Sinema aslına bakarsanız tamamen gerçeklik-sanallık algısı üzerine kurulmuştur.Gerçek olmayan birşeyi sırf gerçekmiş gibi algılatmak üzeredir bütün bu tantana.İlk sinema filmi olarak kabul edilmiş trenin gara girişi görüntüsünü gerçek sanan izleyicinin verdiği tepkiyi bekler her sinema yapımcısı.Perdedeki görüntü ne kadar gerçek olarak algılanırsa sinema yapımcısının isteğide bu yöndeyse tabi ki hedef on ikiden vurulmuş olur.Burda tabi ki de kurgusal sinemayı kastediyorum zira belgesel ve ya gerçek görüntüler önceden belirtildikleri için hakikaten gerçektir bunu biliyoruz,izlerkende ona göre programlıyoruz kendimizi.Neyse gelelim esas konumuzu son yıllarda teknolojinin de ilerlemesiyle ortaya yeni bir terim çıktı.Augmented Reality denen tam türkçesi sözlükte tam oturmamakla birlikte Çoğaltılmış ve ya Zenginleştirilmiş Gerçeklik olarak söyleyebileceğimiz yeni dünyanın gerçeklik anlayışı.Teknolojinin ilerlemesinin de yanı sıra tüketicinin de buna kolay ulaşmasının sonucu olarak artık hepimiz tam teçhizatlı kameraman Cevat kelle gibi geziyoruz.Telefonun yanısıra kamera, internet, müzik çalar derken ayaküstü herşeyi yapar durumdayız artık.Basitçe anlatmak gerekirse telefonun kamerası yardımıyla o anki canlı gerçek görüntünün üstüne yardımcı programlarla desteklenmesı durumu.Bunun en bilinen ilk örneği de maçlarda oyuncu frikik kullanacağı zaman 9.15 çizgisini oluşturan çemberin canlı görüntüyle ortak gözükmesi durumu.
işte bu teknolojinin sinemaya uyarlanışı böyle harika oluyor..
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder