Avatar son zamanların en çok konuşulan filmi.James Cameron’un 11 yıllık suskunluğunun sonucu.Kimisi sinemada devrim derken kimileri de sıradan bir film olduğunu kanaatindeler.İyi veya kötü ne olursa olsun sinema tarihinde hakkında en çok konuşulan,çeşitli teoriler ortaya atılan,tartışmalar yaratan filmlerden biri ,belki de en çok konuşulanı.Peki nedir ,ne değildir şu Avatar ve Pandora dünyası.
Filmin hikâyesi 22. yüzyılda, Dünya’nın kaynaklarının tükendiği bir zamanda, Pandora adlı bir uyduda geçiyor. Bir gaz devinin yörüngesinde dönen Pandora, on ayak uzunluğunda, mavi insansı görünümlü, kabile kültürünü benimsemiş, saldırıya uğramadıkları sürece barışçıl olan Na'vi halkına ev sahipliği yapmaktadır. İnsanlar, Pandora'nın havasını solunamadıkları için, akıl bağlantısı aracılığıyla kontrol edilebilen insan ve Na'vi karışımı Avatarlar üretirler. Felçli denizci Jake Sully, gizli bir proje olan Avatar programına gönüllü olur. Bir Na'vi prensesine aşık olan Sully, kendisini Pandora'yı gün geçtikçe tüketen insan ordusu ile Na'vi halkının arasındaki çatışmanın ortasında bulur.
İnsanın farklı yerlere gitme ,yeni yerler görme arzusunun varlığı doğada insanın diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği.Bir de yaşanılan doğanın insan denilen aslında hayvan olan bir yaratık tarafından berbat edildiği de su götürmez bir gerçek.Bu tezattan da en çok yararlanan sektör hiç kuşkusuz Hollywood sektörü.Yukarıdaki hikaye amerikanın yeniden keşfi gibi bir durum değil aksine bir hollywood klişesi.Peki neden bu kadar yaygara koparıyor bu film?
Filmi daha net anlamak için birkaç farklı açıdan bakmamız gerek.Öncelikle sinema sektörünün geldiği nokta bakımından Avatar’ın bir devrim olduğu görüşü hakim.James Cameron uzun yıllar süren filmi oluşturma sürecinde WETA ile yeni bir motion-capture tekniği ve fotogerçekçi bir bilgisayar grafiği geliştirmek için bir takım kurdu.Yeni bir 3-D kamera teknolojisi geliştirmek için,beş yılda yedi derin deniz araştırması yaptı. Sanal aktörler denilen Synthespianlar ile gerçekçi duyguları yansıtmaya çalıştı.James Cameron’un dediği gibi
"Bütün synthespianlar fotogerçekçi olacak, gerçekliklerine olan inançsızlığın bir katmanı daha ortadan kalktı. 3-D görünümlü CG karakterlerin 2-D olanlara göre daha gerçekçi olduğunu gördük. Beyniniz onu bir resim değil gerçek gibi algılıyor ve onun sahte olduğuna dair imajı ortadan kaldırıyor. Şöyle söyleyebilirim, daha önce asla hayal etmediğiniz şeyler göreceksiniz.
James Cameron bu kadar beklemesinin nedeni aslında yukarıdaki sözlerinde gizli.Kafasında yaratmış olduğu Pandora evrenini gerçekliğe dönüştürmek için gerekli olan teknolojiye sahip olmak için bu güne kadar beklediğini her fırsatta belirtiyor.İlk ağızdan duyacak olursak ; “11 yıl önce ilk tretmanı yazdığımdan
beri bu filmi çekmeyi istedim.Teknik olarak mümkün olana dek sabırla bekledim. Bu yüzden 3 boyutlu sinemaya bu kadar yatırım yaptım ve yabancı kültür yaratma cesaretini
kendimde buldum.”
Yeni kültürler yaratma demişken sinema dünyasının ilahları sayılabilecek Steven Spielberg ve George Lucas’tan övgüler alması ve yenilikçi sayılan çoğu yönetmeni hayretler içinde bırakması pazarlama açısından çıkış noktası olarak görülebilir.Özellikle George Lucas’ın Yeni Star Wars geliyor övgüsü Avatar’ı ve varsayılan devam filmlerini bir bakıma garantiye alıyor.
Yeni teknolojiler yaratmanın iyi tarafı olduğu gibi aşılması gereken bazı problemler de getiriyordu.Bu teknolojinin sonucu yüksek maliyetler(yaklaşık 500 milyon dolar) getirinin gelebilmesi için yoğun pazarlama uğraşını da beraberinde getirdi.
Teknik olarak diğer filmlerden farklı bir yerde bulunduğu bir gerçek.Son olarak Dreamworks’den Jeffrey Katzenberg haklı bir şekilde noktayı koyuyor ''Sinema tarihine bakarsanız, iki müthiş devrim görürsünüz; ses ve renk. ‘Avatar’ ile üçüncü büyük devrim yapılıyor…’’
ASLINDA BİLDİĞİMİZ BİR DÜNYA : PANDORA
Hikâye, yukarıda da bahsettiğimiz gibi Pandora adlı başka bir dünyada geçiyor. Dünya’nın kaynakları tükendiğinden ‘Dünyalılar’ gözünü buraya dikerler ve Pandora'nın havasını soluyamadıkları için, akıl bağlantısı aracılığıyla kontrol edilebilen Avatarlar üretirler. Bilim adamları Pandora'da yaşayan Na’vileri anlamaya, onlarla birlikte yaşamayı öğrenirken, şirket ve ordu yeni kaynakların peşindedir.Bu durumun yaratmış olduğu mücadelenin farklı kültürler arası aşkı da körüklemesi kaçınılmaz son olarak filmde yerini alıyor.Hemen hemen bütün dünya sinemasının temel taşlarından “en güzel aşk zor olan” mottosu burda da gezegen mezegen farketmiyor.
Ayrıca seçilmiş insan ütopyasını ve onun geniş perspektifi amerikan rüyasını da bu aşkın seçilmişliği üzerinden güzelce yedirmeye çalışıyor dahi yönetmenimiz James Cameron.Bu kadar tantana yapılan bir filmin alt metninde insanın azalmayan aç gözlülüğü ve sömürgecilik anlayışı ve aşıkların kavuşması yatınca insan biraz hayal kırıklığına uğruyor açıkcası.
Bir de bunun üstüne anti-militarist ve solcu bir konuma oturtulması çok saçma geliyor insana.Her Hollywood filmi gibi mutlu sonla birlikte verilen militarizm karşıtlığı aslında amerikanın keşfinde ve yerlilere yapılanlara dair bir nevi günah çıkarmadan öteye gidemiyor.Tabiat ana Eywa yardım etmese nolurdu halleri diye sorsak heralde kızılderililerle sonu farklı olmazdı diye kesin bir yargıya varabiliriz.Peki burdan hareketle akıl yürütme yaparsak anti-militarizm anca doğa üstü güçlerle ortadan kalkar sonucu ortaya çıkmıyor mu.O zaman nerde kaldı Avatar solcu bir filmdir zırvaları.Manevi güçlere dayanan bir ideoloji mi olur.
"Yedi Yaşam", "Köpek Oteli" gibi filmlerde rol alan oyuncu Robinne Lee de 'Avatar'ın "Kızılderili kadının vahşi doğada 'beyaz adama' yol göstermesi ve sonunda 'beyaz adam'ın bu insanların kurtarıcı olmasını içeren Pocahontas öyküleri"ni anımsattığını belirtiyor.Sinemotografik metafor olarak beyaz mesih masalını seçmesi avatar’ı tam da uzay westerni yakıştırmasını doğrulayacak nitelikte bir konuma oturtuyor.
Bir de bunun üstüne Na’viler Türk mü Kürt mü tartışması çıktı ,o tam akıllara zarar bir durum.Herşey bizim etrafımızda döndüğünü sana sana iyice paranoyaklaşmamızdan avatarı da kendimize yonttuk en sonunda.
Pandora dünyasının ve Na’vi halkının sahip olduğu anlayış öncelikle yaratanlarının kendi görüşleri etrafında şekillendiğini unutmamak gerek.Pandora gibi bir başka gezegen olmağı gibi içerdiği tüm metaforlar hali hazırda hayatımızın içinde yer alan metaforlar.Bunu sırf bir ırk etrafında şekillendirmek bencil bir anlayıştan başka birşey değil.
Semavi dinlerin öncesine dayanan doğa eksenli inanışların çok temel özellikleri pandora’nın ve na’vi halkının inanışlarını şekillendiriyor.Hayat ağacı,Tabiat ana Eywa,na’vilerin kendilerini doğanın bi parçası olarak görmeleri,bitki örtüsüyle,suyla,ateşle ve hareket den tüm canlı türleri ile bibrlikte kimseye zarar vermeden yaşamaları hemen hemen dünyanın her yerinde eski doğa inanışlarının temelini oluşturur.O kadar eski ve geniş metaforu kullanıyorlar ki her medeniyet bunu kolayca sahiplenebilir.Zaten amaçta heralde insanların unutmuş oldukları doğaya karşı değil doğayla birlikte uyum içinde yaşama zorunluluğumuzu hatırlatmak olabilir.
Bu inanışların ve sahiplenmelerin ortak noktası da Avatar’ın Amerika eksenli kapitalist sistemin insan merkezli dünyasına çok radikal bir eleştiri olması ve bundan bunalan,ezilen her türlü halkın kötünün karşısındaki iyi olarak tasvir edilen na’vileri ve pandora’sını sahiplenme ,içselleştirme isteğine sahip olmaları.
Sonuç olarak James Cameron gerek gişedeki başarıları gerekse yeni teknolojiler yaratmadaki ustalığı ile dünya sinemasında çığır açan yönetmenler arasında yer alacağı ve sinema tarihi kitaplarının bugünleri anlatan sayfalarında altın harflerle yazılacağı kesin.Avatar da getirmiş olduğu görsel şölen ile sinemanın geleceğinde ismi hep bahsedilecek bir yapıt olacak.Ama içerik olarak dünyanın ilk filmi,ilk renkli filmi,ilk sesli film veya ilk efekt kullanılan filmlerinde ki gibi görsellik açısından devrim olmasına karşın içerik beklememenin gerekliliğini kavramak gerekiyor.James Cameron bu filmle aslında gelecekte yapılacak,çok harika hikayeler anlatacak kat kat güzel filmlere bir kapı açıyor sadece.
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder