Black Mirror son yılların en aykırı, en cesur yapımlarından biri. Şu an emekleme aşamasında olduğumuz her şeyin teknolojiye bağlandığı bir dünyanın çok da uzak olmayan zamanına ait distopik hikâyelerini mükemmel sinematografi ile anlatmasıyla meşhurdu. Teknoloji geliştiriciler geliştirdikleri yenilikleri kapitalizmin doğal sonucu olarak insanların hayatlarını kolaylaştıracağı üzerine pazarlar. Hiç bir geliştirici, önünü göremedikleri bir gelişimin kötü sonuç ihtimalleri üzerinde durmaz, daha doğrusu görmezden gelir. Mesela zamanında atom üzerine çalışan bilim insanları, atomun parçalandığında ortaya çıkan yüksek enerjinin insanlığın faydası için kullanacaklarını düşünerek geliştirmelerini yapıyorlardı. Belki o zamanlar bu yüksek enerjinin kitle imha silahı olarak kullanılabileceğini öngörülmemiş olabilirler ya da bilimsel gelişmeye gömüldükçe işin sosyo ekonomik yönünü göremiyor olabilirler. İşte bu gibi durumlarda her yeni şeyin iyi ve kötü tüm ihtimalleri üzerinden hikâyeler geliştirilebilir. Black Mirror da teknolojik gelişmelerin insan hayatını olumlu olduğu kadar olumsuzu da etkileyeceği üzere harika distopik hikâyeler anlatıyordu. Dediğim gibi son yılların televizyonundaki en cesur yapıtıydı. “Dı” diyorum çünkü bu cesaret beşinci sezon yayınlanana kadardı. Özellikle Netflix’in seriyi satın aldıktan ve son sezonlarını yayınlamaya başladığından beri eleştiriler gittikçe artmıştı. Eleştirilerin odak noktası Netflix’in hedef kitlesi için çok karanlık olan distopik unsurları bir nebze azaltıp, deyim yerindeyse daha kolay hazmedilebilir bir dünya tasviri çizmesiydi. En son yayınlanan 3 bölümlük 5. sezonu ile bu eleştirilerin sesi daha yüksek çıkmaya başladı, başlıkta sorduğum sorunun da cevabı yavaş yavaş belirmeye başladı ve bence son sezonuyla birlikte Black Mirror’un bu güne kadar başarıyla büyüttüğü balon patladı.Peki dizi yapımcıları beşinci sezonda ne gibi hatalara düştü? Bölüm bölüm incelemeye çalışalım;
———SPOILER———
Henüz izlememiş olanların bundan sonrasını okumamasın tavsiye ederim. Bölümler ile ilgili bolca spoiler olacaktır.
STRİKİNG VİPERS
3 bölümün içinde bence en vasat bölüm. Teknolojik distopya anlamında daha önce işlenen, duyguları da aktaran sanal gerçeklik konusu yeni hiçbir söylemeden tekrar konu edinilmiş ve hikâyenin küçük bir parçasıymış gibi bir anlatı aracı olarak resmedilmiş. Bildiğiniz üzere önceki bölümlerde teknolojik distopya hep ön plandaydı ve asıl anlatılmak istenen hep oydu. Ama bu bölümde Striking Vipers adındaki mortal kombatvari oyunu sanal gerçeklik ile oynayan iki eski arkadaş, duygu aktarımı ile birbirine karşı hislerinin değişmesi anlatılmış. Ama bunu yaparken de neredeyse bölümün ortasına doğru yapıyor. Öncesinde orta yaş bunalımı geçiren bir çift imajı çizilerek sonrasında yaşanılacak olayların sanki bir nedeniymiş gibi sunulmuş. Halbuki eski Black Mirror kafası olsa, bu olayı en başta verir ve sanal gerçeklik ile gösterilen şeyin ne kadar gerçek, neye göre gerçek olduğu sorularını önümüze fırlatırdı. Çünkü diğer bölümler hep kafamızda bir çok soru işareti yaratarak biterdi, izleyicileri gerçeklik konusunda sorgulamaya iterdi. Oysaki bu bölümde sorgulatacak herhangi bir cesur soru yoktu Sadece sanal gerçeklik ile duyguları değişen iki heteroseksüel erkeğin ilişkisi vardı. Sonunu da herkes istediği alır, herkes mutlu olur mottosu ile bitirerek sanki sıradan hollywood bilim kurgu hikâyesini izliyormuş gibi utanmadan tüm klişeleri önümüze sunarak yaptılar. Son ana kadar hikâyede bir kırılma, bir twist (şaşırtma) bekledim ama dediğim gibi klişe yumağı şeklinde bitiverdi.
SMİTHEREENES
Teknolojik distopya açısında en zayıf bölümüydü, hatta daha ileri gidecek olursak bırakın distopyayı bariz bir kamu spotu tadındaydı. Ama garip bir biçimde en sevdiğim bölüm de bu oldu. Eğer bir Black Mirror bölümü değil de, başka isimli dram-gerilim filmi izliyor olsaydı oldukça başarılı, güzel bir film derdim. Bunu yaratan da ustaca artan gerilimi ve oyunculuklarının başarısı diyebilirim. Bölüm kısaca, geçmişinde büyük bir sır barındıran Chris’in (Andrew Scott), en büyük sosyal medya sitesinin sahibi Smithereenes firmasının genç yaratıcısı Billy Bauer ile görüşmek için firmanın bir stajyerini kaçırması ile başlıyor. Bir anda uluslararası krize dönüşen olay, sosyal medyanın da dahil olmasıyla büyüdükçe büyüyor.
Bölümün tek teknolojik distopya bölümü Chris’in kim olduğu ve geçmişinde neler barındırdığını polislerden önce şirket yetkililerin sosyal medya ile daha hızlı erişiyor olmasından ibaret. Tabi bu bir gelecek distopya tasviri değil, zira günümüzde de herhangi bir sosyal medya sitesi bu bilgileri depoluyor ve bizim dışımızda istediği zaman ulaşabiliyor.
Uzak değil daha yeni, Trump’ın seçim sürecinde facebooktaki yaklaşık 50 milyon kişinin kişisel verilerini izinsiz olarak kullanan analiz şirketi Cambridge Analytica skandalı’nın dumanı üstünde. Yine aynı şekilde Edward Snowden, Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi’nin dünyadaki herhangi bir kişinin kişisel bilgileri istediği zaman ulaşabileceğini ortaya çıkarmış ve bir anda dünya gündemine oturmuştu.( Bu konu aslında çok önemli, eğer izlemediyseniz 2014 yapımı Citizenfour belgeselini izlemenizi tavsiye ederim.)
Bölüme gelecek olursak, uluslararası kaosa neden olan kaçırma olayı sayesinde Chris, Billy Bauer ile görüşme fırsatı yakalıyor ama bu görüşme karşılıklı konuşmadan çok Chris’in iç dökmesi amacında olduğu ortaya çıkıyor. Bir trafik kazasında sonradan alkollü olduğu ortaya çıkan birinin Chris’in ve kız arkadaşının bulunduğu arabaya çarpmasıyla kız arkadaşını kaybeden Chris, gerçeği telefonda Billy Bauer’e itiraf etmek istemektedir. Kazanın esas sebebi, seyir halindeyken Chris’in telefonuna gelen sosyal medya bildirimine bakması ile dikkatinin dağılmasıyla gelen arabayı fark etmemesidir. Yani Chris’e göre esas suçlu kendilerini telefon bağımlısı yapan sosyal medya şirketinin sahibidir. Billy Bauer ise bu durumu kabul eder, insanları sitede daha çok tutmak, daha çok paylaşım yapması için ekiplerinin bunun için çalıştığını, dahası bunu engelleyecek gücünün olmadığını itiraf eder.
Bölüm bu konuşma sonrası içi rahatlayan Chris’in rehinesini serbest bırakması ve akabinde polisin müdahalesi ile yargısız infaz edilmesiyle bitiyor. Diğer iki bölümün aksine daha depresif biten bölüm mutlu sonla bitmediği için diğerlerinden iyi anlamında bir adım öne çıktığını söyleyebilirim
Bölüm bu konuşma sonrası içi rahatlayan Chris’in rehinesini serbest bırakması ve akabinde polisin müdahalesi ile yargısız infaz edilmesiyle bitiyor. Diğer iki bölümün aksine daha depresif biten bölüm mutlu sonla bitmediği için diğerlerinden iyi anlamında bir adım öne çıktığını söyleyebilirim
Rachel, Jack ve Ashley Too
Sezonun bence en zayıf halkası. Ünlü şarkıcı Miley Cyrus’u kadrosunda barındırdığından en fazla reklamı yapılan bölümüydü. Hâl böyle olunca en iyi bölümünün bu olduğunu düşündürtmüştü. İmdb’de de 6 puan ortalamasıyla Black Mirror külliyatındaki en düşük puanlı bölüm olarak ters rekor kırdı diyebiliriz.
Bölümdeki teknolojik gelecek tasviri nispeten daha yüksek ama hikâyesindeki boşluklar ve aksayan temposunun üstüne kendi personasının basit bir karikatürünü yansıtan Miley Cyrus’un iticiliğiyle iyice izlemesi zor bir seyirlik haline geliyor. Pop müzik camiasında yaratılan suni idollerin genç insanların hayallerini sömürerek manipule etmesini anlatmak yerine pop idolü “aslında iyi insan ama arkadaş çevresi kötü” minvalinde bir yapıya oturtulması inandırıcılıktan oldukça uzak. Özellike Miley Cyrus’un kendi kariyeriyle paralellik kurulduğunda, kariyerinin ilk başlarında Hannah Montana ile başlattığı masum şarkıcı imajını, son yıllarda “seks satar” pazarlama strateji ile farklı bir kitleye yönelmesine baktığımızda aslında dizide acımasız olarak eleştirilen “şey”in tam anlamıyla kendi olduğunu anlamak zor değil.
Black Mirror’un Televizyonda Yaptığı Devrim Sona Mı Erdi?
Sonuç olarak bu son 3 bölümlük sezon maalesef beklentilerimizi karşılamamış olup, daha da ötesinde Black Mirror’ın önceki mirasından da bir miktar çalan sezon olmuştur. Bazı eleştirmenler bu sezonu, diğer sezonlardan fikir anlamında farkı olmayan, düşük tempolu bir devam sezonu olarak nitelendirdi. Bana kalırsa hem görsel hem de içerik anlamında önceki sezonlarda kat be kat kötü bir sezon var karşımızda.Düşük tempolu devam bölümleri demek bence önceki bölümler hakaret anlamında gelir diye düşünüyorum.
Bu arada dizi için hem Türkiye’de hem de yurt dışında yapılan reklam kampanyalarındaki videolar dizinin kat ve kat üstünde mükemmel işler. Black Mirror bölümlerinin alamet-i farikası, izleyiciyi ters köşe yapan vurucu twistlerin sezon bölümlerinde olmayıp bu iki kısa tanıtımda da olması eleştirilerimizi özetler nitelikte.. Belki bu bölümlerdeki hikâyeleri biraz daha büyütüp bölüm haline mi getirselerdi diye insan düşünmüyor değil? Özellikle Rudy Mancuso’nun kendi müziği ile birleştirdiği hikâye fevkaladenin fevkinde. Kesinlikle izlemelisiniz.