14 Ocak 2010 Perşembe

Batı ne kadar yahşi? CMYLMZ ve Sineması

115607-yahsi-bati--3

Cem Yılmaz son filmi YAHŞİ BATI ile bir kez daha seyircisinin karşısında.Bu genç yaşında efsane statüsüne erişmiş biri için yeni şeyler ortaya koymak bundan sonrası her zaman risk taşıyacaktı ve öyle de oldu.Zira Yahşi batı ile birlikte daha vizyona girmeden önce bile ortaya çıkan bütün eleştirilerin ve heyecanın temelini hep bu durum oluşturuyor.Sanatsal bir üründen alınan hazzın her yeni ürünle artmasını istemek temelinde kötü birşey değil,ve insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden biri daha iyiyi daha güzeli aramak.Cem yılmaz Leman Kültür'de gösteriler yapmaya başladığı 95'ten bu yana yaptığı işlerde sürekli çıtayı yükseltti ama bir noktadan sonra Cem yılmaz adı kendisinin fiziki varlığının önüne geçerek komiklikle eşdeğer bir hale geldi.Bu durum sanatla uğraşanlar için varoluş sebebi gibi birşeydir.Yapıtlarının kendilerini aşarak yeni bir kimlik kazanması.Ama bu başarı genellikle bir insan hayatı süresinde kazanılırken Cem Yılmaz örneğinde ise yolun başında bu başarıya erişmek çok da iyi bir durum değil.Hele hele sinema açısından baktığımızda daha emekleme aşamasında olan Cem yılmaz için varolan sinema stantartlarının yanısıra isminin standartlarının da sırtına yük olarak binmesi anlamına geliyor.

YahsiBatiyahsi-bati

Cem Yılmaz'ın diğer filmlerine baktığımızda fantastik Türk sinemasının bir çok unsurunu görebiliriz.Bir Türk uzaya gitse ne olur?,taş devrine gitse ne olur?,vahşi batıya gitse ne olur? soruları ekseninde çıkan filmlerinin Türk ve dünya sinemasında ilk olmadığı aşikar.Hayal etmenin başlama noktası "what if" önermesi alternatif evren yaratma konusunda hayli ufuk açıcı.Zaten kendisi de aksini söylemiyor.Eski Türk filmlerinden beslendiğini Gora zamanı Arif-Turist Ömer ilişkisi ile açıklamıştı zaten.Bunda da bir gariplik yok.Zira sinemaya giden veya bu işi yapan herkesin ortak noktası içlerinde yatan sinema anlayışlarının Türk sineması kökenli olması.Bağımsız sinemadan başka bişi izlemem diyip Kemal Sunal filmlerine burun kıvıranların bile geçmişinde "eşşoğlueşşek" repliğine katıla katıla gülmüşlüğü ve okulda sınıfta Kemal Sunal taklidi yapmışlığı vardır.Kimseyi kandırmayalım.Tamam eski Türk filmlerinin iyiliği,kötülüğü,kalitesi,dünya sinemasında nerde durduğu tartışılabilir ama her Türk evladının içinde yer tuttuğunu inkar etmek koca sinema geçmişine bir ihanettir

Neyse Cem Yılmaz da filmlerinde aslında kendi gösterilerinde çokca beslendiği "Türk nereye gitse sırıtır" düşüncesini kendi diliyle anlatıyor.Bunu anlatırken de bir sinema dili yaratmaktan ziyade stand-up tarzı espri anlayışının bir devamı olarak sunuyor bizlere.Sorun da burda ortaya çıkıyor.Tek kişilik gösteri sanatının her ne kadar zor gözükmesine karşın kulandığı yol bakımından kolay olması yani güldürmekten başka hiçbir kuralının olmaması Cem Yılmaz'ı bu günlere getirdi."Güldün mü? güldün.Gülmediysen bana ne.Bitti." gibi özetlenecek anlayışla bütün eleştirileri bertaraf etmesinin yanısıra zaten halihazırda insanları güldürüyor olması başarısının en büyük anahtarıydı.Ama iş sinemaya gelince işler öyle yürümüyor.Sinemayı seven biri için iş gülmekle bitmiyor.Gülmek için giden varsa eyvallah,bir şey diyemeyiz ama eğer sinema yapıtıysa bu, yedinci sanatın kuralları etrafında şekilleniyorsa bir film eleştirilerin merkezi de bu kurallar olmalı.

