17 Kasım 2011 Perşembe

Beni Unut Gitsin

















Yönetmen Özer Kızıltan’ı Takva’dan yıllar sonra tekrar seyirciyle buluşturan bir film Beni Unutma.Takva son yılların öne çıkan,üstünde çok tartışılan,yurtdışında ödüller alan ve akademi ödüllerinde ülkemizi temsil etmeye layık görülen başarılı yapımlarından biriydi.Yönetmen Özer Kızıltan bu başarı rüzgarını arkasına alıp üstüne gitmektense sinema adına deyim yerindeyse kuma gömülmeyi tercih etti.Yönetmenliğini dizilerde devam ettirse de sinema anlamında tekrar sahneye çıkmak için 2011’i bekleyecekti.Yine aynı şekilde senarist Burak Göral da Gece 11.45’den yıllar sonra tekrar senaryosuyla sinemaya geri dönecekti.Genç kuşağın sevilen başarılı ismi Mert Fırat’ın başrolünde olduğu filmde genç oyuncular Açelya Devrim Yılhan,Tuba Ünsal,Kenan Ece diğer rollerde karşımıza çıkıyorlar.


Aşka inançlarını kaybettikleri anda birbirlerini bulan Olcay(Açelya Devrim Yılhan) ve Sinan(Mert Fırat) çok yoğun duygusal bir birliktelik yaşamaya başlarlar.Ama yıllar geçtikçe önlerine çıkacak geri dönülemez zorlukta her şeyi bir kenara bıraktıracak bir engel aşkın ,arkadaşlığın ve insana dair bir çok duygunun sorgulanmasına yol açacaktır.


Öncelikle yıllar sonra Özer Kızıltan’ın bu filmle sevenlerinin karşısına çıkması tam bir fiyasko.Şu an en faal oyunculardan Mert Fırat’ın başrolde seçilmesi de tam bir pazarlama stratejisi olarak görmek gerek.Evet son derece başarılı bir oyuncu Mert Fırat ve bu filmde de iyi bir performans sergiliyor ama sadece bu.Filme dair tek artı Mert Fırat ve yeni oyuncu Açelya Devrim Yılhan.Kişilikli yüz hatları ile perdede hiçbir şekilde sırıtmayan,filme konu olan cıvık aşkın aksine yapay olmayan son derece iyi bir ikili oluşturuyorlar.Başrol ikilisinin yanı sıra Anjelika Akbar’ın güzel müzikleri de filmin iyi tarafı ama yine de filmi kurtarmaya yetmiyor.11.11.11 vizyon tarihi olarak belirlenmesi, Mert Fırat’ın yeni filmi olarak lanse edilmesi son derece iyi pazarlandığının işareti ama özellikle Özer Kızıltan adına baktığımızda tam fiyasko demekten kendimi alıkoyamıyorum.


Filmin ilk bölümüne cıvık bir aşk hikayesi,ikinci bölümüne ise dramanın,acının dibine vuran ağlamazsanız hakkımızı helal etmeyiz durumu hakim.Filmin başarı kıstası ağlatma üzerine olmamalı.Olduğu zaman görüyoruz hiçbir şekilde incelikli senaryoya,derinlemesine anlatılan karakterlere gerek duyulmuyor.Zor olsa da kavuşan bir çift son derece mutlu mesut yaşarken milyonda bir musibet bizim sevgi pıtırcığı kahramanlarımıza denk gelir ve hali hazırda bu durum salya sümük ağlamamıza yeter.Alttan da sağlam melankolik bir müzik yerleştirildi mi,üstüne de genç kızların sevgilisi yakışıklı jön bulundu mu işte size gişe başarısı.Sinema dediğimiz şey bu olmamalı.Evet gişede başarı kazandırabilir ama sadece o kadar.Sinemadan çıktığında unutulur gider.Mesela Takva’nın başarısı ve güzelliği hala konuşuluyor ama bu filmi bir kaç ay sonra kim hatırlar bilmiyorum.

Sonuç olarak bir filmin başarı kıstası olarak sizi ağlatmasını bekliyorsanız hiç durmayın koşun bu filme ama ertesi gün hangi filme gittin diye sorulduğunda cevap vermek istiyorsanız işte bu filmin size hitap etmediği kesin.
*
Share/Save/Bookmark

16 Kasım 2011 Çarşamba

Türkiye'nin İlk Kuir Festivali



Pembe Hayat Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Trans (LGBT) Dayanışma Derneği'nin öncülüğünde ilk defa düzenlenen festival 17-24 Kasım tarihleri arasında Ankara'da gerçekleşecek.15 ülkeden 50'ye yakın LGBT temalı filmin gösterileceği festivalde düzenleyeiciler  LGBT hakları mücadelesine sanat aracılığıyla ifade alanları yaratmayı amaçlıyorlar ve son zamanlarda demokratik mücadelelerinde nispeten artan seslerinin daha derli toplu ifade etmek adına çok önemli bir festival bu.Son altın portakalda da ödüller alan yapımlar Zenne ,Nar gibi filmlerin ilk kez seyirciyle buluşacağı seçkide Amerika'dan Kanada'ya,İsviçre'den Hollanda'ya bir çok ülkeden örnekler seyirciyle buluşacak..Birhan Keskin'den Devin Özgür Çınar'a,Tülin Özen'den Mabel Matiz'e bir çok ünlü sanatçıın destek verdiği tanıtım filmi çoğu sosyal paylaşım sitelerinde yayında.Hakim medyada yeteri kadar ilgi görmesede internet üzerinden kendilerine daha rahat hareket alanları buluyor.

Gösterilecek filmler arasında baya iyi yapımlar göze çarpıyor.İstanbul Film festivali kapsamında NTV Belgesel kuşağında görme şansı  bulduğum Genesis ve Lady Jaye'in şarkısı sanatçı Genesis'in sanat ve hayat eşine benzeme hikayesini anlattığı enterasan bir yapımdı.Çarpıcı sahneleriyle olayı dramatize etmeden cinsiyet değiştirme üzerine cesur bir anlatımına sahip.

Eski filmlerden de Dönersen Islık Çal,seksen sonrası gerçekçi Türk sinemasının en güzel örneklerinden biri olarak Beyoğlu'nun arka sokaklarından normal insanlar tarafından başkalaştırılan transeksüel biri ile bir cücenin dostluğunu anlatmasıyla çekildiği dönemde hayli ses getirmişti.

Bunların dışında Müjde Ar'ın yine cesur filmlerinden İnterseks Caniko'nun hikayesini anlattığı Köçek,altın portakal ödüllü Zenne ve Nar,Türkiyeli eşcinsellerin askerlikten muaf olmak için pembe teskere diye adlandırılan çürük raporu alma sürecini anlata "ÇÜRÜK" görülmesi gereken yapımlardan.
Kuir Fest 17-24 Kasım tarihleri arasında Ankara Büyülü Fener sinemasında seyircisiyle buluşacak




Pembe Hayat KuirFest Teaser from kuirfest on Vimeo. *
Share/Save/Bookmark

Behzat Ç. Setinden Manzaralar








Fotoğraflar Ayça Eren nam-ı değer Şule'nin objektifiinden .Hep böyle dizilerin,filmlerin başarısınındaki en büyük etkenin setteki sinerjiden,arkadaşlık ortamından kaynaklandığını düşünürüm.Fotoğraflarda da bu açıkça belli oluyor.

*
Share/Save/Bookmark

12 Kasım 2011 Cumartesi

Yoksa yoksa?

Olsa çok güzel olurdu..

464777_700b

*
Share/Save/Bookmark

9 Kasım 2011 Çarşamba

Yemişim Darth Vader'ı



*
Share/Save/Bookmark

Who is Tyler Durden?

----Çok ağır spoiler içerir tabi hala izlemeyen varsa----



*
Share/Save/Bookmark

8 Kasım 2011 Salı

Batman Sembolünün Evrimi

 

1 

2

3

 4

 5

 6

 8

 9

 10

11

 12

 13

 14

15 

 16

 17

 18

*
Share/Save/Bookmark

30 Ekim 2011 Pazar

Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm

behzat_c_afisCanımız ciğerimiz Behzat komiserimizin filmi nihayetinde vizyona girdi.Yapımcıları ilk seans hasılatını Van depremzedelerine bağışlayarak yine Behzat ç efsanesine yakışır bir şekilde takdir topladılar.Filme gelicek olursak yakın zamanda dizisi sayesinde bir fenomene dönüşen Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi uzun bir aranın ardından seyircisiyle buluştu.Yeni sezonunun başlamasına daha bir ay varken bu film arası hasreti bir nebze de olsa giderdi.Hala bilmeyenler olabilir Emrah Serbes’in 2006’da başlayan Behzat Ç. serisi Her temas bir iz bırakır kitabıyla diziye dönüştürüldü ve şimdi serinini ikinci kitabı Son Hafriyat’tan hareketle Behzat Ç.Seni Kalbime Gömdüm filmi gelmişti.

   LiveImages_Kelebek Haber Galerisi_386_BEHZAT Ç. SENİ KALBİME GÖMDÜM (2011)_1behzat2
Öncelikle filmi analiz etmeden önce şunu söylemek gerek.Kitabı,diziyi ve filmi aynı potada düşünmemek gerekir.Bütün kitap uyarlamaların en büyük handikapı olarak karşımıza çıkan beklentileri karşılayamama durumu ne yazık ki bu filmde de karşımıza çıkıyor.Başarı kuralı olarak her okuyanın kendi kafasında oluşturduğu filmle sadece yönetmenin kendi algısıyla oluşturduğu filmin denk gelmesi gerekir ki yeteri kadar takdir görsün.İşte bu yüzden kitabının üstüne dizisiyle bir efsaneye dönüşen Behzat Komiseri beyazperdeye taşımak hiç kolay değildi ama yine de yönetmen Serdar Akar’ı ve senarist Emrah Serbes’i tebrik etmek gerekir.Edebiyat olsun televizyon yapımı olsun şimdi de sinema yapımı olsun çok farklı disiplinleri olan bu mecralarda bu kadar başarılı olmak her babayiğidin harcı değildir diye düşünüyorum.


Karakterlere tek tek inecek olursak en başta tabi canımız ciğerimiz Behzat komiserimiz geliyor.Erdal Beşikçioğlu’nun ete kemiğe büründürdüğü komiser Behzat dizideki halinden çok farklı olarak kitaba daha yakın bir yerde duruyor.Kitapta kendisiyle özdeşleşen sigarasına ve küfürlerine kavuşan Behzat özüne dönmüş gibi.Ama bir de şu var bu küfürlü konuşma durumunun (her ne kadar bunu sonuna kadar savunsam da) filmde çok fazla kullanıldığını kabul etmek gerekir.Bunun da nedeni televizyon kurallarından sıkılıp filmde patlamaları olarak algılıyorum.Bir yerde okumuştum Rtük kurallarının biraz yonttuğu komiserimiz bu sayede herkesçe özellikle kadınlar arasında sevilen romantik tarafını ortaya çıkardığını söylüyordu.Evet dizide de maçoydu,yeri geldiğinde biplensede küfür ediyordu ama filmde hiçbir kural kalmayınca Behzat komiserin maçoluğu da almış başını gitmiş.Şimdi küfürüyle,sigarasıyla,donla televizyon karşısında oturmasıyla maçoluğun dibine vurduğu kesin.Bana göre kitaptaki karakterin ve maçoluğun doğasında ne varsa onu ortaya koyması gerekiyordu ama diziden alışılagelmiş bir karakterin beyazperde de farklı davranması hayranları arasında büyük bir ikililik yaratacağı kesin.

LiveImages_Kelebek Haber Galerisi_386_BEHZAT Ç. SENİ KALBİME GÖMDÜM (2011)_1behzat4-a
Diğer karakterler ise hemen hemen hiç yok gibiydiler.Diziden alışkanlık Harun’u olsun,Akbaba’sı olsun,Hayalet’i olsun kendi hikayeleriyle konunun hep içinde olurlardı.Ama filmde tam birer yan karakter durumundalar.Eğer sıkı bir Harun ve ya Hayalet hayranıysanız pek de içinize sinmeyecektir bu film.Gerçi Harun yine esprileriyle kırıyor geçiriyor ama yine de kendi konusuyla hikayeye dahil olamıyor.

behzat-c-seni-kalbime-gomdum-8
Yeni karakterlere gelirsek sosyal medyada sıkça bahsedildiği üzere evet Cansu Dere olmamış,olmamış,olmamış.Zaten oyuncuğu tartışmalı olan birinin sırf diğer dizilerdeki ünü üzerinden bu kadroya dahil olması kabul edilebilir bir durum değil.Yine de izleyip görmek gerekirdi ama gittik gördük ki pek olmamış.Hele hele Erdal Beşikçioğlu’yla karşılıklı oynamak deyim yerindeyse 1-0 geride başlamakla eşdeğer.Bu konuda da bir şansızlığı olduğu kesin.Kendini ahmet sanan süleyman karakterinde Hakan Boyav ise çok iyiydi.Red kit,pembo ve gorbaçov da özünde iyi adamlar ama hayat onları kötü yaptı kontenjanını iyi dolduruyorlar.

 LiveImages-Foto-Haber-793-Behzat-Ç.-Seni-Kalbime-Gömdüm-05-eni05-kalbime-gomdum-10
Sonuç olarak Behzat Ç Seni Kalbime Gömdüm herkesçe ortak bir kanı olarak rtük denetimden kurtulmuş uzun metraj bir dizi tadında.Diziyi seven bunu da sevecektir kesin ama salt bir sinema filmi olarak tam da oturmamışa benziyor.Belki üzerinde daha çok çalışılarak serinin devamı olarak ikinci filmin gelmesini beklemekten başka bir yapacak bir şeyimiz yok.

*
Share/Save/Bookmark

29 Ekim 2011 Cumartesi

Türk Sinemasının "YÜZ" Akı

Sinema dergisi daha önceden de duyurduğum gibi en iyi 100 Türk filmini seçti.Beş bin kişinin oylarıyla seçilen  film listesinde birinci sırayı 96 yılında deyim yerindeyse şu an patlamasını yaşadığımız yeni akım Türk sinemasının başlangıcı olarak kabul edilen Yavuz Turgul ve Şener Şen'in efsane filmi EŞKIYA aldı.Ayrıca Şener Şen ilk on sırada dört filmiyle de açık ara Türkiye'nin en iyi oyuncusu olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
 1-Eşkıya 
(Yavuz Turgul/1996) 



2-Selvi Boylum Al Yazmalım 
(Atıf Yılmaz/1978) 

3-Hababam Sınıfı 
(Ertem Eğilmez/ 1975) 


4-Babam ve Oğlum 
(Çağan Irmak/ 2005) 































5-Züğürt Ağa 
(Nesli Çölgeçen/1985) 



6-Masumiyet 
(Zeki Demirkubuz/ 1997) 


7-Ağır Roman 
(Mustafa Altıoklar/ 1997) 



8-Muhsin Bey 
(1987) 

9-Yol 
(Şerif Gören/ 1981) 


10-Neşeli Günler 
(Orhan Aksoy/ 1978) 
*
Share/Save/Bookmark

17 Ekim 2011 Pazartesi

Bir film ekimi de böyle geçti

Havaların soğumaya başlamasına mütakiben insanın sıcak bir yere girme ihtiyacını bolca karşılayan film ekimi maalesef bu sene de bitti.Az sayıda siinemada var olma çabasını devam ettiren festivalde gittiğim bütün seanslardaki doluluk oranı beni oldukça memnun etti.Yazın o kavurucu ve sıkıcı sıcağından iyice sıkılan insanları bir araya getirdiğine inandığım bu günlerde herkesin yüzünde o memnun ifadeyi görmek mümkündü.Hele hele film bittikten sonra istiklalde hafif yağmur altında yürümenin keyfi başka hiçbir yerde yok.İzlediğin film ister kötü olsun ister iyi farketmez yüzde o mutluluk hissini başka hiçbir şey veremez gibime geliyor.İşte sanatın gücü bu sanırsam.   

Gelelim izlediğim daha doğrusu biletini kapabildiğim filmlere;Her ne kadar Dardenne kardeşler’in bisikletli çocuk’una ya da Lars Von Trier’in Melankoli’sine çok isteyipte yer bulamayınca hafta içi olmasına rağmen iki filme hemen atladım.Acı tatlı tesadüfler ve Yeni başlayanlar iş çıkışı günün bütün yorgunluğunu unutturacak cinstendi.Son cumartesi ise kapanışı usta yönetmen Aki Kaurismaki’nin Le Havre (Umut Limanı) ile yaptım.Kısa kısa geçecek olursak;

Ma-part-du-gâteau-Affiche-France
Ma Part du Gâteau(My piece of the pie-Acı tatlı tesadüfler)
Cédric Klapsich’in yönetmenliğinde bu aralar sinemada moda olan tesadüf kavramı üstünden hayli hareketli ve eğlenceli bir film Acı tatlı tesadüfler.
Dunkirk’de bir sanayi şirketinde çalışan France şirketinin borsada değer kaybetmesiyle hayatı deyim yerindeyse tepetaklak oluyor.Eşinden ayrı üç çocuğuna bakmaya çalışan France iş olanakları yaratmak için Paris’in yolunu tutar.Kader bu ya temizlikçi olarak şirketini batıran borsacının evinde iş bulur.Karşıdan bakıldığında taban tabana zıt olan iki karakterin zaman geçtikçe birbirine ısınmasını izliyoruz.Evet her ne kadar çok klişe bir konu da olsa filmin ritmi ve mizah düzeyi klişelerden sıyırıyor filmi.Sınıf farkını sosyal mesajın dibine vurmadan mizah sosuyla dozunda anlatması ise filmin en büyük artısı

beginners-movie-poster
Beginners (Yeni Başlayanlar)  
Yönetmen Mike Mills’in kendi hayatından kesitlerin yer aldığı Yeni Başlayanlar amerikan bağımsız sinemasının son dönem iyi örneklerinden biri.Orta yaşlarını sürmekte olan Oliver annesinin ölümünden sonra gerçeği kabul etme sürecinde her zaman arasında mesafe hissettiği babasının 75 yaşında eşcinsel olduğunu itiraf etmesiyle duyguları başka bir boyuta geçiyor.Anne ve babası arasındaki uzaklığı ama yine de sıkıcı birlikteliklerini devam ettirmelerinin nedeni olarak kendini gören Oliver bu yüzden hayatında hiçbir kadına bağlılık duymamıştır ve karşı tarafın da bağlılık duymamasını istemiş bir kişi..Babasının itirafından sonra sessiz duygusal birinden hareketli ve hayat dolu bir adama dönüşmesini gören Oliver’ın hayatında da köklü değişiklikler yaşanacaktır.Temposu yer yer sıkıcı düzeye inse de genel olarak bağımsız sinemanın bütün gerekliliklerini yerine getiren iyi bir yapım Yeni başlayanlar..
Le Havre (Umut Limanı)

le_havre
Finlandiya sinemasının sağlam yönetmenlerinden Aki Kaurismaki’nin Fransa’nın liman kenti Le Havre’de rahat hayatlarını süren Avrupa’lı uygar insanlarla afrika’dan kopartılmış ve umudun peşinde amansızca mücadele eden kaçak göçmenlerin hikayesine misafir oluyoruz.Tamamen avrupai komformizmin karikatür tasviri olarak verilen ayakkabı boyayarak halka hizmet eden eski bohem yazar Marcel Marx’ın tesadüf eseri hayatına giren kaçak göçmen çocuğun hayatını kurtarma çabasını izliyoruz.Karşılarında ise yine tüm mekanizmalarıyla Batı Devleti’nin yasakçı gücü polisler yakalarını bırakmayacaktır.Böyle anlatıldığında ne kadar hareketli görünse de son derece sakin bir tempoda ilerleyen film kimilerine sıkıcı gelse de aslında ordaki bu tempo oyunu avrupa yaşamındaki o bohem anlayışın  kaçak göçmenlerin hayati mücadelesine bakış açısını gösteriyor bize.Onlara göre her şey tozpembe,hiç bir kaos unsuru yok ,her şey dört dörtlük ve istenirse herşey hallolur.Yönetmen Aki Kaurismaki’nin baltık ülkelerindeki yapay kapitalist yaşam ferahıyla sürekli dalga geçtiğini biliyoruz ve Umut Limanı’da da tozpembe bir sonla aslında onlarında gözüyle dalga geçiyor.Hayat asla böyle kolay ve tıkırında gidemez mesajını tam tersi bir kurguyla tüm absürdlüğüyle anlatıyor bize.

*
Share/Save/Bookmark