Hasan Tolga Pulat’ın ilk filmi “Güzel Günler Göreceğiz” iki
sene önce Antalya Altın portakal’da en iyi film dahil ödüllerde geceye
damgasını vurmuştu. Nazım Hikmet’in şiirine ithafen seçilen filmin adı, içinde
anlattığı karakterlerin güzel günler görmek adına hayat kavgalarını çok güzel
özetliyor.
Kesişen hayatlar teması sinemada oldukça çok kullanılan bir
formüldür. Farklı hayatlardan insanların tesadüfe dayalı kesişmeleri genellikle
aynı anda çok şey anlatmak isteyen yönetmen-senaristlerin en çok başvurduğu
yöntemdir. Böylelikle temel aldığı toplumu genel bir portre içinde sunma şansı
yaratır. Ama bir bakıma da çok riskli bir yöntemdir bu. Çokça örneğini
gördüğümüzden klişe ibaresi hemen yaftalanabilir. Bu yüzden seçilen hayatların
her ne kadar farklı dünyadan olsalar da yakın hayatlar olmasında fayda vardır. “Güzel
günler göreceğiz” maalesef bu hataya düşüyor. Birbirinden alakasız farklı
dünyalardan insanların ‘tesadüfe’ dayalı kesişmeleri filmin metninde en aksayan
nokta. O kadar basit bir ortak nokta üzerinden hayatta savrulan insanları
anlatırken konu oldukça dağılıyor. Kimin kimle ne ilgisi var takibi çok
zorlaşıyor. Bunun nedeni de anlatılan hikâyelere tek tek bakarsak her biri tek
başına bir film olacak kadar yoğun hikâyeler barındırıyor. Töre cinayetleri, fuhuş
batağı, göçmenlik, organ mafyası, polis-mafya işbirliği bu güne kadar bolca
kullanıldılar. Bir filme hepsini sığdırmak bir bakıma güçlü kalem isteyen bir
durum.
Filmin içinde kullanılan şiirler çok güzel ve esas önemi çok
anlamlı. Güçlü kalemlerin hayata dair şiirleri filmin ana eksenini oluşturuyor.
Özellikle filme de adını veren Nazım Hikmet bu ülke için o kadar önemlidir ki.
Hayatı boyunca sürgünler yemiş, zorluklar çekmiş, türlü türlü acılar çekmiş
birinin güzel günler göreceğiz demesi bu ülkenin geleceği adına oldukça umut
verici. Her ne yaşarsa yaşasın insanın elindeki tek hazinesi umutlarıdır. Hep güzel
bir gün yaşamak adına değil midir bütün bu varoluşsal çırpınışlarımız? Güzeli doğruyu
gerçeği aramak için bütün bu çabalarımız aslında insana yakışır bir hayat
sürmek için değil midir? Aslında bakarsanız en kötü karakter bile kendince
iyiyi istemek için bazı şeyleri yapmaktadır. İzzet mesela. Polis teşkilatı
içindeki çürümüşlükleri çok güzel yansıtan İzzet, yeri geliyor yaşlı kadına yer
vermeyen genci otobüsten yaka paça indirebiliyor. Aslında kim kötü kim iyi
böyle bir durumda karar vermek zor. Zira insan değimiz şey kendi algılarından
bu dünyaya baktığı için mutlak bir doğrudan daha uygun bir tabirle ‘hakikat’i
kendince belirler. Toplumun genel kabul görmüş yazısız kuralları içinde
bahsettiği hikâyelerde aslında ne kadar yerle bir olduğunu gösterir. Üstüne
iftira atılan Mediha’nın ailesince kabul görmemesini hangi toplum, hangi
kurallar onaylar ki. Kendilerince leke sürüldüğüne inanılan kızların, ailenin
erkekleri tarafından gözleri kırpmadan vurulmaları, daha doğrusu kendilerini namus
bekçileri sayanlar tarafından doldurulmaları nu hiçbir mantıklı toplumsal sistem
açıklayamaz. Bu olsa olsa toplumun en çürümüş tarafını ifade eder.
Anna’nın dramı ise yine bir başka toplumun çürümüş tarafının
resmidir. Fuhuş batağına sürüklenen on binlerce gençten biridir Anna. Bütün bu
pisliğe bir gün kaçıp gitme umuduyla katlanmaktadır. Erkeğin elinin kiri diye
kabul edilen bu baskı ortamında tek temiz kalanlardır bu beden emekçileri.
Bütün bu umutsuzluğun içinde kendine bile umut olamazken bir başka insanı da
düşünecek kadar insandırlar. Anna’nın da hiç düşünmeden organ mafyasına
kaptırmadığı çocuğu kesişen hayatların tesadüfüyle yanına alması işte hala bir
şeylerin umudu olduğunu çok güzel gösteriyor. Evet, hala bir şeyler vardı
ölmeyen, bu insanlar bir gün güzel günler görecekler orası kesin.
Filme genel olarak baktığımızda her hikâyeden olması biraz ağır
kaçıyor. Her türlü dram var ve insanı bu dram yükü boğuyor. Ama bir anlamda da
hepsinin güzel günler görme umudu var. Belki hepsi umudu göremiyor ama olsun
içindeki umutlar onlar için yaşama devam ettirme güdüsü olarak yer alıyor.
Hayal kırıklıkları ve umutlar. Birbirlerinden ayrılmaz ikililer. Umut ne kadar
büyükse hayal kırıklığı da o kadar büyüktür. Hayal kırıklığı ne kadar büyükse
hayata, düzene inat yaşama isteği daha da o denli büyüktür. Belki bir bakıma
insanların imkansızı istemelerinin de sebebi budur. Ne kadar zor bir şeyi
isterlerse o kadar çok çalışırlar ve o kadar çok yenilirler. Beckett’ın dediği
gibi ‘yine dene, yine yenil, daha iyi yenil.’ Çoğu insan için bu aforizma
hayatta kalmanın anahtarıdır.
NİKBİNLİK
Güzel günler göreceğiz çocuklar,
güneşli günler
göreceğiz...
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
ışıklı maviliklere
süreceğiz...
Açtık mıydı hele bir
son vitesi,
adedi devir.
Motorun sesi.
Uuuuuuuy! çocuklar kim bilir
ne harikûlâdedir
160 kilometre giderken öpüşmesi...
güneşli günler
göreceğiz...
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
ışıklı maviliklere
süreceğiz...
Açtık mıydı hele bir
son vitesi,
adedi devir.
Motorun sesi.
Uuuuuuuy! çocuklar kim bilir
ne harikûlâdedir
160 kilometre giderken öpüşmesi...
Hani şimdi bize
cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,
yalnız cumaları
yalnız pazarları..
Hani şimdi biz
bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
ışıklı caddelerde mağazaları,
hani bunlar
77 katlı yekpare camdan mağazalardır.
Hani şimdi biz haykırırız
Cevap:
açılır kara kaplı kitap:
zindan..
Kayış kapar kolumuzu
kırılan kemik
kan.
Hani şimdi bizim soframıza
haftada bir et gelir.
Ve
çocuklarımız işten eve
sapsarı iskelet gelir..
cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,
yalnız cumaları
yalnız pazarları..
Hani şimdi biz
bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
ışıklı caddelerde mağazaları,
hani bunlar
77 katlı yekpare camdan mağazalardır.
Hani şimdi biz haykırırız
Cevap:
açılır kara kaplı kitap:
zindan..
Kayış kapar kolumuzu
kırılan kemik
kan.
Hani şimdi bizim soframıza
haftada bir et gelir.
Ve
çocuklarımız işten eve
sapsarı iskelet gelir..
Hani şimdi biz..
İnanın:
güzel günler göreceğiz çocuklar
güneşli günler
göreceğiz.
İnanın:
güzel günler göreceğiz çocuklar
güneşli günler
göreceğiz.
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
ışıklı maviliklere
süreceğiz.....
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder