11 Temmuz 2010 Pazar

Sanatçı Hassasiyeti

sinemada-hareket-vakti  Yakın zamanlarda Yeni Sinema Hareketi adı altında kurulan sinema kollektifi Kürt sorunu ve açılım hakkında bir açık mektup yayınladı.Sanatçının toplumsal meselelere kayıtsız kalamayacağının ve sinemacıların ya da daha geniş anlamda sanatçının asıl görevinin bu tarz girişimlerle ortak bir inisiyatif yaratmak olduğunun en güzel örneği Yeni Sinema Hareketi ve onların sanatçı hassasiyetleri.Söyledikleri doğru ve ya yanlış olabilir,her türlü ortamda isteyen tartışabilir ama asla tartışılamayacak tarafı toplumun kanayan yarası sorunlara karşı asla kayıtsız kalmamaları.

Silahlar Sussun,İnsanlar Konuşsun ana fikrinde yazılan açık mektup bakalım siyaset çevrelerince dikkate alınacak mı?

İşte o bildiri;

“Türkiyeli sinemacılar olarak, Kürt sorununa barışçıl yollardan, kalıcı bir çözüm getirmeyi hedefleyen ‘Demokratik Açılım’ programını heyecanla takip ediyorduk. Ancak, henüz bir yılını tamamlamış olan ‘Demokratik Açılım’ın araladığı pencere, silahların tekrar devreye girmesiyle, sertçe kapandı. Siyasete yeniden şiddetin dilinin egemen olması, bizleri ülkemizin geleceği açısından kaygılandırıyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 20 Mart 2010'da sinema ve sahne sanatçılarıyla yaptığı toplantıda, “Eğer ortada bir sorun varsa, o sorunla cesaretle yüzleşmediğiniz takdirde sorun daha da büyüyor, kangren halini alıyor ve artık bedenin tamamını etkiler bir hale geliyor” demişti.

Bu sözlerin ardından geçen dört ayda, ne yazık ki, henüz Kürt sorunuyla gerçekçi bir bakış açısıyla yüzleşmeye bile başlanmadı. Sorunun tarafları, açık yüreklilikle konuşmak yerine, birbirlerinin ‘milli’ duygularının hassasiyet derecesini ölçüp biçti. Çözüm yolunda ortaya atılan yapıcı görüşler hamasi karşı çıkışlarla susturuldu. Bugün gelinen noktada, hayatını kaybeden insanlarımız üzerinden kirli siyasi hesaplar yapıldığını, dehşetle izliyoruz.

Bu topraklarda film yapan sinemacılar olarak, Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın aynı toplantıda söylediklerini hatırlatmakta fayda görüyoruz:

“Şunu tüm samimiyetimle ifade ediyorum: Eğer bu ülkenin otoriteleri, Yılmaz Güney'in filmlerine kulak vermiş olsalardı, inanın Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi. (…) Bizim bir gönül yaramız var ve biz işte o gönül yarasını tamir etmek için yola çıktık. Biz, Mustafa Altıoklar'ın 'Ağır Roman'la, Sırrı Süreyya Önder'in 'Beynelmilel' filmiyle anlattığı gevendelerin, Romanların dertlerini kendimize dert edindik. 'Vizontele', 'Güneşe Yolculuk', 'Masumiyet', 'Güneşi Gördüm', 'Işıklar Sönmesin', 'İki Dil Bir Bavul' gibi filmlerin anlattığı çelişkileri, dramları, yoksulluğu ve dışlanmışlığı en aza indirebilmek için biz bu yola koyulalım, el ele verelim ve bu işi başaralım. Derviş Zaim üstadın güzel filmiyle anlattığı gibi 'Filler tepişirken çimenler ezilmesin' dedik.”

Başbakan'ın adını andığı filmlerden ‘İki Dil Bir Bavul’, kangren halini alan Kürt sorununun, küçücük çocukların hayatlarını bile nasıl ipotek altına aldığına işaret ediyordu. Eğer siyasetçiler, Türkiye’de ve dünyada, ayrımcılığa dikkat çekmeye çalışan sinemacıların filmlerine, gerçekten ve samimiyetle “kulak verirse”, Kürtlerin yalnızca dağda olmadığını, kimlikleri tanındığı takdirde, eşitlik ve özgürlük paydasında bu topraklarda bütün halklarla beraber barış içinde yaşayabileceklerini göreceklerdir.

Bizler filmlerimizde bu ülkenin sorunlarına ve insanlarına, siyasetçilerin de sahip olması gereken bir duyarlılıkla bakıyoruz. Bu nedenle, bu ülkeyi yönetenlerin ve yönetmeyi hedefleyenlerin, Kürt sorununu ‘oy üretme makinesi’ olarak görmemeleri gerektiğini hatırlatıyoruz. Kürt sorununun çözülmesi, işsizliği ve yoksulluğu büyük oranda azaltacağı gibi, en önemli ihtiyaçlarımız olan eğitim, sağlık ve kültür yatırımlarının da önünü açacaktır.

35 yıllık bu süreçte hayatını kaybeden herkesin, bu ülkenin ve toplumun birer parçası olduğunun bilinciyle, silahların koşulsuz ve karşılıklı olarak, hemen susmasını istiyoruz. Kürt sorunu yalnızca hükümetin değil, aynı zamanda muhalefet partilerinin, demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplumun ve Türkiye halklarının meselesidir; Türkiye'nin sorunudur.

Bizler, Türkiyeli sinemacılar olarak, bu süreçte üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğimizi duyururken, vatandaşlık hakkımızı kullanarak bu savaşın ivedilikle bitirilmesi için üzerine görev düşen herkesin, gecikmeden harekete geçmesini talep ediyoruz.

Silahlar sussun, insanlar konuşsun.''

ysh_afis

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder