29 Nisan 2010 Perşembe

Başka Dünyanın Adamı

   lynch Sinemanın büyüsü içinde kendine has üslubuyla en dikkat çekici yönetmenlerin başında gelir David Lynch. İstanbul film Festivali kapsamında açılan 'David Lynch'in Fotoğraf ve Gravürleri' sergisinde üstadın 1966’da Pennsylvania Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki eğitim sürecinde yaptığı resim ve gravürleri sergileniyor.Kendi tabiriyle ‘karanlık’ tablolarındaki figürlerin hareket etmesini isteyerek sinemaya geçiş yapan ünlü yönetmen eserlerinin temelini  "yozlaşmış bir dünyada tutsak kalmış bir masumiyet" olarak betimliyor. Sinemasında da görebileceğimiz karanlık ve grotesk öğeler genellikle tek bir figüre yoğunlaşmış durumdadır.'yalnız bir ağaç, kaybolmuş bir köpek, köhne bir ev gibi…’

'David Lynch'in Fotoğraf ve Gravürleri' sergisi 29 Mayıs'a kadar Artene'de.

100428davidlynch5

100428davidlynch4

100428davidlynch6

26 Nisan 2010 Pazartesi

İsmail Cem Televizyon ödülleri Sahiplerini Buldu

ismailcem_tv_odul_logo.widec  TRT'nin efsane müdürlerinden yakın zamanda kaybettiğimiz siyasi kimliğinden çok kültürel kimliğiyle tanınan barış gönüllüsü İsmail Cem adına düzenlenen ödüllerde televizyon sektörü için uzun yıllardır sektöre yön veren kanal ve yapım şirketlerinin egoları yüzünden oluşturulamayan ödül mekanizması İsmail Cem'in ismi etrafında yeniden yapılandırılmaya başlandı.Maddi bakımdan milyon dolarların döndüğü bir sektörde kalitenin tutturlması için gerekli olan manevi desteğin bu günden itibaren çizgisi bozulmayan ödül sistemleriyle devamı şart.Tabi bu geceye yakışmayan durumlar da oldu.Chp’li Antalya Belediyesinin önayak olduğu bu organizasyonun devlet televizyonu TRT tarafından pek de çok desteklenmemesi gecenin prestijine gölge düşürdü.Hele ödül törenini yayınlayan televizyonun Güneri Civaoğlu’nun İsmail Cem’in siyasi kişiliğiyle ilgili konuştuğu sırada apar topar reklama girilmesi rezalette.Yandaş medyanın İsmail Cem’in tüm Türkiye için partilerüstü bir siyasi konumda olduğunu pek idrak edememiş galiba.

Antalya'nın Altın portakal'daki kararlılığı ve başarısının televizyon dünyası için dürdürmesi çok önemli ve umarım bir gün Emmy ödülleri kadar prestijli bir ödül sistemine dönüşür.Unutmamalı ki dizi ve televizyon sektörü her zaman sinema ile dirsek dirseğedir,hangisi gelişirse mutlaka diğeri de gelişir.
Kazananlara gelince;

ismail_cem_tv_odulleri_adaylari_belli_oldu
En İyi Komedi Dizisi: Geniş Aile
En İyi Komedi Dizisi Aktris: Demet Evgar (1 Kadın 1 Erkek)
En İyi Komedi Dizisi Aktör: Ufuk Özkan (Geniş Aile)
En İyi Komedi Dizisi Yardımcı Aktris: Ezgi Mola (Canım Ailem)
En İyi Komedi Dizisi Yardımcı Aktör: İlker Aksum (Canım Ailem)


En İyi Drama Dizisi: Ezel
En İyi Drama Dizisi Aktris: Özgü Namal (Hanımın Çiftliği)
En İyi Drama Dizisi Aktör: Kenan İmirzalıoğlu (Ezel)
En İyi Drama Dizisi Yardımcı Aktris: Deniz Çakır (Yaprak Dökümü)
En İyi Drama Dizisi Yardımcı Aktör: Selçuk Yöntem (Aşk-ı Memnu)


En İyi Gençlik Dizisi: Es - Es
En İyi Gençlik Dizisi Aktrist: Hümeyra (Melekler Korusun)
En İyi Gençlik Dizisi Aktör: Avni Yalçın (Melekler Korusun)
En İyi Gençlik Dizisi Yardımcı Aktrist: Rojda Demirer (Melekler Korusun)
Gençlik Dizisi Yardımcı Aktör: Altan Gördüm (Kavak Yelleri)


En İyi Dizisi Uyarlama Senaryo: Aşk-ı Memnu (Ece Yörenç, Melek Gençoğlu)
En İyi Özgün Senaryo: Ezel (Kerem Deren, Pınar Bulut)
En İyi Dizi Yönetmeni: Uluç Bayraktar (Ezel)
En İyi Çıkış Yapan Dizi Yönetmeni: Görkem Turgut (Ömre Bedel)
En İyi Dizi Görüntü Yönetmeni: Veysel Tekşahin (Ezel)
En İyi Dizi Kurgusu: Serdar Çakular (Ezel)
En İyi Dizi Müziği: Ezel (Toygar Işıklı)
En İyi Dizi Sanat Yönetmeni: Dilek Yelence (Hanımın Çiftliği)
En İyi Dizi Kostümü: Atila Tükkantoz (Hanımın Çiftliği)
En İyi Dizi Makyajı: Hüseyin Üküm (Hanımın Çiftliği)
En İyi Dizi Başlangıç Jeneriği: Haluk Arus (Aşk-ı Memnu)
En İyi Dizi Fragmanı: Ezel (Ay Yapım)
En İyi Unutulmaz Sahne Adayları: Ezel


Diğer Programlar;
En İyi Kültür/Sanat Programı: Gezelim Görelim
En İyi Gündüz Kuşağı Programı: Doktorum
En İyi SporProgramı: Stadyum
En İyi Çocuk Programı: Haberin Olsun
En İyi Talk Show Programı: Muhabbet Kralı
En İyi Müzik Eğlence Komedi Show Programı: Çok Güzel Hareketler Bunlar
En İyi Yarışma Programı: Bir Kelime Bir İşlem
En İyi Magazin Programı: Cumartesi Sürprizi
En İyi İnternet Desteği: AY Yapım (Aşk-ı Memnu)
En İyi BelgeselProgramı: Ayı ve İnsan (Ece Soydam)
Yaşam Boyu Başarı Ödülleri: Uğur Dündar, Tuncel Kurtiz, Halil Ergün, Uğur Yücel, Metin Akpınar
Antalya Özel Ödülleri: Müjdat Gezen, Perran Kutman, Güneri Civaoğlu
İsmail Cem Özel Onur Ödülü: İz TV

25 Nisan 2010 Pazar

Ekibe Gel

LiveImages_Foto Haber_108_Av Mevsimi_foto5 Böyle bir ekibin sinema için biraraya geliyor olması daha şimdilik bir kareden ibaret olsa da insanı fazlasıyla meraklandırıyor.Şener Şen gibi kelimelerle tarif edilemez bir efsanenin uzun süredir sinemadan uzak duruyor olması Türk sineması adında bir kayıptı.Ona olan hasretimizi gidermesi adına başta yönetmeni Yavuz Turgul’u ve yapımcıları tebrik etmek lazım.Böyle bir kadroyu bir araya getirdikleri için.Şener Şen-Cem Yılmaz karşılaşmasının nasıl bir etki yaratacağı şimdiden merak konusu.Bir de bunların üstüne Çetin Tekindor gibi bir ustanın katılması deyim yerimdeyse ağzımıza bir parmak daha bal çalıyor.Fida Film ve Profilm’in yapımcılığında ustalar Yavuz Turgul ve Şener Şen Gönül Yarası’ndan 6 yıl sonra bir başka yapımda çalışma fırsatı buluyorlar.Cem Yılmaz’ın her fırsatta ‘onunla oynamak en büyük hayalim’ dediği Şener Şen’le beraber yer alacağı AV MEVSİMİ ‘nde Cem Yılmaz zor bir cinayeti çözmeye çalışan bir polisi, Şener Şen de ona yardım etmek için emekliyken yeniden göreve dönen eski usta bir polisi canlandıracak.Filmin önümüzdeki Aralık ayında vizyona girmesi bekleniyor.Şimdiden beklemeye koyulalım…LiveImages_Foto Haber_108_Av Mevsimi_foto3

24 Nisan 2010 Cumartesi

15.Sadri Alışık Oyuncu Ödülleri verildi

Bu yıl 15.si düzenlenen Sadri Alışık sinema ve tiyatro oyuncu ödülleri Beşiktaş Belediyesinin evsahipliğinde Mustafa Kemal Kültür Merkezinde yapılan törenle  verildi.Sinema ve tiyatro camiasının seçkinlerinden oluşan jüri şöyle oluştu;

Sinema: Atilla Dorsay, Biket İlhan, Burak Göral, Çolpan İlhan, Zeynep Özbatur Atakan,Fehmi Yaşar, Ömür Gedik ,Tiyatro: Üstün Akmen, Cem Duygulu, Çolpan İlhan, Filiz Kutlar, Hami Çağdaş, Hasan Anamur, Nil Aykon, Refika Sezik ve Rengin Uz.

Verilen Ödüller ise;

SİNEMA ÖDÜLLERİ
En İyi Kadın Oyuncu: ''Vavien''- Binnur Kaya

resim006
En İyi Erkek Oyuncu: ''Başka Dilde Aşk''-Mert Fırat

3-Yesilcam-Odulleri-sahiplerini-buldu-100324001905 
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: ''Neşeli Hayat''- Büşra Pekin
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: ''Güneşi Gördüm''- Cemal Toktaş, ''Deli Deli Olma''- Levent Tülek
Umut Veren Oyuncu: ''Bornova Bornova'' Damla Sönmez
Ayhan Işık Jüri Özel Ödülü: ''Ejder Kapanı''-Kenan İmirzalıoğlu
Onur Ödülü: Hülya Koçyiğit ve Ahmet Mekin

   hulya_kocyigit 40465324

TİYATRO ÖDÜLLERİ

  • Dram dalında;
    Yılın En İyi Yapımının Yönetmeni: Ahmet Levendoğlu-''Şölen''–Tiyatro Stüdyosu
    Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu: Genco Erkal-''Marks'ın Dönüşü''–Dostlar Tiyatrosu
    Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu: Yıldız Kenter-''Kraliçe Lear''–Kent Oyuncuları
    Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu: Caner Çandarlı-''Kafes''–İBB Şehir Tiyatroları Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu: Defne Halman-''Quintet-Bir Dönüşün Beşlemesi''-Tiyatro Pera
  • Müzikal ya da Komedi dalında;
    Yılın En İyi Yapımının Yönetmeni: Yücel Erten-''Kabare''–İBB Şehir Tiyatroları
    Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu: Uğur Polat-''Kredi Kartı–Vak'a aaaaa!''–İstanbul Devlet tiyatrosu Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu: Ülkü Duru-''Vahşet Tanrısı''– İstanbul Devlet Tiyatrosu
    Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu: Engin Hepileri-''Cimri''–Kent Oyuncuları
    Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu: Kadriye Kenter-''Cimri''–Kent Oyuncuları
    Efes Pilsen Gençlik Özel Ödülü: Gün Koper-''Bozuk Düzen''–İBB Şehir Tiyatroları, Elif Ürse-''Gül'e Ağıt–Bakırköy Belediye Tiyatroları
    Efes Pilsen Müzikal ya da Komedi dalında Gençlik Özel Ödülü: ''7-Şekspir Müzikali'' oyuncuları Evrim Alasya, Selen Öztürk, Tuğçe Karaoğlan ve Zeynep Alkaya
    Seçici Kurul Özel Ödülü: Tiyatro Dot'un ''Pornografi ve Shopping&F***ING'' oyuncuları
    Yılın Onur Ödülü: Erol Keskin

100421sadrialışıködülleri2.hlarge

22 Nisan 2010 Perşembe

Festival Afişi Diye Buna Denir vol II

Barselona uluslararası kısa film festivalinin tanıtım afişleri..Uzun metraj filmlerin mesanemize etkileri üzerinden böyle bir reklam stratejisi kurulması hem çok hoş ama bir o kadar da kışkırtıcı.Ben böyle bir durumu en son Avatar’da yaşamıştım.

MecalShortFilm1_thumb

MecalShortFilm2_thumb

19 Nisan 2010 Pazartesi

İyilerin ve Kötülerin Gelgitleri - Vavien

vavien-afis

"Dünyada iki türlü insan vardır: iyiler ve kötüler. kötü senin elini sıktığında kırk türlü plan yapar, ama iyiler öyle değildir. iyiler iyi insandır."  

 

Vavien en son İstanbul Film Festivali’nde altın lale almasıyla birlikte iyi bir filmden öte artık klasikler arasına girebilecek son dönem türk sineması adına gurur verici bir yapımlardan biri.Engin Günaydın'ın senaryosuyla Taylan biraderlerinin çektiği filmde Engin Günaydın’a yine ödüllü Binnur Kaya,Settar Tanrıöğen,İlker Aksum,Nedim Suri ve Serra Yılmaz eşlik ediyorlar.Durul ve Yağmur Taylan kardeşler sinema yaşamlarında Coen kardeşler gibi ortak projelere imza atmalarının yanında Coen'lerin de başarılı örnekler verdiği kara film(film noir) türüne bu filmle göz kırpıyorlar.Engin Günaydın'ın her fırsatta bahsettiği uzun soluklu bir yazım aşamasından sonra kendi toprağı anadolu taşrasına ve onun sıradan hayatlarına bir bakış atan büyük laflar etme derdinde olmayan ama çok şey anlatan gerçekten başarılı bir kara film örneği.

Öncelikle son dönem türk sinemasında çok övülen ve çok sevilen yapımların başında gelmesinin sebebi olarak her fırsatta unuttuğumuz sinemanın olmazsa olmazı senaryonun başarısından bahsetmek gerekir.Televizyon programlarından fırlamış karakterler üzerine hikayesiz,konusuz,diyalogsuz skeç tarzında yapılmış filmlerin aksine her bir karakterden ince ince bahsedilip olay örgüsünün ustalıkla örüldüğü ve her saniyesinde ne olacağını kestiremeden son derece ayrıntılı yazılmış başarılı bir senaryo var önümüzde.Bunun üstüne her ne kadar önceki işleri çokca eleştiri almış Taylan Biraderlerin ustaca yönetmenliğinde ve özellikle vurgulamakta yarar var harika görüntülerin yakalanmasında görüntü yönetmeni olarak Gökhan Tiryaki'nin başarısıyla filmin temeli çok sağlam şekillenmiş.Tabi bunun üstüne kelimelerle tarif etmenin zor olduğu mükemmel oyunculuklarla yukarıda bahsettiğimiz gibi türk sineması adına klasiklere girebilecek bir yapım ortaya çıkıyor.Hele Binnur Kaya ve Settar Tanrıöğenin performansları var ki yıllar geçsede her daim kendinden bahsettirecek oyunculuklar bunlar.

vavien-film
Filme gelecek olursak karakterlerden bahsetmeden önce esas karakteri anlatmak gerek.O da taşra hayatının kendisi.İçişleri bakanlığına kalsa il ya da ilçe tanımlamaları yapılan oysa gerçekte köylerin bir boy büyüğü taşra kasabalarının kendi içlerinde oluşturdukları dengesiz ve hassas  sosyal yapılarıyla , onun yarattığı tekdüzelik cehenneminden kurtulmak için herşeyi yapmayı mübah sayan bir zihniyetin başrolünde olduğu bir film bu.Ve tüm bu olay örgüsünü anlamak için mutlaka bu sıradanlaştırılmış hayatları anlamak gerek.Her gün gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde karşımıza çıkan küçük insanın trajedilerinden sadece biri bu.Sosyal fırsatların kısıtlı olmasından dolayı toplumun vermiş olduğu sınırlı duygu ve düşüncelerle şekillenmiş tek bir tezgahtan çıkmış gibi aynı insanların psikolojilerini anlatmak adına güzel bir örnek.Bu filmin de yer yer maruz kaldığı temposuzluk eleştirisi üzerinden gidecek olursak özellikle sanat filmlerinin sıkıcılığından dem vuran,1.5 saatlik bir filme bile tahammül edemeyen bir zihniyetin hayatın böyle normal ve yavaş akışının 50-60 sene sürecek olmasını anlamasını beklemiyorum ama eğer o tekdüze yaşam 1.5 saatliğine bile olsa anlamaya çalışırsak o zaman filmdeki karakterlerin ruhsal açmazlarını anlayabiliriz.Filmden sıkılan isterse dışarı çıkabilir,kapatabilir ama bu hayatları yaşamak zorunda kalanların böyle bir şansları yok ve eğer olaki yaratabilirlerse o şansı kullanmak için her tür yolu deneyebilirler.İşte bu tekdüze hayata biraz hareket katmak için yaratılan yalanlarla yaşanılan gel-gitler elektrik sistemlerinde kullanılan ve elektriğin kısa bir süre için gidip gelmesini sağlayan Vavien mekanizmasıyla özdeşleştiriliyor.Tabi burda esas konunun özü bu yalanların doğruluğu ve ya yanlışlığı değil sadece bu insanlar için gerekli olması.Nietzsche'nin dediği gibi "Ahlaksal olay yoktur, yalnızca olayların ahlaksal yorumu vardır." Yani eğer olayların doğruluğu veya yanlışlığı üzerinden yorum yapacaksak tabi bunu kendi değer yargılarımızla yaparız ama esas olan yapanın gözüyle bakmaktır.O zaman yapılan eylemlerin nedenlerini öğrenebiliriz.

1
Özellikle  kapalı toplumlarda herkesin birbirini tanıması yüzünden oluşan paranoyak kişilik yapısı ilişkilerinin gelişmesi için gerekli olan empati kurma yeteneğini tamamen ortadan kaldırıyor.Bu noktadan bakarsak empati yeteneğini kaybetmiş toplumların kendilerince sahip oldukları değerler iyi birşey olmaktan çok psikolojik baskı yarattığından insanların içinde biriken kötülüklerin çıkmasına neden oluyor.Bu baskıdan dolayı yalnızlaşan insanların da ilk sarıldığı yukarıda bahsettiğimiz gibi yalanlar oluyor.Aslında o yalanlar kendi dünyalarının gerçekleri.Mesela Celal'in pavyona gitmek için sözde ihale yalanının ardında kendi dünyasındaki mutsuz evlilik gerçeği yatıyor.Tabi filmin trajikomik yanı da bu yalanları saklama işindeki başarısızlıkları.

resim006 
Tüm bu taşra insanının toplumsal ve bireysel açmazlığının gerçekliği üzerinden bir başka gerçeği de anlatmaya çalışıyor Engin Günaydın.Aslında yukarıda bahsettiğim durumdan daha çok insanın içini burkan,yer yer de sinirlendiren gerçek ise anadolu da kadının toplumdaki yeri.Binnur Kaya'nın başarıyla canlandırdığı itilmiş,sindirilmiş,kabullenmiş bir kadın portresi anadolu kadınına ilişkin bir çok gerçeği yüzümüze vuruyor.Erkek ne yaparsa yapsın her koşulda tüm hatalarını affeden,koşulsuz sevgiyle bağlanmış bir eş figürünün ardındaki gerçek aslında toplumsal baskıların sonucu olarak dul eş konumuna düşmemek için sevgi örtüsü altında büyük bir kabulleniştir.Özellikle son sahnedeki herşey hallolmuş gibi resmedilen yapay mutluluk aslında kabullenişin verdiği bir huzur sadece.Tek bir güzel söz duymak isteyen,takdir edilmeyi bekleyen ama hep hüsranla karşılaşan kadının sevgi beslemesine imkan yoktur,ki duygularını her daim yoğun yaşayan kadının doğasına aykırıdır bu.Cinsellikten bahsetmiyorum bile çünkü yok.Hele bir bardak yıkama sahnesi var ki bastırılmış cinselliği çok güzel anlatıyor.Ayrıca kadının karşılaştığı bir başka sorun da evin tek erkek çocuğunun komsunun kızıyla yaşadıklarıyla anlatılıyor.Kızın annesinin kızla erkeği birkaç kez yakalamasının üzerine adı çıkar korkusuyla birşey yapamaması bu işi iki kişinin yapmasına karşılık toplumsal yaftanın kadın üzerine kurulması haksızlığını anlatıyor ve esas insanın içini burkan ve ya sinirlendiren de bunu değiştirmeye yönelik içimize su sepecek bir sonun olmaması.Hele erkek çocuğun bunun sonunda ilk defa bir işi başarmış olarak takdir edilmesi gerçeğin çirkin yüzünü tüm çıplaklığıyla sunuyor bizlere.

settar
Sonuç olarak binlerce yıllık kültür hazinesine sahip, mevlanaları, yunus emreleri, pir sultan abdalları çıkaran Anadolunun her ne olduysa tüm bu kültürü yok sayarcasına içine kapanmışlığı üzerine daha çokca düşünmemizi ve sorgulamamızı hatırlatan taşra gerçeğinin perdeye çok iyi yansıtılmış halidir Vavien.Gülay Dinçel'in kaleminden alıntı yapacak olursak "Netice olarak Günaydın, "Bu ülke hiç bu kadar mutsuz ve umutsuz olmamıştı"yı hatırlatıyor bize. Hayatı biraz sofistikasyona bulayıp imal edilen sahte mutlulukları sorgulamaya davet eden bir finali de ihmal etmeden..

18 Nisan 2010 Pazar

Altın Laleler Sahiplerini Buldu

29istanbulfilmfestivaliafis

2 9. Uluslararası İstanbul Film Festivalinde sona yaklaşıldı.Dün gece yapılan törnle Altın Lale ödülleri sahiplerine verildi.

Altın Lale Ödülü Şakir Eczacıbaşı anısına "büyümenin ne zor olduğuna dair çağdaş, sert, enerjik ve gerçekçi bir portre çizdiği; sanatın gücüyle insanın değişimini keskin ve duyarlı ayrıntılarla yansıttığı için" Felix Van Groeningen'in yönettiği THE MISFORTUNATES / ŞEYLERİN BOKTANLIĞI (Belçika) adlı filme ve  Jüri Özel Ödülü "gözlerinden ve bütün bedeninden her an bir dilek, arzu, şüphe ve endişe evreniyle beceri aktığı; her kadın oyuncunun hayalini bir filmde gerçekleştirdiği" için Matmazel Chambon adlı filmdeki rolüyle SANDRINE KIBERLAIN'e verildi.

 

 

 

ULUSLARARASI YARIŞMA ALTIN LALE ÖDÜLÜ
Oyuncu ve yönetmen Klaus Maria Brandauer başkanlığında yapımcı Tom Luddy, oyuncu Anamaria Marinca, görüntü yönetmeni Anders Refn ve yönetmen Jasmila Zbanic'ten oluşan 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali Uluslararası Yarışma jürisine göre;

  • Altın Lale: THE MISFORTUNATES/ŞEYLERİN BOKTANLIĞI Yön:Felix Van Groeningen (Belçika)
  • Jüri Özel Ödülü:SANDRINE KIBERLAIN (Matmazel Chambon’da ki rölüyle)

Layout 1G_amour662_kiberlain

ULUSAL ALTIN LALE YARIŞMASI
Yönetmen Yeşim Ustaoğlu başkanlığında oyuncu Ülkü Duru, oyuncu Güven Kıraç, Abu Dabi Film Festivali direktörü Peter Scarlet, yazar Latife Tekin'den oluşan 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma jürisinin ödül dağılımı şöyle;

vavien-afis  min dit bes_sehir

  • Altın Lale En İyi Film : VAVİEN (Yağmur Taylan ve Durul Taylan)
  • En İyi Yönetmen: MİRAZ BEZAR -Min Dît (Ben Gördüm)
  • En İyi Kadın Oyuncu: ŞENAY ORAK - Min Dît (Ben Gördüm)
  • En İyi Erkek Oyuncu:TANSU BİÇER - Beş Şehir
  • En İyi Senaryo :  ENGİN GÜNAYDIN (Vavien)
  • En İyi Görüntü Yönetmeni: BARIŞ ÖZBİÇER (Bal)
  • En İyi Müzik: MUSTAFA BİBER (Min Dît - Ben Gördüm)
  • Jüri Özel Ödülü : BAL (Semih Kaplanoğlu)


AVRUPA KONSEYİ SİNEMA ÖDÜLÜ, "FACE"

FACE Ödülü (Avrupa Konseyi Sinema Ödülü) Avrupa Konseyi'nin temel değerleri ile kişisel ve siyasal özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkeleri ışığında insan haklarına saygıyı öne çıkaran eserleri onurlandırmayı amaçlamakta. Ödül, festivalin İnsan Hakları ve Sinema bölümünde yer alan, toplumsal değişimler ile kişisel dramları işleyen bir filme verilmekte

  • FACE ödülü: AJAMI (İsrail-almanya) Yön:Scandar Copti ve Yaron Shani)
  • Jüri Özel ödülü: THE DAY GOD WALKED AWAY / TANRININ GİTTİĞİ GÜN (Fransa-Belçika) Yön:Philippe van Leeuwe
79762044Rwanda-le-jour-ou-Dieu-est-parti-en-30461


FIPRESCI ULUSLARARASI SİNEMA ELEŞTİRMENLERİ DERNEĞİ ÖDÜLLERİ

  • Uluslararası Yarışma'da FIPRESCI Ödülü: MADEMOISELLE CHAMBON / MATMAZEL CHAMBON (Fransa) Yön: Stéphane Brizé
  • Ulusal Yarışma'da FIPRESCI Ödülü: VAVİEN (Yağmur Taylan ve Durul Taylan)

Mademoiselle-Chambon vavien-afis


Radikal Halk Ödülleri:

  • Uluslararası Yarışma'da Xavier Dolan'ın yönettiği ANNEMİ ÖLDÜRDÜM
  • Ulusal Yarışma'da Semih Kaplanoğlu'nun yönettiği BAL'a verilmiştir.

J ai tue ma mere bal-poster-230x300

Sanatta Yaratıcılık?

Gerçi afiş tasarım olayında Hollywood da bizi iyi temsil eden ünlü tasarımcı Emrah Yücel kendini sanatçı olarak değil de daha çok tasarımcı olarak tanımladığından bu duruma iki farklı noktadan bakmak gerekir.Zira kendisi yaptığı işi kısaca “haftasonları insanların cebinden paralarını almak” olarak değerlendirdiğinden olayın sanattan çok sipariş usulu çalışılan bir ‘business’ olduğunu vurguluyor.Hollywood’da bir çok başarılı yapımın içinde yer alan Yücel ,konunun sanattan nasıl ayrıldığını çok güzel özetliyor.”Ben bir sanatçı değilim. Ben tasarımcıyım. Sanatçılar kişisel yorumlarını katarlar.Oysa tasarımcılık sanat ile sürekli flört eder, ondan esinlenir, ondan beslenir ama tasarımcılığın özünde sipariş vardır.Yani müşteri memnuniyeti temellidir. Bu gerçek pek çok tasarımcının hayatı boyunca kabullenemediği bir gerçektir. Genellikle yönetmenler ile yaptığımız toplantılarda söylediğimiz ilk söz şudur. “Bizi şu anda sevmenizi istemiyoruz. Bu toplantıdan sizi memnun ederek çıkabiliriz, ama filminizin ilk hafta sonu gişesinde hayal kırıklığına uğramak istemiyorsanız bizi dinlemeniz lazım. Bizi ilk hafta sonu başarısından sonra sevmenizi istiyoruz….Mesela Cold Mountain(Soğuk Dağ) filminin afişini tasarlarken yapımcıların isteği üzerine üç kafanın yanyana olduğu klasik bir afiş hazırlamak zorunda kaldık”diyerek.Bu bakımdan aslında yapılan işlerin belli bir kalıp üzerinden yapıldığını görürüz.İşte aşağıda klişe bir kalıp örneği ve bizdeki tezahürü;

14081_full

sehvet kurbani sevket 045 sinematik

15 Nisan 2010 Perşembe

Şimdi Reklamlar

affiche-logorama Logorama Hayatımıza iyice nüfuz etmiş reklamların vardığı son nokta.Artık şirket logoları ve maskotları reklam alanlarına bile dar gelmeye başladı.Logorama bunun sonucu olarak tamamen şirket logolarının başrolünde olduğu yönetmenliğini Fransa’dan François Alaux, Hervé de Crécy ve Ludovic Houplain’in yaptığı 17 dakikalık bir şaheser.Son akademi ödüllerinde kısa animasyon dalında oskar kazanmasının yanında dünya çapında bir çok festivalden ödülle dönmüş içerdiği detaylarla akıllara zarar bir iş.Keyifle izlenilesi…

14 Nisan 2010 Çarşamba

Kanlı Koyda Kirli Oyunlar - The Cove

the-cove

“Öyle bir vahşet ki,burda denize girilemez çünkü yunusların çığlıkları kulaklarınızda çınlar.” The Cove (Koy) aktivist yönetmen Louie Psihoyos ve Richard O’Barry’nin Japonya Taiji’de yaşanan yunus katliamını durdurmak ve insanların dikkatini bu konuya çekmek için hazırladıkarı çok çarpıcı bir belgesel. Son akademi ödüllerinde en iyi belgesel ödülünü alarak daha da geniş kitlere ulaşmayı başardılar. Filmde bahsedildiği gibi kendi küçük sırrı büyük bir kent Taiji’de ,yılda yaklaşık 23.000 yunusun yakalanıp katledilmesi ve arkasında oynanan kirli oyunlar anlatılıyor.Ric O’Barry herkesin hatırlayacağı gibi bir ara TRT’de de yayınlanan Flipper dizisindeki yunusların eğitmeni.Aslında O’Barry e göre bütün bunların başlamasının sebebi Flipper.Çünkü dizinin başarısından sonra yunus şovları dünyada gittikçe artan gösteri dalı oluyor ve milyar dolarlarla ölçülen bir sektör haline geliyor

