1952
kışında İngiliz yetkililer bir soygun ihbarını araştırmak üzere matematikçi,
kriptanalist ve savaş kahramanı Alan Turing’in (Benedict Cumberbatch) evine
girer. Ancak sonuçta ahlaksız davranışlarda bulunma suçlamasıyla Turing’i
gözaltına alırlar. Bu suçlama, onun homoseksüellik suçundan mahkûm olmasına yol
açacaktır. Yetkililer, aslında modern zaman bilgisayarcılığının öncüsünü
suçladıklarından habersizdir. Bilgin, dilbilimci, satranç şampiyonu ve
istihbarat görevlilerinden oluşan bir grubun lideri olduğu bilinen Turing’in,
İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın kırıl amaz tabir edilen Enigma makinesinin
şifrelerini kırdığı bilinmektedir. Zeki ve karmaşık bir adamın derinlikli ve
akıllardan çıkmayacak portresini çizen THE
IMITATION GAME, müthiş bir baskı altında savaşı kısaltan ve karşılığında
binlerce kişinin hayatını kurtaran bir dâhiyi anlatıyor. Morten Tyldum’ın yönettiği,
Graham Moore’un senaryosunu yazdığı filmin başrollerinde Benedict Cumberbatch,
Keira Knightley, Matthew Goode, Rory Kinnear, Allen Leech, Matthew Beard,
Charles Dance ve Mark Strong. var.
PRODÜKSİYON NOTLARI
THE IMITATION GAME, İngiltere’nin
en olağanüstü ve tanınmayan kahramanlarından biri olan Alan Turing’in yaşamını ve çalışmalarını anlatıyor. Benedict Cumberbatch (Wikileaks:
Beşinci Kuvvet, Star Trek: Bilinmeze Doğru ve Sherlock, televizyon versiyonu)
ve Keira Knightley (Kefaret’teki
rolüyle BAFTA adayı, Aşk ve Gurur’daki rolüyle Oscar adayı), Turing’i ve şifre
kırıcı arkadaşı Joan Clarke’ı canlandırıyor. Birinci sınıf kadrodaki diğer oyuncular;
Matthew Goode (Lanetli Kan, Tek
Başına Bir Adam), Mark Strong (Köstebek),
Rory Kinnear (Skyfall),
Charles Dance (Gosford Park, Game of Thrones), Allen Leech (Korku Yolu, Downton
Abbey) ve Matthew Beard
(Aşk
Dersi). 2012’de Headhunters’la BAFTA ödülüne aday gösterilen Norveçli filmci Morten Tyldum’ın kullandığı senaryo Graham Moore, Alan Turing: The Enigma
adlı Andrew Hodges kitabından uyarladı. Filmin başyapımcıları, Black Bear
Pictures’tan Teddy Schwarzman ve
Bristol Automotive’den Nora Grossman
ve Ido Ostrowsky. Yardımcı yapımcı
ise Peter Heslop (Zoraki Kral).
Kamera arkasında ise görüntü yönetmeni Óscar
Faura (The Impossible), editör William
Goldenberg (Oscar ödüllü Argo), prodüksiyon tasarımcısı Maria Djurkovic (Köstebek), kostüm
tasarımcısı Sammy Sheldon Differ
(Göster Gününü), saç ve makyaj tasarımcısı Ivana
Primorac (Anna Karenina), kast
direktörü Nina Gold (Sefiller) ve
besteci Alexandre Desplat (Argo ile
Oscar adaylığı) var. Film, İngiltere’de;
Londra, Oxfordshire, Buckinghamshire ve Dorset gibi yerlerde sekiz haftada
çekildi.
Mekânlardan bazıları, yazar Ian Fleming’in eski evi, King’s Cross İstasyonu,
genç Turing’in eğitim gördüğü Sherborne Okulu ve Bletchley Park’taki kod kırma
merkeziydi. Bazı iç mekân çekimleri de Middlesex’teki HDS/CHAK89 Stüdyoları’nda
çekildi.
YAPIM HAKKINDA
İngiliz
kriptanalist Alan Turing’in şaşırtıcı derecede gerçek ama geniş kitlelerce
bilinmeyen hikâyesi, Aralık 2011’de Hollywood çevrelerinde hızla yayıldı.
Böylece Graham Moore’un, Turing’in yaşamını aydınlattığı ve henüz olgunlaşmamış
olan senaryosu da efsanevi kara listeye girdi. Yani, Hollywood yöneticilerinin,
en sevilen ama yine de çekilmemiş senaryolar listesine. Prodüksiyon firması
Black Bear Pictures’ın başındaki Teddy Schwarzman, senaryoyu ilk okuyuşta çok
etkilendi: “Çok sürükleyici ama çok yoğundu. Tarihsel önemi olan konularla
doluydu. Anlaşılamayan bir ana karakteri vardı. Senaryo son derece zeki bir
şekilde yazılmıştı. Diyaloglar son derece biçimliydi ama hiçbir şeyi
karakterlerden daha ön plana çıkarmıyordu. “ Schwarzman, bunun Black Bear’ın
orijinal, katılımcı ve karmaşık, karakter odaklı hikâyelerine çok iyi uyacağını
biliyordu. Kısa zaman önce çektikleri, Robert Redford’ın oynadığı Sona Doğru
gibi.
Senaryo Nasıl Ortaya Çıktı?
Senaryonun
başlangıcının, çoğu kişinin bildiğinden daha zengin bir geçmişi vardı. 2009’un
sonlarında Bristol Automotive prodüktörleri Nora Grossman ve Ido Ostrowsky,
Başbakan Gordon Brown’ın bir konuşma metnine rastladı. Başbakan, Alan Turing’in
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gördüğü muamele için İngiliz hükümeti adına özür
diliyordu. Turing’in hikâyesini bilmedikleri için onu araştırmışlar ve
özellikle ABD’de çoğu kişinin bilmediği olağanüstü bir yaşamı keşfetmişlerdi.
Derhal Andrew Hodges’un Turing biyografisine başvurmuş ve bu konuyu
tartışmışlardı. Konuklardan biri de Graham Moore’du. Genç yazar, Turing’e
duyduğu sevgiyi ifade etmiş ve üçlü, bir senaryo planı yapmıştı. Turing’in
savaş sonrasında yazdığı bir makale, Moore’a ilham kaynağı oldu. Makalede,
Turing’in bir şeyin makine mi, yoksa gerçek bir kişi mi olduğunu belirlemek
için icat ettiği bir yöntem anlatılıyordu. Aslında bir tür testti. Turing’e
göre ise bir oyundu: The Imitation Game. Grossman ve Ostrowsky, 2012
sonbaharında proje için yeni bir yuva buldu. Ekip, Schwarzman’la tanışınca
aralarındaki ortaklık da doğmuş oldu.
Film Ekibi’nin Seçimi ve Projenin Doğuşu:
Schwarzman,
Grossman, Ostrowsky ve Moore, aynı hikâyeyi aynı şekilde anlatmak istediklerini
fark ettiler. Yani hikâyenin en zorlayıcı ve benzersiz öğelerinin hakkını
verirken, olağanüstü bir yaşama da saygı göstermeyi. Moore bunu şöyle
anlatıyor: “Bu, müthiş bir hayat hikâyesi. Uydurulmuş olsa inanılırlığı olmayacak
bir hikâye. Pek çok dramatik olay yaşamış, dâhi ve savaş kahramanı olan,
bilgisayarı icat eden, hükümet tarafından homoseksüellikle suçlanmış ve intihar
etmiş biri. Film içinde film. Bunun gerçek olması insanı şok ediyor.”
Turing’in
yaşamını çevreleyen olağanüstü şartlara rağmen, ekip onun hikâyesine kişisel
bir hayranlık duymuş. Schwarzman, Moore’un hevesini şöyle paylaşıyor: “Bu,
dünyanın duyması gereken bir hikâye. Polonyalılarla İngilizler şifreyi kırmak
için yıllarca uğraşmış ama yeterli bir gelişme kaydedememişlerdi. Bu yüzden
gerçek anlamda hiçbir eğitimi olmayan bir profesörün, imkânsız bir problemi
çözmek için Bletchley Park’a gelmesi insanı hayrete düşürüyor. Turing’in
Bletchley Park’tan önce ve sonra neler başardığını herkes bilsin istedim.
Turing,
benzersiz olmasıyla benimsendi ve süreç içerisinde sayısız hayat kurtardı.
Scwarzman, tematik açıdan da senaryoyla arasında bir bağ kurmuş. “Ben dışarıdan
bakanı, düşüneni, başkalarının konu dışı veya gereksiz bulduğu şeyleri sırf
kendi iradesiyle, etki yaratmak için yapanı takdir etmeye meyilliyimdir. Bu,
hiçbir şeyden bir şey meydana getiren, gelecek nesilleri derinden etkileyen bir
adamın hikâyesi. “Moore da Turing’in çalışmalarından çok etkilenmişti. Bunu
şöyle hatırlıyor: “Gençliğimde bilgisayar bilimleriyle son derece ilgiliydim.
Bilgisayar kampına gitmiştim. Programlamaya çok ilgim vardı. Turing, bu
tarikatvari hayalin nesnesidir. Bilgisayarın, tarihin adaletsiz davrandığı ilk
mucidi olduğu için Steve Jobs’dan, Bill Gates’e kadar herkes ondan bahsetti. Bu
filmin, bir parçası olduğum ve olacağım en önemli şey olduğunu hissediyorum.
Bir daha bu kadar çok sevdiğim bir şey yapabilir miyim bilmiyorum ama bu kez
bunu yaptığım için çok mutluyum.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder