27 Ekim 2014 Pazartesi

Darth Vader usülü demokrasi


Devrik lider Viktor Yanukoviç'in yerine 25 Mayıs'ta yeni cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanan Ukrayna'da, siyasi süreci baltalama girişiminde bulunmakla suçlanan "Star Wars" (Yıldız Savaşları) karakteri 'Darth Vader'ın adaylığı iptal edildi.

Ukrayna Merkezi Seçin Komisyonu Sözcüsü İgor Jidenko tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi: "Ukrayna İnternet Partisi tarafından aday gösterilen Darth Vader adındaki zat, Cumhurbaşkanı adaylık formunda yanıltıcı bilgi vermiştir. Onu aday gösteren parti kurultayının 25 Mart tarihinde Odessa şehrinin Nikolayevka köyünde yapıldığı belirtilmişti. Halbuki yapılan incelemede, gösterilen tarihte bu yerleşim biriminde hiçbir toplantının yapılmadığı ortaya çıkmıştır. Ortada yalan ve hile olduğu tespit edildiği iiçin Darth Vader'in adaylığı iptal edilmiştir"

Ukrayna Merkezi Seçim Komisyonu'nun kararına tepki gösteren 'Darth Vader' ise, "Benin seçimlere almamalarının nedeni rakiplerimin işi. Benim Ukrayna'da düzeni sağlamamdan korkuyorlar" dedi.






23 Ekim 2014 Perşembe

Oflu Hoca’nın Şifresi sinemalarda

Sümela’nın Şifresi ve Moskova’nın Şifresi filmlerinin yönetmeni Adem Kılıç’ın yeni komedi filmi olan ‘Oflu Hoca’nın Şifresi’ 31 Ekim’de beyazperdede sinema izleyicisi ile buluşuyor.

Başrollerinde Çetin Altay, Ahmet Varlı, Köksal Engür, Didem Balçın, Başak Daşman, Tarık Papuççuoğlu, Mehtap Bayrı, Eser Eyüboğlu, Asena Ongan, Onur Dilber, Deha Beşyıldız, Timur Ölkebaş, Ali Demirel, Ceyhun Gen ve Emin Albayrak’ın rol aldıkları Oflu Hoca’nın Şifresi  izleyicilerine bol kahkahalı bir film vaad ediyor. Teknik direktör Yılmaz Vural ve ünlü oyuncu Ahmet Kural da konuk oyuncu olarak filme destek veren isimler arasında yer aldılar.
Senaryosunu Engin Elgün, Hilmi Köksal Alişanoğlu ve Ferhat Ergün’ün birlikte yazdıkları filmde, Oflu Hoca (Çetin Altay) ile Müteahhit Ahmet (Ahmet Varlı)’in Doğanspor’un başkanlık seçimindeki mücadeleleri komik bir dille anlatılıyor.
Bir başkasına şaka gibi, kabus gibi gelebilecek bir gün, Oflu Hoca için sıradan bir gündür. Çünkü o her gün yerel kanalda, akıl hocalığı yaptığı programda, tahammül sınırlarını zorlayan abuk sorulara yanıt vermekte; yöredeki her dişi için artık bir tehlike unsuru haline gelmiş babasını mümkün mertebe zaptetmeye çalışmakta ve bir “deli mıknatısı”na dönmüş ekmek fırınında, envai çeşit abuk olay yaşamaktadır.  Tüm bunlar yetmezmiş gibi,  Oflu Hoca’nın hayatını birdenbire değiştirecek ve onu pek de istemediği, komik bir rekabetin ortasına düşürecek olaylar ardı ardına yaşanmaya başlar.
Öncelikle Hoca’nın da gençliğinde futbol oynadığı Doğanspor kulübünün zor durumdan kurtulması için “namuslu, zeki ve gönüllerin şampiyonu ” bir başkan gerekmektedir. Bu özelliklerden bir tanesini bile taşımayan ve  hiç de güven vermeyen Müteahhit Ahmet  ile Oflu Hoca’nın başkanlık mücadelesi inanılmaz olaylar eşliğinde başlar...



KÜNYE

Yapım Şirketi             : ÜÇGEN YAPIMEVİ
Yapımcı                    : ADEM KILIÇ
Dağıtım Şirketi          : PİNEMA
Yönetmen                   : ADEM KILIÇ
İkinci Yönetmen        : SERKAN KARAARSLAN
Senaryo                      : ENGİN ELGÜN, HİLMİ ALİŞANOĞLU, FERHAT ERGÜN
Görüntü Yön.             : BERTAN ÖZER
Uygulayıcı Yapımcı           : EMİN ALBAYRAK
Genel Koor.                : SERDAR ÇAĞLAR
Kurgu                         : AHMET CAN ÇAKIRCA
Sanat Yön.                  : ERHAN USTA
Kostüm                       : EBRU ÖZTÜRK
Makyaj                       : NAİME GÜRSELER
Müzik                         : ARİA
Çekim Yeri                 : TRABZON
Vizyon Tarihi             : 31 EKİM 2014
Türü                            : KOMEDİ
Gireceği Ülkeler         : TÜRKİYE ve AVRUPA

Oyuncular                   : ÇETİN ALTAY (Oflu Hoca), AHMET VARLI (Müteahhit Ahmet),  KÖKSAL ENGÜR (Ali Osman),  DİDEM BALÇIN (Asiye), BAŞAK DAŞMAN (Ümmiye), ONUR DİLBER (İdris), ESER EYÜBOĞLU (Kadir),  FÜRUZAN ASENA ONGAN (Nur), İSRAFİL KÖSE (Manav), TİMUR ÖLKEBAŞ (Pompacı), CEYHUN GEN (Zeki), ALİ DEMİREL (Lemi), EMİN ALBAYRAK (Yaşar), DEHA BEŞYILDIZ (Metin), ÜMİT DİLMEN (Ümit), YILMAZ VURAL (Yılmaz Vural), ZEKİ AYVAZ (Zeki Ayvaz), MEHTAP BAYRİ (Meryem), BUKET DEREOĞLU (Moderatör), TARIK PABUÇCUOĞLU (Erkek Ürolog), ÖZLEM SAVAŞ (Kadın Ürolog)


Konuk Oyuncu           : AHMET KURAL (Bakan)

22 Ekim 2014 Çarşamba

Yeni Doritos Reklamını Sen Çek, 1 Milyon Dolar Kazanma Şansını Yakala!

2007 yılında Doritos, ABD’deki hayranlarını Amerikan Futbol Ligi’nin sezon finali olan Super Bowl sırasında yayınlanmak üzere kendi Doritos reklam filmlerini çekmeye ve göndermeye davet ederek, kendi Super Bowl fenomenini yarattı. Bu reklamlar, yapan kişinin çektiği şekliyle aynen yayınlandı ve Super Bowl sırasında yayınlanan, tüketicilerin yarattığı ilk reklam filmleri oldu!
Doritos, bu muhteşem organizasyonla sevenlerini 1 Milyon Dolar kazanma şansı ve bunun yanı sıra 1 sene boyunca  Hollywood’daki Universal Pictures Stüdyoları’nda Elizabeth Banks gibi yıldızlarla çalışma fırsatı yakalamaya çağırıyor.
Unutulmaz Deneyim 
Bu yıl 9. kez düzenlenen Doritos Crash the Super Bowl’u kazananlar, büyük ödül olarak milyonlarca dolar para ödülü ve hayatlarının sonraki aşamalarında da farklı iş teklifleri aldılar. Örneğin; kendi yaptığı “Fashionista Daddy” reklamıyla 2013 yılında Crash the Super Bowl yarışmasında büyük ödülü kazanan Mark Freiburger, “Transformers 4”ün setinde yönetmen Michael Bay ile birlikte çalışma fırsatı elde etti. Mark, bugün büyük bir yetenek ajansı tarafından temsil ediliyor ve Universal ile FOX gibi dünya çapındaki stüdyoların film projelerinde yer alıyor.
Katılma Sırası Sende
Siz de hazırlayacağınız 30 saniyelik reklam filmini  (sözlü ise İngilizce) www.doritos.com.tr ‘de belirtilen teknik özelliklerle hazırlayıp tüm dünyanın beğenisine sunmak için 9 Kasım 2014’e kadar reklam filminizi çekip, rüya gibi bir iş ve 1 Milyon Dolar sahibi olmak için geri saymaya başlayabilirsiniz!
Katılım koşulları ve tüm detaylar için www.doritos.com.tr’yi ziyaret edebilirsiniz.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

21 Ekim 2014 Salı

Benim filmime gitmeyin

Hollywood yıldızı Nicolas Cage kendi filmini protesto ederek ilginç bir kampanya başlattı. Nicolas Cage sinama severlerden yönetmenliğini ve senaryosunu Paul Schrader'in üstlendiği “Dying of the Light” filminin izlenmemesini ve protesto edilmesini istedi.
Ünlü Amerikalı aktör gerilim-dram türündeki bu filmin yapımcı şirketinin senaryodaki bazı bölümleri kendilerine danışmadan değiştirildiğini öne sürerek “Benim filmime gitmeyin” çağrısı yaptı.
Sanatçıların sözleşmede yer alan bir madde nedeniyle bu film hakkında sözlü olarak kötü açıklamalar yapamayacaklarını bilen Nicolas Cage bu duruma da bir çare bularak arkadaşları ile birlikte üzerlerine siyah bir tişört geçirip bunu sosyal medyada paylaştı.

15 Ekim 2014 Çarşamba

Sanem Çelik ve Bülent İnal'ın Oynadığı BALIK 17 Ekim'de Vizyonda

Yapımcılığını Marathon Film’in üstlendiği “Balık “  filminin basın toplantısı The Plaza Otel’de yapıldı. Toplantıda Balık filminin fragmanı ve filmin afişi ilk defa konukların beğenisine sunuldu. Balık, Derviş Zaim’in sekizinci uzun metrajlı sinema filmi olma özelliğini de taşıyor. 
 “Balık”, insan doğa ilişkisi üzerine odaklanıyor. Filmde, bir gölün kıyısındaki küçük ve güzel bir balıkçı köyünde yaşayan  balıkçı ailesinin hayatı doğa ile savaşa girişince yön değiştiriyor.
Film, Sanem Çelik’in ABD’den döndükten sonra Türkiye’de katıldığı ilk başrol filmi oldu. Bülent İnal ise daha önce göreli olarak daha küçük hacimli olan ama etkileyici  performanslar sunmaya devam ettiği sinema filmleri ve televizyon başrollerinden sonra bu filme programında yer vererek bir sinema filminin başrolünü ilk kez üstlendi. Balık’ta Bülent İnal ve Sanem Çelik’in yanısıra, Gizem Akman, Myroslava Kostyeva, Melih Sezgin, Coşkun Tamer, Nadi Güler, Zafer Altun, Rıza Sönmez, Nihal Türkdönmez, İpek Zeylan, Adnan Tunalı, Ömer Naci Topcu, Levent Uzunbilek, Selin İşcan, Ekrem Yücelten oyunculuklarıyla göz dolduruyor.
TC Kültür Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü, Sarten AŞ, Bursa Valiliği, Nilüfer Belediyesi, KKTC Cumhurbaşkanlığı, KKTC Başbakan Yardımcılığı Ekonomi Turizm, Kültür ve Spor Bakanlığının ana destekleri ile gerçekleştirilen Balık, Derviş Zaim’in Devir (2013) adlı filminden sonra doğa konusunda yaptığı ikinci filmi olma özelliğini taşıyor.
Çekim Süreci:
Bursa’da ve Bursa’ya bağlı Uluabat gölü kıyısındaki Gölyazı köyünde 2013 Eylülünde başlayan dört haftalık çekimin ardından filme kış mevsiminin görsel yapısını beklemek amacı ile ara verildi. Şubat ve Nisan aylarında (2013) İstanbulda toplam bir haftalık sürede çekilen sahnelerin bitmesiyle çekimler tamamlandı. Eylül ayından sonra yaklaşık sekiz ay sürecek bir montaj süreci başladı. Montaj işlemleri sonrasında yaklaşık dört aya yayılan görsel efekt ile ses tasarımı işlemlerinin hazırlanmasına geçildi. Bu işlemler Ekim ayına dek beş aylık süreye yayıldı. Film renk düzeltme işlemleri sonucunda ocak (2014) ayı içinde bitirildi.
Ekip:
Balık filminin görüntü yönetmenliğini Taner Tokgöz, sanat yönetmenliğini Natali Yeres, uygulayıcı yapımcılığını Emre Oskay, kurgusunu Aylin Zoi Tinel, yardımcı yönetmenliğini  Ahmet Yurtkul, ses tasarımını Burak Topalakçı, görsel efektlerini Kerem Kurdoğlu ile Alaz Soytemiz üstleniyorlar. Filme, İstanbul Productions, m3 ve Yeşil Film uygulayıcı yapım firması olarak katkıda bulunuyorlar.

Balık festival gösterimlerinin peşinden sinema salonlarında gösterime sokulacak.

14 Ekim 2014 Salı

Sinemental-İçimizi Aralayan Filmler Festivali

Sanat, insanın ‘herhangi bir insan’ olmaktan kurtulma, birey olma; ‘kişi’ olmaktan, toplumun edilgen bir birimi olmaktan kurtulma çabasıdır.
“Sanat” aynı zamanda bir tartışma, karşı çıkış, insanın ifade alanını genişletebilmek için açılmış en eski, en sürekli, en şiddetli başkaldırı olarak da ifade edilir*.
SİNEMENTAL / içimizi aralayan filmler festivali, sanatın en geniş kitlelere dokunabilmiş dallarından sinema aracılığıyla insanın kendisine ve içinde yasadığı topluma yakın olmasını/olabilmesini sağlamayı hedefleyen bir organizasyondur.

SİNEMENTAL/ içimizi aralayan filmler festivali, sinemanın iletişimdeki gücünden ve içerik zenginliğinden yararlanarak yalnızlıkları/ötekileştirmeleri, dışlanmışlıkları ortadan kaldırmak, insan ruhunu anlamak konusunda farkındalık yaratmak için başlıyor…
İster bir devlet başkanı (A. Lincoln) olsun ister bir ressam (V. Van Gogh), ister bir Holywood yıldızı (R. Hayworth, M. Monroe) ister bir bilim adamı (A. Einstein) ya da içimizden biri… Hiç kimse ruhsal sorunlardan bağışık değil.
Bugün Türkiye’de her 5 kişiden 1’i, hayatları boyunca bir kez ruhsal rahatsızlık yaşıyor. Peki, bunlardan kaçı gereken ilgiyi ve desteği görüyor? Amacımız ruhsal rahatsızlıklar konusunda farkındalık yaratmak ve kamuoyu oluşturmak. İnsanların ruhsal sorunlarının, potansiyellerinin önüne geçmesini engellemek.
Farklı olanların, farklı düşünenlerin, farklı bakanların anlaşılması ve kazanılması için siz de bu festivalin bir parçası olun. Birlikte fark yaratalım.
Festival haftasında yerli ve yabancı film gösterimleri yapılacak ve her gösterimden sonra, bir uzman ve bir yönetmen, sinema eleştirmeni/yazarı tarafından film ve filme konu olan ruhsal rahatsızlık veya insanlık halleri analiz edilecektir. Açılış konferansımız Kadir Has Üniversitesi Kongre Merkezi D Blok Büyük Salon’da, film gösterimlerimiz Kadir Has Üniversitesi Kongre Merkezi Sinema Salonları’nda gerçekleştirilecektir. Film gösterimleri, konferans ve söyleşiler ücretsizdir.

12 Ekim 2014 Pazar

Sinema bir mucizedir 5 yaşında

Yillar gerçekten çok çabuk geçiyor. Daha dün gibi ilk yayınladığım postu hatırlıyorum. Ne zaman 5 yıl geçti anlamak mümkün değil. Sinemayla dolu dolu beş yıl. Nice yıllara mucize..






9 Ekim 2014 Perşembe

Magic in the moonlight


Woody Allen’ın 1920’lerdeki varlıklı Riviera’da geçen SİHİRLİ AYIŞIĞI adlı filmi, bir medyumun (Emma Stone) sahteci olduğunu ifşa etmeye çalışan usta bir illüzyonisti (Colin Firth) anlatan bir romantik komedi. Çinli hokkabaz Wei Ling Soo, döneminin en ünlü illüzyonistidir ancak bunun, kendisini aşırı derecede beğenen ve sahteci illüzyonistlerin gerçekten sihir yapabildikleri iddialarından nefret eden aksi ve kibirli İngiliz Stanley Crawford’ın (Firth) sahne kişiliği olduğunu çok az kişi bilir.

Stanley, çocukluk arkadaşı Howard Burkan’ın (Simon McBurney) zorlamasıyla Catledge ailesinin Fransız Riviearasındaki malikanesine gider. Aile; Anne Grace (Jacki Weaver), oğlu Brice (Hamish Linklater) ve kızı Caroline’dan (Erica Leerhsen) meydana gelmektedir. Kendisini Stanley Taplinger adında bir iş adamı olarak tanıtır. Amacı, annesiyle (Marcia Gay Harden) birlikte orada kalmakta olan cazibeli genç medyum Sophie Baker’ın (Stone) foyasını meydana çıkarmaktır. Sophie, Catledge’lerin villasına Grace’in daveti üzerine gelmiştir. Grace, Sophie’nin ölen kocasıyla temas kurmasına yardımcı olabileceğinden emindir. Sophie oraya gelir gelmez kendisine sırılsıklam âşık olan Brice’ın dikkatini çekmiştir. Sonrasında karakterleri sersemleten, kelimenin tam anlamıyla sihirli bir dizi olay olur. Sonunda SİHİRLİ AYIŞIĞI’nın yaptığı en büyük numara, hepimizi kandıran numaradır.


Yapım Hakkında
İllüzyon, Woody Allen’ı, gençliğinde çeşitli numaralar yapmaya başladığından beri büyülemektedir. O zamandan beri de illüzyon ve illüzyonistler, çalışmalarında sık sık yer aldı.
Spiritüel medyumlar, SİHİRLİ AYIŞIĞI’nın geçtiği 1920’lerde çok revaçtaydı. O devrin en büyük illüzyonisti olan Harry Houdini pek çok seansa katılarak, karşılaştığı bütün medyumların foyasını meydana çıkarmıştı. Houdini’nin motivasyonu, ilginç olsa da dolandırıcıları ifşa etmek değil, ölülerle iletişim kurmanın mümkün olduğunu keşfetmeye duyduğu samimi istekti. Onca dolandırıcılıkla karşılaşmak onda hayal
kırıklığı yaratmış olsa da kendisi ölmek üzereyken ölüm ötesi yaşam için umudunu korumuştu.
Stanley Crawford (Colin Firth) dışarıdan bakıldığında Houdini’nin tam tersidir. Kimliğini gizleyerek Çinli hokkabaz Wei Ling Soo rolünde gösteri yapan, dünyaca ünlü bir illüzyonist olan Stanley, ölüm ötesi yaşam ihtimalini bütünüyle reddetmektedir.

Filmin 20’lerde geçmesinin yarattığı romantizm ve Fransa’nın güneyindeki yerlerin ışıl ışıl görüntüsü, filme doğal bir sihir kattı.
En çok David Fincher’ın “YEDİ”si gibi kara film çalışmalarıyla tanınan görüntü yönetmeni Darius Khondji, Allen’la daha neşeli ve aydınlık filmler de yapmıştı. PARİS’TE GECE YARISI ve ROMA’YA SEVGİLERLE gibi.
Khondji: “Hafif ve neşeli bir film çekmek istedik. Ancak filmin görsel yapısı için güçlü bir renk paleti olmalıydı. 70’lerden kalma eski Cinemascope mercekler kullandık ve film üzerinde fotoğrafladık. Bunu da kontrastı azaltıp görüntüleri doğal yoldan yumuşatmak için özel bir işlem kullanarak yaptık.”
Filmde görülen kostümlerin çoğu o döneme ait orijinal giysiler. Bunları kostüm tasarımcısı Sonia Grande ve ekibi, dünya çapında yaptıkları aramayla bulmuş.
Allen bütün filmlerinde olduğu gibi SİHİRLİ AYIŞIĞI’nda da çok fazla diyalog içeren ve kamera hareketine engel olan uzun sahneler çekmiş.

Firth: “Bazen yedi veya sekiz çekim yapardık ve memnun olurdu. Ama şapkamızı düşürürdük ve bütün sahneyi baştan çekmek gerekirdi. O, prova yapmaz. Bu yüzden ilk çekim bir bakıma prova gibi olur ve bütün pürüzler giderilip herkes hazır hâle gelene kadar tekrarlamak gerekir.”
Stone: “Woody’yle çalışmak hayalimdi ve gerçekleşti. Sessiz ve çok ciddi olduğunu, mesafeyi koruduğunu duymuştum ama benim deneyimim tam tersiydi. İnanılmaz derecede dost canlısı ve komikti. Bana pek çok hikâye anlattı.” Atkins: “Çok kötü olduğumuzu bildiğimiz bir sahnenin sonunda şöyle dedi: ‘Pek iyi sayılmazdı, değil mi?’ Ben de gülüp şöyle dedim: ‘Korkunçtu. Ne yapacağız?’ O da gülüp ‘Bir dahaki sefere daha iyisini yapacağız’ dedi.”
Gelmiş geçmiş en büyük gizem, âşık olmaktır. Bu, ne kadar gerçekse, tam olarak açıklayabilmek de o kadar imkansızdır. Stone şöyle diyor: “İşlerin biraz daha sihirli olmasını istemek doğal ve insani bir durumdur.
Filmdeki sihir ise aşk. Aşk sadece olur. Mantığa uygun gelmeyebilir ama güzelliği ve sihri de buradadır zaten.”
Allen: “Görür görmez birinden hoşlanmak açıklanamaz bir şeydir. Sebep bulmaya çalışabilirsiniz. ‘Tarzını beğendim, espri anlayışını beğendim, fikirlerini beğendim, fiziğini beğendim’ gibi. Ama sonuçta ne olduğunu bilmezsiniz çünkü aynı tarza veya espri anlayışına sahip birinden hoşlanmıyorsunuzdur. Bu, çok karmaşık bir şey çünkü ortada elle tutulamayan bir şey var. Eminim bir milyon yıl sonra bilgisayarlarla, matematiksel olarak grafiklerle açıklayabileceklerdir ama şu anda ve öngörülebilir gelecekte bu durumun değişeceğine dair kanıt yok. Biriyle tanışıp ona karşı olumlu ve romantik hisler beslemenin kesinlikle sihirli bir heyecanı var.””



Carina'nın Günlüğü beyazperdeye hazırlanıyor

Sivas Katliamı’nda Madımak Oteli’nde hayatını kaybedenler arasında olan Hollandalı gazeteci Carina Cuanna’nın hikâyesi beyazperdeye taşınıyor.

Ulaş Bahadır’ın yazıp yönettiği film, 2 Temmuz 1993’te yaşanan Sivas Katliamı’nı beyazperdeye taşıyor. “Carina’nın Günlüğü-Sivas 93” adlı filmde olaylar Madımak Oteli’nde ölen 37 kişi arasındaki tek yabancı olan Hollandalı gazeteci Carina Cuanna’nın hikâyesi üzerinden anlatılacak.
Cuanna’yı 12 aday arasından seçilen Alman oyuncu Denise Ankel canlandıracak. Otelde hayatını kaybeden şairlerden Metin Altıok’u Altan Erkekli, Behçet Aysan’ı Mustafa Alabora, Hasret Gültekin’i ise Umut Kurt canlandırıyor. Dönemin valisi Ahmet Karabilgin’i oynayan isim ise Erdal Tosun.
“Carina’nın Günlüğü-Sivas 93″ filminin 2015’in ilk aylarında gösterime girmesi planlanıyor.

8 Ekim 2014 Çarşamba

Sansüre sansür

Bu yıl 100'üncü yılını kutlayan türk sineması Antalya'dan gelen sansür haberleriyle çalkalanmakta. Reyan Tuvi'nin gezi direnişini anlatan "Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek" filmi festival yönetimince yarışma bölümünden çıkartılmasıyla gün yüzüne çıkan sansür belgesel sinemacıların birbiri ardına yaptığı açıklamalarla iyice alevlendi. konu ile ilgili yapılan basın açıklamaları şöyle;
51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Yönetimine ve Kamuoyuna
51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali ön-jürisi tarafından 
yarışma bölümüne seçilen belgesel filmlerimizin TCK’ ya göre değerlendirilmiş olması 
ve ardından bir arkadaşımızın filminin sansür mekanizmasına takılarak yarışma dışı 
bırakılmasıyla başlayan kriz, festival yönetimince son ana dek sorumluluk 
üstlenmeyen ve polemiklere sebebiyet veren bir tarz ile yönetilmiştir. En başından 
beri asıl meselenin filmlerimizin TCK maddelerine göre değerlendirilmesi, sansürün 
meşrulaştırılması sorunu olduğunu söylememize rağmen, sinema dünyasını bölen, 
spekülasyonların ve manipülasyonların etkin olduğu bir tartışma ortamı yaratılmıştır. 
Bizim, festivalin yapılabilmesine dair beklentilerimiz gerçek anlamda festival 
yönetimince karşılığını bulmamıştır. Yapılan son açıklamanın da meselenin özünü 
çözmeye dair olmadığını büyük bir hayal kırıklığı ile karşıladık. 
Festival yönetiminin TCK uygulamalarına dair net bir özeleştiri vermemesi, 
bizim açımızdan, gelecekte yapılacak olan festivallerde de filmlerimizin bu maddelere 
göre müdahale görebileceği anlamına geliyor.
Festivale sayılı günler kala sorunun doğru anlaşılması ve çözülmesi yönündeki 
umudumuzu yitirmiş olmanın üzüntüsü içerisindeyiz. Festivalin gerçekleşmesini çok 
önemli buluyoruz fakat filmlerimizin sansür mekanizmaları yaratılarak 
değerlendirilmemesini ve sanatsal özgürlüğün güvence altına alınmasını her şeyden 
daha çok önemsiyoruz.
Aşağıda imzası olan, Ulusal Belgesel Yarışma bölümünde yer alan yönetmen 
ve yapımcılar olarak filmlerimizi festivalden çektiğimizi üzülerek bildiriyoruz.
Albina Özden, Ayris Alptekin, Fehime Seven, Nazlı Bulum, Sefa Tokgöz - Ben Bir 
Slogan Buldum Anem Benim Yanımda
Devrim Akkaya, Cem Doruk - Diyar
Yasin Semiz – Eymir Neden Paylaşılamadı?
Zeynel Koç, Cenk Örtülü – Kêl / O İklimde Kalırdı Acılar
Emel Çelebi – Külkedisi Değiliz
Cem Kaya - Motör 
Ender Yeşildağ – Sessiz Çığlık
Güliz Sağlam, İlker Berke – Tepecik Hayal Okulu
Ahmet Yurtkul- Uzak
Reyan Tuvi – Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek
Deniz Yeşil – Yollara Düştük

*****
KAMUOYUNA DUYURU 
Sansür kadar sansür baskısıyla oluşan otosansüre karşı da daha güçlü 
sektör kararlılığı ve dayanışmasına ihtiyaç var
30 Eylül 2014 tarihinde 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ön Jüri’si tarafından 
kamuya açık olarak paylaşılan “Zorunlu Açıklama “da “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” 
belgesel filminin festival yönetiminin insiyatifi ile yarışmadan çıkarıldığı bilgisi yer 
alıyordu. 
Belgesel Sinemacılar Birliği, bu duyurudan hemen sonra filmin sansürsüz şekilde yeniden 
yarışmaya dahil edilmesi için, 'Sansüre hayır' duyurularından daha etkili olacağına inandığı 
sektör kararlılığı ve dayanışmasının güçlendirilmesi için yoğun çaba sarf etti. Beş gün 
boyunca filmin olduğu gibi yarışmaya yeniden alınması olasılığı gündemde oldu. Ne var ki 
filmin müdahaleye uğramadan yarışmaya katılımı sağlanamadı.
Gelinen noktada 'Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek" filmi altyazı değişikliği ile festival 
yarışmasına tekrar alındı. Yönetmenin festivalin yeniden yapılabilir olmasını sağlayan 
özverisini anlayışla karşılamakla birlikte, süreci yönetenlerin festivalin yapılp yapılmaması 
noktasındaki sorumluluğu yönetmene yıkan uygulamalarını ve bu yönde sektörün bazı 
kesimleri tarafından yapılan ve yönetmene baskı işlevi gören açıklamaları kabul edilemez 
buluyoruz. 
Sansürden daha endişe verici olan ve sansür baskısının yol açtığı otosansür olgusunu 
tartışmayı özgür düşüncenin ve yaratıcılığın önündeki en önemli sorunlar arasında 
görüyoruz. 
Yaşanan sıkıntılar, festivallerin sanata müdahale hakkını kendinde gören iradelerin 
gölgesinde gerçekleştirilmesinin getirdiği sıkıntılarla yüzleşmemiz gerektiğini bir kez daha 
bizlere göstermiş oldu. Bu deneyimin festivallerin özgür ve özerk gerçekleşmesi yolundaki 
çabaları tetikleyerek, tüm sinema sektörüne sürekliliği olan ve güçlenerek büyüyen 
festivallere giden yolu açmasını içtenlikle diliyoruz. 
Belgesel Sinemacılar Birliği olarak sansürün kabul edilemez olduğunun altını bir kere daha 
çiziyoruz. Sansürü ve sansür baskısıyla oluşan oto sansürü meşrulaştırmamak ve gelecek 
festivallerde bu doğrultudaki uygulamalara davetiye çıkartmamak adına 51. Antalya Altın 
Portakal Film Festivali'ne katılmayacağımızı kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
BELGESEL SİNEMACILAR BİRLİĞİ
05.10.2014
*******
Kamuoyuna:
51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Belgesel Yarışması Ana Jüri
Başkanı olarak,bu yarışma ile ilgili bugüne kadar yaşanan süreci dikkatle takip ettim.Bu süreçte:
1. Berke Baş,Ayşe Çetinbaş ve  Seray Genç’ten oluşan ön jüri, festivale başvuran 
belgesel filmler arasından kendilerinden talep edildiği  üzere15 filmi yarışmaya değer
bulmuştur.
2. Festival yönetimi bu 15 film arasında yer alan 'Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek'
belgesel filmini "Türk Ceza Kanunu'nun 125. ve 299. maddelerine aykırı ifade ve
içerik ihtiva ettiği" gerekçesi ile yarışmadan çıkarmıştır.
3. Ön jüri, 30 Eylül 2014’te yaptıkları açıklamada “bir belgesel filmin içeriği ne olursa olsun TCK'ya göre değerlendirilmesini ve listeden çıkarılmasını bir sansür” olduğunu,
böyle bir sansürün hiçbir şekilde parçası olmayacaklarını belirterek, bu
kararı tanımamıştır.
4. Festival komitesinin, festivalin internet sitesinden cevaben yaptığı açıklamada
yarışma yönetmeliğinin 25. maddesi olan “festival yönetiminden bir temsilci,
yönteme ilişkin sorunların çözümlenmesinde yardımcı olmak amacıyla oy hakkı
bulunmaksızın ön jüri toplantılarına katılır” ibaresi “oy hakkı bulunmaksızın” kısmı
çıkarılarak alıntılanmış; “festival yönetimi, başvuran filmleri kabul etme ya da
reddetme hakkına sahiptir” ifadesi ile birlikte kullanırak festival yönetiminin ön
jürinin iradesine müdahale etmesi meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Festival yönetimi,
başvuran filmleri, başvuru koşullarına uygun olup olmadıkları kriterlerine göre ön
jürinin değerlendirmesine sunmadan önce eleme hakkına sahiptir. Ön jürinin
iradesine müdahale etme hakkı yoktur.
5. Festivalde çeşitli yarışmalarda ana jüri üyeleri olan ve benim de içinde bulunduğum bir grup 2 Ekim 2014’te bir açıklama yapmıştır. Bu açıklamada “sanat eserlerinin suç unsuru olarak görülmesine davetiye çıkaran bu kararın geri alınmasını ve filmin
Ulusal Belgesel Film Yarışması’nda, sanatçının kurguladığı özgün haliyle
gösterilmesini” talep etmiş; “bu durumda karar irademizi güvence altında
hissetmemizin mümkün olmadığını” ve festival yönetiminden, “film gösterimlerinin
her türlü baskıdan muaf bir şekilde yapılacağını ve seçici kurulların kararlarının
manipüle edilmeyeceğini garanti eden, tavizsiz bir açıklama” beklediğimizi ifade
etmiştik.
6. Festival yönetimi 3 Ekim 2014’te ulusal belgesel yarışmasına belgeselleri seçilen ve bu duruma tepki gösteren yönetmenlerle gerçekleştirdiği toplantıda sansürün sorumluluğunu üstlenmek ve yanlışını düzeltmek yerine, ön jürinin profesyonelce gerçekleştirdiği sorumluluğunu şüpheye düşürecek ifadeler kullanmış, durumun düzeltilme sorumluluğunu söz konusu filmin yönetmenine atarak, sansüre ek, bir de yönetmen üzerinde baskı oluşturmaya devam etmiştir.Varılan bu noktada Ulusal Belgesel Film Yarışması Ana Jüri Başkanı olarak benim gönül rahatlığı ile görevime devam edebilmem ve 51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin bir parçası olabilmem mümkün değildir. Sansürün,sorumsuzluğun,
manipülasyonun ve baskının olduğu yerde ben yokum.

Can Candan
4 Ekim 2014, İstanbul