“Öyle bir vahşet ki,burda denize girilemez çünkü yunusların çığlıkları kulaklarınızda çınlar.” The Cove (Koy) aktivist yönetmen Louie Psihoyos ve Richard O’Barry’nin Japonya Taiji’de yaşanan yunus katliamını durdurmak ve insanların dikkatini bu konuya çekmek için hazırladıkarı çok çarpıcı bir belgesel. Son akademi ödüllerinde en iyi belgesel ödülünü alarak daha da geniş kitlere ulaşmayı başardılar. Filmde bahsedildiği gibi kendi küçük sırrı büyük bir kent Taiji’de ,yılda yaklaşık 23.000 yunusun yakalanıp katledilmesi ve arkasında oynanan kirli oyunlar anlatılıyor.Ric O’Barry herkesin hatırlayacağı gibi bir ara TRT’de de yayınlanan Flipper dizisindeki yunusların eğitmeni.Aslında O’Barry e göre bütün bunların başlamasının sebebi Flipper.Çünkü dizinin başarısından sonra yunus şovları dünyada gittikçe artan gösteri dalı oluyor ve milyar dolarlarla ölçülen bir sektör haline geliyor
Flipper dizisinin sonlarına doğru esaret altında kalmaktan depresyona giren yunusun kollarında ölmesiyle birlikte bütün bunların kendisinin yüzünden olduğuna inanan Ric O’Barry günahını temizlemek adına o günden beri kendini bu düzeni yıkmaya verir ve belgeselde anlatıldığı üzere yunusları tüm dünyaya tedarik eden Japonya Taiji’yi bitirmeye çalışır.Yanına yönetmen Louie Psihoyos’u da dahil eden O’Barry öncelikle yasal yolları deneyerek protesto etmeye çalışır ama yerel güvenlik güçleri ve balıkçıların protestocuları bıktırmaya yönelik tutumları yüzünde hiçbir sey yapılamaz hale gelirler.Katliamın yapıldığı koyun milli park alanı içinde olduğu için kimsenin girmesine izin verilmediği için bu katliam tüm dünyadan saklanıyor ve bunu durdurmak için gereken geniş halk kitlelerinin dikkati çekilemiyor.Hal böyle olunca yunuslar adına herşeyi yapmaya hazır olan aktivistlerimiz kurnazca planları sayesinde bu katliama karışan herkesi ters köşeye yatırıyorlar.
Yunusların yakalanmasına gelecek olursak iki ana başlık altında nedenleri anlatıyor.İlk nedeni dünyanın her yerine yayılmış olan SeaWorld gibi yunusların gösteri yaptığı merkezlerden bu iş için çok büyük talep gelmesi.Her bir yunusun yaklaşık 15000 dolara merkezlere satılması bu işi yapmak isteyenlerin iştahlarını kabartıyor.Tabi bu durum dışarıdan bakıldığında güzel gibi gözükse de gösteri dünyasının aldatıcı düzeninin ardında çok acı bir gerçek yatıyor.Yunuslar dünya üzerindeki tüm canlılar arasında duygu ve düşünce bakımından son derece gelişmiş canlılar olduklarından baskı ve stres altında çok rahatsız oluyorlar.Yüzlerindeki gülümseme sebebiyle her daim neşeliymiş gibi gözükseler de esaret altında kalmak tıpkı insanlardaki gibi bu onları derin depresyona sokuyor.Misal bu merkezlerdeki yunusların hemen hemen hepsinde ülser hastalığının olması konuyu özetlemesi açısından çok çarpıcı bir örnek.Bir hikaye vardır ; açık denizde seyir eden gemiler eğer yunusların kendileriyle yarıştığını görürlerse her zaman yavaşlarlar diye çünkü yunuslar gemilere yenilirlerse üzüntüden depresyona girip intihar edebiliyorlar.İşte böyle duygu yüklü hayvanlardır yunuslar.Bir kaç saatlik gösteri uğruna türlü türlü numaralar yaptırmak insanlığa sığacak bir davranış değil ve insanlar da maalesef bütün bunlardan habersiz çocuklarını alıp mutlu bir gün geçirmek için bu tür gösterilere gidiyorlar.
Okyanusdaki göç yollarından alıkonulup küçücük bir koya hapsedilen yunuslar arasında gösteri merkezlerine götürülenleri geride kalanların akibetini görünce şanslı sayabiliriz.Çünkü geride kalanlar kesilip satılmak için vahşice öldürülüyorlar.Tabi asıl sorun yunus etinin Japonya’da yenilebilecek olarak bilinmemesi.Yani bizde ki gibi kaçak at eti satma durumu gibi birşey.Tamamen arz-talep mekanizmasının bir sonucu.Diğer deniz ürünlerine göre daha ucuz olan yunus eti paketlerinin üstündeki hileli açıklamalarla deyim yerindeyse insanlara kakalanıyor.Bunun harici bir başka sorun da yunus etinin sahip olduğu yüksek miktardaki civa.Çok tüketildiği takdirde ölümcül ve kalıcı hastalıklara yol açabiliyor.Bu gerçeği de devlet ve medya saklayarak insanları kandırıyorlar.Demek ki ekonomik ve sosyal olarak ne kadar gelişmiş diye özendiğimiz Japonlar bile bu tür anti-demokratik yollara başvurabiliyor.Belgeselin diğer bir güzel tarafı da bu.Yunuslar üzerinden bir çok derin konuya parmak basıyorlar.Mesela Japon Hükümetinin Uluslararası Balina Komisyonun’da (IWC) diğer küçük devletlere ekonomik yardım adı altında rüşvet vermesi ve böylece güçlü lobi faaliyetlerini sürdürmesi ülkelerin konu her ne olursa olsun çıkarlarını korumak uğruna neleri yapabileğinin örneği.
Bir belgesel için gerekli olan bilgi alışverişinin yanı sıra çok iyi hazırlanan kurgusu ile hem bu konu hakkında bilgi veriyor hem de sonuna kadar duygu ve heyecanı üst düzeyde tutuyor.Görsel ve işitsel olarak son derece başarılı olan belgesel bu bakımdan geleneksel akademik anlatılarla sıkıcı hale belgesellerden ayrı olarak çok iyi kotarılmış bir belgesel-drama haline geliyor ve türünün arasında en iyi örneklerden biri sayıbilecek konuma geliyor.Sonuç olarak Ric O’Barry ve bu filmde emeği geçen herkes ,çevreci aktivistlerin doğanın dengesine karşı gelenlerin peşini bırakmadığının ve bırakmayacağının en güzel örneği oluyorlar ve her ne kadar oskar rejisi tarafından bile ödül konuşması sırasında sansüre uğrasalar da aktivistlerin koşullar ne olursa olsun bu savaşlarını sürdürüceklerini anlatıyorlar bize.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder