Le Fleuve (Jean Renoir, 1951)
“Nehir akıyor, yuvarlak dünya dönüyor…Şafak ve lamba ışığı, gece yarısı ve öğleGüneş, günü takip ediyor ,gece, yıldızları ve Ay’ıGün, sona erer… Son başlar…”
Renoir’ın 1951 yapımı filmi Le Fleuve, bu şairane sözlerle biter. Şiirsel Gerçekçilik’in tüm unsurlarını barındıran Le Fleuve’da, Bengal’deki iki Amerikalı ailenin hayatları, savaş sonrası Amerika’dan gelen Yüzbaşı John’un gelmesiyle değişir. Ailelerin yetişkinliğe ilk adımlarını atan kızları Harriet, Melanie ve Valerie’nin ilk aşklarını yaşayış biçimleri ve akıp giden hayatın yenilenişi anlatılır. Aşk duygusunu ilk kez tatmaya başlayan bu üç kız kendi benliklerini, John üzerinden anlamlandırmaya çalışırlar. Savaşta bir ayağını kaybeden Yüzbaşı John’un bu gizemli kişiliği kızların dikkatini daha çok çeker ve kendilerini ona sevdirmeye çalışırlar.
“Nehir” aforizması felsefe ve din alanında oldukça önemli bir yere sahiptir. Antik Yunan filozoflarından Herakleitos’un, “Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz.” sözü ile diyalektiğin temelleri atılmış ve değişimin sürekliliğini ilk kez ortaya koyulmuştu. Herakleitos’a göre hayat bir devinim içindedir ve hiçbir şey durduğu gibi durmaz, sürekli değişim hâlindedir. Renoir da hikâyesini, bu bağlamda dünyadaki en kutsal yerlerden Hindistan’daki Ganj nehri ekseninde kurarak, hayatın devinimine atıfta bulunmuştur. Doğumla ölümün, aşkı bulmakla kaybetmenin tezatlığı, karakterlerindeki çaresizlik ve umutsuzluk, Şiirsel Gerçekçilik’in en önemli özellikleri olarak karşımıza çıkar. Filmde Amerikalı ailelerin refah seviyesinin yüksek olmasına rağmen, Hindistan’ın kendine has yoksulluğu, ailenin tüm bireylerinde bir umutsuzluk paraleli yaratır. Renoir’ın yaşlılık dönemi eserlerinden, ilk renkli filmi olan Le Fleuve, zengin görselliği ve şairene senaryosuyla, Şiirsel Gerçekçilik ve Renoir filmografisi içinde sağlam bir yer teşkil eder.
*Film Hafızası'nda yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder