4 Mayıs 2014 Pazar

İtirazım var asabiyim ben



Onur Ünlü'nün; son istanbul film festivalinden en iyi erkek oyunu, en iyi yönetmen ödülleri ile döndüğü, yine kendi sinema anlayışını saniye saniye ilmek ilmek işlediği bence sinematografisindeki en iyi filmi olmaya aday son filmi "İTİRAZIM VAR". 10 filmlik seri olarak çekmeyi planladığı 'milli cinayet koleksiyonu'nun üçüncü filmi olan İTİRAZIM VAR'ın kökleri ilk olarak 2010 yılında Sırrı Süreyya Önder ile Onur ünlü tarafından atılmış.Daha sonrasında Sırrı Süreyya'nın siyasete tam zamanlı atılması ve yerel seçimlerin de etkisiyle Onur ünlü düneme tek başına geçiyor ve hem senaryosunu yazıp hem de yönetiyor. Onur Ünlü'yü uzun uzun anlatmak yersiz, artık herkesin tanıdığı , Türk sinemasında kendi dilini yaratabilmiş nadir yönetmenlerden biri. Özellikle hiçbir kalıba sığmayan haşarı bir çocuk edasıyla ne göstermek istiyorsa çekinmeden perdeye taşıyan Onur Ünlü bence şu an gişe sinemacıları dışında sağlam sanat yapabilen en verimli yönetmen. Bir önceki filmi Sen Aydınlatırsın Gece'yi ile katıldığı festivallerden ödülle dönmesine karşın yine kendinden beklenecek bir davranışla ticari gösterime sokmayan Ünlü, hem perdede hem de gerçek hayatta yaratmış olduğu protest tarzını korumuş oldu.

 Leyla ile Mecnun fenomeni yaratmasından ötürü geniş halk kesiminin daha çok dizi yönetmeni olarak tanıması sinema anlayışına pek ters gelse de, farketmez zira Leyla ile Mecnun ki artık iyiden iyiye Türk dizi tarihinin en iyileri arasında anılan ve kült statüsünü bileğinin hakkıyla kazanmış bir yapımdı. Hele hele mizahın esas amacı olarak muktedirlere onların ne mal olduğunu göstermesi ile Hacıvat Karagöz'ün de başına geldiği varsayılan sona götürmüş ve arkasında baya bir patırtıyla ekra

nlara veda etmişti. Dizinin üstüne daha çok dizinin kaymağının yemek için bir nevi Leyla the band grubuna Pr çalışması denilebilecek Ben de özledim dizisi geldi ama hiç bir zaman L&M'un yerini tutmadı tabi.


Filmden bahsetmeden önce birazcık L&M ekibinden bahsetmek gerek. Zira Onur Ünlü'yü bilen bilir, bu diziye indirgemek yanlış olur ama Serkan Keskin olsun Osman Sonant olsun Ali atay olsun yıllardır dizi-film-tiyatro camiasında boy göstermelerine karşın geniş halk kesimlerince tanınmalarını L&M ile yapmışlar ve son yılların en verimli ekibi ortaya çıkmış oldu. Bu on parmağında on marifet genç oyuncuları ve başlarında ki yaşlı kurt Ünlü ile çekecekleri daha nice film-dizi şimdiden takipçilerinin iştahını kabartıyor.
 Filmden bahsedelim biraz. Camisinde işlenen cinayet sonrası adaletin ağır işlemesinden dolayı kendi adaletini yaratmaya çalışan, imam kalıplarının hepsini yıkarcasına tamamen anarşist bir imam potresiyle karşımızda Selman Bulut beliriyor. İncirlikte tabur imamlığı yapmış, eski boksör, antropoloji mastırlı, satranç oynayan,konsere çıkacak kadar çok iyi bağlama  çalan yani kafamızda klişeleşmiş imam yapısının tamamen dışında ayrıksı bir karakter. Hal böyle olunca içinden çıkılması güç durumlar Selman Bulut'un karakteristiğinden dolayı daha bir sarpa sarıyor.Kendi deyimiyle Muaviyenin imamı değil. Kendi camisinde yaşanan cinayet sonrası oldukça girift bir hikayenin içine dalan Selman Bulut en ufak detaylardan bile sonuça gidebilecek kadar aslında sherlockvari bir çalışma yürütüyor.Öyleki hikaye içinde hikaye içinde hikaye ekrana oldukça fazla detay çıkarması bir noktada insanı sıkabiliyor. iki saatlik süresi de bazen hikayeyi takip etme anlamında sabrı zorlayabiliyor. Ama genel olarak bakıldığında filmin belkide tek olumsuz yanı. Onun dışında konu edindiği bütün tabularıyla, Serkan Keskin başta olmak üzere bütün oyuncularıyla, müzikleriyle, mekanlarıyla her saniyesi dolu dolu bir film.


Selman Bulut üstüne biraz düşünülmeli. Aslında belki ekranda gördüğümüz şekilde muktedirlerin inanışlarına bağlı kalmadan sadece Allah'ına ve aklın üstünlüğüne kendini adamış bir imam ilk başta düşünüldüğünde normal sayılmalıydı. Ama ülkemizdeki Diyanet ekseninde yaratılan devlet dininin getirdiği bir sonuç olarak bunların dışında daha çok memur görevi gören imamlar yüzünden Selman Bulut da bahsettiğimiz her ayrıntı bize o kadar yabancı geliyor ki, bu durum başlı başına zaten bir film-kitap-tez konusu. Bundan önce The İmam filmiyle biraz da olsa ayrıksı imam portresi çizilmeye çalışılmıştı ama genel anlamda etkisiyliğiyle pek de gündeme gelmemişti. İtirazım var ile daha vizyona çıkmadan 18 yaş yasağı ile gündeme bomba gibi düşmüş ve bütün yaratacağı tartışma ortamını başlatmış bulundular. Bu ülkede yüzyıllardır tabu olarak görülen dinin eleştirilimemesi durumu halen devam etmekte. İtirazım var bu kısır döngüye ne kadar hizmet edeer bilinmez ama sinemasal anlamda son dönemlerin en iyilerinden belki hatta en iyisi denilebilecek bir yapım İTİRAZIM VAR. 18 yaş yasağı ile aslından bazıların rahatına çomak sokmuş olduğunu çok iyi anlıyoruz.Öyleki perdede görülen hiçbir şey akşamları ana haber bültenlerinde görülenlerden fazla değil.Eger buna verilen yasak dogru kabul edilirse  o haber bültenleri en az 35 yaş sınırı olmalı çok net.


İtirazım var yediden yetmişe herkesin görmesi gereken ve üstüne düşünmesi gereken bir film. İyi filmler için denilir "başladığı zaman değil bittiği zaman başlayan filmler diye". İste İtirazım var da böyle bir film, ekran kararıp ışıklar açıldığı zaman insanın kafasında tekrar başlamalı. Bu izlediğim neydi, ne anlatıyordu soruları yanıp sönmeli. Bu soruları sorduruyorsa film, sinemanın sanatsal amacına ulaşmıştır demektir. Belki düşünmenize yarar filmde geçen oldukça düşündüren aforizmalar da şöyle;


--komşusu açken tok yatmamak için zengin mahallesinde oturmak
--insan sadece suçluyken kaçmaz. bazen suçlandığın için de kaçarsın. ama bir kere kaçmaya başladıysan, bir şeyleri de muhakkak kaçırırsın elinden.: bazen gençliğini kaçırırsın, bazen geleceğini, bazen de aklını
oysa hakikat akılla ya da başka bir şeyle kavranılmaz; hakikatin ancak parçası olunur. bunun için kurtul: geçmişinden... geleceğinden... aklından... kainatta ne varsa şu anda oluyor görmüyor musun? sadece burada, sadece şimdi. gözlerini kapa, kalbini aç, aklını da bırak gitsin... akıl dediğin şey, kafanda koca bir ağırlıktan başka ne ki?
--verdiğiniz şey canınızı yakmadıkca vermiş sayılmazsınız
--Gece aç yatıp, sabah kılıç kuşanmayanın aklından şaşarım
--Hükümette tanığım olsa, kredi almaktan neden utanayım
--Bu fıkıh Ali’yi hançerleyenlerin fıkıhıdır
--Boks insanı insana döve döve anlatma sanatıdır
--Günahla irtibatı kesilen insan kemale eremez
-- Supermen: keşke herkes senin gibi olsa imam, o zaman hiç günah işlenmezdi.
     Selman bulut: yanlış, o zaman insanlık bu hale gelmezdi. günah işlenmese medeniyet ilerlemezdi.



*
Share/Save/Bookmark

Güzellik 85 yaşında

Bence sinema dünyasının en güzel kadını Audrey Hepburn. Zerafetiyle devrindeki kadınları derinden etkilemiş sinema figürü. Bunun kendisini anmamızın sebebi google'un kendisini doodle olarak anasayfasına taşıması. Doğumunun 85. yılı vesilesiyle yine kendisine yakıcak zariflikte güzel bir doodle hazırlamışlar. 


*
Share/Save/Bookmark

20 Nisan 2014 Pazar

10 enteresan kare ile Gemide filmi














kaynak : http://onedio.com/haber/10-enteresan-kare-ile-gemide-filmi-247983 *
Share/Save/Bookmark

19 Nisan 2014 Cumartesi

33. Altın laleler dağıtıldı



Bu yıl 33.sü düzenlenen Uluslararası İstanbul Film Festivalinin kazananları belli oldu.
İşte kazananlar;


  • Altın lale En iyi film: Ben O değilim (yön:Tayfun Pirselimoğlu)
  • Altın lale Uluslararası yarışma en iyi film: Blind (Körlük- yön:Eskil.Vogt)
  • En iyi yönetmen: Onur Ünlü (İtirazım var)
  • Jüri özel ödülü: Bir varmış bir yokmuş (Kazım Öz)
  • En iyi kadın oyuncu: Vahide Perçin (Ayhan Hanım)
  • En iyi erkek oyuncu: Serkan Keskin(İtirazım var)
  • En iyi senaryo: Ben O değilim (Tayfun Pirselimoğlu)
  • En iyi görüntü yönetmeni: Ahmet Sesigürgil (Silsile)
  • En iyi kurgu: Reha Erdem (Şarkı söyleyen kadınlar)
  • Seyfi Teoman ilk film ödülü: Nergis Hanım (yön:Görkem Şarkan)
  • Fibresci Ulusal yarışma ödülü:He Bû Tune Bû / Bir Varmış Bir Yokmuş (Kazım Öz)
  • Fibresci Uluslararası yarışma ödülü:20,000 Days on Earth / Dünyada 20.000 Gün (yön: Jane Pollard)
  • Radikal gazetesi halk ödülü Ulusal yarışma : Sesime gel (Hüseyin Karabey)
  • Radikal gazetesi halk ödülü Uluslararası yarışma: Tom a la ferme(Xavier Dolan)
  • Sinema onur ödülü: Marin Karmitz, Giovanni Scognamillo

*
Share/Save/Bookmark

Bu Otel Başka Otel


Wes anderson'un büyülü hayal gücünden çıkmış diğer bütün filmlerinin alameti farikalarını taşıyan kelimenin tam anlamıyla görsel bir şölen Büyük Budapeşte Oteli. İstanbuldaki Londra oteli,Las Vegas'taki Paris Oteli gibi başka ülkelerdeki metropollere atıfta bulunan otel benzetmesiyle Doğu avrupanın hayali Zubrowka şehrinde kaplıca banyolarıyla ve entaresan tipleriyle meşhur Büyük Budapeste Oteli'inde hayatını işine adamış konsiyerj M. Gustave (Ralph Fiennes)  ve filmin başında sahibi olarak tanıdığımız sonradan gençliği ile hikayemize dahil olan M. Moustafa (Murray Abraham) yani namı diğer Zero'yla beraber görsel bir maceraya çıkıyoruz.


Wes Anderson'u bilen bilir.Kadrajı  kusursuz bir simetri içinde binbir renk ile doludur. Enteresan tiplerin enteresan hikayelerini konu alır.Hikaye kadar içinde geçtiği sahne de başroldedir. Artık alametifarikası sayılabilecek sinema anlayışıyla afişinin üstünde adının yazmasına gerek kalmayacak derece kendi ile özdeşleşmiştir.İş dünyasında da geçerlidir bu durum. Eğer bir firma logosundan adını çıkartacak kadar insanların aklında yer edinmişse o firma olmuştur artık. Aynı hesap Wes Anderson'un filmlerinde de geçerli artık. Her karesinin ayrı ayrı izlenmesi gerektiği gibi sahneler,kadrajlar akıp giderken mutkala birşeyleri tam yakalayamıyormuş hissine kapılıyor insan. İste bu yüzden filmleri art arda izlenebilecek ve asla bıktırmayacak cinsten.Film akarken rastgele bir sahnenin ortasından durdurun ve dakikalarca bakın, abartı yok sıkılmazsınız.
Filme girmeden hazırlıklı olmak gerek zira  her karesinden bir ünlü fışkırabiliyor. Bir nevi amerikan bağımsız sinemasının all starı diyebiliriz.


Filme gelirsek 1985 yılında bir parkta elinde Büyük Budapeste Oteli kitabını okuyan kız ile karşılaşırız. Söz konusu kitabın yazarını canlandıran Tom Wilkinson kitabı yazmasına vesile olan egzantirik adam Mr. Moustafa (Murray Abraham) ile  1968 yılında genç haliyle (jude Law)  tanışmasını ve  ve otelin nasıl kendisine geçtiğine dair sohbetine tanıklık ederiz. İşte esas hikaye burada başlıyor ve 1932 yılından otelin en şaşaalı yıllarına gidiyoruz. Nevi şahsına münhasır otelin herşeyi Mr. Gustave H. (Ralph Fiennnes)  ile tanışırız. Müşterilerini bir ev sahibi edasıyla ağırlayan her daim güzel kokan,jilet gibi giyinen Mr. Gustave ile yeni yetme bellboy Zero ile esas kahramanlarımızla  tanışmış oluruz. Yaşlı ve zengin kadın misafirlerine biraz daha fazla özen gösteren özellikle yakın  arkadaşlıklarından hoşlanan Gustave otelin hatırı sayılır müşterilerinden Madame D.(Tilda Swinton)'nin ölümüyle şoke olur. Vasiyetnamesinde çok değerli paha biçilemez Elma Tutan Çocuk tablosunu Gustave'a bırakan Madame D.'nin şüpheli ölümü ve tekinsiz oğlu Dmitri (Adrien Brody) ile amansız hafiyesi Jopling (Willem Dafoe) 'in tabloyu geri alma girişimleri kahramanlarımızı son derece absürt ama bir o kadar da komik bir kovalamayacaya sürükler.Bu kovalamaca sırasında perde ünlüler geçidine sahne olur. Madam D.'nin süpheli ölümünde kilit rolü olan aşçıbaşı Serge (Mathieu Amalric),otel sahibinin ve Madame D.'nin vasiyetinden sorumlu avukat Kovacs (Jeff Goldblum), uçuk hapishane tiplemesi Ludwig (Harvey Keitel), olayı araştıran subay Henckels (Edward Norton), yanağındaki garip doğum lekesiyle bile güzel pastacı yamağı Agatha (Saoirse Ronan), Madam'ın hizmetçisi Clotilde (Lea Seydoux), garip bir okadar da güçlü çapraz anahtar örgütünden hızır gibi yardıma koşan  M.Ivan (Bill Murray), otelin diğer zaman dilimlerindeki çalışanları M.Chuck (Owen Wilson), M. Jean (Jason Schwartzman)..Ve bütün bu güçlü oyunlar karşısında hiç ezilmeyen Zero lakaplı göçmen lobby boy Tony Revolori. Tamamen karakterleri ile bütünleşen asla ticari bir hamle gibi algı yaratmayan oyuncu çeşitliliğiyle arka fondaki masalsı ambiyansa oyunculuk bolca görsel katkı sağlıyor.

İki dünya savaşı arasında Avrupa'nın kanlı kaosa sürükleneceği yıllarda bu denli insanın içini ısıtan, iyi hissetmesini sağlayan güzelliklerin merkezi Budapeşte Oteli'nin şatafatının sonu tıpkı o yıllardaki Avrupa'nın bütün kaideleri yerle bir edercesine değişmesini, açıkça Nazi Almanyasına ZZ armasıyla atıfta bulunan askerlerin oteli doldurmasıyla son bulmuş oluyor.Kelimenin tam anlamıyla hayatının ta kendisi olan oteli siyah üniformalarıyla askerlerin sarmış olduğu gören Gustave'ın deyişiyle bir daha oraya ayak basmayacağını söylemesi aslında otelin 30lu yıllardaki o şatafatlı günlerinin bitmiş olduğunu, Nazi tehdidinden sonra Doğu Avrupayı etkisi altına alan komünist estetiğin oteli nasıl değiştirdiğini tanık oluruz. Tabi bunu tersten olarak en başta gördüğümüz haliyle anlarız.



Ülkemizdeki galasını İstanbul film festivali ile yapan ve öncesinde  Berlin film festivalinden büyük juri ödülüyle dönen Büyük Budapeste Oteli Wes Anderson  filmografisinde hakkettiği yerde duracağı kesin. Diğer filmlerindeki kaliteyi koruyan ve çıtasını yükselten Anderson kesinlikle amerikan bağımsız sinemasına kat kat fazla geldiği aşikar. Daha çok avrupa sineması estetiğine yakın duran Anderson'un sonrasında gelecek filmlerini şimdiden merak ediyoruz. Her karesi sanatsal işçilikle dolu bu görsel şölenin bir değil birden fazla izlenmesini şiddetle tavsiye ederim.

*
Share/Save/Bookmark

Başka olur taht oyunları











*
Share/Save/Bookmark

25 Mart 2014 Salı

Size Özel Bir Sigortacınız Olsun İster Miydiniz?

Generali Sigorta’nın reklamlarını bir süredir izliyordum. Önce eğlenceli olması dikkatimi çekti, sonra bir arkadaşım aracı için bildiğim iyi bir sigorta var mı diye sorunca aklıma geldi Generali Ali diye:) Reklamları aklımda kalmış demek ki… Üşenmedim gittim sizin için aradım.

Zorunlu Trafik Sigortası veya kasko için Generali’nin 7/24 Özel Sigorta Danışmanlığı hattı 0850 555 55 55’i veya generali.com.tr den 1 dakikada teklif alabiliyorsunuz. Generali Sigorta müşterisi olmasanız dahi bir kez teklif alırsanız size kişisel sigorta danışmanı atıyorlar. Bilgi alan kişi her aradığında, karşısında aynı danışmanı buluyor. Böylece müşteriler sorunlarını her defasında baştan anlatmak zorunda kalmıyor ve telefonda uzun uzun beklemeden işlerini kolayca halledebiliyor. Bildiğiniz size özel bir sigortacınız oluyor:)
Bu arada Generali 1831 yılında İtalya’da kurulmuş ve 150 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteriyormuş. Tüm dünyada 65 milyonu aşkın müşterisi varmış. Bir sigorta şirketi için oldukça güvenilirler yani.

Bugünlerde Zorunlu Trafik Sigortasında %70’e varan indirimleri varmış. Eğer yakın zamanda zorunlu trafik veya kasko sigortası yaptıracaksanız Generali’den teklif almadan yaptırmayın derim. Teklifler kişiye ve arabaya özel yapıldığı için indirimler de kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Bu yüzden teklif alırken yaşınız, arabanızın yakıt türü gibi etmenler de önemli oluyor.
Hemen teklif alıp indirim kazanmak isterseniz, 31 Mart’a kadar generali.com.tr yi ziyaret edin.
1 Dakikada Teklif Almak için Tıklayın.

Bir boomads advertorial içeriğidir. *
Share/Save/Bookmark

23 Mart 2014 Pazar

Gençlik halleriyle beraber poz veren ünlüler















*
Share/Save/Bookmark

21 Mart 2014 Cuma

Susturulamayan Che şarkısı

Usta Yönetmen Costa Gavras'ın 1973 tarihli État de siège / Sıkıyönetim (Görünmeyen Ayaklanma) filminden şu an ülke olarak yaşadıklarımızı özetleyen umut dolu bir sahne. İzlenilsin izlettirilsin.


*
Share/Save/Bookmark

10 Mart 2014 Pazartesi

Yaratıcı ve farklı projeler üretmek istiyorum


*
Share/Save/Bookmark