30 Mart 2016 Çarşamba

Şehre İz Bırakan Festival 7 Nisan’da Başlıyor

 İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 1982 yılında bir sinema haftası olarak başlayan Türkiye’nin en büyük sinema etkinliği İstanbul Film Festivali, bu yıl 35. yaşını kutluyor. 35. İstanbul Film Festivali, bu yıl on ikinci kez Akbank’ın desteğiyle 7-17 Nisan 2016 tarihlerinde şehre iz bırakmaya hazırlanıyor.

İstanbul Film Festivali, 35. yılında da dünya sinemasının en yeni örneklerinden kült yapıtlara, Türkiye sinemasının en yenilerinden klasiklere, yeni keşiflerden başyapıtlara, gizli hazinelerden iz bırakan filmlere, zengin programını izleyicilere sunmaya devam ediyor. Festival programında 187 uzun metrajlı, 10 kısa ve 24 deneysel film yer alıyor. Festival, 25 bölümde 62 ülkeden 223 yönetmenin toplam 221 filminin gösteriminin yanı sıra konuk sinemacıların katılacağı söyleşilerden sinema derslerine, konserlerden özel etkinliklere sinemayla dolu günler yaşatacak.

Açıklamasında İstanbul Film Festivali’nin 35 yıllık bir okul gibi olduğunun altını çizen İKSV Genel Müdürü Görgün Taner “İstanbul Film Festivali, otuz beşinci yılında, özenle hazırlanan programı, etkinlikleri, Köprüde Buluşmalar platformu kapsamındaki atölyeleri ve yarışmalarında sunduğu ödülleriyle Türkiye’de film endüstrisi, sinema sanatı ve festival kültürünün gelişimi için çalışmaya devam ediyor. Bu yıl yine yoğun, dinamik ve doyurucu bir festival hazırladığımıza inanıyoruz. Festivalimizin, ilk günlerinden bu yana yarattığı “okul” hissini sürdürmeyi, izleyicilerimiz için yeni keşifler, yeni bakışlar sunmayı yine önceliklerimiz arasında tuttuk. Festivali gerçekleştirebilmemizi sağlayan tüm sponsorlarımıza ve destekçilerimize büyük teşekkür borçluyuz. Değerli izleyicilerimize de otuz beş yıldır bizimle kol kola oldukları için bir kez daha teşekkür ediyor, hepinize iyi festivaller diliyorum.” dedi.

35. İstanbul Film Festivali destekçisi Akbank adına Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil “Toplumlar arzuladıkları hedeflere ekonomik performanslarının yanı sıra kültür-sanat alanındaki zenginlikleriyle ulaşıyor. Çünkü kültür-sanat bir toplumun geleceğe bırakacağı en önemli miras. Akbank olarak biz de yerel ve evrensel kültür mirasını korumanın, yeni kuşaklarla paylaşmanın, sanatın ve sanatçının yanında olmanın en önemli sosyal sorumluluklarımızdan biri olduğuna inanıyoruz. Bu bilinçle hareket ediyoruz. Dünyanın önemli film festivallerinden biri haline gelen İstanbul Film Festivali’ni 12 yıldır büyük bir gururla destekliyoruz. Dünyanın gözünü, kulağını İstanbul'a çeviren; hem bizleri dünya sinemasıyla buluşturan, hem de ülkemiz sinemasının gelişimine öncülük eden; Türk sinemaseverlerin dünya sinemasının seçkin örneklerini izlemesine fırsat veren festivalin ana sponsoru olmak bize gurur veriyor. Bu sene Akbank Sanat yine festivalin önemli merkezlerinden biri olacak; pek çok söyleşi ve etkinliğe ev sahipliği yapacak ve her yıl olduğu gibi festivalin basın merkezi olarak hizmet verecek. Ayrıca bu yıl ilk defa festival kapsamında Akbank Sanat’ta da film gösterimleri olacak; bu da bizi yine çok sevindiriyor” dedi.

Sinema Onur Ödülleri

İstanbul Film Festivali tarafından sinemaya gönül ve emek veren isimlere takdim edilen Sinema Onur Ödülleri bu yıl beş değerli sanatçıya verilecek. Yeşilçam’ın “en sevilen kötü kadın” karakterlerini oynayan Suzan Avcı, 200’e yakın filmiyle Yeşilçam’ın en üretken yönetmenlerinden Ülkü Erakalın, Vurun Kahpeye’den Vesikalı Yarim’e birçok önemli filmin yapımcılığını üstlenen Şeref Gür, 50 yıllık kariyerinde her nesli güldüren karakter oyuncusu Perran Kutman ile 60 yılı aşan kariyerinde Türkan Şoray, Filiz Akın ve Fatma Girik gibi Yeşilçam’ın en sevilen yıldızlarının sesi olarak hafızalarda yer edinen oyuncu ve seslendirme sanatçısı Jeyan Ayral Tözüm ödüllerini 6 Nisan Çarşamba gecesi Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenecek 35. İstanbul Film Festivali Açılış Töreni’nde alacak.

Festival kapsamında Suzan Avcı’nın rol aldığı Atıf Yılmaz’ın yönettiği İki Gemi Yanyana, yönetmenliğini Ülkü Erakalın’ın üstlendiği Gözlerin Ömre Bedel, Perran Kutman’ın rol aldığı Kartal Tibet’in Gırgıriye filmleri de gösterilecek.

  ALTIN LALE ULUSLARARASI YARIŞMA

İstanbul Film Festivali’nin Uluslararası Yarışma bölümünde festivalin büyük ödülü Altın Lale için, sinemaya yeni bakışlar temasını izleyen filmler yarışıyor. 35. İstanbul Film Festivali Altın Lale Uluslararası Yarışma bölümünde
14 ülkeden 15 film
yer alıyor. Yönetmen Pablo Trapero başkanlığındaki Uluslararası Altın Lale jürisinde oyuncu Melisa Sözen, oyuncu Lior Ashkenazy, video sanatçısı Ali Kazma ve yapımcı Ewa Puszczyńska ve yer alıyor.

İKSV eski yönetim kurulu başkanı ve İstanbul Film Festivali kurucularından Şakir Eczacıbaşı anısına verilen Uluslararası Altın Lale Ödülü, bu yıl da Eczacıbaşı Topluluğu tarafından 25.000 Avroluk para ödülüyle destekleniyor. Bu ödülün 10.000 Avrosu Altın Lale’nin sahibi olacak filmin yönetmenine, 10.000 Avrosu filmin Türkiye’deki dağıtımını üstlenecek firmaya, 5.000 avrosu ise Jüri Özel Ödülü’nü kazanacak filmin yönetmenine verilecek.

Altın Lale Uluslararası Yarışma bölümünde yer alan filmler:

·       Sütak / Sutak / Heavenly nomadic / Mirlan Abdykalykov / Kırgızistan
·       Eva’ya Huzur Yok / Eva Doesn’t Sleep / Pablo Agüero / Arjantin
·       Bize Rüyalarımızda Huzur Ver / Peace to Us in Our Dreams / Sharunas Bartas / Litvanya
·       Bir Liderin Çocukluğu / The Childhood of a Leader / Brady Corbet / İngiltere
·       Kor / Zeki Demirkubuz / Türkiye
·       Şeytanlar / The Demons / Philippe Lesage / Kanada
·       Son / The End / Guillaume Nicloux / Fransa
·       Bin Başlı Canavar / A Monster With Thousand Heads / Rodrigo Pla / Meksika
·       Susuzluk / Thirst / Svetla Tsotsorkova / Bulgaristan
·       Belgica / Felix Van Groeningen / Belçika
·       Aşk Birleşik Devletleri / United States of Love / Tomasz Wasilewski / Polonya
·       Ara / Interruption / Yorgos Zois / Yunanistan
·       Bir Nefes / One Breath / Christian Zübert / Almanya
·       Bir Aile Filmi / Family Film / Olmo Omerzu / Çek Cumhuriyeti
·       Ansızın / All of A Sudden / Aslı Özge / Almanya

  ALTIN LALE ULUSAL YARIŞMA

Ulusal Yarışma’da Altın Lale Ödülü için, yapımı 2015-2016 sezonunda tamamlanan 11 film yarışacak. Bu yıl yarışmadaki 4 filmin dünya, 3 filmin ise Türkiye prömiyeri yapılacak. Ulusal Yarışma jüri başkanlığını, Türkiye sinemasının en önemli kadın oyuncularından Müjde Ar üstleniyor. Altın Lale Ulusal Yarışma Jürisi’nin diğer üyeleri oyuncu Tansu Biçer ve Niki Karimi, yönetmen Ben Hopkins, gazeteci yazar Murat Uyurkulak ve dağıtımcı Torsten Frehse.

Jürinin seçeceği En İyi Film’e 150.000 TL, En İyi Yönetmen’e ise 50.000 TL ödül verilecek. Festivalde En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu seçilecek isimler 10.000er TL alacak. Ayrıca, En İyi Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Kurgu ve En İyi Özgün Müzik dallarında da ödüller verilecek. Türkiye Sineması ve Ulusal Yarışma Tema Sponsoru Anadolu Efes, bu sene 29’uncu kez Onat Kutlar anısına verilen Jüri Özel Ödülü’nü kazanacak filmin yapımcısını bu yıl da 60.000 TL ile ödüllendirecek.

Altın Lale Ulusal Yarışma Bölümünde yer alan filmler;

·       Tarla / Cemil Ağacıkoğlu
·       Benim Kendi Hayatım / Adnan Akdağ
·       Rüzgârın Hatıraları / Özcan Alper
·       Siyah Karga / Tayfur Aydın
·       Kalandar Soğuğu / Mustafa Kara
·       Rauf  / Barış Kaya, Soner Caner
·       Mavi Bisiklet / Ümit Köreken
·       Toz Bezi / Ahu Öztürk
·       Ana Yurdu / Senem Tüzen
·       Rüzgarda Salınan Nilüfer / Seren Yüce
·       Kasap Havası / Çiğdem Sezgin


ULUSAL KISA FİLM YARIŞMASI

İstanbul Film Festivali 35. yaşında, kısa film yapımını özendirmek, bu alanda gelişimi desteklemek ve nitelikli kısa filmleri izleyiciye buluşturmak amacıyla Ulusal Kısa Film Yarışması’nı Türkiye Sineması Tema Sponsoru Anadolu Efes’in destekleriyle başlatıyor. Cannes Film Festivali Short Film Corner Yöneticisi Alice Kharoubi, yönetmen Fatih Kızılgök ve sinema yazarı Serdar Kökçeoğlu’nun ön seçici kurulunda yer aldığı yarışmanın jürisinde yönetmen Can Evrenol, oyuncu Hazal Kaya ve DokuFest direktörü Nita Deda yer alıyor. Jüri tarafından seçilecek en iyi filme En İyi Kısa Film dalında 5.000.-TL’lik ödül Anadolu Efes tarafından verilecek. Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) jürisi de yarışmadaki bir filme ödül verecek.

Ulusal Kısa Film Yarışmasında yer alan filmler:

·       Merkür / Melis Balcı, Ege Okal
·       Asfalt / Süleyman Demirel
·       Salı / Ziya Demirel            
·       Balık Havuzu / Ezgi Kaplan
·       Karadeniz / Ulaş Karaoğlu
·       Tik Tak / Zeynep Koçak
·       Timur Hakkında / Özgü Özbudak
·       Cemil Şov / Barış Sarhan
·       Orman / Onur Saylak, Doğu Akal
·       Jamais Vu / Levent Türkan

  ULUSAL BELGESEL YARIŞMASI

İstanbul Film Festivali’nin belgesel sinemayı ve belgeselcileri desteklemek amacıyla düzenlediği Ulusal Belgesel Yarışması’nda En İyi Belgesel Ödülü verilecek. En İyi Belgesel’e 5. Kat Restaurant tarafından 10.000 TL ödül verilecek. Ulusal Belgesel Yarışma Jürisi’nde belgesel sinemacı yönetmenler Emel Çelebi, Güliz Sağlam ve Carlos Hagerman yer alıyor. Gösterilecek belgesellerden 7 film dünya prömiyerini, 3 film Türkiye prömiyerini İstanbul Film Festivali’nde yapacak.

Ulusal Belgesel yarışmasında yer alan filmler:

·       Hazır Ol! / Onur Bakır, Panagiotis Charamis
·       Rafet’in Çocukları / Mümin Barış, Reşit Ballıkaya
·       Başgan / Orhan Eskiköy
·       Genç Pehlivanlar / Mete Gümürhan
·       Soluk / Metin Kaya
·       Koloni / Gürcan Keltek
·       Beyaz Çınar / Çınara Sipî / Kazım Öz
·       Ötekiler / Ayşe Polat
·       Sürgün Türküleri Yılmaz Güney / İlker Savaşkurt
·       Kayıp Zamanlar / Faysal Soysal
·       Yok Devenin Pabucu: Bir Aşk Hikayesi / Sibel Mary Şamlı
·       Kara Atlas / Umut Vedat

SİNEMADA İNSAN HAKLARI: FACE AVRUPA KONSEYİ SİNEMA ÖDÜLÜ

Avrupa Konseyi işbirliğiyle 10 yıldır dünyada sadece İstanbul Festivali’nde verilen FACE Avrupa Konseyi Sinemada İnsan Hakları Yarışması bu yıl da devam ediyor. FACE Ödülü, Avrupa Konseyi ve Eurimages fonunun da ortak destek olduğu 10.000 Avro para ödülü ve bir heykelcikten oluşuyor. FACE Jürisi’nde oyuncu Ercan Kesal, yönetmen Jakob Brossmann, Eurimages İdari Yönetici Yardımcısı Isabel Castro, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ve Genel Sekreter Yardımcısı’nın İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü konularında özel başdanışmanı Leyla Kayacık yer alacak.

Sinemada İnsan Hakları yarışmasında yer alan filmler;

·       Beyaz İnsanlar / White People / Lisa Aschan / İsveç
·       Harikalar Diyarı / Wonderland / Michael Krummenacher, Jan Gassmann, Lisa Blatter, Gregor Frei, Benny Jaber, Carmen Jaquier, Jonas Meier, Tobias Nölle, Lionel Rupp, Mike Scheiwiller  / İsviçre
·       Akdeniz / Mediterranea / Jonas Carpignano / İtalya
·       Sihirli Dağ / The Magic Mountain / Anca Damian / Romanya
·       Yılanın Kucağında / Embrace of the Serpent / Ciro Guerra / Kolombiya
·       Dev Canavar / Behemoth / Zhao Liang / Çin
·       Sorgu / Interrogation / Vetri Maaran / Hindistan
·       Kızıl Topraklar / The Red Land / Diego Martínez Vignatti / Belçika
·       3000 Gece / 3000 Nights / Mai Masri / Filistin
·       Kıyıdakiler / Coastliners / Erdem Tepegöz, Barış Pirhasan, Alphan Eşeli, Melisa Önel, Ramin Matin

SEYFİ TEOMAN EN İYİ İLK FİLM ÖDÜLÜ

2012 yılında kaybettiğimiz yönetmen ve yapımcı Seyfi Teoman anısına verilen Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’nü kazanan filmin yönetmenine sonraki çalışmalarını teşvik etmek üzere CMYLMZ Fikirsanat aracılığıyla 30.000 TL ödül verilecek. Festivalin Altın Lale Uluslararası Yarışma, Sinemada İnsan Hakları Yarışması ve Türkiye Sineması (Altın Lale Ulusal Yarışma, Yarışma Dışı, Yeni Türkiye Sineması) bölümlerinde yer alan Türkiye yapımı tüm kurmaca ilk filmler bu ödüle aday olabiliyor. Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü jürisinde senarist, yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun, dağıtımcı Ioanna Stais ve oyuncu Ahmet Rıfat Şungar yer alacak.

Seyfi Teoman En İyi İlk Film için yarışacak filmler,

·       Benim Kendi Hayatım / Adnan Akdağ
·       Rauf / Barış Kaya, Soner Caner
·       Mavi Bisiklet / Ümit Köreken
·       Toz Bezi / Ahu Öztürk
·       Ana Yurdu / Senem Tüzen
·       Kasap Havası / Çiğdem Sezgin
·       Kümes / Ufuk Bayraktar
·       Son Kuşlar / Bedir Afşin
·       Dolanma / Tunç Davut  
·       Çırak / Emre Konuk
·       Kötü Kedi Şerafettin / Mehmet Kurtuluş, Ayşe Ünal
·       Yemekteydik ve Karar Verdim / Görkem Yeltan
·       Anadolu Masalları / Emin Fırat Övür

AUDENTIA ÖDÜLÜ

Avrupa Konseyi ortak yapım fonu Eurimages, cinsiyet eşitliğini geliştirmeye doğru bir adım daha atarak, bir kadın yönetmene bir sonraki projesinde kullanılmak üzere 30.000 euro değerinde bir ödülü vermeye başlıyor. İlk kez 35. İstanbul Film Festivali kapsamında verilmeye başlanacak Audentia Ödülü için bu yıl programdan 15 kadın yönetmenin filmi değerlendirilecek. Adını Latincede cesaret ve yiğitliği ifade eden “Audentia”  kelimesinden alan ödül, kadın yönetmenlerin görünürlüğünü arttırarak başka kadınların da bu yoldan ilerlemesini teşvik etmeyi amaçlıyor. İlk kez verilecek bu ödül için bu yıl hami olarak sıra dışı cesarete sahip ve kendini film endüstrisinde cinsiyet eşitliğini geliştirmeye adamış İsveç Film Enstitüsü Başkanı Anna Serner seçildi. Audentia Ödül jürisinde yönetmen Yeşim Ustaoğlu ve Angelos Frantzis ve Eurimages temsilcisi Sanja Ravlic olacak.

Audentia Ödülü için yarışacak olan filmler;

·       Beyaz İnsanlar / White People / Lisa Aschan
·       Tam Gözlerimi Açarken / As I Open My Eyes / Leyla Bouzid
·       Sihirli Dağ / The Magic Mountain / Anca Damian
·       Evrim / Evolution / Lucile Hadzihalilovic
·       Dağ  / Mountain / Yaelle Kayam
·       Vahşi / Wild / Nicolette Krebitz
·       3000 Gece / 3000 Nights / Mai Masri
·       Ezgiler Ezgisi / Song of Songs / Eva Neymann
·       Ansızın / All of A Sudden / Aslı Özge
·       Toz Bezi / Dust Cloth / Ahu Öztürk
·       Kasap Havası / Wedding Dance / Çiğdem Sezgin
·       Şövalye / Chevalier / Athina Rachel Tsangari
·       Susuzluk / Thirst / Svetla Tsotsorkova
·       Ana Yurdu / Motherland / Senem Tüzen
·       Yemekteydik ve Karar Verdim / We Were Dining and I Decided / Görkem Yeltan

FIPRESCI ÖDÜLÜ

Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) Altın Lale Ulusal ve Uluslararası Yarışma’da yer alan birer filme ve Ulusal Kısa Film Yarışması’ndan bir filme FIPRESCI Ödülü verecek. Başkanlığını ABD’den Chris Fujiwara’ın yapacağı FIPRESCI Jürisi’nde Finlandiya’dan Harri Römpötti, İtalya’dan Patrizia Pistagnesi, Slovakya’dan Viera Langerova ve Türkiye’den Senem Erdine ve Ali Deniz Şensöz görev alacak.

cineuropa.org ÖDÜLÜ:

Sanatsal açıdan değeri tartışmasız olan, bunun yanı sıra karşılıklı iletişimi destekleyen ve birleştirici özellik taşıyan filmlere verilen cineuropa.org Ödülü, Altın Lale Ulusal Yarışması’nda yer alan bir filme verilecek. Cineuropa Ödülü’nü kazanan filmi, sinema yazarı Vladan Petkovic belirleyecek.


Festival Filmleri 10 Salonda Sinemaseverlerle Buluşacak

Başladığından bugüne bağımsız sinemaları destekleyen İstanbul Film Festivali’nin bu yılki gösterimleri Beyoğlu’nda Atlas, Beyoğlu ve Fitaş (iki salon) sinemaları, Akbank Sanat, İtalyan Kültür Merkezi, Ortaköy’de Feriye Sineması, Kadıköy’de Rexx Sineması (iki salon) ve İstanbul Modern Sinema olmak üzere 10 salonda yapılacak. Festival gösterimleri 11.00, 13.30, 16.00, 19.00 ve 21.30 seanslarının yanı sıra artık festivalin gelenekselleşen geceyarısı gösterimleri Cuma ve Cumartesi geceleri Atlas ve Rexx sinemalarında 24.00 seanslarında yapılacak.

Festival Bu Yıl İstanbul’un Farklı Semtlerine de Yayılıyor

İstanbul Film Festivali gösterimleri bu yıl İstanbul’un iki yakasına da yayılıyor. Festivalin son hafta sonunda, 16 ve 17 Nisan tarihlerinde, programdan bir seçkiyle Sultangazi’de Hoca Ahmet Yesevi Kültür Merkezi ve Maltepe’de Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gösterilecek.


Festivalin Yeni Bölümleri

35. İstanbul Film Festivali Akbank Galaları, Yıllara Meydan Okuyanlar, Dünya Festivallerinden, Genç Ustalar, NTV Belgesel Kuşağı, Mayınlı Bölge, Antidepresan, Çocuk Mönüsü, Geceyarısı Çılgınlığı gibi klasikleşmiş bölümlerinin yanı sıra bu yıla özel bölümlerde gösterimler gerçekleştirecek.

·           Musikişinas: Festival bu yıl ruhunu müzikle doyuranlar için yepyeni bir bölüm sunuyor. Müziği hayatlarının ayrılmaz bir parçası kılanların hikâyelerinin bir araya toplandığı 8 film Musikişinas bölümünde izleyiciyle buluşacak.

·           Gömülü Hazineler: Festivalin bu yıl çok ses getirecek yeni bölümlerinden Gömülü Hazineler, sinema tarihinin varlığı az bilinen, yasaklanmış, kaybolmuş, yıllar boyu izleyici karşısına çıkmamış veya literatürde adından hak ettiği kadar bahsedilmemiş filmleri gömülü olduğu yerden gün ışığına çıkartacak. Alkan Avcıoğlu'nun küratörlüğünü üstlendiği bölüm kapsamında geç keşfedilen veya restore edilen kopyasıyla izleyici karşısına ilk kez çıkmaya hazırlanan 4 film beyazperdede meraklılarıyla buluşacak.

·           Işığın Peşinde: 70’ler Amerikan Avangard Sineması: İstanbul Film Festivali, deneysel sinemaya da hak ettiği alanı açmak için bu özel türün başlangıçlarına doğru yol alıyor ve 70’li yıllarda en verimli zamanlarını geçiren Amerikan avangard sinemasının öncü isimlerinin filmlerini bir araya getiriyor. Burak Çevik küratörlüğünde hazırlanan bölümde Stan Brakhage, Michael Snow, Robert Breer, Hollis Frampton, Jonas Mekas, Stan VanDerBeek, Yvone Rainer gibi ustaların filmleri, Türkiye’de ilk defa 35. İstanbul Film Festivali’nde, çekildikleri orijinal formatları olan 16mm kopyalarından, İstanbul Modern Sinema’da izleyicilerle buluşacak.

·           Otto Preminger: Bir Yönetmenin Anatomisi: İstanbul Film Festivali, sinema tarihinin en özgün, en bağımsız ve en yaratıcı yönetmenlerinden Otto Preminger’i, ölümünün 30. yıldönümünde, 10 önemli filminin yer aldığı özel bir bölümle anıyor. “Kara film” türünü başlatan, “Korkunç Otto” gibi lakaplarla anılan, sınırları zorlayan ve tartışmalara konu olan, filmlerinde tabulara yer veren Otto Preminger’i tanıma ve filmlerini yıllar sonra da olsa büyük ekranda görebilme fırsatı yaratacak bu özel seçki için, daha önce İstanbul Film Festivali’nin birçok özel bölüm ve etkinliğine afiş hazırlayan usta tasarımcı Yurdaer Altıntaş tarafından özel bir afiş de tasarlandı.

 

Festivalin Bol Yıldızlı Bölümleri: Akbank Galaları

İstanbul Film Festivali’nin en sevilen bölümlerinden Akbank Galaları’nda, yıldızları usta yönetmenlerle buluşturan ve sezonun merakla beklenen 10 filmin Türkiye’deki ilk gösterimleri gerçekleştirilecek. Akbank Galaları’nda bu yıl, Berlin Film Festivali’ni de açan Coen Kardeşler’in Yüce Sezar!’ından, ülkesinde tüm gişe rekorlarını kıran Arjantinli yönetmen ve aynı zamanda Uluslararası Altın Lale Yarışması Jüri Başkanı Pablo Trapero’nun Çete’sine, Fransız sinemasının ustalarından Claude Lelouch’un Bir Kadın Bir Erkekine kadar birbirinden ilginç, ödüllü, dikkat çekici yapım yer alıyor. Oscar adayı Brooklyn, ilk gösterimini Toronto’da yapan dokunaklı dostluk öyküsü Truman, usta oyuncu Maggie Smith’in başrolünde olduğu Zoraki Komşu ve Ben Wheatley’nin J.G.Ballard uyarlaması Gökdelen bölümün diğer filmlerinden. Akbank Galaları’nın öne çıkan filmlerinden Jeff Nichols’ın bilimkurgu filmi Midnight Special festivalin açılışını da yapacak.

Türkiye Sinemasının Başyapıtlarından Zeki Ökten İmzalı “Sürü” 38 Yıl Sonra Beyazperdede

İstanbul Film Festivali, Groupama işbirliğiyle dokuz yıldır Türkiye sinemasının önemli yapıtlarının yenilenerek sinemaya yeniden kazandırılmalarını sağlıyor. Türk Klasikleri Yeniden projesi kapsamında bu yıl senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı, Zeki Ökten’in yönettiği, başrollerini Tarık Akan, Melike Demirağ ve Tuncel Kurtiz’in paylaştığı 1978 yapımı Sürü restore edildi. Atlas Post Production tarafından restore edilen Sürü, Tuncel Kurtiz’in 80. doğum yılı olan 2016’da, yapımından 38 yıl sonra yeniden beyazperdede izleyiciyle buluşacak.


Festivalde Söyleşiler, Paneller, Sinema Dersleri…

35. İstanbul Film Festivali, film programıyla olduğu kadar söyleşiler, paneller ve sinema dersleriyle de yoğun bir etkinlik programı sunacak.

Altın Lale Ulusal Yarışma jüri başkanı oyuncu Müjde Ar bir söyleşide sinemaseverlerle bir araya gelirken Altın Lale Uluslararası Yarışma jüri başkanı yönetmen Pablo Trapero da bir sinema dersi verecek. Festivalin bu yılki özel bölümlerinden Işığın Peşinde: 70’ler Amerikan Avangard Sineması küratörü Burak Çevik ve yönetmen Herb Shellenberger, deneysel sinema üzerine bir panel gerçekleştirecek. Bu yılın özel retrospektif bölümü Otto Preminger: Bir Yönetmenin Anatomisi paralelinde Otto Preminger sineması üzerine sinema yazarı Nil Kural ve Edinburgh Film Festivali direktörü Chris Fujiwara bir söyleşi gerçekleştirecek. Ayrıca yönetmen Emel Çelebi ve Güliz Sağlam Türkiye’de belgesel yapımı üzerine, video sanatçısı Ali Kazma ise video sanatı üzerine birer panel gerçekleştirecek. Festival etkinlikleriyle ilgili güncel bilgileri film.iksv.org adresinden takip edebilirsiniz.

  
Festivalle İlgili Gelişmeleri Sosyal Medya Hesaplarımızdan Takip Edin

İstanbul Film Festivali ile ilgili tüm gelişmeleri; filmler, etkinlikler ve konuklarla ilgili bilgileri, programa dair ipuçlarını sosyal medya hesaplarımızdan takip edin, herkesten önce haberdar olun. Yarışmalarla eğlenin, programı yakından tanıyın, sürpriz hediyelerimizden kazanma şansını yakalayın. #istfilmfest16 etiketini kullanarak, siz de festival sohbetinin parçası olun. Ayrıca AppStore ve Google Play’den indirilebilen ve Vodafone Türkiye’nin katkılarıyla geliştirilen İKSV Mobil uygulamasıyla festivalle ilgili tüm bilgilere erişebilir ve AppStore’dan indirilebilen İKSV Kitaplık uygulamasıyla festival katalogunu iPad’inizden de okuyabilirsiniz.


#istfilmfest16
#izbırakanfilmler
facebook.com/istanbulfilmfestivali
twitter.com/ist_filmfest
instagram.com/istfilmfest
istfilmfest.tumblr.com



*
Share/Save/Bookmark

28 Mart 2016 Pazartesi

The Revenant, İntikam: Soğuk Yenen Bir Yemek

Son yıllarda adından sıkça söz ettiren Alejandro González Iñárritu, son filmi The Revenant (2015) ile gündemde. Bu yılki Akademi ödüllerinde en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek-yardımcı erkek dalları dâhil 12 dalda aday olarak yılın favorilerinden olduğunu bir kez daha gösterdi. Yakın zamanda da Oscar’ın habercisi sayılan 73. Altın Küre ödüllerinde en iyi drama filmi, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu dallarında ödülü evine götürmüştü. Bafta ödüllerinde de aynı şekilde majör dallarda ödülleri süpürdü desek yeridir.
Konusunu gerçek bir hikâyeden alan The Revenant’da Hugh Glass’ın vahşi doğada uğradığı bir ayı saldırısı sonrasındaki yaşam mücadelesinden hareketle intikam teması işlenir. Filmden bahsetmeden önce filmin gerçek kahramanı Hugh Glass’ın hikâyesinden biraz bahsetmek gerek. Daha önce de konuyla ilgili 1971 yapımı Man in the Wilderness filmi çekilmişti. Önceki versiyonu daha çok vahşi doğada hayatta kalma üzerineydi. 1823 yılında South Dakota’nın güneyinde, Hugh Glass’ın da aralarında bulunduğu bir grup avcı ormanda avlanmaktadır. Boz ayı saldırısına uğrayan Glass’ın yaraları öyle ağırdır ki beraberinde gelenler kendisini ölüme terk eder. Yaklaşık 320 kilometrelik yolu sürünerek, kano yapıp nehirden geçerek tamamlar ve kendisini o durumda bırakanlardan intikam almaya çalışır.
The Revenant’da ise konu vahşi doğada yaşam mücadelesine ek olarak biraz daha çeşitlendirilmiş. Kızılderili kabilelerin istilacılarla mücadelesine de yer verilmiş. Dişi bir boz ayı tarafından ölümcül yaralar aldıktan sonra yoldaşlarından John Fitzgerald (Tom Hardy) para için yanında kalmayı kabul eder ama zamanla Kızılderililerin yaklaştığını öne sürerek Glass’ı orada bırakmak ister. Ölümcül yaralarından dolayı Glass da ölmeyi ister ve Fiztgerald tam onu öldürecekken, Glass’ın yarı Kızılderili oğlu buna karşı çıkar. Aralarında geçen boğuşma sonucu Fitzgerald oğlanı öldürür ve kaçar. Bu olay da filmin hikâye örgüsünün kırılma anıdır. Ölümcül yaraları sonucu ölmek isteyen Glass, oğlunun öldürülmesinden sonra intikam ateşi ile yanmaya başlar ve tekrar toparlanmaya çalışır.
Filmde Glass’ın yeniden doğuşuna dair birçok metafor bulmak mümkün. İlk olarak canlı canlı mezara gömülmeye çalışılması ve sonrasında sürünerek oğlunun cesedinin yanına gitmesi intikam duygusuyla dirildiğinin, daha doğrusu tekrar doğduğunun işareti. Yine ilerleyen sahnelerde Kızılderili grubundan kaçmak için girdiği nehirden çıkışı da vaftiz olduğuna dair bir metafor. Ayrıca filmde Kızılderili inanışlarına da bolca gönderme bulmak mümkün. Ancak bunları görebilmek için Kızılderili mistisizmine biraz hâkim olmak gerekiyor. Mesela Kızılderili inancında bir hayvanı öldürdüğünde onun ruhu ve gücü sana geçer. Ayı sahnesini bu anlamda irdelemek daha gerçekçi olacaktır. Dişi ayının çocuklarını korumak adına Glass’a saldırmasıyla, Glass’ın oğlunun intikamını alma çabası arasında paralellik kurulabilir. Tabii Kızılderili inanışında hiçbir canlı durduk yere öldürülmez. Öldürme eylemi, mutlaka yaşamsal bir amaç taşır. Glass’ın, saldırısı sonrası ayı gitmişken onu vurmaya çalışması diğer yandan bu inanışa ters düşüyor. Zira ayı Glass’a savunma amaçlı saldırdığında  Glass’ın ölü taklidi yapması işe yarıyor. Sonrasında Glass’ın ayı gittikten sonra silahla onu öldürmeye çalışması, insanın yaşamsal bir amaç olmadan zevk için anlamsız bir şekilde canlı öldürebilen tek canlı olduğuna bir gönderme. Karaya vuran yavru yunusla fotoğraf çekilen insanların(!) küçücük bir hayvanın ölümüne neden olan bencilliği ve vurdumduymazlığı değil miydi?
Filmin son sahnesinde Fitz’in “Hiçbir şey oğlunu geri getirmeyecek!” lafı aslında intikam duygusunun en yalın hâli. Glass’daki intikam duygusu aslında onu hayata bağlayan yegâne şey. Daha öncesinde ölmeyi isteyecek kadar kötü durumdayken oğlunun öldürülmesi üzerine hayata dört elle tutunmaya çalışması başka türlü açıklanamaz. Glass’ın, kendisini bu duruma sokan ayıyı sırf kendi hayatta kalmak için öldürmesiyle Fitz’in aynı dürtüyle Glass’ın oğlunu öldürüp çekip gitmesi aynı şey. Zira ayının saldırısı, sadece yavrularını koruma güdüsünden ibaret.
Filmin teknik yönlerini irdeleyecek olursak en önemli yanı görüntüleri ve oyunculukları. Görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki’nin yine harika bir iş çıkardığını söylemeden geçmemek gerek. Zaten bilenler bilir, kendisi son iki yılda en iyi görüntü yönetmeni Oscar’ını almıştı. 2013 yılında Alfonso Cuaron’un Gravity‘si ve geçen yıl yine Iñárritu’nun Birdman’i (2014) ile bu ödüle layık görülmüştü. Bu yıl da dalın en güçlü adaylarından ve bence ödülü alarak hat-trick yapacak gibi duruyor. Doğal ışık ile çekilen sahnelerde gerçeğe yakın geniş kadrajlı görüntüler tam anlamıyla görsel bir şölen sunuyor. Bazı sahneler de filmden çok ilerleyen fotoğraf kareleri tadında geçiyor. Yönetmen Iñárritu’nun da yakın plan çekimleri oldukça başarılı. Ekrana sıçrayan kan damlaları olsun, düşen kar taneleri olsun, yakın plan çekimde oyuncuların nefes buğusu olsun bu tür çekim hileleri ile gerçekçi bir hikâye düzlemi yaratılmış.
Leo’nun oyunculuğu anlamında söylenecek bir şey yok. Filmden sonra yapılan bütün yorumlar Oscar’ı Leo’nun alması gerektiği yönünde. Hatta herkesin tek derdi bu olmuş durumda. Yıllardır hakkı olduğu hâlde verilmeyen ödül öncesi “Önceki yıllarda verilmedi, kesin bunda verilmeli.” tartışmalarının böyle yoğun fiziksel oyunculuk gerektiren bir filmdeki başarılı performansının önüne geçmesi, kaderin garip bir cilvesi olsa gerek. Gerçi herkesin hemfikir olduğu bir konu değil bu. Çoğu eleştirmen Leonardo’nun oyunculuğunun yeterli olmadığını, Tom Hardy’nin daha kayda değer bir performans sergilediğini düşünüyor. Bu yılki Oscar’da en çekişmeli geçecek dallar oyunculuk ödülleri olsa gerek. En iyi erkek oyuncu dalında Eddie Redmayne’ciler bir hayli fazla, onu da söylemeden geçmemek gerek.
Filmin eksik yönleri de yok değil. Sadece intikam temasına saplanıp dönemin gerçeklerine pek de yer vermemesi filmin en eksik yanı. Avrupa’dan gelen sömürgecilerin Kızılderili ırkına yaptığı zulüm namına çok da dişe dokunur eleştiri getirmemesinin, filmin samimiyet eksenini kaydırdığı kesin. Sadece bir iki yerdeki repliklerde geçiyor bu durum. Glass’ın filmin başında oğluna söylediği “Onlara ne söylediğinin önemi yok, onlar sadece yüzünün rengini görüyorlar.” ve Kızılderili kabile şefinin Fransız sömürgeciye “Biz kimsenin malını çalmadık, onlar zaten hep bizimdi.”minvalindeki sözleri her ne kadar vurucu olsa da filmin genelinde çok cılız kalıyor.
Sonuç olarak beğeneni olduğu kadar beğenmeyeni de olan The Revenant, bana kalırsa görsel anlamda Iñárritu sinemasının önde gelen filmlerinden biri. Görsel anlamda güzel olması ve irite edecek kadar gerçeğe yakın bir seyirlik sunmasına rağmen hikâye anlamında -yukarıda da bahsettiğim gibi- basit olması başyapıt olma ihtimalini ortadan kaldırıyor maalesef. En iyi film Oscar’ını alır mı bilinmez ama diğer adaylara nazaran şansının daha yüksek olduğunu da söylemek gerek.
*Yazı 28/02/2016 tarihinde Fil'm Hafızası'nda yayınlanmıştır.
*
Share/Save/Bookmark

27 Mart 2016 Pazar

8.Altın Bamya Ödülleri Belli Oldu


8. Altın Bamya Ödülleri'nde "Mucize" olmadı 

Altın Bamya Film Akademisi Ödülleri bu yıl ilk kez sinemaseverlerin www.altinbamya.org sitesi üzerinden yaptıkları oylama sonucu belirlendi. Altın Bamya Akademisi tarafından 2015 yılı içerisinde vizyona giren yerli yapımlar arasından titizlikle yapılan tarama sonucu belirlenen adaylar (Aşk Nerede?, En Güzeli, Eski Sevgiliyi Unutmanın 10 Yolu, Kendin ol, Kırmızı, Krallar Kulübü) arasında Mucize oylama süresi boyunca ilk sırayı kaptırmadı ve tüm rakiplerine açık ara fark attı. Hayırlara vesile olsun. Takdir büyük yerden, bize ancak anons etmek düşer. 

Özel Ödül Cin-net Bamyası 

Cinler filmlere musallat oldu, cin-sel faaliyetlerin ucu kadınlara da dokundu. Cin fikirlerle bize topluca cinnet geçirtenleri biz de içtenlikle kutluyoruz, kendilerini okuyup üflüyoruz. Özel ödülümüzü Azem 2: Cin Garezi, Azap ve Alkarısı: Cinnet filmlerine takdim ediyoruz. Ve içine cin giren bütün filmlerden cin çıkaracak nefesi kuvvetli bir cinci hocayı sponsor almak için yoğun çabalarımızı sürdürdüğümüzü de müjdeliyoruz. 

