17 Ekim 2011 Pazartesi

Bir film ekimi de böyle geçti

Havaların soğumaya başlamasına mütakiben insanın sıcak bir yere girme ihtiyacını bolca karşılayan film ekimi maalesef bu sene de bitti.Az sayıda siinemada var olma çabasını devam ettiren festivalde gittiğim bütün seanslardaki doluluk oranı beni oldukça memnun etti.Yazın o kavurucu ve sıkıcı sıcağından iyice sıkılan insanları bir araya getirdiğine inandığım bu günlerde herkesin yüzünde o memnun ifadeyi görmek mümkündü.Hele hele film bittikten sonra istiklalde hafif yağmur altında yürümenin keyfi başka hiçbir yerde yok.İzlediğin film ister kötü olsun ister iyi farketmez yüzde o mutluluk hissini başka hiçbir şey veremez gibime geliyor.İşte sanatın gücü bu sanırsam.   

Gelelim izlediğim daha doğrusu biletini kapabildiğim filmlere;Her ne kadar Dardenne kardeşler’in bisikletli çocuk’una ya da Lars Von Trier’in Melankoli’sine çok isteyipte yer bulamayınca hafta içi olmasına rağmen iki filme hemen atladım.Acı tatlı tesadüfler ve Yeni başlayanlar iş çıkışı günün bütün yorgunluğunu unutturacak cinstendi.Son cumartesi ise kapanışı usta yönetmen Aki Kaurismaki’nin Le Havre (Umut Limanı) ile yaptım.Kısa kısa geçecek olursak;

Ma-part-du-gâteau-Affiche-France
Ma Part du Gâteau(My piece of the pie-Acı tatlı tesadüfler)
Cédric Klapsich’in yönetmenliğinde bu aralar sinemada moda olan tesadüf kavramı üstünden hayli hareketli ve eğlenceli bir film Acı tatlı tesadüfler.
Dunkirk’de bir sanayi şirketinde çalışan France şirketinin borsada değer kaybetmesiyle hayatı deyim yerindeyse tepetaklak oluyor.Eşinden ayrı üç çocuğuna bakmaya çalışan France iş olanakları yaratmak için Paris’in yolunu tutar.Kader bu ya temizlikçi olarak şirketini batıran borsacının evinde iş bulur.Karşıdan bakıldığında taban tabana zıt olan iki karakterin zaman geçtikçe birbirine ısınmasını izliyoruz.Evet her ne kadar çok klişe bir konu da olsa filmin ritmi ve mizah düzeyi klişelerden sıyırıyor filmi.Sınıf farkını sosyal mesajın dibine vurmadan mizah sosuyla dozunda anlatması ise filmin en büyük artısı

beginners-movie-poster
Beginners (Yeni Başlayanlar)  
Yönetmen Mike Mills’in kendi hayatından kesitlerin yer aldığı Yeni Başlayanlar amerikan bağımsız sinemasının son dönem iyi örneklerinden biri.Orta yaşlarını sürmekte olan Oliver annesinin ölümünden sonra gerçeği kabul etme sürecinde her zaman arasında mesafe hissettiği babasının 75 yaşında eşcinsel olduğunu itiraf etmesiyle duyguları başka bir boyuta geçiyor.Anne ve babası arasındaki uzaklığı ama yine de sıkıcı birlikteliklerini devam ettirmelerinin nedeni olarak kendini gören Oliver bu yüzden hayatında hiçbir kadına bağlılık duymamıştır ve karşı tarafın da bağlılık duymamasını istemiş bir kişi..Babasının itirafından sonra sessiz duygusal birinden hareketli ve hayat dolu bir adama dönüşmesini gören Oliver’ın hayatında da köklü değişiklikler yaşanacaktır.Temposu yer yer sıkıcı düzeye inse de genel olarak bağımsız sinemanın bütün gerekliliklerini yerine getiren iyi bir yapım Yeni başlayanlar..
Le Havre (Umut Limanı)

le_havre
Finlandiya sinemasının sağlam yönetmenlerinden Aki Kaurismaki’nin Fransa’nın liman kenti Le Havre’de rahat hayatlarını süren Avrupa’lı uygar insanlarla afrika’dan kopartılmış ve umudun peşinde amansızca mücadele eden kaçak göçmenlerin hikayesine misafir oluyoruz.Tamamen avrupai komformizmin karikatür tasviri olarak verilen ayakkabı boyayarak halka hizmet eden eski bohem yazar Marcel Marx’ın tesadüf eseri hayatına giren kaçak göçmen çocuğun hayatını kurtarma çabasını izliyoruz.Karşılarında ise yine tüm mekanizmalarıyla Batı Devleti’nin yasakçı gücü polisler yakalarını bırakmayacaktır.Böyle anlatıldığında ne kadar hareketli görünse de son derece sakin bir tempoda ilerleyen film kimilerine sıkıcı gelse de aslında ordaki bu tempo oyunu avrupa yaşamındaki o bohem anlayışın  kaçak göçmenlerin hayati mücadelesine bakış açısını gösteriyor bize.Onlara göre her şey tozpembe,hiç bir kaos unsuru yok ,her şey dört dörtlük ve istenirse herşey hallolur.Yönetmen Aki Kaurismaki’nin baltık ülkelerindeki yapay kapitalist yaşam ferahıyla sürekli dalga geçtiğini biliyoruz ve Umut Limanı’da da tozpembe bir sonla aslında onlarında gözüyle dalga geçiyor.Hayat asla böyle kolay ve tıkırında gidemez mesajını tam tersi bir kurguyla tüm absürdlüğüyle anlatıyor bize.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder