27 Mayıs 2010 Perşembe

Destansı Bir Masal – The Fall

the-fall-20080402035420178salvador dali-Face of Mae West

Bu filmi anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır.Sinemanın büyüsünü içinde hisseden tüm insanların diline bir parmak bal çalınmış gibi bir duygu uyandırıyor sinemaseverin içinde.Baştan sonra bir görsellik şaheseri.Her bir karesi tablo yapılıp duvara asılacak düzeyde mükemmel bir yapım.Hintli yönetmen Tarsem Singh'in ilk filmi The Cell (Hücre)'den 6 yıl sonra çektiği ikinci filmi The Fall ilk filme nazaran dünya sinema tarihine altın harflerle yazılacak bir masalsı bir anlatımla sinemaseverlerin gönlünde taht kuruyor.Hele açılış sahnesinden sonra anahtar deliğinden yansıyan ışıkta duvara yansıtılan at görüntüsü varki bütün film boyunca sayısız gönderme içinde en baştan sinema için olmazsa olmaz görüntünün yansıması kuralına esas duruşta selam çakıyor.

3
Filmin en başında David Fincher ve Spike Jonze'nin adının geçiyor olması bu iki yönetmenin ticari amaç gütmeden projeye gönülden bağlı olmalarının ötürü isimlerini kefil olarak kullanılmasına izin vermelerin sonucu olmuş. Hal böyle olunca sağlam isimlerle başlayan film tüm beklentileri haklı çıkarırcasına bir görsel destana buyur ediyor bizleri.18 farklı ülkede 26 değişik mekanda çekilen sahneler 4 yıl gibi uzun bir post-prodüksiyon aşaması geçirdikten sonra 2006'da festivallerde gösterilmesine rağmen tam anlamıyla 2008 yılında geniş kapsamlı gösterime çıkan film ülkemizde ilk olarak İf İstanbul kapsamında gösterildikten sonra Berlin Film festivali gibi birçok festivalden ödülle ayrıldı.24454607tu7Filmin konusu ise bir sinema filmi çekimi sırasında yaralanan intihara meyilli dublör Roy(Lee Pace) ve ağaçtan portakal toplarken düşüp kolunu kıran küçük Alexandria(Catinca Untaru) arasında geçen ilginç arkadaşlık üzerine kurulu 1920’lerin Los Angeles’ın da küçük bir hastanesinde yaşanan ilişkiler.Böyle anlatınca basit bir filmmiş gibi gelebilir ama Roy'un Alexandria'ya anlattığı masallardaki müthiş görsellik filme damgasını vuruyor.Ana tema olarak filme de ismini veren "düşmek" durumu kahramanımız Roy'un ruhsal çöküntülerinin iş hayatındaki düşüşleriyle paralel ilerleyen yaşamı ve aynı şekilde ikisini bir araya getiren bu düşüşler arasında anlatılan masalın gerçekle bütünleşerek ilerlemesi izlerken keyifli bir seyirlik sunuyor.Yönetmenin Hintli olması nedeniyle Hint inanışındaki çoğu figürün ve daha başka kültürlerdeki alegorik sembollerin göndermeler şeklinde filme yansıtılmasıyla sağlam bir felsefik altyapının kurulmasını sağlıyor.Filmin afişinin Salvador Dali'nin "Il Volto de Mae West" eserinden uyarlanarak yapılması filmin sürrealist yönünün en büyük sürrealist sanatçıya ithaf edilmesi güzel bir başlangıç.Ayrıca ameliyat sahnesinin için "Frida"nın beyin ameliyatı sahnesi birebir kopyalanmış.Bir başka gönderme ise Roy’un anlattığı masalın kahramanlarından biri olan Charles Darwin'in çantasının içinde taşıdığı ve kimseye göstermediği Wallace adlı maymunun gerçek hayatta kendisine itham edilen evrim teorisini Alfred Wallace'ın çalışmalarından çalması iddiasına dayalı bir gönderme.Hele sonlarda maymunun öldürüldüğü sahnede "beni bırakma dostum. fikirlerin senden çıktığını herkese söyleyeceğim. benim bir sahtekar olduğumu öğrenecekler." diye haykırması darwin konusunda tartışmalı bir iddiayı özeleştiri kıvamında ortada bırakarak sonrasında da epik bir sahneyle son buluyor.Filmde geçen doğaya ait semboller ise Avatar'da da geçen doğadaki tüm yaşamların kaynağı yaşam ağacı simgesi(tree of life) ,kelebek ile tasvir edilen Roy'un intihardan vazgeçip küçük Alexandria ile hayat dönmesine ithafen yeniden doğuşun simgesi gibi daha birçok hayata dair anlatılar kullanılmış.

282

Aslında filme de adını veren "düşüş" miti insanın yaratılışından beri karşısına çıkan en büyük metafor.Adem ile Havva'yla başlayan ağaçtan düşen elma masumiyetimizi kaybedip suçla ilk tanışmamızın başlangıcı bir düşüşle oluyor.Alexandria'nın da ilaçları çalmak için merdivenden düşmesi masumiyetin simgesi çocuğun bile suça bulaşmasını tasvir ederek düşüşle beraber saflığından da gidişini anlatıyor bizlere.Belirsiz sona doğru insanın yolculuğunda her saniye düşüşün devam etmesi biz ne kadar farkında olmasak ya da kabul etmesek de yaşadığımız bir durum.Hani bir söz vardır "dünden kötü,yarından iyiyiz" gibi.   tarsem-the-fall-stills-02Sonuç olarak her sinemaseverin ölmeden önce seyretmesi gereken filmlerin en başında gelen ,bizleri masalsı anlatımıyla farklı duygulara sürükleyen destansı bir film.Bir değil birkaç defa seyredilerek her defasında farklı duygulara götürebilecek nadir filmlerden biri.Mutlaka izlenmeli.bscap0001  
Filmde geçen tüm mekanları merak edenler için güzel bir çalışma ; http://thefall-locations.blogspot.com/ 

  • Valkenberg Hospital- Cape Town, South Africa
  • Dead Vlei from the Sossusvlei dune in Namib-Naukluft National Park in Namibia
  • The labyrinth - Jantar Mantar in Jaipur
  • Charles Bridge in Prague, Czech Republic
  • Butterfly reef, Fiji
  • Sumatra Island
  • Andaman Islands of India
  • Pangong Lake in Ladakh – India
  • Buland Darwaza in the palace complex of Fatehpur Sikri, Uttar Pradesh-  India
  • Agra
  • Magnetic Hill in Ladakh, India
  • Moonscape near Lamayuru in Ladakh, India
  • Bali
  • Chand Baori, a large stepwell in Abhaneri village in the Indian state of Rajasthan
  • Jodhpur, the Blue City in Rajastan
  • Umaid Bhawan Palace Lobby, Jodhpur, Rajastan
  • Taj Mahal -  India
  • Capitoline hill, Colosseum -  Roma, Italy
  • Hagia Sophia, Istanbul, Turkey
  • First Statue of Liberty at Jardin du Luxembourg in Paris, France1

2 yorum:

  1. Çok ama çok güzel bir paylaşım oldu bu..
    Fimdeki tek bir sahneye bile vurulmamak elde değil.. Görsel şölen diye buna denir herhalde..

    YanıtlaSil
  2. Dün akşam cnbc-e deki yayına çok kısa bir süre bakabildim. Gerçekten etkileyici. İzlenmesi gerekenler listemin ilk sırasına yerleştirdim.

    YanıtlaSil