İnsan bedeninin sınırları çerçevesinde gerçekleştirilen eylem estetik kaygı ile buluştuğunda sanat kavramı içerisinde değerlendirilebilir. Marina Abramovic’in başını çektiği performans sanatı öncüleri insan bedeninin, üstünde sanat icra edilen bir sahne olduğunu ileri sürerler. Tiyatro,dans gibi sahne ve gösteri sanatları ile dirsek temasında olsa da buna genel anlamda gerçekçilik üzerinden eleştiri getirirler. Marina Abramovic bu konu hakkında şöyle der “Tiyatroda bir rolü prova eder ve oynarsın. Tiyatroda kan ketçaptır ve bıçak gerçek bir bıçak değildir. Performansta her şey g
erçektir. Bıçak, gerçek bıçak ve kan kandır.” Bu sözden hareketle konuya baktığımızda, sinemadaki oyuncuların bu anlamda gerçek dışılıkları yetersiz gibi görünebilir. Bu konu üzerinde çalışırken tamamen bilinçsizce ilk akla gelen performanslara baktığımda bir şey dikkatimi çekti. Neredeyse bütün performanslar, “Bedensel başkaldırı her zaman takdir görür.” görüşünü destekler nitelikte, Akademi ve Altın Küre başta olmak üzere nice prestijli ödüle layık görülmüş.
erçektir. Bıçak, gerçek bıçak ve kan kandır.” Bu sözden hareketle konuya baktığımızda, sinemadaki oyuncuların bu anlamda gerçek dışılıkları yetersiz gibi görünebilir. Bu konu üzerinde çalışırken tamamen bilinçsizce ilk akla gelen performanslara baktığımda bir şey dikkatimi çekti. Neredeyse bütün performanslar, “Bedensel başkaldırı her zaman takdir görür.” görüşünü destekler nitelikte, Akademi ve Altın Küre başta olmak üzere nice prestijli ödüle layık görülmüş.
Söz konusu performansları, gerçekleştiği filmlere göre kronolojik olarak sıraladım. Keyifli okumalar.
1-) Robert De Niro – Raging Bull (1980)
Martin Scorsese – Robert De Niro ortaklığının en iyi filmlerinden Raging Bull’da De Niro, canlandırdığı Jake La Motto karakterinin gençlik dönemi çekimlerinin ardından 30 kilo alarak aynı karakterin zaman kurgusundaki farklılığını belirtmek anlamında gerçekçi bir görsel sunmuştu. Filmin bir sahnesinde de yumruklarıyla Joe Pesci’nin kaburgalarını kırması, içinde bulunduğu karakteri ne kadar içselleştirdiğinin bir kanıtı niteliğinde. Tüm bu adanmışlık ise Robert De Niro’yu efsane statüsüne eriştirecek ödüllerle karşılık bulacaktı doğal olarak.
2-) Leonardo DiCaprio – What’s Eating Gilbert Grape (1993)
Henüz kariyerinin başlarındayken, oldukça zor olan bu performansın altından kalkan Leonardo DiCaprio; daha o zamanlardan ileride büyük bir oyuncu olacağının sinyallerini vermişti. Zihinsel engelli Gilbert Grape rolünde gerçekçi bir hava yakalayan DiCaprio hâlâ alamadığı Oscar ödülüne 18 yaşında ilk defa aday olmuştu.
3-) Tom Hanks – Cast Away (2000)
Akademi ödüllerinde En İyi Erkek Oyuncu adaylığı getiren Cast Away’deki Chuck Noland performansı için Hanks, yaklaşık 22 kilo vererek rolüne hazırlanmıştı. Bir adada dört yıl boyunca kurtarılmayı bekleyen biri için film boyunca da kilo kaybetmesi, yaşam savaşı verme konusunda oldukça gerçekçi bir görsel sunuyordu. Bu rolü hâlen, Tom Hanks’in filmografisinde ayrı bir yerde durur.
4-) Charlize Theron – The Monster (2003)
The Monster filmi için yaklaşık 13 kilo alan Charlize Theron, dışarıdan bakıldığında kolay gibi gözükse de kilo alma sürecinin kendisi için zor olduğunu vurguluyor. Aşırı şeker tüketimi sonucu midesinin bozulduğunu ve kendisini iyi hissetmediğini söylüyor. Bu psikolojinin, canlandırdığı ünlü kadın seri katil Aileen Wuornos performansına katkı sağladığı muhakkak. Bu rolüyle Altın Ayı, Altın Küre ve Oscar kazanması da söylediğimi destekliyor.
5-) Javier Bardem – Mar Adentro (2004)
Kendi vücudunda hapsolmuş, yatağa bağlı bir hastanın gözünden aktarılan filmde Javier Bardem başarılı bir performans sunuyor. Kısıtlı fiziksel harekete rağmen üstün oyunculuk çıkaran Bardem, ölmek isteyen ama başkasının yardımı olmadan bunu yapamayan bir adamın dilemmasını çok güzel resmediyor. Ötenazi ile ilgili cesur söylemiyle Mar Adentro İspanyol sineması adına oldukça önemli yapımlardan biri.
6-) Christian Bale – El Maquinista (2004) / American Hustle (2013)
Fiziksel değişim konusunda kimse Christian Bale’in eline su dökemez diye düşünüyorum. Zira kendisi bir değil birden fazla film için gerçekten insanın sınırlarını zorlayan bir şekilde kilo alıp vermesiyle ünlü. Bu listeyi yapmaya başladığımda ilk aklıma gelen Bale’in performansları olmuştu. Bu performanslar içinde en özeli, El Maquinista filmi için 3 ayda 82 kilodan 54 kiloya düşerek verdiği 28 kilodur açık ara. Film için planlananın 45 kilo olduğu ama doktorların müdahale ettiği söylenir. Christian Bale bu performansına hazırlanırken günde sadece bir elma, ton balığı, kahve ve su tüketmiş. 2013 yılında 22 kilo alarak hazırlandığı American Hustle filmi ile de En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ına aday olmuş ve kilo alıp verme konusunda bir sıkıntısının olmadığını herkese göstermişti.
7-) Mathieu Amalric – Le Scaphandre Et Le Papillon (2007)
Düşünün, sadece tek gözünüzü kırpma dışında hiçbir fiziksel fonksiyonunuzu kullanamıyorsunuz. Hele bunu bir kaza sonucu, hayatınızın baharında birden yaşıyorsunuz. Bunun üstüne ne yaparsınız? Elle dergisinin editörü Jean-Dominique Bauby’nin gerçek hikâyesini anlattığı kitabından uyarlanan Le scaphandre et le papillon filminde Bauby’yi canlandıran Mathieu Amalric oldukça gerçekçi bir performans sunuyor.
8 -) Russell Crowe – Body Of Lies (2008)
Her zaman öyleydi zaten gibi bir algısı olsa da, Russell Crowe da Body of Lies filmi için 30 kilo almış. 2000 yapımıGladiator filmindeki Maximus rolündeki fit görünümünü ilk akla geldiği için büyük ihtimalle insanlar onu hâlâ öyle hatırlıyor olabilir. Son zamanlarda eski günlerine geri dönmekte sıkıntı yaşadığı da bir gerçek.
9-) 50 Cent – All Things Fall Apart (2011)
Kaslı rapçi kontenjanında müzik hayatına devam ederken, radikal bir karar alıp All Things Fall Apart filmi için 25 kilo veren 50 Cent, her ne kadar başarılı bir sinema performansı göstermese de kendisinin sinema için yaptığı fedakârlıktan söz etmemek mümkün değil.
10-) Jared Leto – Chapter 27 (2007) / Dallas Buyers Club (2013)
Listenin aşağısında bahsedeceğimiz, Dallas Buyers Club’daki rol arkadaşı Matthew McConaughey gibi AIDS’li birini canlandırmak için 18 kilo veren Jared Leto, bundan önce başka bir filmi Chapter 27 için de 30 kilo almıştı. Ünlü şarkıcı John Lennon’un katili Mark David Chapman’ı canlandırmak için iki ay gibi kısa sürede bu görünüme ulaşması hiç de kolay değil.
11-) Anne Hathaway – Les Miserablés (2013)
Anne Hathaway, Les Miserablés filminin çekiminden önce 3 haftada 10 kilo, filmin çekimi sırasında ise 6 kilo verdi. Zaten normalde de zayıf olan biri için bu tür değişimler oldukça risklidir. Her ne kadar diyet uzmanları ile kontrollü zayıflansa bile sağlık olarak risk her zaman bulunuyor. Bu riskleri göze alıp sanat uğruna bu tür değişimleri göze almalarının performanslarına ekstra değer kattığı bir gerçek.
12-) Kıvanç Tatlıtuğ – Kelebeğin Rüyası (2013)
Kıvanç Tatlıtuğ’un yakışıklı, karizmatik rollerinin ardından hayranlarını şaşırtarak canlandırdığı Muzaffer Tayyip Uslu rolü için geçirdiği değişim filmdeki performansıyla paralel olarak oldukça başarılı. Mert Fırat’la oluşturduğu, genç yaşta veremden ölen iki ünlü şair Rüştü Onur- Muzaffer Tayyip Uslu ikilisinin hayatını perdeye yansıtırken verem hastalığının özelliği olarak zayıf vücut yapıları filmin gerçekliğine katkı sağlıyor.
13-) Matthew McConaughey – Dallas Buyers Club (2013)
En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ının lâyık görüldüğü performansı için 21 kilo veren McConaughey, filmde AIDS hastası birini çok iyi perdeye yansıtıyor. Dallas Buyers Club o kadar iyi ki, bana göre yarıştığı sene En İyi Film Oscar’ını hak ediyordu. McConaughey filme hazırlanma sürecini çok güzel özetlemiş:
“Çok zordu. 65 kiloya düşmüştüm; sürekli aç ve sinirliydim. Vücudum ağzı açık ‘besle beni besle beni’ diye ağlayan bir yavru kuşu andırıyordu. Sonra anne kuşun sizi beslemeyeceğini fark ediyorsunuz. Gerçekten zor.”
14-) Eddie Redmayne – The Theory of Everything (2014)
Yakın zamanda vizyona giren, ünlü fizikçi Stephan Hawking’in hayatından kesitler sunan The Theory of Everythingfilmindeki rolüyle Eddie Redmayne’nin performansı göz alıcı. Zaten 87. Akademi En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ının ona verilmesi de bunu kanıtlıyor. Hawking gibi büyük bir dehânın, zamanla daha kötüye giden fiziksel zorluklarını taklit tuzağına düşmeden aktarabilmek kolay değil diye düşünüyorum.
*Bu yazı Fil'm Hafızası'ında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder