Christopher Nolan’ın son filmi Inception için okuduklarım içinde en iyi yorum şuydu galiba; “Inception: Christopher Nolan’ın en iyi filmi,şimdilik…” .Bu yorumu sonuna kadar hakedecek derecede son yılların en iyilerinden biri olan Christopher Nolan ve son şaheseri Inception daha şimdiden sinema dünyasının efsaneleri arasında anılmaya başladı.Her ne kadar her film sonrası en iyi olduklarına dair iddialar ortaya atılsa da ve asıl değerlerii zaman içinde anlaşılsa da , Inceptin açısından bu böyle değil.Hakkında yapılan yorumların temelinde, iyi ve kötü olmasının çok çok ötesinde Matrix’in ikibinlerin başında yaptığı görsel ve felsefik devrimin devamı niteliğinde olduğu ve ikibinonların yeni sinema anlayışına ön ayak olduğunda dair iddialar ekseninde ilerleyen film eleştirilerine sahip bir film.Bir filmi efsaneler arasına sokacak temel unsurun onun tüm zamanlara yayılan bir referans kaynağı olması gerektiğini unutmadan Matrix’in getirmiş olduğu aksiyona ek olarak derin felsefik donanımının başarısına katkısını gördükten sonra Inception’ın da aynı temele sahip bir film olduğunu ve bir nevi Matrix’in açtığı yoldan onun devamı olduğu iddiaları kuvvet kazanıyor.
Öncelikle yukarıda da dediğim gibi iki bölümde bakacak olursak filme ilk olarak görselliği üstünde durmalıyız.Ağzımızdan sular akarak izlediğimiz bir önceki filmleri Batmam The Dark Knight’ı ve Batman Begins’i sırf bu film için araya alması ve görsel efektler için bir nevi staj muamelesi olarak görmesini açıkladıktan sonra görsellik için neleri yapabileceğini görüyoruz Nolan üstadın.Rüya içinde rüya konseptini yaratmak için beynimizde kurguladığımız dünyayı perdeye yansıtmanın günümüz teknolojisiyle cok zor olduğunu bilen Nolan bunu en mükemmel şekilde yapmak için kolları çok önceden sıvamış.Kendi hayatına ve sinemasına dair röportajlarda vurguladığı gibi bu film ve asıl olarak ‘rüya’ konusu çocukluğundan beri kafasında yer alan bir olgu.Tüm sinema hayatına buna endeksli kuran biri için amaca doğru giderken yaptıkları daha bir anlam kazanıyor.Dediğim gibi bizim ağzımızın suyunun akarak izlediğimiz Kara Şovalye onun için oss’ye hazırlanan gençler gibi hazırlık sınavı şeklinde geçiyor.Ki bu durum ne son filmine artı anlam kazandırır ne de bir önceki filmine eksi bir anlam katar.Bu onun bu sanata verdiği tutkuyu anlatır.Bu bağlamda bakıtığımzda karşımızda aslında bir filmden öte bir inanç öyküsü duruyor.
İkinci açıdan bakarsan felsefik tarafına,bu sonsuz boş sayfa piksel piksel bile yetmez bile.Bir bilinememezlik yumağı “rüya” aleminin içinde bilinememezliğimizi daha da arttırarak kısa bir gezintiye çıkarıyor Nolan bizi.Bilincimizin arka bahçesi rüyalarımızın sonsuz ve karanlık dünyasını yine suç dünyasının karanlığıyla birleştirerek oluşturduğu olay örgüsü hem içinden çıkılamaz bir duruma geliyor hem de tüm sorularımıza ek olarak başka sorularda sokuyor kafamızın içine.Sanki filmde kahramanlarımın amacına uygun olarak Nolan da bizim beynimize bir fikirden ziyade daha önce sor(a)madığımız,içi açılmamış soruları deyim yerindeyse bir bomba misali atıveriyor .Yoksa o filmin içinde biz de mi vardık hissiyatına giriyorsa sinemadan çıkan insan,eve geldiğinde de hala devam ediyorsa bu etki işte o zaman o film iyi bir filmdir.Inception ise bunu kendini anlattığı biçimde bizi bir rüya yaşatarak beynimizin içine yerleştiriyor sanki bu filmin iyi bir film olduğunu.
Sonuç olarak sinemaya getirdiği yeni bakış açılarıyla bir çok anlamda ve uzun yıllar kendinden bahsettirecek bir film Incepiton.Yoksa bir sinema efsanesi mi “başlıyor”….
Ayrıca Homer amcamızın da kendi bakış açısıyla Inception yorumu homer’ı tanıyanlara açısıdan hiç de şaşırtıcı değil:)
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder