7 Eylül 2013 Cumartesi

Sevda Aktolga'ya sorduk



7’den 70’e toplumun her kesiminden insanın ortak noktasıdır yeşilçam sineması. İster ilk yıllarında izlenilmiş olsun ister defalarca art arta hiç bir zaman değeri azalmayan aksine arttıkça artar toplumsal anı depolarımızdır .Ve bütün bunların ortasında güzelliğiyle o yıllarda perdeye yansıyan ve özellikle izlemekten öte aşık olduğu yeşilçam ikonusunuz. Nasıl bir duygudur bu, yeşilçam’ın emekçisi olarak o yıllara ait olmak?

 Bir sır vereyim size..:) Ben öyle olduğunu Facebook’ta bir sayfa açana kadar bilmiyordum aslında.. Yani oyunculuğu çok seviyordum ve yaptığım işten çok keyif alıyordum ama basınla da yakın ilişkisi olmayan biri olarak hiç beklemediğim bir durumdu bu.. Sizin anlayacağınız kırkından sonra farkettim..:)

Aslına bakarsanız dönem olarak her konuda özlemle andığım bir dönem.. İşin politik yönüne girmeden bu kadarla yetineceğim.. Yeşilçam konusuna gelince gerçekten emekle var olan sektör olma çabası içinde bir iş koluydu aslında.. Abartı gibi gelebilir ama o dönemin yapımcıları bile emekleri ile de işin içindeydi.. Bir iki yapımcı dışında çoğunlukla yönetmen, senarist, kameraman olarak işe emeği ile de katılan insanlardı.. Bu yüzden bütündük biz. Bu yüzden hala çok büyük bir sevgiyle düşünüyorum o günleri..

Gülen gözler, Hababam sınıfı gibi hala sıcaklığıyla insanın içini ısıtan yapımlarda yer almak, Türk sinemasının efsaneleri ile aynı seti paylaşmak nasıl bir duygu? O günleri özlüyor musunuz?
Muhteşemdi.. Hayatımın en mutlu günleriydi.. Doğal, içten, sevgi dolu insanlardı, yapımcısından çaycısına kadar.. Aile gibiydik, kendimi hiç yabancı hissetmedim.. Tabi ki çok özlüyorum..:)


O yılların filmlerinin hala bu kadar sevilmesinin sırrı nedir sizce?
İşin aslı benim çalıştığım ekipte, yani Ertem Eğilmez’in setinde bir proje üzerine ekip olarak oldukça uzun bir süre tartışılarak çalışılırdı. Senaryo yazılır tekrar çalışılır, çekim aşamasında tam kadro sette olurdu.. Herkes birbirine dost ve öğretmendi.. Bu koşullarda sıradan bir iş çıkması da mümkün değil zaten..:)

Hayat hikayenize baktığımızda eğitiminiz sinemadan tamamen bir farklı. Diş hekimliği okurken sinema dünyasına atılmak nasıl bir karardı sizin için?
Ben önce oyuncuydum.. TRT İstanbul Radyosu Çocuk Saati oyuncusuydum.. O sırada Ali Baba Çocuk Tiyatrosunda da oynuyordum.. Orta okuldaydım henüz.. Lisede Ali Poyrazoğlu Deneme sahnesinde devam ettim, profesyonel kadroya geçtim sonra.. Sonra da sinama.. Neden diş hekimi oldun diye sorarsanız, annem tutturdu, doktor olmazsan tiyatroyu unut diye.. Ben de mecburen diş hekimi oldum..:) Allahtan yetindi onunla..:)
Yine o yıllarda yaptıklarınıza baktığımızda çoğu kişinin bilmediği üzere kamera arkasında da çalışmalarınız mevcut. Sizi sadece ekran yüzü olarak tanıyıp bilenleri şaşırtacak derecede film yapımının hemen hemen her alanında çalıştınız. Çalışmalarınızdan biraz bahseder misiniz?
Ben aslında biraz mecburen kamera arkasına geçtim.. Ama iyi ki geçmişim.. Oyunculuk yaparken herhalde çok çocuk olduğum için ne kadar muhteşem bir iş yaptığımın çok farkında değildim.. Ama kamera arkası bana nasıl devasa bir işin içinde olduğumu fark ettirdi ve ben aşık oldum.. Sanırım ilk ve tek gerçek aşkım oldu sinema..Bu işi yapan herkes de eminim aşkla yapıyor.. Yönetmen yardımcılığı, prodüksiyon, senaristlik, koordinasyon, yönetmenlik, hepsinde çalıştım.. Hepsinde de daha fazla bağlandım sinemaya..

80 darbesi sonrası beli bükülen sinemamız gibi sizi de pek göremez olduk? O gösterişli günlerden sonra darbe ile politikleşen sinemamızda bana göre sinema tarihimizin en iyi filmi olan “Yol” da yer almanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapım gereği olsa gerek.. O dönem bir de Ertem Ağabey tarafından yasaklanmıştım.. Sektörün dışında kalmıştım.. Sebebi de evlenmiş olmam.. O dönem Ertem Eğilmez sektörü kontrol eden güç sahibi biriydi.. Kimse onu aşıp benimle çalışamadı, Yılmaz Güney dışında..:) Yine iyi ki de öyle olmuş, bir başka sinema devi ile yüz yüze olmasak da çalışma şansım oldu böylece..:)

Keskin mesajları olan bir sinemayı mı yoksa duygusal-komik aile filmlerini mi tercih edersiniz? İnsana hangi çocuğunu seviyorsun diye sorulmaz ama hangi filmlerinizi daha çok seviyorsunuz? :)
Sinemada komediyi de, duygusal komediyi de, keskin mesajları olan filmleri de, bilim kurgu filmlerini de, çizgi filmleri de hepsini seviyorum, iş ki beni senaryosu, oyunculuğu, rejisi, kamerası ve kurgusuyla doyursun.. Kendi oynadığım filmlerin de hemen hemen hepsini seviyorum.. Hatta hepsini..:)
Türk sineması şu anki seyrini nasıl buluyorsunuz? Yeşilçam sinemasının o gösterişli günlerine tekrar dönebilir miyiz, ve asıl merak ettiğim sizi tekrar perdeye görebilecek miyiz?
Aslında teknolojik olarak fersah fersah ötesine geçtiler Yeşilçam’ın.. Biraz çabayla çok mümkün.. Ben aslında bir sinema filminde çok küçük bir rol oynadım bu sene, sanırım seneye vizyona girecek..:) Başka olur mu bilmem..:)

Film sektörünün yanı sıra aynı oranda büyüyen bir de dizi sektörünü var. Sizce birbirinden zıt iki sektör müdür bunlar, yoksa birbirini geliştiren iki kardeş sektör mü?
Aslında hem oyuncular için hem de teknik kadrolar için önemli bir geçim kaynağı dizi sektörü.. Hatta deneyim alanı da kabul edilebilir.. Bir sinema filmi yapmanın risklerini taşımıyor, hatalar görünmeyebiliyor, izleyici tam konsantrasyonla izlemiyor dizileri.. Bu da hem oyuncu kadrosu hem de teknik kadro için kendini geliştirmek ve hatalarını görmek adına büyük bir şans.. O hataları sinema filminde yapamazsınız.. Bu yüzden dizi sektörünü göz ardı etmemek gerek..

Biraz da günümüz oyunculuklarına bakacak olursak, genç kuşak aktristleri nasıl buluyorsunuz? Gelecek vaat eden genç oyuncular var mı?
Çok beğendiğim oyuncular var.. Kendilerini geliştirmelerini de hayranlıkla izliyorum..

Son olarak sinema oyuncusu olmak isteyen gençlere öğütleriniz nelerdir?
Eğitim alsınlar, dünya ile ilgilensinler. İnsanı tanısınlar ve sevsinler, çünkü temelinde insan olan bir iş bu..:)

*
Share/Save/Bookmark

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder