Barry Hines’in “A Kestrel For a Knave” adlı romanından Ken Loach’un kalemiyle senaryoya adapte edilen “KES“ türkçe çevirisiyle “Kerkenez” 60’lı yılların sonunda ingiltere’nin küçük bir kasabasında varolma savaşı veren sıradan insanların sıradan hayatlarını anlatan şiirsel bir destan sunuyor bize..
60’lı yılların sonu,avrupa ve dünya 68 kuşağının getirdiği heyecan ve romantizmle çok farklı bir yere doğru ilerlerken tamamen bunlardan habersiz insanların kendi hayatlarını yaşama derdinde varolma savaşlarını izliyoruz.Pink Floyd şarkılarından fırlamış gibi duran sıradan,dumanlı,gri bir kasabada yine another brick in the wall şarkısındaki gibi insanı adeta “leave them kids alone”diye bağırma isteği uyandıran öğretmenlerle çevrili yozlaşmış eğitim sisteminde kendi kişiliğini yaratmaya çalışan bir çocuk etrafında ilerliyoruz.
Evi terk eden baba,çalışan ilgisiz bir anne,her türlü eziyeti esirgemeyen madende ağır işçi abi’den bunalan ve kendi yaşıtları arasında da kabul görmeyen (adıyla müsemma kendi deyimiyle kötü ama o kadarda kötü olmayan bir çocuk) Billy Casper bütün bu itilmişliklerin arasında kendine bir nefes alma sahası yaratıyor ve evlerinin yakınında bulduğu bir Kerkenezi eğitme işine girişiyor.Buradaki metafor ise insanın daha iyi yaşamak adına kurduğu sistemdeki boşlukların insanları nasıl derin mutsuzluğa ittiği ve bunun sonucu olarak doğadan kendini koparan insanın yine doğaya dönüş isteğidir. Terkedilmekten o kadar korkar hale gelen insanoğlu yine bir kuşu beslemek bahanesiyle tutsak altına alması ve zaman geçtikten sonra bırakıp gitmediğini görünce şaşırması aslında ne kadar da doğadan koptuğumuzun işareti.Tabi filmdeki doğaya dönüş de şimdikilerdeki gibi yapay doğaya dönüşlerden değil.Ormanın ortasına kocaman çiftlikler dikip yabani hayvanların girmemesi için çitler çeken insanların doğaya dönüşlerinden bahsetmiyorum zira onlar kendi hayvanlıklarının(!) farkına varmadıklarından başka hayvanlardan korkar durumdalar.Bilmiyorlar ki doğadaki en zararlı hayvan yine insandır..
Kahramanımız Billy Casper tüm bu zorluklar karşısında tamamen kendi savunma mekanizmasını soyutlamak üzerine kuruyor.Bütün insanlardan kaçıyor ve ikili ilişkilerini minimum düzeye indiriyor.Kuş eğitimi aslında onun bir uğraşı değil hayatının ta kendisi oluyor. Filmin bir yerinde iş bulma kurumundan bir yetkilinin “hobin var mı?” sorusuna hayır diye cevap verişinin sebebi de budur.Kerkenezi onun hobisi değil hayatın bütün çürümüş değerlerinden kaçıp sevgiyi ve emeği keşfettiği bir yaşam alanıdır onun için..
Bu arada yönetmen Ken Loach’a da değinme gerek.İşçi sınıfının sinemasal şairi 1969 yılında sinematografisinin başında daha ikinci filminde kalitesini gösteriyor ve yıllarca ilmik ilmik öreceği gerçekci sinema kültürünün başlangıcına tanık oluyoruz bu filmiyle.Bu aralar İngiltere’deki isyan dalgasına değinen Yas tutmayın,Örgütlenin başlıklı The Guardian gazetesine verdiği demeçlerde de yıllar önce bu filmiyle bize gösterdiği kişisel ya da bu günlerdeki gibi toplumsal isyanın nedeni olarak gençlere güven verebilecek bir ekonomik altyapının kurul(a)mamış olmasının altını çiziyor ama yine de gençlere umutlarını kaybetmemelerini ve bunun için savaşmalarını salık veriyor.
(söz konusu yazı için bknz )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder