The Blind Side ; amerikan futbolu oyuncusu Michael Jerome Oher'in gerçek yaşam öyküsü üstüne kurulu Sandra Bullock'un son dönem en başarılı filmlerinden biri.Michael Lewis'in The Blind Side:Evolution of Game adlı kitabından uyarlanan senaryoda amerikanın üvey evlatları siyahların sistem dışından beyaz insanların hayatına girmesi konu ediliyor.Yönetmenliğinin John Lee Hancock yaptığı filmde dramın dozu yeterince fazla olmasına rağmen gerçek tarafı sayesinde duygu yoğunluğunda yeterli bir denge sağlanıyor.
Kahramanımız Big Mike(ki kendisi bunun denmesinden hoşlanmıyor) yaşıtları arasında gerek zekası gerekse fiziki özellikleri yüzünden hor görülen bir genç.Memphis'in acı mahallelerinde hayata tutunmaya çalışan aile sevgisinden uzak siyahların arasında hiçbir farkı olmayan tamamen sistemin dışında kalmış ve gelecek için ne yapacağını bilmeyen bir kaybeden.Mahallelerinde yardımsever birkaç aile tarafından sokakta yatmaması için konuk edilen Big Mike düzenli bir yatağa hasret hayatın keşmekeşinde savrulup gider.Ta ki yardımsever Tuohy ailesine ratlayana kadar.Bundan sonra ulusal futbol liginde oynamaya kadar giden tamamen amerikan rüyasının temeli bir başarı öyküsü ortaya çıkıyor.
Zengin Cumhuriyetçi Tuohy ailesi tarafından evlat edinilerek her türlü imkana kavuşturulan Big Mike hayatta en iyi yapabildiği şeyi (sevdiklerini korumak) amerikan futbolundaki kariyerinde kullanması üzerine kurulu filmde her ne kadar başarı öyküsü olsa da kaybedenleri de düşündürmeden edemiyor.Kendilerini dünyanın merkezi sanan Zengin Beyaz Amerikalılar'ın kurduğu adaletsiz sistemin kendini devir daim ettirmesi için gereken bütün özellikleri barındırıyor bu film.Yani kapitalist sistemin gelgitlerinde sahile vurmuş deniz yıldızları gibi siyahi vatandaşların dramı başarı öyküsünün arkasında pek de kendini belli edemiyor.Bu başarının diğer bütün kaybedenlere bir umut olması ve amerikan rüyasında mutlaka bir gün insanın bir yerden yırtabileceği propagandası deyim yerindeyse körün gözüne parmak sokarcasına perdeye yansıtılıyor.Vahşi düzenin yaşayabilmesi için kaba tabirle her bir başarı için bin kaybeden olması gerekliliğine hiç dokunmadan sadece o tek bir başarıyı anlatması hem diğer bin kaybedene bir umut vaat ediyor hem de beyazlar için bir nevi günah çıkarma seansına dönüşüyor.Yani amerikan toplumundaki herkesin kendinden birşeyler bulabileceği bir film Blind Side.Filmin sonuna doğru verilen mesaj gittikçe netleşiyor..Önce iyi bir hristiyan ol,beyazların sözünü dinle ve onların yönlendirmeleriyle azca zeka çokca kas gücü gerektiren bir iş yap.Yoksa sonun diğer siyahlar gibi olur.......
*
Kör Göze Parmak - The Blind Side
amerikan filmlerinde klasik anlayış , kahramanın hayatı anlatılır , olay olur , kahraman çözer , olay biter , kızı öper .... Bu seride ilerler filmler ama bu filmde biraz daha farklılık var . Tarantino nun kullandığı zaman oyunu mevcut en başında ,filmin genelini anlatan ve izleyen kişini kafasını karıştıran bir sahne ile başlıyor. Ardından kahramının sanki basketbolcu olacağını zannediyorsun bir sahnede . sonrasın klasik Amerikan filmi tadında ilerlerken yine farklılıklar ortaya çıkıyor. ailenin ergen kızının normal şartlarda bu zenciden utanıp onu küçük düşürmesi ve ondan kaçması gerekirken nedense ona BRO diyor :)) küçük kardeşinin normal şartlarda okulda dayak yemesi ve bu zenci kardeşimizin ortalığı dağıtması gerekirken böyle bir sahne olmuyor. Ulan tamam bu sefer klasik olacak , küçük çocuk ve zenci kardeşimiz arabada giderken kaza yapıyor işte KLASİK ama hemen bundan kurtuluyor çünkü çocuğun sadece burnu kanıyor , kaza sadece ufak detay oluyor . Film kusursuz gidiyor , allah cezanı versin diyip kıskanırken bir yandan da için içini yiyor , kesin birşeyler olacak bu zenci yanlış birşey yapacak ama aile onu affedecek derken bir anda tam tersi oluyor. Zenci kardeşim onlara kızıyor çünkü aile yanlış yapıyor :)
YanıtlaSilSonuç olarak , başarılı, şarşırtıcı mükemmel duygusal bir film. Kesinlikle izlenmeli ...