Dünyada milyonlarca insanı ekrana kilitleyen Game of Thrones, malumunuz geçtiğimiz ay çok da tatmin etmeyen bir sonla bitmişti. Yediden yetmişe herkes dizi ile ilgili bir şeyler söyledi ki çoğunluk da sitem, yer yer de küfüre varan yorumlar yaptı. Bu kızgınlığın sebebi aslında 8 sezon emek verilen hikayenin aceleye getirilerek bitirilmesiydi. Bu kızgınlık fazla uzun sürmedi ve deyim yerindeyse çölde su bulmuş misali yeni bir dizi fenomen oldu. “Çernobil”
Sanki yıllardır bu yapımı bekliyormuş gibi insanlar hücum etti ve zaten 5 bölümcük olan bu diziyi hemen tüketip bitirdiler. Ama her şey bununla kalmadı, dizi biten diziler klasöre konulmadı ve büyük bir övme furyası başlatıldı. Önü alınamayan bu övme ile birlikte IMDB’de tüm zamanların en iyi dizileri listesinde 9,6 puan ortalaması ile birinciliğe yerleşti. Peki bu ünvanı hak ediyor muydu ‘Çernobil’ dizisi.?
Bilmeyenler için kısa bir özet geçelim, dizi 26 Nisan 1986 yılında zamanın Sovyetler Birliği’nde Ukrayna’nın Pripyat şehrindeki Çernobil nükleer santralindeki patlama ve sonrasında devletin kazaya müdahalesini anlatıyor. Kaza sonrası dönemin Sovyet lideri Gorbaçov (David Dencik) kaza ile ilgili bir komisyon kuruyor ve başkan yardımcısı Boris Shcherbina’yı (Stellan Skarsgard) görevlendiriyor. Shcherbina da dönemin Kurchatov Atom Enerjisi Enstitüsü müdür yardımcısı Valery Legasov (Jared Harris) ile birlikte bölgede hasar kontrolü yapıyorlar ve kazanın etkilerinin artmaması için tedbirler alırlar.
Öncelikle dizi her ne kadar Çernobil reaktöründeki kazayı anlatıyor diye özetlense de esas ana fikri Sovyet yönetiminin kaza sonrası kriz yönetimindeki tutumundan yola çıkarak komünizmin “şeytani” bir sistem olduğunu vurgulamaktadır. Bilindiği üzere emperyalist kapitalist sistem doğası gereği varlığını sürdürebilmek için kendisine sürekli suni düşman yaratmak zorundadır. Bu düşmanlık üzerinden kendi doktrinlerini halklara dayatan muktedirler sistemi korku imparatorluğu üzerinden sürdürmeye çalışır. 90’lı yılların başında ezeli rakibi “komünizmin çökmesiyle(!) düşmansız kalan emperyalizm, postmodernizm ile birlikte sömürü kaynakları üzerinde deyim yerindeyse at koşturmaya başlamıştı. Kapitalizmin doğal sonucu olarak gelir dağılımındaki eşitsizlik ve ekonomik krizler, patlamaya hazır gençliği kapitalizmin alternatif yönelimlere meyletlerine neden oluyor. Böyle durumlarda sistem sandıktan eski düşmanları ara ara çıkarıp bakın bizden daha da kötü yönetimler de vardır demektedir. İşte Çernobil dizisi de böyle bir iklimin sonucunda Amerikan eğlence endüstrisinin yardımına yetişiyor ve nükleer reaktördeki kaza üzerinden komünizm kara propagandası yapıyor. Ama yine de bu demek olmuyor ki zamanın sovyet iktidarın yönetimsel hataları yok değil. İki kutuplu dünyada maç misalı her başarının puan getirdiği, her başarısızlığın rakipte sevinçle karşılaşıldığı bir durumda sovyet yönetimi ilk başta olayı örtbas etmeye çalıştığı da aşikar.
Ama dizide de işlenen Pripyat’ın tahliyesinin geç olması durumu nereden baktığınıza bağlı. Dizinin görüşlerini merkeze aldığı, sovyet yönetimini korkusuzca eleştiren Legasov bile intihar kasetinde tahliye ile ilgili “tüm bu tahliye, olağandışı koşullarda gerçekleşmesine rağmen oldukça hızlı ve doğru bir şekilde gerçekleştirildi.” dediği biliniyor.
Yapımın bir belgesel olmadığı aşikar, elbet kurmaca filmin yapı taşı olarak dramatik bir kurgu için gerçekler bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde gerçekler çıkartılabiliyor. “Based on a true story” denilen şey iki ucu keskin bıçak misali nereden tutarsan oradan kesebiliyor. Dramatik yapıyı güçlendirmek için yanlı kurmacaya başvurulduğunda bu sefer inandırıcılık sorunu ortaya çıkıyor maalesef. Yanlı kurmacanın ne amaçla yapıldığı önemli. Estetik kaygı için mi yoksa gerçeği çarpıtarak propaganda amacı gütmek mi? Mesela bu konuyla ilgili bir diğer örnek yapım da Bohemian Rhapsody filmi. Bildiğiniz üzere Freddie Mercury üzerinden Queen grubunun bir dönemini yansıtan yapım her ne kadar çok sevilse de, gerçekleri çarpıttığı için oldukça eleştirilmişti. Bu eleştirilerin dayanak noktası filmin yapımcıları arasında Queen grubunun üyeleri Brian May ve Roger Taylor’un olması. Demek Ki filmin kurgusu ile ilgili yapılan seçimler bilerek ve isteyerek yapılmış. Filmde doruk noktası olarak Live Aid konseri sekansının duygu yoğunluğunu artırmak adına öncesinde Mercury’nin gruptan ayrılması(!) ve Mercury’nin Aids olduğunu grup arkadaşlarına anlatarak tekrar birleşmesi işlenmişti. Queen grubunun tarihine hakim olanlar bilecektir ki, böyle bir durum yaşanmamıştır. Mercury solo albüm çalışmaları yapmıştı ama hiç bir zaman resmi olarak grup dağılmamıştı. Bu durum ne kadar sizi etkiler değişebilir, sinemayı bir eğlence aracı görüp zaman geçirme aktivitesi olarak algılıyorsanız ekranda ya da perdedeki şeylerin gerçekliği sizi etkilemeyebilir ki bu da son derece anlaşılabilir bir durumdur. Ama benim ise sinemaya bakış açımda bir eseri değerli kılan yegane şey, izlediğim eserin inandırıcı bir bütünlük içerisinde oluşturulmuş olmasıdır. Yani filmin veya dizinin yarattığı dünyada gerçeklik algısının bütüncül bir tutarlılıkta olması beklerim. Mesela Game of Thrones’dan örnek vereyim, Dizide ejderhalar, dirilen ölüler, devler olabilir ve dizinin kurduğu dünyada gerçekliği sorgulanmaz ama bu ejderhalar güçlü ve yenilmez tasvir edilip sonrasında çok ölümü kolay gösteriliyorsa, işte burada gerçekliğin bütünlüğü bozulmuş oluyor.
Çernobil’den örnek verecek olursak Emily Watson’ın canlandırdığı Ulana Khomyuk karakteri dizideki tüm karakterler arasında gerçekte olmayan tek kişi. Dizi yaratıcıları böyle bir karakteri Legasov ile birlikte çalışan tüm bilim insanlarını temsil etmesi amacıyla eklediklerini belirtiyorlar. Gerçekte çalışmış onlarca bilim insanının diziye eklenmesi karakter yoğunluğu açısından dizinin temposunu bozabilirdi.Mesela bu kabul edilebilir bir gerçek dışılık. Ama asıl sıkıntı gerçekte var olan karakterlerin farklı resmedilmesi. Dönemin SSCB kömür sanayii bakanı Mikhail Shchadov ’un genç ve deneyimsiz bir bakan gibi resmedilip maden işçileri tarafından kömür tozuna bulanarak şimdi kömür bakanına benzedin sahnesi bahsettiğim kör göze parmak durumuna bir örnek. Gerçekte Shchadov kaza yaşandığında 59 yaşında ve genç yaşta madenlerde çalışmış bir kişidir. Bu sahnenin amacı tam bir soğuk savaş propagandası gibi sovyet yönetiminin işinin ehli olmayan kişileri yüksek makamlara getiriyormuş gibi göstermektir. Eğer tamamıyla kurmaca bir dizi olsaydı bahsettiğim sahne görsel estetik anlamında oldukça etkili ve güzel olurdu.
Bunların dışında bana göre dizinin en büyük günahı kullandığı dil. Bu bahsettiğim tutarlı gerçekliğe hiç uymayacak şekilde karakterlere ingilizce konuşturulması beni oldukça irrite etmişti. Eğer tam tersi karakterler Rusça konuşturulsaydı dizinin kurduğu gerçekçi dünyaya uygun olacaktı ve Rusya dışındaki ülkelerde altyazılı olacaktı. İşte bu durum yukarıda bahsettiğim propaganda konusuyla bağlantılı. Bu dizinin esas alıcısı yani hedef kitlesi kim diye sormak gerekiyor? Bu dil seçimi gösteriyor ki, dizinin hedef kitlesi Amerika’daki altyazı okumaktan bile üşenen izleyici kitlesidir. Eğer altyazılı olsaydı yapım, belli(!) bir kesim izlemeyecekti. İzleyecek olanlar da gerçekle kurmacayı ayırabilecek, empati yapabilecek ve gerçekte ne olmuşu araştırabilecek entelektüel kapasitede olması daha muhtemel olacaktı. (Bkz: Bu seneki Survivor’da da altyazılı bölümlerde reytinglerin düştüğü görülmüş ve sonradan dublaj yapılmaya başlandığını hatırlatalım:) ) Ama bu dil seçimiyle hedef kitlesini konumlandırması ile deyim yerindeyse kör göze parmak sokarcasına gerçekleri yanlış anlatmakta bir beis görmüyorlar.
Peki Çernobil dizisi ülkemizde neden bu kadar tutuldu? Şimdiki genç kuşağın yaşı yetmeyebilir ama daha eski kuşaklar için Çernobil büyük bir travmadır. Zamanında çay içme şovlarıyla yayılan radyasyonun ülkemizi etkilemediği empoze edilmeye çalışılsa da halk arasında büyük bir infial yaratmıştı. O zamanlar aşağıda kronolojik olarak özetleyebileceğimiz olaylar zinciri dizideki sovyet yönetiminin resmi inkar mekanizması ile ne kadar uyuşuyor değil mi?
- Facianın ardından 1 Mayıs günü SSCB büyükelçisi, Türk yetkilileri Karadeniz’de ölçüm yapmaları konusunda uyardı.
- 3 Mayıs günü radyoaktif bulutların Türkiye’ye ulaştığı ve oranın 7 kat arttığı açıklandı.
- Edirne‘de yağan yağmurdan dolayı TRT su birikintilerinin kullanılmamasını ve hayvanların otlatılmaması uyarısında bulundu.
- 3 Eylül günü Avrupa ülkeleri radyasyonlu olduğu gerekçesiyle Türkiye’den fındık alımını durdurdu.
- 29 Kasım günü Çay-Kur genel müdürü “Çayda radyasyon var” iddialarını “batı tezgahı” olarak nitelendirdi.
- 2 Aralık günü efsanevi sanayi bakanı Cahit Aral çaydaki radyasyonun zararsız olduğunu ileri sürerek çay içti.
- 14 Aralık günü Federal Almanya, Türkiye’den alınan 13 ton çayı iade etti. (1)
Demek ki ister komünist olsun ister serbest piyasa ekonomisi belirlenmiş olsun devlet aygıtını yöneten muktedirler kendi çıkarlarını gözetmek adına resmi yalanlar söyleyebiliyor. Buradan çıkarılması gereken sonuç yönetim şeklinin bozukluğu değil, yönetimde olan kişilerin halklarına karşı gerçekleri söyleme sorumluluklarını ne kadar suistimal ettikleridir.
Sonuç olarak günahlarıyla, sevaplarıyla total olarak baktığımda ortalamanın üstü başarılı bir yapım olarak değerlendirebilirim. Yukarıda bahsettiğim olumsuz yanları bir nebze olsa köreltilebilseydi, şahane sinematografisine uygun propaganda amacı gütmeyen bir senaryo ile çekilebilseydi benim nazarımda IMDB’deki tüm zamanların en yüksek puanlı dizisi ünvanını hak edebilirdi. Ama yine de en iyi olmasa bile son 10 yılın en iyi 10 dizisi arasına sokabilirim.
Dizide anlatılanlar ile ilgili yararlı olabilecek ekstra okumalar,
Chernobyl Kara Propaganda ve Gerçekler
12 Eylül Karanlığındaki Çernobil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder