25 Ekim 2015 Pazar

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek internette yayında

Reyan Tuvi'nin Documentarist 2014'te Johan van der Keuken Yeni Yetenek Ödülü kazanan ve aynı yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali yöneticileri tarafından programdan çıkarılarak sansür skandalına ve protestolara konu olan filmi "Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek…" internette ücretsiz izlemeye açıldı!

Türkiye, tarihinin en görkemli sivil ayaklanmalarından birine, 2013 Mayıs’ının son günlerinde İstanbul’un kalbi Taksim Meydanı’nda şahit oldu. Şehrin merkezinde kalan son yeşil alan olan Gezi Parkı’nın olduğu yere tarihi bir kışla ve alışveriş merkezi yapılması için ağaçların dozerlerle sökülmesiyle başlatılan yıkım, milyonlarca insanı sokağa döktü. Film, bu toprakların mozayiğini oluşturan ve Gezi’de yerini alan farklı yaşam tarzlarına ve ideolojilere sahip karakterlerin, kaderlerini değiştirme içgüdüsüyle, yeryüzünü nasıl hayal ediyorlarsa Gezi’de de öyle bir dünya kurmak için verdikleri mücadeleyi anlatıyor.
*
Share/Save/Bookmark

16 Ekim 2015 Cuma

Yeşilçam'ın bir çınarı daha devrildi

Türk Sineması’nın efsane yönetmeni  ve sinema sanatçısı Fatma Girik’in 56 yıllık hayat arkadaşı Memduh Ün, bu sabah 10:15 saatlerinde  9 aydır tedavi gördüğü Bodrum'da Acıbadem Hastanesi’nde hayatını kaybetti.
HALA İNANAMIYORUM
95 yaşındaki  usta yönetmen Kasım ayından beri yaşlılığa bağlı nedenlerden dolayı akciğerlerinde sıvı birikmesi, yüksek tansiyon nedeniyle yoğun bakımda tedavi görüyordu. Usta yönetmeni bir an olsun yalnız bırakmayan, 9 aydır hastanede yanı başında bekleyen hayat arkadaşı Fatma Girik ‘’ O benim her şeyimdi. 56 yıllık hayat arkadaşımdı. Ben ailemden çok onunla birlikteydim. Hala inanamıyorum’’ diyebildi
95 yaşındaki yönetmenin vefatının ardından Yeşilçam sanatçıları ve emektarları ise Girik’i tek tek arayarak taziyelerini bildirdi.Memduh Ün yarın Torba'da toprağa verilecek.
"BİR DAHA DÜNYAYA GELSEM YİNE MEMDUH'A AŞIK OLURUM"
57 yıldır Memduh Ün ile birlikte olan Fatma Girik 2 yıl önce verdiği röportajda, "Bir daha dünyaya gelsem yine sanatçı olurum yine Memduh'a aşık olurum." demişti.
Girik aşkını şöyle anlatmıştı, "Memduh 90'lı yaşlarında artık ve benim için çok değerli. O benim ilk ve son aşkım. Birbirimizin yaşamına imza atmışız, bu yetiyor. Aşk benim için 20'de neyse 70'de de o. Onun yanında 20 yaşında duyduğum heyecanı hala hissediyorum. Aşk olmazsa yaşayamam. Çocuk yapmak çok uzun yıllar o tempoda aklıma bile gelmedi. Aklıma geldiğinde ise artık geç kalmıştım. Tedaviler sonuç vermedi ve fiziksel olarak anneliği tadamadım. Ama manevi kızım (Ahu'nun annesi ve babası hayatta, ama 20 yıldır Fatma Girik'in manevi kızı, onlarla birlikte yaşıyor), yeğenlerim, çevremdeki çocuklar bana bunu doya doya yaşattılar. Pişmanlığım uzun sürmedi anlayacağınız. Bodrum'da yaşıyoruz. Sadece kitap okuyorum, 17 kedim ve köpeklerim var, onlarla ilgileniyorum. Memduh, kedilerim ve kitaplarım olmasa yaşayamam! Bir daha dünyaya gelsem yine sanatçı olurum yine Memduh'a aşık olurum..."
*
Share/Save/Bookmark

6 Ekim 2015 Salı

Korku Terapisi yakında sinemalarda

SİNOPSİS

“The Others”, “The Sea Inside”, “Thesis” filmleriyle büyük beğeni kazanan, Oscar ödüllü yönetmen Alejandro Amenabar’ın yeni filmi “Regression”da izleyicileri gerilimi yüksek dakikalar bekliyor. Film, 1990 yılında Minnesota’da geçiyor. Dedektif Bruce Kenner (Ethan Hawke), babası John Gray'i (David Dendrick) korkunç bir suçla itham eden Angela'nın (Emma Watson) vakasını araştırmaktadır. John beklenmedik bir şekilde, olayı hatırlamasa da suçunu kabul eder. Tanınmış psikolog Dr. Raines (David Thewlis) anılarını canlandırmak için John’a yardımcı olur ve birlikte ülke çapında, dehşet verici bir gizemi ortaya çıkarırlar.

YAPIM HAKKINDA

Alejandro Amenábar, "Regression" ile gerilim türündeki filmlerine dönüş yapıyor. Amenábar yeni filmiyle ilgili şöyle diyor: "Regression: Gerileme" terimi geriye dönüşü temsil ediyor. Bana göre bu proje "Thesis" filmiyle başladığım kariyerimin belirleyicisi olan gizem türüne yeniden dönüş niteliğinde. "Thesis", korkuyu tasarlamanın bazen üstümüzde hipnoz etkisi yaratabileceğini inceliyordu. "Open Your Eyes"da, hayallerin ve gerçeklerin iç içe geçmesi konu ediliyordu. "The Others"ta da eski klasik gerilim filmlerinin tadını geri getirme çabası vardı. Hep beni motive eden şeyi arıyorum, bazen bambaşka şeyleri incelerken bulduğunuz o enerjiyi. Bu yüzden hep farklı türleri ele aldım: Dram, korku, gerilim ya da "Agora"daki gibi karma türleri.” “Regression”, filmin yapımcısı Fernando Bovaira'ya göre gerilim türünün dışında diğer türleri de içerisinde barındırıyor. Şöyle anlatıyor: “Alejandro türleri dönüştürüyor. Filmin adı çok uygun çünkü belli bir yere kadar film, insan zihninin tuhaflığı ve karmaşıklığı hakkında. Alejandro Amenábar ise şöyle anlatıyor: "Regression'da olan bazı şeyler korku türüne uyuyor ama aslında suç unsurları taşıyan bir psikolojik gerilim. Asıl olarak 70'lerin gerilim ve korku filmlerinden etkilendim: “The Exorcist”, “Rosemary's Baby”. Tüm bunlardaki kısıtlamaları geri getirmek istedim. The Others, 40'ların, 50'lerin ve 60'ların filmlerinden esinlenmişti, bu film de 70'lerden esinlendi. O ahenkli, ağır ilerleyen tonu geri getirmek istedim. Ama en çok anlattığım hikâyeyi ciddiye almak istedim." Türe duyulan saygı, projede yer alan ekip üyeleri arasında, oyuculardan tutun filmin estetiğinden sorumlu kişilere kadar herkes için geçerliydi. Görüntü yönetmeni Daniel Aranyó şöyle anlatıyor: "Alejandro bu filmi yapmayı teklif ettiğinde filmin her anının inandırıcı olmasının kendisi için çok önemli olduğunu söyledi. Sanki 70'lerde bir film izliyormuşsunuz gibi hissetmeliymişsiniz. Diyaloglar kısıtlı, karamsar bir havası olan bir film olacaktı. Karakterler arasında yakın bir bağ olmasını, anlattığı hikâyenin de güvenilir olmasını istiyordu. 

Gerilim filmlerindeki merakı yaratmak için günümüzde kullanılan araçlardan uzak durmalıydık. Hikâye sizi yavaş yavaş yönlendirecekti." bile geldi. Alejandro Amenábar şöyle anlatıyor: "Satanist Ayin Tacizi olarak bilinen tuhaf ve korkunç bir yapbozu bir araya getirme girişiminde, polis soruşturmalı, psikolojik danışmanlı bir dizi gerçek olay meydana geldi. Suçlamalar ve itiraflar çok ağırdı, aileleri dağıttı, kaos ve sosyal panik yarattı. Hatta birkaç olayda ağır cezalar verildi. 21'inci yüzyıldan birinin perspektifinden bakarak 80'ler ve 90'lardaki o davaları incelemek çok ilginç oldu." Fernando Bovaira'ysa şöyle ekliyor: "Beyin incelemeleri, bilim insanları için yeni bir sınır. Hâlâ anılarımızı nasıl işlediğimiz, zamanın ve manipülasyonun onları nasıl değiştirebildiğine dair çok az bilgimiz var. Din ve bilim,farklı dünyalara ait olsa da, Stephen Jay Gould'un dediği gibi, psikoloji hâlâ bebeklik aşamasında ve her an batıl inanca dönüşebilir. Regression'da, Raines ve Peder Beaumont, farklı alanlarda mücadele etseler de, birbirlerine zannettiklerinden daha yakınlar aslında."


Filmin başında suça dair ihbar yapıldığında, Regression'daki karakterler kovalamacaların ve şeytana tapma ayinlerinin dünyasına giriyor ve şüphelerini kanıtlayacak ve suçluları hapishaneye yollayacak delilleri bulmak için zamana karşı yarışıyorlar. Amenabar şöyle anlatıyor: "Olay büyüdükçe, medya, tanık ifadeleri ve satanist tecrübelerle ilgili yazılan yazılar,çok önemli rol oynadı. Bir de tabii filmin kendi etkisi de var." Orta Batı'da küçük bir muhit ve burayı çevreleyen devasa alanlarda geçen filmin kurgusu, hikâyeye ekstra öğeler katan bir sahne yarattı. Orta Batı, çok küçük dünyaları içeren, geniş açık alanları olan bir yer. Filmde tipik bir Amerikan kasabası görüyoruz. Herkesin herkesi tanıdığı dağınık evler var. Bu tip kapalı alanlarda, yapılan hatadan ötürü duyulan vicdan azabı daha da yoğunlaşır. Ana karakterlerin üzerindeki en büyük yük vicdan azabı. Yapımcılar şunu merak etmiş: "İçimizdeki korkuyu ne tetikler?" Filmin oyuncularından Ethan Hawke şöyle diyor: "Film, niye korkmak istediğimiz, korkmaktan niye hoşlandığımız ya da niye ondan hem nefret edip hem de onu çok sevdiğimizi, kişiliklerimizin büyük kısmında korku ve vicdan azabı bulunmasıyla olan ilişkimizi inceliyor biraz." Fernando Bovaria için "Regression korkuyla ilgili bir film. Korkularımızla nasıl yüzleştiğimiz ve bazen bu korkuların nasıl en kötü kâbusumuza dönüştüğüyle ilgili. Bir suç hikâyesi gibi oluşturulmuş ama soruşturulan suça dair görünürde hiçbir delil bulunamamış. Dedektif türünde, birinin suç işlemesini kaosu tetikler. Soruşturmanın başarısıyla dedektif de yeniden düzen sağlar. Regression'da ana karakter Bruce kendini vakaya o kadar kaptırıyor ki, orada mahsur kalıyor. Gerçek avına çıkan adamın kendisi ava dönüşüyor."

Yönetmen :Alejandro Amenábar

Yapımcılar: Alejandro Amenábar, Fernando Bovaira,Christina Piovesan 

Türü:Gerilim

Oyuncular: Emma Watson, Ethan Hawke, David Thewlis, Devon Bostick, David Dencik

Yapım Yılı:2015

Vizyon Tarihi:09 Ekim 2015
*
Share/Save/Bookmark

21 Eylül 2015 Pazartesi

67. Emmy ödülleri sahiplerini buldu

 Komedi dalında:
  • En İyi Dizisi: Veep
  • En İyi Yönetmen: Jill Soloway (Transparent)
  • En İyi Senaryo: Simon Blackwell, Armando Lannucci ve Tony Roche (Veep)
  • En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Allison Janney (Mom)
  • En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Tony Hale (Veep)
  • En İyi Kadın Oyuncu: Julia Louis-Dreyfus (Veep)
  • En İyi Erkek Oyuncu: Jeffrey Tambor (Transparent)
  • En İyi Kadın Konuk Oyuncu: Joan Cusack (Shameless)
  • En İyi Erkek Konuk Oyuncu: Bradley Whitford (Transparent) 
Drama dalında:
  • En İyi Dizi: Game of Thrones
  • En İyi Kadın Oyuncu: Viola Davis (How To Get Away with Murder)
  • En İyi Erkek Oyuncu: Jon Hamm (Mad Men)
  • En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Uzo Aduba (Orange Is The New Black)
  • En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Peter Dinklage (Game Of Thrones)
  • En İyi Kadın Konuk Oyuncu: Margo Martindale (The Americans)
  • En İyi Erkek Konuk Oyuncu: Reg E. Cathey (House of Cards)
  • En İyi Yönetmen: David Nutter (Game of Thrones)
  • En İyi Senaryo: David Benioff ve D.B. Weiss (Game of Thrones)
TV Filmi veya Mini Dizi dalında:
  • En İyi Televizyon Filmi: Bessie
  • En İyi Kadın Oyuncu: Frances McDormand (Olive Kitteridge)
  • En İyi Erkek Oyuncu: Richard Jenkins (Olive Kitteridge)
  • En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Regina King (American Crime)
  • En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Bill Murray (Olive Kitteridge)
  • En İyi Yönetmen: Lisa Cholodenko (Olive Kitteridge)
  • En İyi Senaryo: Jane Anderson (Olive Kitteridge)
  • En İyi Mini Dizi: Olive Kitteridge
  • En İyi Talk Şov Serisi Yazarlığı: "The Daily Show With Jon Stewart"
  • En İyi Talk Şov: "The Daily Show With Jon Stewart"
  • En İyi Yarışma Programı: "The Voice"
*
Share/Save/Bookmark

19 Eylül 2015 Cumartesi

Altın Koza'lar sessiz sedasız dağıtıldı

Son dönemlerde artan terör olayları nedeniyle 22. Altın Koza Film Festivali'nde hiçbir özel etkinlik yapılmazken, açılış ve kapanış törenleri de iptal edilmişti.
Sonuçlar bugün sabah Adana Divan Oteli’nde düzenlenen sade bir basın toplantısıyla duyuruldu. 

Altın Koza'da ödül listesi şöyle: 

  • En İyi Film: Abluka
  • Yılmaz Güney Ödülü: Kar Korsanları
  • En İyi Yönetmen: Tolga Karaçelik (Sarmaşık)
  • En İyi Kadın Oyuncu: Nihal Koldaş (Ana Yurdu)
  • En İyi Erkek Oyuncu: Nadir Sarıbacak (Sarmaşık)
  • En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Hülya Böceklioğlu (Yarım)
  • En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Özgür Emre Yıldırım (Eksik)
  • Umut Veren Kadın Oyuncu: Ece Yüksel (Nefesim Kesilene Kadar)
  • Umut Veren Erkek Oyuncu: Berkay Ateş (Abluka)
  • Jüri Özel Ödülü: Ece Atay (Yarım)
  • En İyi Senaryo: Senem Tüzen (Ana Yurdu)
  • En İyi Görüntü Yönetimi: Vedat Özdemir (Ana Yurdu) ve Türksoy Gölebeyi (Kar Korsanları)
  • En İyi Sanat Yönetimi: İsmail Durmaz (Abluka)
  • En İyi Müzik: Demircan Demir (Kasap Havası)
  • SİYAD En İyi Film: Ana Yurdu
  • FİLMYÖN En İyi Yönetmen: Senem Tüzen (Ana Yurdu)
  • Halk Jürisi Ödülü: Abluka
*
Share/Save/Bookmark

18 Eylül 2015 Cuma

Kalanlar Ölenler İçin Şiir Yazarlar

Sivas Katliamı’nın tek yabancı kurbanı olan ve Madımak Oteli’ne kadar varan yolculuğunun hikayesi pek bilinmeyen Hollandalı Carina Cuanna’nın tuttuğu günlüklere bağlı kalınarak anlatılan ‘MADIMAK Carina’nın Günlüğü’  adlı uzun metraj film vizyon için gün sayıyor.  Carina Cuanna, 1993 yılında ‘Türk kadınının aile içi rolü ve çevre ile ilişkileri’ üzerine olan bitirme tezi için Hollanda’dan Türkiye’ye gelmiş ve 2 Temmuz’da Madımak Oteli’nde yanarak can vermişti.
Ulaş Bahadır’ın yazıp yönettiği, geçtiğimiz Ağustos ayında çekimlerine başlanan ‘MADIMAK Carina’nın Günlüğü’nün oyuncu kadrosunda şu isimler yer alıyor: Carina’nın Alman oyuncu Denise Ankel tarafından canlandırıldığı filmde, şair Metin Altıok rolünde Altan Erkekli, Behçet Aysan rolünde Mustafa Alabora, Hasret Gültekin rolünde ise Umut Kurt var. Dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’i ise Erdal Tosun canlandırıyor. Filmde ayrıca Füsun Demirel, Rıza Akın, Meray Ülgen, Bahar Selvi, Selin Yiğit, Ulaş Bahadır, Perihan Ünlücan, Özge Ertem Artvinli, Serkan Genç ve Koray Tarhan da rol alıyor.

MADIMAK CARİNA’NIN GÜNLÜĞÜ
Hikaye: Carina Cuanna, Hollanda vatandaşı, Antropoloji bölümü öğrencisi 22 yaşında genç bir kadındır. ‘’Türk Kadını’nın Toplumdaki Yeri’’ konulu bir tez hazırlamak üzere Haziran 1993'de Türkiye’ye gelir. Arkadaşı Maryze de Hollanda’da yaşayan Türk kadınları üzerine araştırma yapacak, beş ay sonra ellerindeki verileri karşılaştırarak tezi hazırlamış olacaklardı. Yabancılar şube Türkiye görevlisi Rahmi Bey ile tanışıp, konuyu anlatırlar. Ailesi ile görüşen Rahmi Bey Carina’yı Ankara’ya ailesinin yanına yönlendirir. Daha önce ailenin de Hollanda’da yaşaması sebebiyle hemen uyum sağlayarak güzel vakit geçirmeye başlarlar. Bir kaç gün sonra ailenin yeğenleri Yasemin ve Asuman kardeşlerle tanışır. O günlerde iki kardeş yaklaşık on gün sonra Sivas’ta yapılacak 4.Pir Sultan Abdal Etkinlikleri için hazırlık yapmaktadır. Carina, Yasemin ve Asuman’ın çalışmalarını merak ederek zamanının büyük bölümünü onlarla geçirir. Notlar alır insanlarla görüşmeler yapmaya başlar, her şey istediği gibi gitmektedir. Beklenen gün geldiğinde Carina arkadaşları ile birlikte Sivas’a gider. 1 Temmuz günü Sivas’a ulaşırlar, Carina fotoğraflar çeker, etkinliğe katılan insanlarla tanışır. Ertesi gün şehirde gergin bir hava oluşur. Bir grup kökten dinci Aziz Nesin’in etkinliğe katılmasını bahane ederek ayaklanma başlatır. Önce festival alanına, sonra valiliğe oradan da etkinlik için gelenlerin konakladığı Madımak Oteli’ne yürürler. Saatlerce süren gerilimin ardından  giderek artan kalabalık  oteli ateşe verir. Uzun süre devam eden  can pazarında ülkenin okuyanı, yazanı, gazetecisi, sanatçısı, aydınları ve tek suçu Türkiye’yi sevmek olan Hollanda’lı misafir Carina Cuanna yanarak yaşamını yitirir.

KÜNYE
Yazan-Yöneten: Ulaş BAHADIR
Oyuncular: Denise Ankel, Füsun Demirel, Rıza Akın, Umut Kurt, Erdal Tosun, Altan Erkekli,Mustafa Alabora, Meray Ülgen, Ulaş Bahadır, Bahar Selvi, Selin Yiğit Perihan Ünlücan, Özge Ertem Artvinli, Serkan Genç, Koray Tarhan...
Yapım: Gökkuşağı Film 
Dağıtım: Pinema
Vizyon Tarihi: 25 Eylül 2015    
    
YÖNETMEN GÖRÜŞÜ
MADIMAK Carina’nın Günlüğü, sosyal sorumluluk projesi olarak kaleme aldığım bir senaryodur.  Her yıl 2 Temmuz’da hepimizin katliam sonrasındaki sürecine şahitlik ettiğimiz, bitmek bilmeyen bir beklentinin ürünüdür. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizin geleceğini tayin edecek olan, aydınlarımızın, yazarlarımızın, sanatçılarımızın ülkeyi emanet etmekle övündüğümüz çocukların gözleri önünde saatlerce bir otele hapsedilmesine ve yakılarak öldürülmesine bir sitemdir. Dünyanın pek çok yerinde katliamlar, ölümler yaşandı. Ne yazık ki hala yaşanmakta, gel gelelim ki ‘’Madımak’’ katliamının Yahudi soykırımından sonra dünya üzerinde bir benzeri daha yoktur. Projenin senaristi ve yönetmeni olarak hedeflediğim en büyük şey insanların bu filmle vicdanlarını, duygularını, durduğu yeri tekrar sorgulamalarıdır. Bu yüzden filmi Carina Cuanna’nın gözünden anlatmayı daha doğru buldum. Çünkü Carina ülkemizde geçirdiği hayatının son 10 gününde bize dair çok net, çok güzel tespitlerde bulunmuş, kısa zaman içinde misafiri olduğu aileye bir evlat, tanıştığı akranlarına iyi bir dost olabilmiştir. Bu film aracılığı ile insanlara bir kez daha ‘’neden?’’ sorusunu sormak umudundayım.

Fragmanı izlemek ve indirmek için;
https://www.youtube.com/watch?v=mdR0C3cirS8

Filme ait sosyal medya hesapları;
www.sivas93.com
facebook.com/madimakfilm
twitter.com/MadimakFilm
instagram.com/MadimakFilm




*
Share/Save/Bookmark

1 Eylül 2015 Salı

Yurt dışına açılan(!) yeşilçam

1975 tarihli Ses dergisinde yer alan haberde ünlü yeşilçam oyuncularının yurtdışında tanınırlığını arttırmak için yapılan bir pazarlama stratejisi olarak belirtilmiş. 








*
Share/Save/Bookmark

25 Ağustos 2015 Salı

Bu bir banka soygunudur

Bu yılki Berlin film festivalinden gümüş ayı dahil 3 ödülle dönen Sebastian Schipper'ın yazıp yönettiği Victoria 140 dakikalık plan sekans şahe,,seri kesinlikle.Laia Costa'nın canlandırdığı Victoria Berlin'e yeni taşınmış kafede çalışarak geçimini sağlayan ülkesinde piyano eğitimi alan ama yeteri kadar iyi olmadığını düşünüp kendini  Berlin'de bulmuş daha doğrusu kendini arayan biri. Gece yarısı bara alınmayan dört Berlinli gençle beraber biz de ekibin bir parçası oluyor ve Berlin'in karanlık yönünü soluksuz bir macera ile tadıyoruz. Filmle ilgili en güzel tanımı filmin yönetmeni Schipper yapmış."Bu bir banka soygunu filmi değildir, bu bir banka soygunudur" Gerçekten de gecenin bir yarısı barda başlayan macera sabahın ilk ışıklarında son bulurken tek bir planda çekilmiş olması da bu savı güçlendiriyor.Gezegen, Boksör, Haylaz, Topuk ve Victoria ile biz de ekibin bir parçası oluyor ve gerilimi iliklerimizde hissediyoruz. Filmin en büyük artısı tek bir planda akıyor olması. Yönetmenlik açısında oldukça zor bir yöntem ama Schipper ve kameraman Sturla Brandth Grovlen bu zorluğun üstesinden geliyor ve yukarıda bahsettiğim gibi 140 dakikalık plan sekans şaheseri ortaya çıkmış oluyor.


Victoria karakterine can veren Laia Costa'ya ayrı bir parantez açmak gerek. Duru güzelliğin yanı sıra karakterine uyguladığı gerçekçi yan Victoria'nın sanki gerçekmişçesine ekrana yansımasını sağlıyor. Yönetmenin bahsettiği gerçek soygun illüzyonunu yaratan plan sekansın akıcılığına ek Laia Costa'nın da gerçekçi oyunculuğu basit bir o kadar da vurucu filmin en büyük iki artısı. Berlin'de ne için bulunduğunu çok da deşmeden sadece orda olmasını bilmemiz dört kafadarla beraber Berlin'de ne yapacaklarını da kestiremememizi sağlıyor böylelikle banka soygunu olacak ama nasıl olacak gerilimini çok iyi yaşatıyor.

Victoria yakın zamanda izlediğim en güzel filmlerden biri diyebilirim. Bunu yaparken de son derece yalın senaryo ve oyunculukla bunu başarması filmi bir tık daha öne taşıyor ve güzelliğine güzellik katıyor. Özellikle perdede izlenilmesini tavsiye ederim, öyleki milyon dolarlık büyük bütçeli blockbuster'ların üstün efekt teknolojisinin yapamadığı aksiyonu ve gerilimi yaratıyor.


*
Share/Save/Bookmark

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Kahrolsun Jediism


Diyanet işleri başkanlığının aylık yayınlanan dergisinin son sayısında Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Bilal Yorulmaz kaleme aldığı yazısında çatacak düşman kalmamış olacak ki bu sefer sinemaya savaş açmış. Efsane Star Wars filminde Jedi savaşçılarının dini Jediism'in günümüzde hristiyan toplumlarda taraftar bulup yayılmasını eleştirmiş. Şaka gibi ilk okuduğunda zaytung haberi zannettim. Bilimsel(!) makale bununla sınırlı değil Hababa sınıfına da çatmış. Hababam Sınıfı serisi yüzünden insanların Şaban ismini çocuklarına vermediğini belirtip müslümanlarca kutsal sayılan bir aya ait olan ismin itibarını kaybettiğini söylüyor. Halbuki atladığı bir durum vardı. Bahsettiği aydan bir önceki kutsal aya ait isme sahip olan kişi de şu an ülkenin şirazesini kaydırmış durumda ama demekki bilim adamımızın(!) ilgi alanına girmiyor bu durum. Dergide Türk sinemasına yönelik ise “Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren dindar karakterler yalancı, düzenbaz, şehvet düşkünü, vatan haini olarak sunulmuştur. Muhsin Ertuğrul’la başlayan bu olumsuz tutum, sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Bu filmlerde dindarlar ve din adamları, köydeki ağanın yanında olan, onun halkı ezmesine yardım eden ya da ev sahibi olup kiracısına zulmeden insanlar olarak resmedilirken din, insanları kandırmak için kullanılan bir afyon olarak sunulmuştur” gerçeğini eleştiri yapayım derken çok güzel özetlemiş aslında.

Gerçekten şaka gibi bir ülke.





*
Share/Save/Bookmark

Modernitenin aç kalpleri



 İtalyan yönetmen Savario Constanza'nın son filmi Hungry Hearts(Aç Kalpler) geçtiğimiz yıl İstanbul film festivalinde aile bağları bölümünde gösterilmiş ve büyük beğeni kazanmıştı. Yakın zamanda başka sinema vasıtasıyla vizyon şansı bulan film; günümüzün neye inanacağını şaşırmış şehirli kesimini etkisi altına alan biyolojik ve organik arınma/vegan anlayışın paralelinde obsesif boyutta bebeğine de bu anlayışı uygulamaya çalışan Mina ve aşkıyla mantığı arasında sıkışmış Jude'ın hikayesine odaklanıyor.

New york'da İtalyan asıllı Mina ve şehrin yerlisi Jude arasında başlayan garip ilişkinin seyri düğün ve hamilelik aşamalarının hızlı ve sorunsuz ilermesinin ardından çocuklarının doğmasıyla beraber karakterlerin de derinleşmesiyle gerilimli bir hal alıyor. Kahramanlarımız arasındaki gerilimin asıl kırılma noktası ise Mina'nın rastgele falcıya gidip, falcının doğacak çocuğunun İndigo çocuk olarak doğacağını iddia etmesiyle hamileliğe ve bebeğine bakış açısı değişmeye ve mantık dışı eylemlere yönelmesine neden oluyor.Yeri gelmişken indigo çocuk teoreminden de bahsetmek gerek. ABD’li yazar Nancy Anne Tappe’nin 70’lerde ortaya attığı, dünyaya belli bir misyon için gönderilmiş, farklı özelliklere sahip ve dünyaya dair bazı şeyleri değiştirmesi beklenen bebeklerden bahseden, sosyal olduğu kadar kurgusal bir teorem. Mina da bu teoremden hareketle dış dünyayı tamamen bebeği için kirli kabul edip kendi kafasında kurduğu yetiştirme anlayışında modern dünyanın temsil ettiği tüm öğretilere karşı gelip farklı bir yol izliyor. Ama bu farklı yol, filmin en başında kurulan romantik komedi havası gittikçe grileşip yer yer siyaha kadar ilerleyen bir gerilimde ilerliyor. Filmin ilk sahnesi ikilinin kazara tanışma faslı son zamanlarda izlediğim en iyi açılış sekanslarından biri olabilir. Klostorofobik bir mekanda başlayan film ilerisi için de ikilinin yaşacaklarına dair metaforik de bir anlam içeriyor.

Filmden ayrı şu  son zamanlardaki organik arınma zımbırtısına da ayrı bir parantez açmak istiyorum. Binlerce yıllık insanlık tarihindeki hemen hemen her din-öğreti vs bütün anlayışlar aslında yeni şeyler söylemeyip var olan olguları günün koşullarına uydurup  ısıtıp insanların önüne koyar. Yakın zamanda şehirli hayatının vazgeçilmezi arasına giren zehirlerden arınma (Detox) bilinçli şekilde hayatlara sokulan zehirlerin sanki kendi isteğimizle sokulmamış gibi şimdi çıkartılıyor olması tipik burjuva ikiyüzlülüğünden başka bir şey değil maalesef. Doğada normal şartlarda bir kaç hafta büyüyüp olgunlaşan tavuğu sırf daha fazla ve daha ucuza tüketmek adına birkaç günde yapay maddelerle büyütülmesini talep eden sanki bizler değilmişiz gibi şimdi de bunu çıkartmaya çalışıyoruz. Site/apartman çocukları diye tabir edilen herşeyden izole yetiştirilmiş bir nesil şimdilerde anne baba olduklarından sanki hayat hep böyleymiş gibi kendini ve çocuklarını arınmaya kaptırmış durumda.  Günümüzün ekranlarının vazgeçilmezi saati 800 TL olan profesörden bozma medya cambazlarnın dediğinin aksine dedelerimiz ninelerimiz sabah akşam ekmek yiyerek  şuanki gençliğimizle yarışacak derece dinç bir hayat sürüyorlardı. Hayatınızdan stresi çıkarın diyip çıkaramayacağımızı bildiklerinden hiç olmazsa ekmeği çıkarın diyerek denge kurmaya çalışıyorlar. Böylelikle söylenenlerin hiçbir bilimsel dayanağı kalmıyor maalesef. Yine de her ne kadar bunları söylesek de, bu yeni çağın saçmalarından kaçmaya çalışsak da eleştirdiğimiz düzenin maalesef dişlisiyiz ve köye gidip yerleşme ütopyası dışında pek de çok kaçış yolu ürettiğimiz yok.
Filme dönecek olursak Jude'ın içinde bulunduğu durum tam da bu. Tüm bu modern saçmalıkları bir yandan destekleyip bir yandan da mantığı arasında sıkışmış gözüküyor. Hele bu arada kalmışlığın bir tarafı mantıksızlığını mantıkmış gibi sunan çok sevdiği eşi Mina, diğer tarafı bebeği olunca sürtüşmeler kaçınılmaz oluyor. Özellikle aşk ve mantık arasında kalışı ve bazı durumlara yeteri kadar etkisini koyamaması ya da olması gerekenden fazlasını koyması ikili arasındaki zaten ince iplikle tutturulmuş güven mekanizmasına oldukça zarar veriyor.
Film boyunca düşmeyen gerilimi sağlayan başarılı oyunculuklarıyla modern zamanın öğretilerini sorgulamaya iten güçlü senaryosuyla izlemeye değer bir film.

*
Share/Save/Bookmark