Flipper dizisinin sonlarına doğru esaret altında kalmaktan depresyona giren yunusun kollarında ölmesiyle birlikte bütün bunların kendisinin yüzünden olduğuna inanan Ric O’Barry günahını temizlemek adına o günden beri kendini bu düzeni yıkmaya verir ve belgeselde anlatıldığı üzere yunusları tüm dünyaya tedarik eden Japonya Taiji’yi bitirmeye çalışır.Yanına yönetmen Louie Psihoyos’u da dahil eden O’Barry öncelikle yasal yolları deneyerek protesto etmeye çalışır ama yerel güvenlik güçleri ve balıkçıların protestocuları bıktırmaya yönelik tutumları yüzünde hiçbir sey yapılamaz hale gelirler.Katliamın yapıldığı koyun milli park alanı içinde olduğu için kimsenin girmesine izin verilmediği için bu katliam tüm dünyadan saklanıyor ve bunu durdurmak için gereken geniş halk kitlelerinin dikkati çekilemiyor.Hal böyle olunca yunuslar adına herşeyi yapmaya hazır olan aktivistlerimiz kurnazca planları sayesinde bu katliama karışan herkesi ters köşeye yatırıyorlar.

flipper

Yunusların yakalanmasına gelecek olursak iki ana başlık altında nedenleri anlatıyor.İlk nedeni dünyanın her yerine yayılmış olan SeaWorld gibi yunusların gösteri yaptığı merkezlerden bu iş için çok büyük talep gelmesi.Her bir yunusun yaklaşık 15000 dolara merkezlere satılması bu işi yapmak isteyenlerin iştahlarını kabartıyor.Tabi bu durum dışarıdan bakıldığında güzel gibi gözükse de gösteri dünyasının aldatıcı düzeninin ardında çok acı bir gerçek yatıyor.Yunuslar dünya üzerindeki tüm canlılar arasında duygu ve düşünce bakımından son derece gelişmiş canlılar olduklarından baskı ve stres altında çok rahatsız oluyorlar.Yüzlerindeki gülümseme sebebiyle her daim neşeliymiş gibi gözükseler de esaret altında kalmak tıpkı insanlardaki gibi bu onları derin depresyona sokuyor.Misal bu merkezlerdeki yunusların hemen hemen hepsinde ülser hastalığının olması konuyu özetlemesi açısından çok çarpıcı bir örnek.Bir hikaye vardır ; açık denizde seyir eden gemiler eğer yunusların kendileriyle yarıştığını görürlerse her zaman yavaşlarlar diye çünkü yunuslar gemilere yenilirlerse üzüntüden depresyona girip intihar edebiliyorlar.İşte böyle duygu yüklü hayvanlardır yunuslar.Bir kaç saatlik gösteri uğruna türlü türlü numaralar yaptırmak insanlığa sığacak bir davranış değil ve insanlar da maalesef bütün bunlardan habersiz çocuklarını alıp mutlu bir gün geçirmek için bu tür gösterilere gidiyorlar.

bscap0000

Okyanusdaki göç yollarından alıkonulup küçücük bir koya hapsedilen yunuslar arasında gösteri merkezlerine götürülenleri geride kalanların akibetini görünce şanslı sayabiliriz.Çünkü geride kalanlar kesilip satılmak için vahşice öldürülüyorlar.Tabi asıl sorun yunus etinin Japonya’da yenilebilecek olarak bilinmemesi.Yani bizde ki gibi kaçak at eti satma durumu gibi birşey.Tamamen arz-talep mekanizmasının bir sonucu.Diğer deniz ürünlerine göre daha ucuz olan yunus eti paketlerinin üstündeki hileli açıklamalarla deyim yerindeyse insanlara kakalanıyor.Bunun harici bir başka sorun da yunus etinin sahip olduğu yüksek miktardaki civa.Çok tüketildiği takdirde ölümcül ve kalıcı hastalıklara yol açabiliyor.Bu gerçeği de devlet ve medya saklayarak insanları kandırıyorlar.Demek ki ekonomik ve sosyal olarak ne kadar gelişmiş diye özendiğimiz Japonlar bile bu tür anti-demokratik yollara başvurabiliyor.Belgeselin diğer bir güzel tarafı da bu.Yunuslar üzerinden bir çok derin konuya parmak basıyorlar.Mesela Japon Hükümetinin Uluslararası Balina Komisyonun’da (IWC) diğer küçük devletlere ekonomik yardım adı altında rüşvet vermesi ve böylece güçlü lobi faaliyetlerini sürdürmesi ülkelerin konu her ne olursa olsun çıkarlarını korumak uğruna neleri yapabileğinin örneği.

bscap0010

Bir belgesel için gerekli olan bilgi alışverişinin yanı sıra çok iyi hazırlanan kurgusu ile hem bu konu hakkında bilgi veriyor hem de sonuna kadar duygu ve heyecanı üst düzeyde tutuyor.Görsel ve işitsel olarak son derece başarılı olan belgesel bu bakımdan geleneksel akademik anlatılarla sıkıcı hale belgesellerden ayrı olarak çok iyi kotarılmış bir belgesel-drama haline geliyor ve türünün arasında en iyi örneklerden biri sayıbilecek konuma geliyor.Sonuç olarak Ric O’Barry ve bu filmde emeği geçen herkes ,çevreci aktivistlerin doğanın dengesine karşı gelenlerin peşini bırakmadığının ve bırakmayacağının en güzel örneği oluyorlar ve her ne kadar oskar rejisi tarafından bile ödül konuşması sırasında sansüre uğrasalar da aktivistlerin koşullar ne olursa olsun bu savaşlarını sürdürüceklerini anlatıyorlar bize.

oscar

11 Nisan 2010 Pazar

Sinemanın En iyi Arabaları

Sinema adına yapılmış tüm listeler gibi bu listede tamamen bana ait olup,kimsenin tesiri altında kalmadan hazırlanmıştır.Her erkek çocuğun en büyük hayallerinden biridir fiyakalı bir arabaya sahip olmak.Hele bir de bu arabalar sinemanın büyüsü içinde daha da efsaneleşmişse insanın içinde büyür de büyür.Tabi bazı filmler arabaları efsaneleştiriyor bazen de arabalar filmleri.Bu liste her iki tarafa da çekilebilecek cinsten.Arabaların başrol olduğu en iyi filmler ya da filmlerdeki en iyi arabalar şeklinde.Ben özellikle eski büyük kasalı amerikan arabalarından hoşlandığım için genellikle onlar yoğunlukta.İşte buyrun listeye;

#20 The Reiver is a Rascal,Steve McQueen is the head Reiver….1905 Winton Flyer

Steve McQueen 1904 Winton flyer Reivers movie car

#19 THE BONNIE & CLYDE "DEATH CAR" 1934 FORD FORDOR DELUXE SEDAN

bonnie clyde

#18 1968 Austin Mini Cooper S MkI [ADO50]…The Italian Job,Austin Powers,Mr.Bean gibi yapımların başrolundeki sevimli minik.

839

#17 XXX (Yeni Nesil Ajan)- 1967 Pontiac GTO

xxx pontiac

#16 Speedracer 1967 Mach 5 Meteor

speedracer

#15 Tucker—1948 Tucker Sedan

1948Tucker

#14 1970 Dodge Charger “Dorn Toretto’s”

Fast and Furious 1970 Dodge Charger stunt car

#13 1958 Plymouth Belvedere (as Fury)

christine

#12 Jurassic Park – 1993 Ford Explorer

jurassic park explorer

#11 Transformers 1977 Chevrolet Camaro Z28

chc001437ff7

#10 1963 Cadillac Series 62 Convertible [6267F]

146

#9 1974 Checker Cab Marathon V8 (Taxi Cab)..Amerikan kültüründe Londra’nın taksileri gibi bir ülkeye sembol olmuş arabalardan biri Checher markalı taksiler.Özellikle efsane Taxi Driver filminde psikopat kahramanımız Travis Bickle’ın geceleri müşteri ararken şehrin tüm pisliklerini yoketme düşüncelerinin tek tanığıdır bu araba.

taxi

#8 1983 GMC Vandura..”My van is fast…”

a team

#7 1970 Volkswagen Bus—Little Miss Sunshine filminin bütün aileyi bir tutan sımsıcak öyküsünün en büyük oyuncusu…

Little miss sunshine 1979 VW transporter

#6 DEVRİM arabası..

Devrim arabası projesi şüphesiz Türkiye tarihinin en büyük pişmanlıklarından biridir.1961 yılında dünya ülkelerinin gerisinde kalmak istemeyen Türkiye’nin son derece kısıtlı imkanlarla altından kalkmaya çalıştığı bir gurur abidesidir Devrim arabası.Zamanında üç tane üretilen ve hiçbir zaman seri üretime geçemeyen Devrim şimdi sadece bir tane kalarak Türkiyenin en büyük keşkelerinden birisi olarak yollarda olması gerekirken müzede duruyor.Filmde geçen sözler çok güzel özetliyor Devrim’in kaderini; “ Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz…”

devrim_1961

#5 1982 Pontiac Trans Am..ya da bildiğimiz adıyla “KITT”.Fazla söze gerek yok..o kendini anlatır….

knight-rider1

#4 Herbie 1963 Volswagen Bettle..kısaca Vosvos..İlk olarak The Love Bug ismiyle başlayan Herbie serisinin başkahramanı.Her ne kadar Hitler’in popülarist projelerinden biri olsa da,Dünya tarihinde barış ve özgürlüğün eb büyük sembolüdür Vosvos….

herbie

#3 1959 Cadillac Ambulance Miller-Meteor Futura…Cadillac Miller-Meteor Car division tarafından çok amaçlı üretilen araçlardan biri Futura.Filmde kullanılan ambulans olarak tasarlanmış versiyonu hayalet peşinde koşan kahramanlarımızın her zaman altında maceredan maceraya koşturdu.

ghostbusters2

12

#2 1981 De Lorean DMC 12….Doktor Emmett Brown başını banyoda çarpıp akım kapasitörünü bulmasaydı bu güzelim araba hiçbir zaman zamandan zamana uçamayacaktı.De Lorean gerçek otomobiller içinde listede en iyisi.

BackToTheFutureLogo

delorean-profile-512

#1 Ve tabiki de canımız ciğerimiz Batman’in karizmasının sebebi BATMOBILE.Gerçi son filmde tankımsı bir araçla karşılaşsak da özellikle film serisinin ilk batmobili en güzelidir içlerinde.Gönül isterki Gotham yaşayıp batmobille piyasa yapalım.

batman-logo-large-view

batmobile

batmobile_4ever

batmobile_500