2 Şubat 2017 Perşembe

!f İstanbul’da Gidilesi 10 Film


Canımızın paresi, 11 festivalin sultanı !F İstanbul bağımsız filmler festivali başlıyor. İstanbul’un en güzel zamanları kesinlikle festival zamanlarıdır. Çoğu sinefil için festival programları bir vize, bir final sınavıymış gibi üstünde çalışma gerektirir. Ve bu süreç en az film izlemek kadar keyiflidir. Lakin program açıklanır açıklanmaz tüm filmler içinde insan kaybolmuyor değil. Hele benim gibi beyaz yakalı bir sinefilseniz mesai saatlerine denk gelen filmleri elemek ve optimum bir program yapmak daha da zorlaşıyor. İşte bu yüzden “çok seçenek var, hangisine gitsek acaba” diye dövünen bünyelere ilaç gibi gelecek bir liste ile karşınızdayım. Tamamen kendi kişisel zevklerim ve beklentilerim doğrultusunda oluşturduğum bu tavsiye listesinde gidilesi 10 filmi listelemeye çalıştım. Şimdiden herkese keyifli seyirler dilerim.

Midnight Return: The Story Of Billy Hayes And Turkey (Geceyarısı Ekspresi’ne Dönüş: Billy Hayes ve Türkiye’nin Hikayesi) – Yönetmen: Sally Sussman Morina
Ülkemizde, sinemayla iç içe olmayanların bile bildiği 1978 yapımı Geceyarısı Ekspresi o yıllarda oldukça ses getirmiş ve dünya kamuoyunda Türkiye ve Türkler algısını oldukça zedelemişti. Tek taraflı ve ofansif bir şekilde Türkleri hedef alan film ülkemizde yasaklanmıştı. Kitabın yazarı Billy Hayes, filmin yönetmeni Alan Parker ve senarist Oliver Stone yıllarca bundan sorumlu tutulmuştu. Billy Hayes’in yıllar sonra Türkiye’ye gelmesini ve kendi iç hesaplaşmasını anlatan bu film, bu yılki seçkide en merakla beklediğim yapım kesinlikle.
T2 Trainspotting – Yönetmen: Danny Boyle
Festivali düzenleyenlerin kendi deyimiyle “20 yıl sonra gelen, devam filmi gibi olmayan bir devam filmi” Trainspotting T2, festivalden öte bu yılın en merakla beklenen yapımlarından biri muhakkak. Danny Boyle’nin 1996 yapımı ilk filmi vizyona çıktığında oldukça ses getirmişti ve en iyi uyarlama senaryo dalında Oscar adayı olmuştu. Total dergisine göre tüm zamanların en iyi İngiliz filmleri listesinde dördünce olan ilk film kült statüsüne çok erken çıkartılmıştı. 20 yıl sonra gelen devam filmi bakalım ilk film kadar ses getirecek mi, ya da ilk filmin ekmeğini yiyen vasat bir devam filmleri kervanına mı katılacak? Ayrıca belirtmek gerek ilk film de bu yılki seçkide yer alıyor.
The Rolling Stones Olé Olé Olé! : A Trip Across Latin (The Rolling Stones: Latin Amerika’da Bir Yolculuk Hikâyesi) – Yönetmen: Paul Dugdale
!f İstanbul’un en sevdiğim tarafı kesinlikle müzikle olan ilişkisi. Her yıl diğer festivallere nazaran en iyi müzik temalı film seçkisi yapıyorlar. Bu yıl da beni oldukça heyecanlandıran filmler mevcut. Bunlardan ilki efsane grup Rolling Stones’un efsanevi Havana konserini anlatan belgesel kesinlikle kulağımızın pasını silecek gibi. Daha önce yayınlanmayan canlı performans ve konser görüntülerini merakla bekliyorum açıkçası.
Oasis: Supersonic – Yönetmen: Mat Whitecross     
Seçkideki diğer bir grup filmi ise, yine bir efsane grubu anlatan Oasis:Supersonic. Bu efsaneyi yaratan Liam ve Noel Gallagher kardeşlerin hikâyesi ile tüm zamanların en iyi rock grubu nasıl kurulur dersi de diyebiliriz. Filmi bir başka değerli kılan da filmin yapımcısı Asaf Kapadia. Daha önce Amy belgeseli ile gönlümde ayrı bir yere yerleşmişti ve peşinen diyebilirim ki Kapadia’nın yaptığı her işe gözü kapalı onay verebilirim.
Shot! The Psycho-Spiritual Mantra Of Rock (Klik! Rock’ın Ruhani Mantrası) – Yönetmen: Barnaby Clay
Seçkideki son tavsiye edebileceğim müzik filmi ise rock tarihini fotoğraflarıyla yazan efsane fotoğrafçı Mick Rock’un hayatından hareketle yıldızlar geçidine sahip olan Klik! Rock’ın Ruhani Mantrası. David Bowie, Syd Barrett, Blondie, Queen daha ne olsun.
Sausage Party (Sosis Partisi) – Yönetmen: Greg Tiernan, Conrad Vernon
Filmin tanımım yazısını okumak yeterli sanırsam. Bir sosis ve bir sandviç ekmeğinin aşk hikâyesi. Bir süpermarkette kendilerinin seçilmelerini her şeyden çok isteyen market eşyaları, sosis ve sandviç ekmeğinin bu seçilişin aslında onları için bir son olduğunu keşfetmeleri ve diğer satılan eşyaları buna inandırmaları üzerine güzel bir animasyon. İnsan, konusunu okuduğunda “bunu nasıl bir kafa aklına getirir” demeden edemiyor.
Buster’s Mal Heart (Buster’ın Hasta Kalbi) – Yönetmen : Sarah Adina Smith
Mr. Robot’u ve onun sempatik weirdo’su Rami Malek’i sevenlerin programda hemen gözüne çarpıcak bir film Buster’ın Hasta Kalbi. Mr. Robot ile Emmy ödülüne layık görülen Malek’in bu ilk sinema deneyiminde nasıl bir performans göstereceği merak konusu.
Moonlight (Ay Işığı) – Yönetmen: Barry Jenkins
Yılın en çok konuşulan filmlerinden biri Moonlight. En son en iyi film dalında Oscar adayı oldu. Diğer güçlü rakipleri arasından sıyrılır mı bilinmez ama !f’in bu yılki seçkisinin en önemli filmi kesinlikle. Festival tanıtımı insanın merakını ikiye katlatıyor. “Bu yılın en iyisi. Çıkınca size hem yenilenmiş hem de çırılçıplak hissettirecek bir film.” Özellikle Amerika’daki devlet aygıtlarının siyahiler üstündeki baskını arttırdığı bu günlerde siyahi bir Amerikalı gencin, öncesinde ona yazılan kaderini yaşamasının perdeye yansıması ilginç olacak gibi.
La Tortue Rogue (Kırmızı Kaplumbağa) – Yönetmen: Midhaël Dudok de Wit
Studio Ghibli denilence önce bir duracaksınız. Oradan kötü bir şeyin çıkmasının imkânı yok kesinlikle. Oscar ödüllü Hollandalı animasyon yönetmeni Midhaël Dudok de Wit ve Studio Ghibli’nin ortaklığındaki La Tortue Rogue Cannes film festivalinde Belirli Bir Bakış bölümünden jüri özel ödülüyle ayrıldığını da belirtelim
Planetarium – Yönetmen: Rebecca Zlotowski
Natalie Portman şu aralar Jackie performansıyla oldukça övülüyor. Bu filmde de spiritüalizm ekseninde, Black Swan’daki gibi karanlık bir rolde Portman’ın neler yapacağını merak ediyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder