23 Ağustos 2012 Perşembe

Bizim Büyük “Bromance”imiz

Bizim-Büyük-Çaresizliğimiz-FilmiYakın zamanda hayli erken bir yaşta kaybettiğimiz Seyfi Teoman’ın ikinci ve maalesef son filmi “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” Barış Bıçakçı’nın aynı adlı romanından uyarlanan son dönemlerin gerçekçi Türk sinemasının en güzel örneklerinden biri sayılabileceğimiz güzel bir film.Bütün roman uyarlamalarının başına gelen bu filmin de başına geliyor ve uyarlama kısmında hayli eleştiriye tutulduğu görülüyor.Öncelikle kitabı okumadığım için yorum yapamayacağım ama hayli merak uyandırdı bende,ilk fırsatta bulup okuyacağim.Dediğim gibi filmle ilgili eleştirilerin en başında uyarlama kısmına dikkat çekiyorlar.Ben hep derim bir yönetmen bir kitabı kendine göre uyarlar.Yani perdeye yansıyanın sizin kafanızda oluşturduğunuz uyarlama değil,yönetmenin oluşturduğu uyarlama olduğunu en başta kabul etmeniz gerekiyor.Böyle bakınca şurda şunu niye yapmamış,bunu neden dememiş demektense kitaptan bağımsız filmi değerlendirmek gerek.Tabi  burada yönetmenin hayata bakışını da gözardı etmemek lazım.Zira onu tanıyorsak kafasında kitabı nasıl oluşturduğunu da az buçuk öngörebiliriz.
Seyfi Teoman genç sinemacılar arasında belki de geleceği en parlak yönetmenlerden biriydi ama maalesef erken yaşta kendisini trafik canavarına kurban verdik ve Tatil Kitabı’yla beraber Bizim Büyük Çaresizliğimiz de ondan bize miras kalan türünün güzel örneği filmler olarak hafızamızda kalacaklar.
bizim-buyuk-caresizligimiz-berlinde-yarisacak

Filmde; Ender (İlker Aksum) ve Çetin (Fatih Al) ilkokuldan beri arkadaş olan yakın zamanda da aynı evi paylaşmaya başlayan iki eski arkadaştır.Ortak arkadaşlarından Fikret(Baki Davrak) geçirdiği kaza sonrası anne ve babasını kaybeder.Geride Ankara’da okuyan kardeşi Nihal (Güneş Sayın) kalır ve kendisi Almanya’ya dönmeden kardeşini yakın arkadaşlarının yanına teslim eder. Ender ve Çetin ilk başlarda yasını yaşıyan kıza mesafeli dururlar daha doğrusu nasıl yaklaşacaklarını bilemezler.Ama zaman geçtikçe Nihal bu travmayı atlatır ve iki arkadaşın arkadaşlıktan da öte ilişkilerinin ortasında kendine garip bir yer bulur ve üçlü arasında garip bir ilişki biçimi ortaya çıkar.Ama Nihal’in aralarında katılma ve yaşama durumu geçici olduğu için filmin adına da veren “çaresizlik” durumu daha da büyüyor ve Ender ile Çetin arasındaki “bromance” hali gittikçe çetrefilli hale dönüşüyor.
Burada “bromance” terimini biraz açmak gerekiyor.Türkçeye anlam kaybetmeden çevrilmesi zor ama genelde kardeşlik romantizmi olarak çevirebiliriz.Erkekler arasındaki arkadaşlığı aşan bir aseksüel bir sevgililik durumu da denilebilir.Bazı psikolojik yorumlara göre de bunun derinlerde homoseksüel bir eğilimin yansıması olduğu da söylense de bence daha çok aseksüel bir davranış biçimi olarak ele alınmalı.Freud gibi her durumu cinsellikle açıklamak yerine erkekle kadın arasındaki hani o yıllardır kafa yorulan anlayamama durumunun bir sonucu olarak kendilerini daha iyi anlayan erkeklerin (ki aynısı kadınlar için de geçerli) kapalı bir çevre yaratmaları şeklinde anlaşılabilir.Erkekler arasında hiçbir kadının giremeyeceği o kopmaz bağ bir çok filmde ve dizide işlenmiştir..Friends’de Ross-Chandler-Joey ya da Monica-Rachel-Phoebe üçlüsü olsun,Sex and the City’deki Carrie,Samatha,Miranda ve Charlotte olsun benim ilk aklıma gelen “bromance” durumları.Ülkemizde de Behzat Ç. deki Harun-Hayalet-Akbaba üçlüsü de buna örnek olabilir.Aslında bunu konu başlı başına bir araştırma konusu olabilir.Neyse bu kadarı filmdeki karakterlerimizin arasındaki ilişkiyi anlamak adına yeterli.

bizim-büyük-çaresizliğimiz1
Bu film hikayeye dayanan bir film olmadığı için sonrasını ve ya aralarındaki yaşananları daha da fazla anlatmak boşa olur diye düşünüyorum zira gerçekçi sinemanın tüm özelliklerini taşıyarak ekrana yansıyan planlardaki derinliği,hikayeye büyük etkisi olan sözlü olmayan oyunculukları anlatamayacağım için izlemek tek çare kalıyor.Ender ve Çetin’in aynı kıza aşık olma durumu(daha çok isteği gibi de algılanabilir) Nihal’le vucüt buluyor ve iki orta yaşlı adam bir genç kız üzerinden hayatlarındaki çaresizliklerinin girdabına kapılıyorlar.Hiçbir şekilde bunu ifade edemeyen ender ve çetin kızın da hayatına müdahil olamıyorlar ve tek taraflı bu “aşk” sadece deyim yerindeyse lafta kalıyor ve hiçbir zaman yaşanamıyor.Tabi bu da başlı başına bir çaresizlik yaratıyor ikilinin hayatlarında.
Genelde bu film gibi dialogların az olduğu,akışının durağan olduğu bir filme sanat filmi ithamı yapıştırılıyor olsa da ithamı bir kenara bırakarak her planında,her karesinde, her sekansıyla çokca şey anlatan bu tür filmleri başka gözle izlemek değil “okumak”tır önemli olan.Gerçi bu konu da başka bir tartışma konusu ama bilinmesi gereken bir şey var ki bu tür filmleri izlemek yeterli değildir ve asıl film izlendikten sonra kafada oluşan soruların cevaplandırılmasıyla başlar.Yönetmen izleyiciyi ekrana getirdiği derdini çözmede bir katılımcı olarak içine sokabiliyorsa tartışmanın, asıl filmin başarısı bunla ölçülebilir diye düşünüyorum.Yoksa izleyici  tüketimci mantığıyla hoşca vakit geçirmeyi amaç ediniyorsa,verdiği paranın karşılığını almak istiyorsa gitmesin böyle filme,kendisini diğer salonda Recep İvedik bekliyor,ona girebilir.

ScreenHunter_61 Feb. 06 15.24
Sonuç olarak Seyfi Teoman’dan bize kalan kıymetli bir yapıtın yanı sıra gerçekten de sinema diliyle oldukça gerçekçi ve samimi bir dünya yaratıyor bize.Ender -Nihal- Çetin üçlüsünün o garip ilişkisinin yanı sıra Ankara’nın o kasvetli ve açıklanamaz şehveti de başka şeyler anlatabiliyor bize.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder