9 Ekim 2014 Perşembe

Magic in the moonlight


Woody Allen’ın 1920’lerdeki varlıklı Riviera’da geçen SİHİRLİ AYIŞIĞI adlı filmi, bir medyumun (Emma Stone) sahteci olduğunu ifşa etmeye çalışan usta bir illüzyonisti (Colin Firth) anlatan bir romantik komedi. Çinli hokkabaz Wei Ling Soo, döneminin en ünlü illüzyonistidir ancak bunun, kendisini aşırı derecede beğenen ve sahteci illüzyonistlerin gerçekten sihir yapabildikleri iddialarından nefret eden aksi ve kibirli İngiliz Stanley Crawford’ın (Firth) sahne kişiliği olduğunu çok az kişi bilir.

Stanley, çocukluk arkadaşı Howard Burkan’ın (Simon McBurney) zorlamasıyla Catledge ailesinin Fransız Riviearasındaki malikanesine gider. Aile; Anne Grace (Jacki Weaver), oğlu Brice (Hamish Linklater) ve kızı Caroline’dan (Erica Leerhsen) meydana gelmektedir. Kendisini Stanley Taplinger adında bir iş adamı olarak tanıtır. Amacı, annesiyle (Marcia Gay Harden) birlikte orada kalmakta olan cazibeli genç medyum Sophie Baker’ın (Stone) foyasını meydana çıkarmaktır. Sophie, Catledge’lerin villasına Grace’in daveti üzerine gelmiştir. Grace, Sophie’nin ölen kocasıyla temas kurmasına yardımcı olabileceğinden emindir. Sophie oraya gelir gelmez kendisine sırılsıklam âşık olan Brice’ın dikkatini çekmiştir. Sonrasında karakterleri sersemleten, kelimenin tam anlamıyla sihirli bir dizi olay olur. Sonunda SİHİRLİ AYIŞIĞI’nın yaptığı en büyük numara, hepimizi kandıran numaradır.


Yapım Hakkında
İllüzyon, Woody Allen’ı, gençliğinde çeşitli numaralar yapmaya başladığından beri büyülemektedir. O zamandan beri de illüzyon ve illüzyonistler, çalışmalarında sık sık yer aldı.
Spiritüel medyumlar, SİHİRLİ AYIŞIĞI’nın geçtiği 1920’lerde çok revaçtaydı. O devrin en büyük illüzyonisti olan Harry Houdini pek çok seansa katılarak, karşılaştığı bütün medyumların foyasını meydana çıkarmıştı. Houdini’nin motivasyonu, ilginç olsa da dolandırıcıları ifşa etmek değil, ölülerle iletişim kurmanın mümkün olduğunu keşfetmeye duyduğu samimi istekti. Onca dolandırıcılıkla karşılaşmak onda hayal
kırıklığı yaratmış olsa da kendisi ölmek üzereyken ölüm ötesi yaşam için umudunu korumuştu.
Stanley Crawford (Colin Firth) dışarıdan bakıldığında Houdini’nin tam tersidir. Kimliğini gizleyerek Çinli hokkabaz Wei Ling Soo rolünde gösteri yapan, dünyaca ünlü bir illüzyonist olan Stanley, ölüm ötesi yaşam ihtimalini bütünüyle reddetmektedir.

Filmin 20’lerde geçmesinin yarattığı romantizm ve Fransa’nın güneyindeki yerlerin ışıl ışıl görüntüsü, filme doğal bir sihir kattı.
En çok David Fincher’ın “YEDİ”si gibi kara film çalışmalarıyla tanınan görüntü yönetmeni Darius Khondji, Allen’la daha neşeli ve aydınlık filmler de yapmıştı. PARİS’TE GECE YARISI ve ROMA’YA SEVGİLERLE gibi.
Khondji: “Hafif ve neşeli bir film çekmek istedik. Ancak filmin görsel yapısı için güçlü bir renk paleti olmalıydı. 70’lerden kalma eski Cinemascope mercekler kullandık ve film üzerinde fotoğrafladık. Bunu da kontrastı azaltıp görüntüleri doğal yoldan yumuşatmak için özel bir işlem kullanarak yaptık.”
Filmde görülen kostümlerin çoğu o döneme ait orijinal giysiler. Bunları kostüm tasarımcısı Sonia Grande ve ekibi, dünya çapında yaptıkları aramayla bulmuş.
Allen bütün filmlerinde olduğu gibi SİHİRLİ AYIŞIĞI’nda da çok fazla diyalog içeren ve kamera hareketine engel olan uzun sahneler çekmiş.

Firth: “Bazen yedi veya sekiz çekim yapardık ve memnun olurdu. Ama şapkamızı düşürürdük ve bütün sahneyi baştan çekmek gerekirdi. O, prova yapmaz. Bu yüzden ilk çekim bir bakıma prova gibi olur ve bütün pürüzler giderilip herkes hazır hâle gelene kadar tekrarlamak gerekir.”
Stone: “Woody’yle çalışmak hayalimdi ve gerçekleşti. Sessiz ve çok ciddi olduğunu, mesafeyi koruduğunu duymuştum ama benim deneyimim tam tersiydi. İnanılmaz derecede dost canlısı ve komikti. Bana pek çok hikâye anlattı.” Atkins: “Çok kötü olduğumuzu bildiğimiz bir sahnenin sonunda şöyle dedi: ‘Pek iyi sayılmazdı, değil mi?’ Ben de gülüp şöyle dedim: ‘Korkunçtu. Ne yapacağız?’ O da gülüp ‘Bir dahaki sefere daha iyisini yapacağız’ dedi.”
Gelmiş geçmiş en büyük gizem, âşık olmaktır. Bu, ne kadar gerçekse, tam olarak açıklayabilmek de o kadar imkansızdır. Stone şöyle diyor: “İşlerin biraz daha sihirli olmasını istemek doğal ve insani bir durumdur.
Filmdeki sihir ise aşk. Aşk sadece olur. Mantığa uygun gelmeyebilir ama güzelliği ve sihri de buradadır zaten.”
Allen: “Görür görmez birinden hoşlanmak açıklanamaz bir şeydir. Sebep bulmaya çalışabilirsiniz. ‘Tarzını beğendim, espri anlayışını beğendim, fikirlerini beğendim, fiziğini beğendim’ gibi. Ama sonuçta ne olduğunu bilmezsiniz çünkü aynı tarza veya espri anlayışına sahip birinden hoşlanmıyorsunuzdur. Bu, çok karmaşık bir şey çünkü ortada elle tutulamayan bir şey var. Eminim bir milyon yıl sonra bilgisayarlarla, matematiksel olarak grafiklerle açıklayabileceklerdir ama şu anda ve öngörülebilir gelecekte bu durumun değişeceğine dair kanıt yok. Biriyle tanışıp ona karşı olumlu ve romantik hisler beslemenin kesinlikle sihirli bir heyecanı var.””



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder