Bu sene akademi ödüllerinde başta en iyi film olmak üzere 11 dalda
adayık kazanıp oskar tarihinde nadir yaşanan
en iyi erkek ve yardımcı erkek ödüllerini kapan Dallas Buyers Club bu yılın bence hakkı yenen yapımlarından. Zaten son
yıllarda özellikle en iyi film dalında oldukça eleştiriye tutulan akademi bu
yıl da her ne kadar 12 yıllık
Esaret favori olup kazansa da bence diğer filmlerde göz önünde bulundurulduğunda
en iyisi olmaya aday bir filmdi.
Öncelikle filmin ana kahramanı Ron
Woodroof'un gerçek hikayesinden yola çıkıldığını söyleyelim. Genel olarak
sinemada" based on a true story" hikayeler nedense oldukça derinden
etkiler beni. Diğer kurmaca filmler her ne kadar gerçek olabilecek kadar
gerçeksi olsa bile gerçek bir hikayenin yarattığı etkiyi yaratmıyor bende. Eğer
içinde yoğun dram varsa özellikle kahramanla direk bağ kurarak empati yanı ağır
basıyor. Belki bu durum perdede gösterilen dramaya olumsuz etki de yaratadabilir.
Karaktere, konuya, mekana girilmesini engelleyebilir. Bir bakıma kurmaca
filmden çok belgeselvari bir izlenceye dönüşme ihtimali doğuyor. İşte burda
esas filmin kalitesi ortaya çıkıyor. Ne kadar konuyu ve ya kahramanı
içselleştirseniz de film kurmaca yanını koruyabiliyorsa başarılı bir uyarlama
olduğu ortaya çıkar. Yani kısacası gerçek hikayelerden beslenen yapımlarda
izleyici kurmacanın kalitesini anlamak için soyutlamak yerine içselleştirmesi işe
yarayabilir. Ya da ne bileyim sadece bende işe yarıyor da olabilir.
Yukarıda da bahsettik Ron Woodroof'un
gerçek hikayesinden yola çıkılarak senaryosu oluşturulan Dallas Buyers
Club(Sınırsızlar Kulübü) yapım süreci de hayli ilginç geçmiş. 90'ların başında
yazımına başlanan senaryo Woodroof'la yapılan söyleşiler ve günlüklerinden
yararlanılarak oluşturulmuş. 90'ların ortasında filme çekilmesi gündeme gelmiş
ama maddi durumlar yüzünden proje hep ileri bir tarihe ertelenmiş. Taki 2013
yılında başrol oyuncusu sorunsalı çözülerek rol Matthew McConaughey'e teslim
edilmiş. Öncesinde Woody Harrelson, Brad Pitt, Ryan Gosling gibi adaylar
üzerinde çokca durulmuş ama en son McConaughey de karar kılınması oldukça
isabetli olmuş. Bunun nedeni de hem fiziksel anlamda McConaughey'in Woodroof'a
benzemesi hem de güneyli aksanı için Teksas doğumlu bir aktörün seçilmesi
gerekçilik anlamında işe yaramış. Özellikle method oyunculuğu bakımından
McConaughey biçilmiş bir kaftandı ve rolü için 23 kilo vermesi işine ne kadar
tutkuyla bağlı olduğunun bir ispatı. Yine aynı şekilde Jared Leto'nun da
hakkını yememek lazım. O da Aids'li eşcinsel Rayon rolü için 13 kilo vermiş.
Hatta Jared Leto için ayr bir parantez açmak isterim. Filme başlarken
oynadığını bliyordum ama hangi rol olduğunu bilmediğimden sürekli ne zaman çıkacak
diye bekledim. Rayon'u izlerken de ben bu adamı bir yerden tanıyorum diye
dövündüm durdum katiyen Leto bu olabilir hissine kapılmadım, abartı değil anca
film bittikten sonra credits de anlayabildim. McConaughey ile birlikte en iyi
oyuncu oscarları yanı sıra Altın küre olsun, oyuncular derneği ödülleri olsun,
Spirit ödülleri olsun piyasada nerdeyse bütün oyunculuk ödüllerini toplamaları
ne kadar kaliteli iş yaptıklarının da bir ispatı.
Filmden bahsedelim biraz. Ron Woodroof
tam teksaslı protipine uygun çizmeleri, büyük tokalı kemeri, kovboy şapkasıyla
tam bir yürüyen klişe. Maço tavırları, homofobik görüşleri, uyuşturucu, alkol
ve seks müptelası bir hayata sahip. Zaten bunun sonucu 80lerin ortasında
dünyaya yayılan HIV virüsüne kapılıyor. O zamanlar tıp dünyası bu yeni hastalık
ile tanışma halinde. Toplumda da eşcinsel ilişkilerin sonucu olduğunu dair
genel bir kanı yer etmiş. Bizim homofobik kahramanımız da ilk başlarda bu
hastalığı eşcinsel ithamıyla birleştirip inkar yöntemine başvuruyor ama
hastalığının ilerlemesiyle bir nevi aydınlanma yaşayarak hastalık hakkında
geniş bilgi sahibi olmaya başlıyor. O yıllarda AIDS tedavisi için henüz
emekleme aşamasında olan ilaç sektörü yüksek toksin barındıran AZT isimli ilaç
ile hastalığın tedavisi mümkün kılınmaya başlıyor. Ama asıl sorun burada ortaya
çıkıyor ve film hasta adam hikayesinden çıkarak sistem eleştirisi rayına
oturuyor. Piyasa da satan en pahalı ilaç olması, insanların tedaviden
yararlanması için denek olmaları (ki deneklerin yarısı plasebo ilaçlarının
etkisinde tedavi olamama durumunu da var,yani bir nevi piyango) ilaç sektörünün
ne kadar acımasız olduğunu vurguluyor. Özellikle Amerikan Gıda ve İlaç
Kurumu'nun büyük ilaç şirketleri tekelinde kararlar alması, alternatif tedavi
yöntemlerinin göz ardı edilmesi vahşi kapitalizmin en büyük göstergelerinden
biri olarak yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Milyonlarca insanın umutsuzca
ölümü beklerken ilaç şirketinin borsada hisselerinin yükselmesi vahşi
kapitalizm değil de nedir?
Bu sisteme Teksas’lılığının vermiş olduğu
cesaretle yasalardaki boşluklardan yararlanarak kendince bir sistem kuruyor
Woodroof. Meksikada daha çok merdiven altı tabir edilebilecek küçük bir
hastanede AZT'nin ne kadar zararlı olduğunu ve asıl vitaminler ve benzeri bağışıklığı
güçlendirici ilaçlarla hastaların daha iyi olabildiğini keşfeden Woodroof
yurtdışından kaçak ilaçlar getirerek filme isim olan Dallas Buyers Club'ı
kuruyor. Genelde yabancı film isimlerine skandal çeviriler yaparlar ama bunda
tam cuk oturmuş. Sınırsızlar Kulübü. Yani üyelik bedeli karşılığında kulüp
üyeleri sınırsız ilaç alma hakkına sahip. Woodroof’un bundaki amacı yasadaki
boşluktan yararlanmak. Kağıt üzerinden kendi hastalığı için ilaç bulundurması
ve ilacı satmaması işlerini ilerletmesini sağlıyor. Tabi vahşi kapitalizm bu
kendine tehdit herşeyi yoketme hırsında olduğundan işin içine adalet sisteminin
yozlaşması da eklenine Woodroof kendini büyük bir mücadelenin içinde buluyor.
Zaten hali hazırda hastalığının getirdiği yaşam savaşına ek olarak bunları
yaşaması gerçek hikayedeki Woodroof'a sonsuz saygı duymaya itiyor insanı.
Doktorların bir aylık ömrü kaldı demesine rağmen bu iki koldan savaş kendisini
bitiriyor ve hastalığının 7. yılında aramızdan ayrılıyor.
Dediğim gibi 12 yıllık Esaret de her ne kadar iyi bir yapım da olsa
bence bu yılın oskar adayları arasında en iyi filmdi ve oyunculuklarına
gösterilen saygı gibi filme de gösterilmeliydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder