KÜNYE
Vizyon Tarihi : 07.09.2012Yapım : Firuz Film
Yönetmen : Çiğdem Vitrinel
Yapımcı : Şebnem Vitrinel
Senaryo : Çiğdem - Şebnem Vitrinel
Görüntü Yönetmeni : İlker Berke
Sanat Yönetmeni : Osman Özcan
OYUNCULAR
Devin Özgür Çınar : Zuhal
Erkan Bektaş : Cezmi
Şebnem Hassanisoughi : Sevda
Burak Tamdoğan : Mustafa
Sinopsis
Sevda (Şebnem Hassanisoughi) ve Cezmi (Erkan Bektaş) 8 yıllık evli bir çifttir. 5 yaşında bir kızları, şehrin güzel bir yerinde bir evleri, düzenli ve güvenli bir hayatları vardır. Reklam filmlerini andıran bu hayat, Sevda’nın kocasının ihanetini keşfetmesiyle kesintiye uğrar. Cezmi kendisiyle aynı hastanede çalışan Zuhal’le (Devin Özgür Çınar) beraber olmaya başlamıştır.
Zuhal bir süre önce eşinden ayrılmış, 8 yaşındaki oğlunu tek başına büyüten bir kadındır. Cezmi ile olan ilişkisi, uzun süredir sadece yorgunluk ve mücadeleden ibaret görünen hayatına yenilik ve heyecan getirir. Ancak bu iyimser hava kısa sürecektir.
Sevda ihaneti öğrendiğini Cezmi’ye hiç belli etmeden “öteki kadın”ın peşine takılır. Kendisi için güvenlik, sosyal statü ve hatta kariyer anlamına gelen evliliğini, bu tehditten korumaya kararlıdır. Sessiz bir hayalet gibi Zuhal’in yaşamına sızar.
Göremediği ama varlığını ensesinde hissettiği takip Zuhal’in sinirlerini iyice yıpratmışken eski kocası Mustafa (Burak Tamdoğan) çıkagelir. İkinci bir şans istiyordur. Zuhal kendi duygularını anlamaya çalışırken Sevda da herkes için yıkıcı sonuçları olacak bir çözümde karar kılmıştır.
48.Antalya Altın Portakal Film Festivalinde en iyi yönetmen ve en iyi kadın oyuncu(Devin Özgür Çınar) ödüllerini alan yönetmen Çiğdem Vitrinel’in gelecek vaat ettiği türünün güzel örneğinden biri “Geriye Kalan”. İhanet konusunda bu güne kadar çokca film çekilmiştir. Kadın-erkek arasında ilk insanlardan beri gelen bir durum bu.Bir erkeğin ve ya bir kadının içinde bulunduğu sosyal statünü her ne olursa olsun evlilik-nişanlılık-sevgililik durumlarını hiçe sayarcasına yaşadığı bu ‘yasak’ ilişkiler toplumsal bir tabu olması nedeniyle perdede ve ya televizyon ekranında izlemek hep ilgi çekici olmuştur.Aslında bunun temelini ‘ihanet’ kavramı altında aramak gerekir.Genelde insanlar başkaların hayatları hakkında çok kolay yargılara varabiliyorlar.Özellikle kadın-erkek ilişkileri konusunda oldukça belirleyici bir rol oynuyor toplum.Toplumsal bir tabu dememin de sebebi aslında bu.Sonuçta ihanet o ilişkinin dinamiklerini etkileyen veya ondan beslenen bir durum.Her ilişkiyi aynı tornadan çıkmış gibi değerlendiremeyiz ve genel bir yargı ortaya koymamalıyız.Ama “tabu” kavramının çıkışındaki o sosyolojik etmenleri anlayabilirsek bunun uzantısı olarak ihanet konusunda da fikir elde edebiliriz.
Kısaca bahsetmek gerekirse toplumun bunu yasaklamasının sebebi ilişki statülerini koruma gayesi.Yani her insanın içinde bu ihanet duygusu yatar ve bunun önüne anca yazılı olmayan bir kural koyamalıyız ki toplum rayından çıkmasın mentalitesi.Tabi bu ütopik anlamda gelişmiş bir toplumun koyacağı kural değildir.Daha çok kapalı bir toplumun sonucudur.Çünkü olması gereken kişinin kendi sorumlulukları doğrultusunda ilişkiyi yaşadığı ya da evlilik anlamında hayatını paylaştığı kişiye karşı sorumluluğu doğrultusunda davranması.Bunu anca okuyan,düşünen,sorumluluk sahibi bir birey inşa edebilir.Bu yanlış anlaşılır çoğu zaman.Genelde ihanet için bir kılıf oluşturduğu düşünülür ve namus bekçileri tarafından eleştirilir.Yani yapacak adam bunları der,toplum ne düşünür umursamaz ondan hep bir açık kapı bırakır diye toplum hem cik cik ciklemeye başlar.Kendi namuslarına bakmadan toplumun namus bekçisi kesilirler hemen.
Neyse uzatmaya gerek yok ihanet iki ikişi arasında bir durumdur,toplumsal bir çıkarım bir sonuç elde etmek anlamsızdır.Bu filme de konu olan ‘ihanet’i bu bağlamda ele alırsak aldatılan tarafın takındığı tavrı da daha net anlayabiliriz.
Film genel olarak kadın-erkek-ihanet ekseninde gibi gözükse de benim asıl gözüme çarpan sınıf çatışması oldu.Yaşam seviyesi oldukça yüksek bir çiftin birbirinden bıkması ve yaşamlarından zevk alamıyor oluşlarını kişisel durumlarından çok ait oldukları(ya ait olduklarını zannettikleri) sınıfın açmazı olarak düşünüyorum.Tüketmeye dayalı bir sınıfın üyeleri olarak maddiyatla çevrili dünyalarından bir bakıma kaçış gibiydi bu aldatan için ihanet ve aldatılan için koruma çabası.
Diğer taraftan boşanmanın sonucu tek çocuklu bir dul kadın olarak yaşam savaşına devam eden Zuhal için de hayatın bütün bu zorluklarını unutma molası gibi bir duyguydu.Baktığımız zaman bu ilişkide duygusal anlamda tek yararlanan Zuhal’di ve sonuna doğruda da bu duygunun bittiğini de ilk anlayan oydu.Halbuki yaşamı gibi bu yasak ilişkiye de ‘meta’ gözüyle bakan Cezmi olayın duygusal boyutunu hiç mi hiç umursamayarak tek boyutlu bir karakter çiziyor.Zaten bu filmde de erkek bir meta olarak konunun ortasına konumlandırılmış.Aldatıldığını anlayan Sevda’nın bu ihanete bakış açısı en kritik nokta.Zira aldatılmayı içine sindirip hayatındaki tek etiketinin evlilik olduğunu anlayıp bunu korumaya gitmesi ve bu yolda kantarın topuzunu kaçırıp kendine mukayet olamaması yine belirttiğim gibi kişisel bir durum değil tam tersine ait olduğu burjuva sınıfının sonsuz bencilliğin bir sonucu olduğunu düşünüyorum.Filmi böyle okuyunca konu başka bir noktaya taşınıyor ve ilk başta dediğim gibi ihanet gibi kişisel bir konu hakkında yargıya varmaktansa sınıfsal bir toplumun sonucu olarak yargıya varmamızı sağlıyor.
Sonuç olarak umut vaat eden bir yönetmenin insanı sorular sormaya iten,oyunculuklar ile de ayrı bir kalite kazanan filmi “Geriye Kalan” bu cuma(07.09.12) vizyonda yerini alacak ve Türk sineması adına türünün güzel örneği olarak gişede karşılığını bulacak mı hep beraber göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder