“Hayvanlar alemi belgesellerden çekiliyor.” Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Documentarist-İstanbul Belgesel Günlerinin sloganı.Ne güzel bibr mottodur öyle. Yıllarca belgesel diye afrika sahanlarında aslanların günlük yaşamını izleye izleye belgesel türünün sadece hayvanları anlatması olarak zannettik.Yakın zamanda belgesel kanallarının artıması bunu değiştirmedi maalesef.Toplumun büyük bir kesiminde hala bu algı devam ediyordu ta ki documentarist ekibinin dört yıl önce bu tabuyu yıkmak için yola çıkmasıyla yavaş yavaş değişmeye başladı.
Bu yılki program tükettiğimiz dünya,uluslararası panaroma,insan manzaraları:portreler,post komünizm dönemi,Arap dünyasından,mercek altında:Romanya gibi oldukça ilginç bölümlerden oluşuyordu.Oluşuyordu diyorum çünkü bugün saat sekizde Emek Sinemasının önünde yapılacak törenle kapanacak.Bu haliyle bile sokakta kapanış töreni yapılan ilk festival olacak galiba.
Cumartesi deyim yerindeyse bir maratonla üç seansına katıldım.Öğlen dörtten akşam ona kadar resmen belgesele doydum.İzlediklerim ve izlenimlerim ise;
- DİREN İŞ –YASAKLI SANATIN ÇÖLÜ(THE DESERT OF FORBIDDEN ART)
Post komünizm bölümünün iddialı yapımlarında biri Yasaklı sanatın çölü.Ekim devrimi sonrası devrimin kalıcılığını sağlamak adına kendi sanatını yaratan Sovyet anlayışı Stalin zamanında yönetime karşı gelen her türlü sanatsal akıma ket vurdu ve o zamanlarda ilerici muhalefet yürüten binlerce sanatçı ya idam edildi ya da sovyet çalışma kamplarına hapsedildi.Sanat meraklısı Igor Savitsky Orta Asya’da Özbekistan’ın kuzeyinde Karakalpak özerk bölgesinde daha önce yasaklanmış ve insanların evlerinin bodrumlarında çürümeyi bekleyen Rus Avangart Sanat akımının örneklerini toplamaya başlaması ve çölün ortasında bir vaha misali nadide parçalarıyla bir müze kurmasını anlatıyor bu belgesel.Tabi bu işi yaparken yeni çalışmaları gün ışığına çıkartmasının heyecanının yanı sıra KGB’nin nefesini her zaman ensesinde hisseden bir adamın yine de davasından ve sanat sevgisinden vazgeçmemesi filmin temelini oluşturuyor. Devlet görevlisiymiş gibi topladığı 40.000’e yakın parçayı Nukus müzesi çatısı altında birleştiriyor ve çölün ve despotizmin hiç bir zaman inanmış insanı işinden alıkoymayacağını çok güzel özetliyor.
http://www.savitskycollection.org/
http://www.desertofforbiddenart.com/
- ORADA HAYAT VAR – 12 KIZGIN LÜBNANLI (12 Angry Lebanese)
Yakın zamanda kaybettiğimiz yönetmen Sidney Lumet'in efsanevi filmlerinden bir tanesi 12 Kızgın Adam'dan yola çıkan Lübnanlı yönetmen Zeina Daccache (tutukluların deyimiyle erkek gibi kadın Ebu Ali) hapishanedeki mahkumlardan bir ekip kurar ve bu konuyu tiyatroya taşır.Konunun esas önemi izleyenler bilir 12 Kızgın Adam filmindeki bir kişiyi şuçlu bulmak için başkalarının fikirlerinin öneminden hareketle bu konuyu tiyatroda oynamaya çalışanların hepsinin kendinin suçunun bildigini ve kabul ettiğini görüyoruz.Yani kısacası belgesel boyunca konusmalarından anladığımız kadarıyla hayatlarını mahvettıklerı olaylardan kendılerını sorumlu tutmaları ve pısmanlık duymaları hapıshane kosullarının kendılerı acısından ne denlı ogretıcı oldugunu gosterıyor.Ama daha genıs acıdan ele alınınca bu konu hepsının kaderın ve adaletsız adalet sıstemının bır kurbanı olarak goruluyorlarkı 12 kızgın adam fılmınde de sırf sıyah oldugu ıcın dogustan suclu sayılan bır cocugun hayatını kurtarmaya adayan Henry Fonda karakterının herkesın ıcınde olması gereken vıcdan duygusu ıle eslestırebılıyoruz.Tabı bu belgesel bir baska seyı gosterıyor kı bunu yapacak bir kahraman olmadıgından butun suclular yasamlarını halen hapıshanede devam ettırıyorlar. Sadece kendı ıclerıne kurdukları hapıshaneden kurtulmalarını saglıyor bu tıyatro oyunu.Her ne kadar ısledıklerı konusun ana teması hapıshane ve tutsaklık olsa da son derece keyıflı bır belgesel bu.Insanın ıcıne umut asılıyor resmen.Bır seyı daha anlıyoruz kı ınsan ıcındekı hapıshaneden kurtulmadıkca her yerde tutsaktır dısarıda olsa bıle.
- Evlilik Hikayeleri : Zuzanna –Stanislav / Evlilik Hikayeleri Yirmi Yıl Sonra :Zuzanna -Stanislav
Ünlü Çek belgeselci Helena Trestikova’nın 80’lerde baslayan bır projesı olarak Prag'da bır evlendirme yerinde rastgele gelen ilk 6 çiftin tüm evlilik hayatlarını anlatan bu proje ilki 80’lerde ve cıftlerın ılk yıllarını anlatmasından sonra ikinci proje olarak gunumuzdekı ılıskılerını anlatıyor. 6 çiftin hikayelerınde olusan bu projenın gösterilen bölümü Zuzanna ve Stanislav'ın hikayesi idi.Genç yaşlarında evlenen bu ikili o zamanın komünist rejimindeki zorluklar dolayısıyla evlenmelerınden yaklasık üç-dört sene sonra ayını evde yaşamaya başlamalarının sonuçlarını evliliklerinde de görüyorlar.İkinci kısmı ise komünizmin yıkılmasından sonra(stanislav'ın tabiriyle devrimden sonra) acı bir gerçekle karşılaşıyoruz ki çiftimiz boşanmış ve kendi hayatlarını çizmişler.İlk bölümde bebekliklerini izlediğimiz çocukları birer genç olmuşlar ve kendi ayakları üstünden durmaya çalışıyorlar.Beşer onar dakikalık konuşmalarla devam eden film aralarda sene geçişleriyle öyle dramatik hal alıyorki insan izlerken boğazında bir yumru oluşuyor. Sıradan insanların hayatlarında buluyoruz sıradan kendimizi. Sosyalist rejimden kapitalist rejime geçişin izlerini de çok kolay görebiliyoruz ve bunun uzantılarını da karakterimizin yaşamlarında görebiliyoruz
Film sonrası esas süpriz filmin yönetmeni Helena Trestikova’nın filmle ilgili söyleşiye katılmasıydı. Her soruya içtenlikle yanıtlayan Trestikova bu projenın devam edeceğini ve çiftlerimizin bu sefer ellili yaslarındaki hikayelerini aktaracaklar müjdeledi .Kahramanlarımızın 18’lerinde basladıkları bu röportaj serüveninde karakterlerimizi 50’li yaşlarını görmek son derece ilginç bir deneyim olacağına benziyor. Bu proje ne kadar ileri gidecek bilemem ama doğumlarını ve hayatlarını gördüğümüz insanları sanki bizimde tanıdıklarımızmış gibi gördükten sonra hayatlarının sonuna yaşlaştıklarını görmek insanın içini burkuyor.
Helena Trestikova;
http://www.documentarist.org/2011/fest/Eng/programme/section_trestikova.html
*
Hayvanlar Alemi Belgesellerden Çekiliyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder