BEYAZPERDEArtıyor kara çarşaflılar
yurdumun her köşesinde
neden olacak
siyaha boyanıp
kadınlara giydiriliyor
yıkılan sinemalardan
geriye kalan
onca beyaz
perdeSunay AKIN
Sinema'nın olmadığı yerde insanların kimliklerini kaybetmesini bu kadar iyi anlatamazdı kimse ,Sunay Akın dışında.
İnsan önce suya,sonra aynaya , en son perdeye yansıdı..
Suyun olmadığı yerde anlayamaz kimse kendini suda suretini görmeden,
Aynalara yalan söylettirmekle de olunmaz güzel,
Perdelerin beyazını alıp karalara bağlanmakla sadece beyinlere örtülür o perdeler...
31 Ekim 2009 Cumartesi
Beyaz perde
Duygularınız onlar için bir meta
Bugun televizyonda daha once izlemiş oldugum "120" filmini bir kez daha izledim.Milli duyguların iyice tırmandığı şu günlerde tamamen populist amaçlarla ekrana koymak düpedüz şark kurnazlığı.Filmde zaten hali hazırda savaş zamanı çekilen çilelerin,hasretlerin,acıların körün gözüne parmak sokarcasına sömürmesi yetmiyormuş gibi zaten gerilimli hassasiyeti yüksek olan toplumsal duygularımızı iyice tırmandırıyor.Ama bunların hiç biri onlar için önemli değil zira filmde bir çok sahnede özellikle Ermeni çetecilerin gözüktüğü sahnelerde altta Şanlı Bayrak yaz bilmem kaça gönder cebine gelsin tarzı mesajlar çok ucuz numara olmasına rağmen hala revaçta.Biz kendimizi duygularımızla avuturken bazıları bundan nemalanmaya devam ediyor.Bizim duygularımız onlar için sadece 32 kontör anlamına geliyor.
28 Ekim 2009 Çarşamba
27 Ekim 2009 Salı
2009 Altın Portakal kazananlar , kaybedenler
En İyi Film: “Bornova Bornova” - “Kosmos”
En İyi İlk Film: “İki Dil Bir Bavul”
En İyi Yönetmen: Reha Erdem - “Kosmos”
En İyi Senaryo: Onur Ünlü - “Beş Şehir”
En İyi Erkek Oyuncu: Öner Erkan - “Bornova Bornova”
En İyi Kadın Oyuncu: Nergis Öztürk - “Kıskanmak”
En İyi Kurgu: Erkan Tekemen - “Bornova Bornova”
En İyi Sanat Yönetmeni: Zeynep Koloğlu - "Usta"
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Volga Sorgu - “Kara Köpekler Havlarken”
En İyi Yardımcı En İyi Müzik: Mehmet Erdem ile Özgür Akgül - “Deli Deli Olma”
En İyi Görüntü Yönetmeni: Florent Herry - “Kosmos”
Ödül gecelesi ile ilgili sönüklük çok yazılıp çizildi.Yabancı film festivallerinin tüm görkemi ile festival kelimesinin hakkını verecek şekilde ödül gecelerinin düzenlenmesini yıllardır izleye izleye birşey öğrenemedik galiba.Gerek Venedik gerekse Cannes film festivali gibi avrupanın ve dünyanın belli başlı saygın film festivallerini diğerlerinden ayıran bu galiba.Altın portakalda ise aksine sanki zorunluluktan, istenmeye istenmeye yapılıyor havası hakim.Ödül alan sanatçıların giyim kuşamları,konuşma tarzları çoğu yerde de eleştirildi.Biz sanatçı adamız ,rahat adamız tavırları bir noktadan sonra yaptıkları işe,katıldıkları festivale çok da ihtiyaçları yokmuş havası veriyor.Tamam belki bir oscar,bir emmy,bir altın küre ödülleri gibi eğlence odaklı,ihtişamı yüksek yapılmayabilir ama hiç değilse sevilerek yapıldığı izlenimi verilmeli.Ödül vermeye çıkanlar biraz daha gayret edip daha iyi bir sunuş gerçekleştirebilirlerdi mesela.Erden Kıral Jüri başkanlığı yapacak kadar sinemaya emek veren biri olmasına karşın sunuşlarda biraz daha gayret edip daha iyi bir sunuş gerçekleştirebilirdi mesela.Kazanan isimleri cümle içinde belli edip sunmaya devam etmesi ,salondan yükselen sevinç sesleri üstüne cok anlamsız durdu.Tüm festivalde yarışan filmler tek bir şey için orda:kazanmak için.En iyi filmi açıklarken Bornova bornova'ya üvey evlat muamelesiyle cok da istenmeyerek veriliyormu hissi verilen ödülün imajını fena halde zedeledi ve bütün bu eksiklikler biriktikçe her yıl gitgide kötüleşiyor.İnan Temelkuran bir röportajında ,kıyafet konusunda takım elbise giyilmesi ile ilgili böyle bir zorunluluk olsa giyerdim açıklaması yapmış.Yani illa birinin zorlaması lazım.Bu festivallerin onlara rağmen değil,onlar için yapıldığını farketseler; ülke sinemasının dünya sinemasi önünde imajını olusturdugunu anlasalar daha güzel festivaller izleyebiliriz.
Mesela oscara az kaldı.bu iş nasıl yapılır bir baksınlar..hadi and oscar goes tooooooooo....
24 Ekim 2009 Cumartesi
Efsaneler ölmez...2
Türk Sinemasının yaşarken efsane olmuş yönetmenlerinden HALiT REFİĞ yakın zamanda aramızdan ayrıldı.Her kaybediş gibi bu da erken oldu beyazperde için.Onun üstüne sayfalar, kitaplar yazılır ama onu asıl anlatanlar aşağıdaki yapıtları bence.Neler yokki içinde sansürün simgesi olmuş yakılan YORGUN SAVAŞÇI, şimdiki beş para etmez örneğine baktığımızda değerini daha da anladığımız AŞK-I MEMNU,hayvan sevgisinin insan sevgisi ile eşdeğer oldugunu vurguladığı KÖPEKLER ADASI,VURUN KAHPEYE,GURBET KUŞLARI,HAREMDE DÖRT KADIN....daha nice nice türk sinemasının kilometre taşları..Belki fiziken kaybettik ama filmleri her zaman yaşayacak ustanın...
Filmleri
|
|
Don Draper abimiz iyi bir abimizdir..
Reklamcılık aleminin en kral abisi Don Draper yada dizideki genclık ismiyle Dick Whitman yada ona can veren Jon Hamm...Heralde yakın zamanda dizi camiasında rolunu onun kadar etkileyici oynayabilen yoktur ..Gerçi iki sezon boyunca emmy'i kimseyen bırakmayan şimdiden fenomen olmuş dizinin baş karakteri emmy'i bir türlü kapamadı.Ama önümüzdeki yıllarda kesin alacaktır.
Peki bu abimizin ve dolayısıyla dizinin başarısı nelerden kaynaklanıyor?Öncelikle hakkını verelim bir dönem dizisi olarak dönemini yansıtma konusunda kusursuz..İkinci dünya savaşı sonrası soğuk savaşın iyice şiddetini arttırdığı yılları konu alan dizinin yapımcısının açıkladığı gibi beatnik kuşağından sonra, hippi kuşağından önce. yani tam bir geçiş dönemi..Dönem dizisi derken sadece o dönemin kıyafetlerini,arabalarını koyarak dönem dizisi yaptıklarını zanneden yerli yapımcılara göre cok cüretkar bir açıklama..Çünkü anlattığın tam bir geçiş dönemi..Ele alacak,dönemi özetleyecek unsurlar yeteri kadar yokken böyle bir diziyi çekmeye cesaret etmek galiba işin özüneki başarının nedeni.Özellikle lippsisters.com adlı mad men blogunda ki cultural references kısmına bakarsanız detayların diziyi anlamada ne kadar önemli olduğunu görebilirsiniz.
Bir diğer önemli unsur da karakterlerin sağlamlığı.Her bir karakterin yapısında kendi içindeki tutarlığının en üst derecede korunması olaylara verilen tepkilerin önceden tahmin edilebilmesini kolaylaştırıyor.Sanki gerçek hayatımızda da tanıyormuşuz hissini uyandırıyor.Yazının asıl konusu Draper abimizde de bu his en yüksek seviyede.Konu reklamcılık dünyası ekseninde ilerlediği için reklamcılık dünyasının belli başlı yargılarını da sırtlayan karakterler doğruyu söyleme- yalan söyleme ikilemini de taşırken Draper bu konuyla zerre ilgilenmiyor.Yani dizideki en tarafsız adam olduğu kesin.Ne reklamcılığı kötülüyor ne de savunuyor.Sadece şirket-müşteri-tüketici ekseninde yerini cok iyi biliyor , ben işime bakarım arkadas diyor.Belki gerçek hayatta olsa yüzüne tüküreceğimiz , tüüü karaktersiz adam diye itham edeceğimiz kişi modeli gibi gözüksede işin özünde onu sempatik gösteren samimiyeti.Yani hiç bir zaman ben iyiyim dememesi ve kendini savunmaması ya da daha açık tabirle öyle bir çabasının olmaması.Diğer ofis elamanlarının başta pete campbell'in verdiği varolma mücadelesi,birbirine laf sokma çabası o kadar iğrenç oluyor ki coğu zaman kazansalarda hepsinin birer loser olduğunu tescilliyor.
Gerçi Draper da sütten çıkmış ak kaşık değil.Dizinin jeneriğindeki gibi sürekli düşüş halinde ama kaybederken bile gösterdiği karizma takdiri hakediyor.Sonuç olarak izleyin izlettiriniz efenim...
Son olarak Betty yengemiz GQ dergisi poz vermiş.O kadar abiyi övdün,yengeye yan gözle bakmaya utanmıyor musun derseniz söyleyeyim , yenge de taş, devirden galiba:))
23 Ekim 2009 Cuma
Fuck you....
Tek bir kelimenin bütün bir filmin anlamını değiştirdiği görülmemiştir heralde fuck kelimesi dışında.Anlamını öğrendikten sonra çocukluğumda izlediğim bütün filmleri tekrar izlememi, sanki farklı filmi izliyormuşum gibi hissetmemi,kötü karakterlerin de tdk onaylı konuşmadığını anlamamı sağladığı için teşekkürler fuck....
Efsaneler ölmez...
12 Ekim 2009 Pazartesi
Beyazperde Kahramanlarım
Sinema televizyon ile hayatıma girdiğinden beri benim için en büyük tutkularımdan biri olmustur.Kimi zaman sinema salonlarında büyülü perdede , kimi zaman bilgisayar ekranında piksel piksel kimi zamansa televizyon kanallarında reklamlar arası can çekişirken izlediğim bu sanal kahramanlarımı ilk defa burada hep birlikte anmak istedim.Kimler yok ki içinde.Sinema tarihinin ağır topları gerilim üstadıHitchcock usta,charlie chaplin namı değer şarlo,scarface tony montana, ufka bakan guguk kusu , kötülüğün timsali Darth Vader vs vs..hepsi kendi başına birer sinema ikonu olmus filmler,oyuncular,karakterler ve yönetmenler.İlk aklıma gelenler bunlardı,burda olmayan diğer efsanelere de haksızlık yapmak istemem.Bunlar ve diğerleri...Hepsi sinema denilen deryanın içinde susuzluğumuzu gideren bir damla hayatlar...
Thank god for cinema....