Galli yönetmen Gareth Ewans’ın aşk meşk durumlarından dolayı yarı japon yarı endonezyalı bir yenge bulması ve kamerasını Endonezya’ya çalıştırmasının bir sonucu olarak karşımıza çıkan Serbuan Maut (The Raid: Redemption-Baskın) uzak doğu dövüş sineması denince akla gelen Japon,Çin,Hong Kong sinemalarının hakimiyetini kırmak istercesine vizyondaki yerini alıyor.Türk halkında genel bir kanı vardır uzak doğuda çekik gözlü herkes ‘Capon’dur ve dövüşürlerse ‘karate’ yapmış olurlar.Tabi yıllar geçtikçe kungfu’sundan aikido’suna,tekvando’sundan kendo’suna kadar bin türlü dövüş sanatıyla da tanışmış olduk ama ilk aklımıza gelen karate olur nedense.Bu filmimizde Filipinler,Endonezya,Malezya,Singapur gibi Malay dünyasında yaygın olarak uygulanan “Pencak Silat” sanatına ilişkin dövüş sahnelerini izliyoruz.
Filmde Jakarta varoşlarında her türlü katil ve gansterin yer aldığı girilmesi imkansız bir binaya operasyon düzenleyen bir özel timin hikayesini izliyoruz.Uyuşturucu baronu ise bu baskından haberdardır ve kendince bir savunma sistemi kurmuştur.Her katında ayrı bir psikopat grubun saldırısına uğrayan kahramanlarımız deyim yerindeyse kanlarının son damlasına kadar savaşıyorlar.Hikaye bundan ibaret daha doğrusu hikaye dediysek tam anlamında hikaye örgüsü olduğu söylenemez.Zaten başlıkta da vurguladığım gibi genel anlamda bir aksiyon bombardımanına tutuluyoruz.Daha da ileri gidersek 101 dakikalık aksiyon sahnesi desek yalan söylemiş olmayız.Zaten yönetmenin de kaygısı bu değil çok açıkca ifade ettiği ve perdeye yansıttığı gibi asıl dertlerinin aksiyonun dibine vurmak olduğu,bunda da başarılı oldukları aşikar.Zaten afişte de belirtikleri gibi son on yılın en iyi aksiyon filmi tanımına yakışır derece zengin bir film.
Filmin en başında silahlı swat ekibinin bütün mermilerini harcarcasına mühimmatlarını bitirmesini biraz saçma bulmuştum ama sonlarına oğru yakın dövüş sahnelerine yer vermek için bunun konması daha anlaşılabiliyor.Tabi dövüş sahnelerinde de hiçbir yorulma,dinlenme,ağrıma durumu olmadığı için bir nevi porno durumu hakim.Özellikle duygulara yer verilmemesi bunun en büyük sebebi olabilir.Ama şu varki bence filmin en büyük artısı bina içinde dar koridorlardaki çekim teknikleri.Kalabalık bir grupla dar bir ortamda girişilen dövüşler görsel anlamda oldukça doyurucu olmakla beraber binanın genel görümünün paralelinde klostrofobik bir atmosfer yaratmada oldukça başarılı oluyor.
Ayrıca filmin diğer bir artısı da müzikleri.Linkin Park’tan Mike Shinoda’un yaptığı müzikler aksiyonla beraber ritmin düşmemesi adına oldukça etkili ve kararınca kullanılmış.Hem görsel hem de işitsel anlamda son derece zengin bir yapım sonuçta,ama koca bir ama filmin sonunda ne kalıyor aklında deseniz pek fazla birşey kalmadığını söyleyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder