuray” ikilinin en iyi yapımlarından biri olarak sayılıyor.akira_kurosawa_copy

  • Ingmar Bergman-Liv Ullmann (9 film)

İsveçli yönetmen Liv Ullmann'ı "feminist ve kültürel bir ikon" haline getirdiği bu sinema beraberliği 1970'li yılların sinemasına damga vurdular.Ullmand da bu çalışmaların sonucunda oyunculuktan yönetmenliğe geçti.1 

  • Martin Scorsese-Robert de Niro (9 film) 

Robert de Niro'yu şimdiki konumuna getiren isimlerin başında gelen Martin Scorsese bu beraberliğin sonucu Dünya sinemasına altın harflerle kazınan Taxi Driver,Raging Bull,Good Fellas gibi yapımları kazandırdılarMarin Scorsese son dönemlerde ise bir başka genç ve yetenekli oyuncu Leonardo Di Caprio’yu yakışıklı jön imajından çıkarıp her role uyabilecek bir efsaneye dönüştürme yolunda ilerliyor.scorcesedeniro

  • George Cukor-Katharine Hepburn (8 film)

"Kadın filmlerinin yönetmeni" olarak da tanınan George Cukor, 8 filminde Hepburn'ü kamera karşısına geçirdi.Amerikan Film Enstitüsü tarafından bütün zamanların en güçlü kadın oyuncusu seçtiği Hepburn’un 12 oskar adaylığının 4’ünü almasının altında en büyük paylardan birisi de yönetmen George Cukor’a ait.

  • Tim Burton-Johnny Depp (7 film)

Gotik sinemanın en büyük isimlerinden biri olan Tim Burton'ın sinematografisindeki en iyi yapımlarından çoğunu birlikte çektiği isim Johnny Depp.Ed Wood,Makas eller,Charlie ve Çikolata Fabrikası gibi yapımlarda birlikte çalıştılar.Son dönem Karayip Korsanları serisi ile dünyaca ününü pekiştiren Johnny Depp hala en iyi sayılan filmleri Tim Burton ile çektikleri sayılıyor.tim-burton-johnny-depp

  • Steven Soderbergh-George Clooney (6 film)

Ocean Eleven ile başlayan Danny Ocean karakterine hayat veren George Clooney Soderbergh ile Solaris  ve Out of Sight filmleri ile bu birliktelik devam ediyor.APChrisPizzello_soderbergh450-8772 

  • Ridley Scott-Russell Crowe (5 film)

"Gladyatör" filminde buluşan ikili, "Body of Lies" ve "American Gangster" filmlerinde de önemli başarılara imza attı. Avustralyalı ünlü yıldız, son olarak yine Scott'ın yönettiği "Robin Hood" isimli yapımda kamera karşısına geçti. Russell_Crowe_646969a

  • Pedro Almodovar-Penelope Cruz (4 film)

Luis Bunuel'den bu yana İspanyol sinemasının yetiştirdiği en önemli yönetmen olan Pedro Almodovar, yine son yıllarda aynı ülkeden çıkan en ünlü yıldız olan Penelope Cruz ile 4 filmde birlikte çalıştı. "Volver", "Broken Embraces" ve "All About My Mother" adlı başarılı yapımlara imza atan ikili, birlikte çalışırken kimyalarının çok uyduğunu belirtiyor. Pedro_Almodovar-Penelope_Cruz 

  • Steven Soderbergh-Julia Roberts (4 film)

Soderbergh'in Clooney'den sonraki en gözde oyuncusu hiç kuşkusuz Julia Roberts. "Erin Brockovich" filmiyle Roberts'a oskar kazandıran Soderbergh, "Oceans" serisinde de ünlü yıldızla çalıştı.

  • David Fincher-Brad Pitt (3 film)

Sinema dünyasına adım attığında fiziğiyle ön plana çıkan Brad Pitt, "Yedi-Seven" isimli David Fincher filmiyle bu rollerin dışına çıktı. Bu yapımda gerçek bir oyuncu olduğunu gösteren Brad Pitt, "Dövüş Kulübü-Fight Club" adlı Fincher filmiyle de ikinci büyük sıçramasını yaptı. "Benjamin Button" filminde de birlikte çalışan Fincher ve Pitt, 3 başarılı yapımla tam bir ekip olduklarını gösterdi.

Curious Case Benjamin Button

  • Quentin Tarantino-Uma Thurman (3 film)

Güzel yıldız Uma Thurman'ın oyun gücü de sinema dünyasının farklı yönetmeni Quentin Tarantino ile yolu kesişince anlaşıldı. "Ucuz Roman-Pulp Fiction" filminde ilk kez Tarantino ile çalışan Thurman, "Kill Bill" serisiyle de kariyerinin doruğuna çıktı.Bill’i öldürmek adına herşeyi yapmaya hazır 'gelin’imize hayat veren Thurman serinin ilham perisi olarak kabul ediliyor.Hele serinin üçüncü filmi gelecek dedikoduları tüm sinemaseverleri heyecanlandırmaya yetiyor.

MV5B

*
Share/Save/Bookmark

16 Mayıs 2010 Pazar

Zengin işi aksiyon

largo-winch-2009-macera-gerilim-turkce-altyazili Belçikalı yazar Jean Van Hamme’nin 1973 yılında aşlayan aynı isimli çizgi serisi Largo Winch’in ilk sinema uyarlaması olan  film zengin oyuncu kadrosu ve bol aksiyon sahneleriyle güzel bir seyirlik.Arap kökenli yahudi oyuncu Tomer Sisley’in stand-up dünyasından sonra böyle yüksek bütçeli aksiyon filminde sırıtmaması filmin en büyük artılarından.Diğer rollerde ise Kristin Scott Thomas,Anne Consigny, Radivoje Bukvic ve Kusturica filmlerinden tanıdığımız Miki Manojlovic yer alıyor.Yönetmen koltuğunda Jerome Salle’nin oturduğu filmde senaryo da ise Julien Rappeneau ve Philippe Francq ortaklığı var.

Filmin konusu ise W Group’un dünyanın en zengin insanlarından sahibi Nerio Winch’in şirketteki hakimiyetini sağlamlaştırmak için evlatlık edindiği oğlu Largo’nun şirket içi ve global finans dünyasındaki entrikalar arasında güç savaşında yaşadıkları üzerine kurulu filmde Malta, Sicilya, Hong Kong ve Makau’da çekilen sahnelerde görsellik ön planda.

largo-2 LargoWinchNiffle3_11022005

Largo Winch çizgi serisinin yaratıcısı Jean Van Hamme’nin TenTen in baş çizeri Michael Greg sayesinde 1973 de karakteri yaratmasının arkasındaki felsefe paranın mutluluğu satın alamayacağı ve paranın olduğu yerde entrikalarında olacağı üzerine kurulu.Ve bu entrikaların yarattığı aksiyon dizi açısından heyecanın her daim yüksek kalmasını sağlıyor.

 

*
Share/Save/Bookmark

13 Mayıs 2010 Perşembe

Hey Gidi Koca Gandalf

article-0-0982AA49000005DC-727_468x598.widec

Sir ünvanlı ünlü sanatçı Ian Mckellen Godot’yu Beklerken oyununu oynamak üzere Avustralya’da turnedeyken yaşadığı ilginç olayı twitterdaki sayfasında sevenleriyle paylaşmış.70 yaşındaki usta oyuncu tiyatrodaki mola sırasında dısarıda bankta dinlenirken bir bayanın şapkasının içine bir dolar atması üzerine twit olarak şunları yazdı;

”Godot’nun provası sırasında kapıda biraz hava alıyordum şapkamı ayaklarımın ucuna koydum. Hemen sonra yoldan geçen bir kadın durup, “Bir şeye ihtiyacın var mı kardeşim?” diyerek şapkama metal bir dolar koydu. Umarım Melbourne izlyecileri de bu kadar cömert olurlar”

Bu olaydan çok etkilenen usta oyuncu bu deneyimi tekrardan yaşamak ve oyuna ilgiyi arttırmak için birçok kez tiyatro önünde dilencilik yaptı.İşte oyunculuğa olan tutkunun en güzel örneği.

*
Share/Save/Bookmark

Omnia im numeris sita sunt

9finalposter-590x873

 

“Omnia im numeris sita sunt”.Türkçesi ‘herşey sayılarda gizlidir.’

“9” Shane Acker'ın 2005 de Ucla'da odev olarak yaptıgı aynı isimli kısa filminin Tim Burton tarafından görülüp  begenılmesınden sonra 2009’da yapılan uzun metraj animasyon filmi.Post-apokaliptik bir dünyada geçen filmde insanlığın makinelerle savaşı retro-future distopyası yaratılarak anlatılıyor.Günümüz insanlığına dair temel ozellikleri sayıların sembolik anlamları üzerinden anlatmaya çalışıyor bizlere.

Konu olarak ; 9 doğduğu zaman, Kendini kıyamet sonrası dünyada bulur. Tüm insanlar kendi elleriyle yarattıkları makineler tarafından yok olmuştur  ve o da kendi gibi insanları da yoketmiş, kendilerinin de peşinde olan makinalardan kaçan diğerlerini şans eseri keşfeder. İnsanlığın ve medeniyetin devamını getirmek gibi bir misyonu vardır.Çünkü insanlığın ruhundan bir parçadır,diğerleri gibi.Hayatta kalmak için mutlaka karşı atağa geçerler ve makinların kendilerinden ne istediğini anlamaya çalışırlar.Elijah Wood,Jennifer Connely,John Reilly,Christopher Plummer gibi usta oyuncuların seslendirdiği ekip çuval bezinden yaratılmış olsa da dünyayı ve insanlığı kurtarmayı amaçlayan insanın dokuz şeklini sembolize eden 1’den 9’a numaralandırılmış kahramanlardan oluşur.

İnsanlığın varoluşundan bu yana geliştirdiği tüm anlambilimlerin ortak noktası olarak sayılar üzerinde yarattığı gizemin okunması çok önemli.Hikayenin geçtiği post-apokaliptik dünya insanın medeniyetin gelişmesi adına yapmaya çalıştığı uğraşların kötü güçler tarafından kendi emellerine alet edilmesi ve dünyayı ele geçirmek için insanın yaptığı şeyi yine insana karşı kullanması temelinde başlıyor film.Bunu sonucu olarak tek bir insanın bile kalmadığı bir dünyaya insanlığı kurtarmak adına yaratılan bezden bebeklerin makinelere karşı gelmesi son yıllardaki animasyon örnekleri arasında en iyi denilebilecek kalitede ekrana aktarılmış.Retro öğelerin fantastik dünyaya ustaca uyarlanması görsel bir şölen sunuyor izleyiciye.Bunun üstüne usta oyuncuların seslendirmeleri ve müziğin estetik kullanımı ile heyecan doruk noktasına çıkıyor.

Tabi bu güzelliklerin aksine hikayenin standart film ölçülerine göre kısa olmasının sonucu olarak anlatmak istediğini çabuk anlatma telaşına giriyor.Çok genel felsefik çıkarımları konu edinmesine karşın senaryoda detaylı bir anlatıma gidilmemesi filmin doyuruculuğu adına eksi bir nokta.

 bscap0005

Filmi izlerken daha farklı anlamlar ve geniş bakış açısı yakalamak adına sayıların sembolik anlamlarını bilmek gerek.Sayılardan kısaca bahsetmek gerekirse;

  1. (monad) : tek. hiçbir benzeri olmayan. hiçbir benzeri olmayan önsüz-sonsuz yaşamı, tüm varlıkların bünyesinde çıktığı eril ateşi, tanrının kendisini simgeler. sembolü bir noktadır.Monad, hem makrokozmosu, hem de mikrokozmosu bünyesinde barındırır. mikrokozmos'un yegane hedefinin makrokozmos ile birleşmek olduğunu söyleyen pisagor, "bu ancak inisiyatik eğitimle, kişinin kendisini olgunlaştırması ile mümkün olur. bunun için bir ömür yetmeyebilir. ama ruh, hedefine ulaşmak için ne kadar gerekiyorsa, o kadar yeniden bedenlenecektir" .Vücut bulma hali tüm filmde sayıların yaratılışı üzerinden düşünülebilir.
  2. (duad) : evrende varolan düaliteyi gösterir. bölünmez öz ile bölünebilir cevher; hayatı bahşeden aktif eril prensip ile hayatın oluşumunu sağlayan pasif dişil prensip; osiris ile isis. bir çizgi ile sembolleştirilir.
  3. (tirad) : hikmetten çıkan fikirle oluşan eserdir. Sembolü bir üçgendir ve yaşam skalasının tüm yasalarını ve özellikle de yeniden doğuş yasasını içinde barındıran anahtardır. triad, ilahi kelam, evrenin kendisidir ve topraktaki yaşam cevheridir. insan da, ateş, su ve toprak'tan meydana gelmiş olduğu için yaratıcının tüm görüntülerinde, ruh, can ve beden üçlemesi bulunmaktaydır.Ruh ateşten, can sudan, beden de topraktan türetilmiştir. Müzik, geometri ve astronominin rakamıdır.
  4. (tetrad) : onsuzluğun ve ölümsüzlüğün sembolü. kare ile sembolize edilen tetrad'ın kainatı kaosdan düzene geçiren dört temel gücün ifadesi olduğu kabul edilir. bu dört temel güç, yani ateş, su, toprak ve hava.
  5. (pentad) : insanın" ve üzerinde yaşadığı "dünyanın" simgesi ve beş köşeli yıldızla sembolize edilir.Düad ile triad'ın toplamı olan pentad, dünyasal sevginin ve evliliğin de sembolü olarak görülür.
  6. evrenin altı yönünü, kuzey, güney, doğu ve batı ile yukarı ve aşağıyı simgeler.Altı köşeli yıldızla sembolize edilen bu rakam aynı zamanda ilahi adaletin de ifadesidir.
  7. kutsal üçlü triad ile, düzeni oluşturucu tetrad'ın bileşiminden meydana geldiği için, Olgunlaşma ve evrim yasasının simgesidir.Ayrıca, evrende herşeyin sayılar üzerine kurulu olduğu ispat eden müzik bilimi de, 7 nota üzerine kurulmuştur.Işığın yedi renginin bileşiminin beyazı, saflığı oluşturması gibi, müziğin yedi notasının da 1/2, 2/3, 3/4 veya 5/8 bibi ölçiilerle çalınması müzikteki mükemmel saflığı, ritmi ve armoniyi meydana getirir.
  8. küp(b)ün rakamı. kutsal rakam olarak bilinir. caduceus tan türediği de söylenir. bu da yıldızların ve dolayısı ile evrenin hareketini sembolize eder.
  9. kayıp ve ihmalin rakamıdır. çünkü 10 dan bir eksiktir. insanın rakamı olarak kabul edilir.İnsanın anne karnında dokuz ay durması insanı oluşması için geçen zamana göndermedir.Mükemmelliğe ulaşmayı amaç edinen insanın her zaman eksik olduğunu ve o tüm bu hayatın o eksiği gidermek uğruna olduğunu anlatır.
  10. kusursuz rakam. rakamların en büyüğü. mükemmelliğin, kamil insanın, tanrı ile bir olmasının sembolüdür. sıfır ile bir sayılarının yan yana gelmesiyle yazılan 10 sayısı, hiçlikle tekliğin ahengini de ifade edilir. 10, bu ahengin tezahürü olan makrokozmos'un da sayısal sembolüdür.Yaş, güç, inanç gibi kavramlarla ifade edilir.
*
Share/Save/Bookmark

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Altın Koza için 12 film yarışacak


Bu yıl 17.si düzenlenecek Uluslararası Adana Altın Koza film festivalinde ulusal uzun metraj bölümünde yarışmak üzere 12 film seçildi.7-13 Haziran tarihleri arasında yapılacak festival uzun yıllar kesintiye uğrasada tüm sineması adına altın portakal ve altın lale gibi festivaller gibi sinemamızın en prestijli ödüllerinden biri kabul edilir.Bu yıl Altın koza'da diğer yıllara oranla rekor düzeyde başvuru oldu.Ön seçici kurulun 40 filmden 12 filmde indirdiği ulusal uzun metraj bölümünde Semih Kaplanoğlu'nın altın ayı ödüllü filmi Bal ve yeşilçam ödüllerinde en iyi film ödülünü alan Nefes:Vatan Sağolsun gibi iddialı yapımların yarışacağı bölümdeki tüm filmler şöyle;

- Bal – Yönetmen: Semih Kaplanoğlu
- Beş Şehir – Yönetmen: Onur Ünlü
- Bizim Büyük Çaresizliğimiz – Yönetmen: Seyfi Teoman
- Büyük Oyun – Yönetmen: Atıl İnaç
- Denizden Gelen – Yönetmen: Nesli Çölgeçen
- Eyvah Eyvah – Yönetmen: Hakan Algül
- Kanatsız Taklalar – Yönetmen: Savaş Baykal
- Kavşak – Yönetmen: Selim Demirdelen
- Kıskanmak – Yönetmen: Zeki Demirkubuz
- Nefes – Yönetmen: Levent Semerci
- Orada – Yönetmenler: Melik Saraçoğlu / Hakkı Kurtuluş
- Ses – Yönetmen: Ümit Ünal
*
Share/Save/Bookmark