yahsi_bati_01

Filme gelecek olursak çıkış fikri yukarıda bahsettiğimiz gibi eski olsa da çok iyi kotarılmış bir konu.Böyle bir konuda esas nokta varsayımsal oluşturulan tezatlara uygun düşecek esprilerin seyircide karşılık bulması.Ve bunda da oldukça başarılı.Zira konu ne kadar ilginç olsa da esprilerin zayıflığı Osmanlı Cumhuriyeti'nde olduğu gibi filmi batırabilirdi. Karakterler arasında uyum diğer filmlerindeki gibi son derece iyi.Arif-216-Bob Marley Faruk;Maradona-İskender veya Arif-Taşo gibi bunda da Aziz Bey-Lemi Galip ikilisi komiklik için tezat yaratmada son derece başarılı.Suzan Van Dyke rolü ile Demet Evgar'a ise ayrı bir parantez açmak gerek.Son dönem kadın oyuncuları arasında yeteneği ile her zaman öne çıkan iyi oyunculardan biri ve bu filmde de gayet başarılı bir performans sunuyor bizlere.Nil Karaibrahimgil hüsranından sonra yeteneğin güzellikten önce geldiğini farketti galiba Cem Yılmaz.Diğer karakterlerde Zafer Algöz ve Özkan Uğur içinse fazla söze gerek yok heralde. Arka planda konunun esas kahramanı vahşi batı ve onun klişelerin çok başarılı bir sanat yönetimi ile hayata geçirilmesi filme asıl canlılık kazandıran özelliği.Konu güzel,espriler güzel,oyunculuklar güzel,detaylar güzel ama filmin esas talihsizliği bunları birleştirecek devamlılığın olmaması.Yukarıda da bahsettim Cem Yılmaz'ın stand-up gösterilerindeki gibi daldan dala atlama ve espri çıkartma başarısı burda filmin bir bütün olarak algılanmamasına deyim yerindeyse parçalanmasına neden oluyor.Tabi burda kişinin sinemaya bakış açısı önemli.Gülmek için gidenler açısından sorun yok,bolca güldürüyor(ki bazılarına da bu kadarı bile yetmemiş olabilir.Ne diyeyim stand-up mı bekliyordunuz.)Ama eğer bir komedi filmini içerdiği şakalarla eş tutmuyorsanız, her şeyiyle bir bütün olarak görüyorsanız Yahşi Batı'nın bu yönleriyle aksadığını görebiliriz.

YahsiBati-6 Bir başka konu da filmin türleri ve pazarlama stratejileri ile ilgili.Gora ve Arog gibi yüksek bütçeli gişe filmi olması bir seçimdir,saygı duyulur.Fragmanlarıyla,reklam filmleriyle,sponsorlarıyla pazarlama adına her şey yapılmış ve hatta ileri gidilerek sponsoru için özel sahneler yazılmış.(aksini düşünmek mantıksız bence,Cem yılmaz kesin bunlar sponsor olur, ben yazayım diye yazmamıştır heralde) Neyse bu kadarına eyvallah lafım yok,yüksek bütçeli bir film için pazarlama çoğu zaman senaryo ve oyunculardan daha önemli olduğu bir gerçek.Böyle bir film yapmak Cem Yılmaz'ın seçimidir,saygı duyulur ve tüketime sunulan bir meta gibi sanatsal bir ürün olmasına bakılmaksızın tüketilir.Ama bence asıl olması gereken eleştiri Hokkabaz veya Herşey Çok Güzel Olacak gibi büyük büyük laflar etmeyen samimi filmler yapıp insanların ağzında hoş bir tat bıraktıktan sonra devamını getirmemesi ;sinemaya tutkulu insanların umutlarını bir sonraki Cem Yılmaz filmine taşımasına neden oluyor.Yani kıvrak zekalı Arif ile iyi niyetli sakar İskender arasında bir seçim.İkisinin de ayrı güzelliği var.Ama ben İskender'in hisli dünyasını tercih ederim.

Sonuç olarak Yahşi Batı Gora - Arog doğrultusunda standartı tutturan iyi bir film ama Hokkabaz-Herşey Çok Güzel Olacak doğrultusunda umutları erteleten bir film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder