Her sene olduğu gibi bu sene de soğuk kış
günlerinde içimizi ısıtacak !f İstanbul Bağımsız filmler festivali yine dopdolu
bir programla karşımızda. İstanbul’da 15 Şubat’ta başlayacak festivalde 36 ülke
ve 120 yönetmenden toplamda 111 film izleyiciyle buluşacak. Bu kadar çok
seçeneğin bulunduğu bir seçkide eminim herkesin tek derdi hangi birine gitmek
olacaktır. Her sene olduğu gibi yine bu sene de sizi bu dertten kurtarmak adına
naçizane yorumlarımla kaçırmamanız gereken filmleri listelemeye çalıştım. Tabi
şunu da söylemek gerek, bahsettiğim filmler dışında diğer filmlere gitmenize
gerek yok gibi bir çıkarım kesinlikle yapmayın. Gönül isterdi ki sınırsız
imkanlarımız olup tüm filmleri izleyebilelim, lakin bu mümkün olmadığından
özellikle benim gibi mesai saatleri dışındaki seanslara hapsolmuş biri olarak
mümkün olduğunca en çok merak ettiklerime gitmeye çalışıyorum. Belki de bu
liste benim gibi olanlar için daha kıymetli olacaktır. Şimdiden herkese keyifli
seyirler.
1-Mr. Gay
Syria (Yön: Ayşe Toprak)
Almanya,
Türkiye, Fransa - 2017 - 85' - Renkli - DCP – Arapça
Suriyeli mülteci konusu en az bizim ülkemiz
kadar dünyanın en önemli konularından biri. Savaş nedeniyle yerlerinden
yurtlarından ayrılmak zorunda kalan milyonlarca Suriyelinin içlerinde sayısız
hikâye mevcut. Bunlardan biri de iki eşcinsel mültecinin hikâyesi Mr. Gay Syria’nın konusu oldukça ilginç.
Mülteci olmanın zorluğunun yanı sıra cinsel kimliklerinin kabul edilmediği bir
ortamda hayallerinin peşinde koşan iki Suriyelinin hikâyesi hem LGBTİ adına hem
de savaş karşıtlığının ortak kesişim kümesinde bir yapım.
2-Sevmek
Zamanı (Yön: Metin Erksan)
Türkiye
- 1965 - 84' - Siyah Beyaz - DCP – Türkçe
Metin Erksan’ın 1965 yapımı Sevmek Zamanı
çoğu otoriteye göre ülke sinemamızın en iyi aşk filmlerinden biri kabul edilir.
Yakın zamanda bazı firmaların da desteğiyle eski filmlerin restore edilerek
yeniden vizyona sokulmasının son örneği olarak Sevmek Zamanı , Mimar Sinan
Üniversitesinin öncülüğünde restore edilerek festival seyircisiyle buluşuyor.
Benim gibi eski efsane filmleri sinemada izleyemediği için üzülen bir
nesildenseniz bu fırsatı kesinlikle kaçırmamanızı tavsiye ederim.
3-Human Flow
(Yön: Ai Weiwei)
ABD -
2017 - 140' - Renkli - DCP – İngilizce
Ai Weiwei Çin modern sanatının şu an için
dünya çapında öncüsü diyebiliriz. Muhalif görüşleri sebebiyle de Çin Hükümeti
ile sürekli mücadele halinde. Yapıtlarında da görülebilecek üzere güncel
konular üzerinden politik mesajlar vermeyi seven bir sanatçı Weiwei. Şu an dünya gündeminin kanayan yarası
denilebilecek mülteci sorununa çarpıcı bir bakış sunduğu Human Flow
belgeselinde Afganistan’dan Meksika’ya 23 ülkede yerlerinden ayrılmak zorunda
kalan insanların hikâyelerine odaklanıyor.
4-Lady Bird
(Yön: Greta Gerwig)
ABD -
2017 - 94' - Renkli - DCP – İngilizce
Greta Gerwig şu an bağımsız sinemanın en
popüler sinemacısı diyebiliriz. Frances Ha ile gönüllerde taht kuran Gerwig
sonrasında da başarılı yapımlarda yer alarak bilinirliliğini ve sempatisini
arttırdı. 2008’de Nights and Weekends filminde Joe Swanberg ile paylaştığı
yönetmenlik koltuğuna bu kez ilk defa tek başına oturuyor ve çoğu yönetmene
nasip olmayacak bir şekilde bu ilk denemesinde
en iyi yönetmen ve en iyi film Oscar adayı olması filmi daha da meraklı
kılıyor. Diğer aday filmler ve yönetmenler arasında her ne kadar şansı az da
olsa, akademinin filmini ve kendisini aday yaparak onurlandırması, akademinin
gelecekte ondan çok şeyler beklediğinin bir kanıtı niteliğinde. Ayrıca filmin
başrolü Saoirse Ronan’a da bir parantez açmak gerek. Daha 23 yaşında olmasına
karşın şu an üçüncü Oscar adaylığını kazanmış durumda. 2008 yılında 14 yaşında
Atonement filmi ile en iyi yardımcı oscarı adaylığı ile başlayan kariyerinde bu
seneki adaylar arasında güçlü konumda. Oscarların habercisi sayılan Altın
kürelerde de en iyi kadın oyuncu ödülüne sahip olması da bu kanıyı
güçlendiriyor.
5-Last Flag Flying
(Yön: Richard Linklater)
ABD -
2017 - 125' - Renkli - DCP – İngilizce
En sevdiğim filmler listemin içinde yer alan
Before serisi ve Boyhood filminin yönetmeni Richard Linklater yeni filmi Last
Flag Flying’de, Vietnam’da savaşan üç arkadaşın kutsal bir görev için bir araya
gelmesini anlatıyor. Steve Carell’in hayat verdiği Larry'nin Irak savaşında
kaybettiği oğlunun cenazesini gömmek için bir araya gelen ekibin diğer üyeleri
Bryan Cranston ve Laurance Fishburne.
Linklater, Carell, Cranston ve Fishburne. Bir filmi izlemek için dört
önemli etken bu filmde mevcut. Özellikle Carell’in performansını çok merak
ediyorum. Komedi filmleri ile tanınan kişilerin kariyerleri ilerledikçe dram
rollerde başarıyı yakalaması zor görünen bir durumdur. Çünkü izleyici kendi
zihninde kişiyi komedi ile birleştirdiğinden perdeye yansıyan dramaya çoğu
zaman yabancılaşarak içselleştirememesi en büyük handikaplardan biridir. Kemal
Sunal’ın son dönem kariyerinde bunu başararak dram yönü ağır basan
performanslarını görebiliriz. Carell de
son yıllarında başarılı drama performansları göstererek sadece komedi yapmadığını
kanıtladı diyebiliriz.
6-Dark River
(Yön: Clio Bernard)
Birleşik
Krallık - 2017 - 89' - Renkli - DCP – İngilizce
Dark River’ın yönetmeni Clio Bernard’ı ilk
olarak 2013 yapımı filmi Selfish Giant ile tanımıştım. Hatırlıyorum ilk
izlediğimde karnıma yumruk yemiş gibiydim. O zaman kadar herhangi bir film beni
bu kadar etkilememişti. İngiliz işçi sınıfının günlük varoluş kaygılarına
odaklanan filmde büyümek zorunda kalan çocukların hikâyesini o kadar gerçekçi
anlatıyordu ki sosyal gerçekçi sinemacı bayrağını Ken Loach’dan devralmış
gibiydi. Bu filminde de yine Kuzey İngiltere’nin kasvetli hayatında işçi
sınıfına odaklanıyor. Bu ismi bir kenara yazın, ne çekerse mutlaka izlemeye
çalışın.
7-Rumble: The Indians Who Rocked The
World (Yön: Catherine Bainbridge, Alfonso Maiorana)
Kanada
- 2017 - 103' - Renkli - DCP – İngilizce
!f İstanbul’un en sevdiğim bölümü
kesinlikle !f music seçkisi. Eğer bir de sevdiğim müzikten bir yapım varsa değmeyin
keyfime. Bir taşla iki kuş, hem perdede bir sinema filmi izlemek hem de müzik
dinlemek. Bu seneki seçki belki diğer yıllara nazaran sayıca az olsa da hayli
önemli yapımlar mevcut. Yakın zamanda kaybettiğimiz David Bowie’nin son beş
yılındaki eserlerine odaklanan “David Bowie: The Last Five Years”, Iggy Pop ve
Queens of the Stone Age’den Joshua Homme’nin ortak albüm çalışmasını anlatan “American
Valhalla”, Betty Davis’in müzik dolu yolculuğunu anlatan “Betty: They Say I’m
Different” gibi çok önemli isimleri anlatan yapımlar var. Ama bunların içinde
en merakla beklediğim Rumble: The Indians Who Rocked The World. Amerikan
yerlilerinin rock, r&b, jazz gibi müzik türlerine yaptıkları katkıyı
anlatan yapım, gitarda ‘feedback’ ve ‘distortion’ın ilk defa kullanan rock
gitaristi Link Wray’in Rumble şarkısının ekseninde Amerikan yerlilerinin müziğe
etkisini gözler önüne seriyor.
8-Ara Güler,
Once Upon a Time Istanbul (Yön: Samuel Aubin)
Fransa,
Türkiye - 2017 - 51' - Renkli - DCP - Fransızca, Türkçe
Amatör
fotoğrafçılıkla da ilgilenen biri olarak benim tapma derecesinde sevdiğim Ara
Güler’in belgeseli kesinlikle ve kesinlikle kaçırılmaması gereken bir yapım.
Her ne kadar İstanbul’un son yıllarda seveni pek kalmasa da, her geçen gün
kentin kültürünün katledilircesine ranta gittiği şu günlerde eski İstanbul’a
özlem duyanların bir nebze kendini iyi hissedebileceği bir zaman yolculuğu. Hem
de öyle bir zaman yolculuğu ki Delorean’ın direksiyonunda 50 yıldan fazla
süredir İstanbul’un her halini fotoğraflayan bir efsane; Ara Güler.
9-Phantom
Thread (Yön: Paul Thomas Anderson)
ABD -
2017 - 130' - Renkli - DCP - İngilizce
Paul
Thomas Anderson’un 1950’lerin Londra’sında moda dünyasına bakış attığı filmi
Phantom Thread akademi ödüllerinde de en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi
erkek oyuncu gibi majör dallarda adaylığı bulunuyor. Ama bu filmi daha özel
kılan durum ise Daniel Day Lewis’in filmin çekimleri sırasında emekliliğini
açıklamasıyla filmin önemini bir anda tavan yapmasına sebep oldu. Daniel Day
Lewis umarım bu sözünde durmaz ve en kısa sürede tekrar sinema dünyasına geri
döner.
10- 78/52:
Hitchcock's Shower Scene (Yön: Alexandre O. Philippe)
ABD -
2017 - 91' - Siyah Beyaz - DCP - İngilizce
Bir
film sahnesi üzerine koca bir belgesel film çekilir mi demeyin, söz konusu
Alfred Hitchcock ve Psycho filminin efsane duş sahnesi ise mümkündür. Neredeyse
filmin de üstüne çıkan sinema tarihinin bu en ikonik sahnesi üzerinden sinema
sanatına dair mükemmel bir belgesel.
Dostoyevski’nin
Gogol’un Palto adlı öyküsüne atıfta bulunarak hepimiz Gogol’un paltosundan
çıktık diyerek Gogol’u rus edebiyatının yapıtaşı olarak övmesine paralel filmin
tanıtımında kullanılan ‘hepimiz Hitchcock’un paltosundan çıktık’ sözü o kadar
gerçek bir sözdür ki, sadece korku-gerilim sinemasının değil, tüm türlerin,
sadece Amerika sineması değil dünya sinema
sanatının yapı taşlarından biridir Alfred Hitchcock.
Bonuslar
11-The Death of Stalin (Yön: Armando Iannucci)
12-The Distant Barking of Dogs (Yön: Simon Lereng Wilmont)
13-How To Talk To Girls At Parties (Yön: John Cameron
Mitchell)
14-A Fábrica de Nada (Yön: Pedro Pinho)