Erkan Petekkaya'ya Mansiyon 

İfşalara maruz kalan "mağdur" Erkan Petekkaya'ya geçmiş olsun diyor, erkek karakter mansiyon bamyası ile taçlandırıyoruz. Beyonce ödülünü vermek için bizzat gelmek ve gözlerinin içine bakarak "I can't take no more" şarkısını söylemek istedi ama yaşadığımız elim olaylar nedeniyle ödül törenini iptal ettiğimiz için bir mesaj gönderdi: "DiyIr Erkın, tenk yu veri maç for yor kaynd vörds. Pliiz kam tu heress me venevır yu layk. Jay Z end Julius ar luking forvırd tu yor vizit. Kissis, B" 

Akademi'de Politika Değişikliği 

Altın Bamya Film Akademisi'nin vermekten bıktığı ama yeni Türkiye sinemasının layık olmaktan bıkmadığı ödüllerin, yılın ilk üç ayında Türkiye sinemasının gösterdiği performans göz önüne alınarak, 2016 yılında da verileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Akademi merkezi ve şubelerinde asılı bulunan, kanaviçeye işlenmiş "Bir daha vermemek dileğiyle" sloganları da kaldırıldı.
*
Share/Save/Bookmark

22 Mart 2016 Salı

Sinemanın Kurallarını Yıkmak

*
Share/Save/Bookmark

16 Mart 2016 Çarşamba

Füsun Demirel Yalnız Değildir



*
Share/Save/Bookmark

3 Mart 2016 Perşembe

Jean Renoir'den şiirsel gerçekçilik yapıtı; Le Fleuve

Le Fleuve (Jean Renoir, 1951)
“Nehir akıyor, yuvarlak dünya dönüyor…Şafak ve lamba ışığı, gece yarısı ve öğleGüneş, günü takip ediyor ,gece, yıldızları ve Ay’ıGün, sona erer… Son başlar…”
Renoir’ın 1951 yapımı filmi Le Fleuve, bu şairane sözlerle biter. Şiirsel Gerçekçilik’in tüm unsurlarını barındıran Le Fleuve’da, Bengal’deki iki Amerikalı ailenin hayatları, savaş sonrası Amerika’dan gelen Yüzbaşı John’un gelmesiyle değişir. Ailelerin yetişkinliğe ilk adımlarını atan kızları Harriet, Melanie ve Valerie’nin ilk aşklarını yaşayış biçimleri ve akıp giden hayatın yenilenişi anlatılır.  Aşk duygusunu ilk kez tatmaya başlayan bu üç kız kendi benliklerini, John üzerinden anlamlandırmaya çalışırlar. Savaşta bir ayağını kaybeden Yüzbaşı John’un bu gizemli kişiliği kızların dikkatini daha çok çeker ve kendilerini ona sevdirmeye çalışırlar.
“Nehir” aforizması felsefe ve din alanında oldukça önemli bir yere sahiptir. Antik Yunan filozoflarından Herakleitos’un, “Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz.” sözü ile diyalektiğin temelleri atılmış ve değişimin sürekliliğini ilk kez ortaya koyulmuştu. Herakleitos’a göre hayat bir devinim içindedir ve hiçbir şey durduğu gibi durmaz, sürekli değişim hâlindedir. Renoir  da hikâyesini, bu bağlamda dünyadaki en kutsal yerlerden Hindistan’daki Ganj nehri ekseninde kurarak, hayatın devinimine atıfta bulunmuştur. Doğumla ölümün, aşkı bulmakla kaybetmenin tezatlığı, karakterlerindeki çaresizlik ve umutsuzluk, Şiirsel Gerçekçilik’in en önemli özellikleri olarak karşımıza çıkar. Filmde Amerikalı ailelerin refah seviyesinin yüksek olmasına rağmen, Hindistan’ın kendine has yoksulluğu, ailenin tüm bireylerinde bir umutsuzluk paraleli yaratır. Renoir’ın yaşlılık dönemi eserlerinden, ilk renkli filmi olan Le Fleuve, zengin görselliği ve şairene senaryosuyla, Şiirsel Gerçekçilik  ve Renoir filmografisi içinde sağlam bir yer teşkil eder.
*Film Hafızası'nda yayınlanmıştır.
*
Share/Save/Bookmark

2 Mart 2016 Çarşamba

48. Siyad Ödülleri Sahiplerini Buldu

Sinema Yazarları Derneği 48. defa yılın en iyilerini seçti. Televizyon kanallarının yayınlamadığı ödül gecesine en iyi film, en iyi senaryo, en iyi yönetmen dahil büyük ödüllerde Emin Alper'in Abluka'sı damga vurdu.
  • EN İYİ FİLM: Abluka
  • EN İYİ YÖNETİM: Emin Alper (Abluka)
  • EN İYİ SENARYO: Emin Alper (Abluka)
  • EN İYİ KADIN OYUNCU :Esme Madra (Nefesim Kesilene Kadar)
  • EN İYİ ERKEK OYUNCU : Nadir Sarıbacak (Sarmaşık)
  • EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU :Şebnem Hassanisoughi (Bulantı)
  • EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU :Özgür Emre Yıldırım (Sarmaşık)
  • EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ: Andreas Sinanos (Rüzgarın Hatıraları)
  • EN İYİ MÜZİK: Acarkan Özkan, Uran Apak, Erhan Seyran (Çekmeköy Underground)
  • EN İYİ KURGU: Osman Bayraktaroğlu (Abluka)
  • EN İYİ SANAT YÖNETİMİ: Hüseyin Binay, Aslıhan Tiryaki (Çekmeceler)
  • EN İYİ BELGESEL: Hasret (Ben Hopkins)
  • EN İYİ KISA FİLM: Salı (Ziya Demirel)
  • UMUT ÖDÜLÜ- AHMET ULUÇAY EN İYİ İLK FİLM ÖDÜLÜ: Nefesim Kesilene Kadar

*
Share/Save/Bookmark