19 Haziran 2016 Pazar

Yeni Dalga'dan Bir Esinti; Bande à Part

-Konuşacak bir şey yoksa, bir dakika sessiz kalalım.
-Bazen gerçekten çok salak olabiliyorsun.
-Sessiz bir dakika uzun bir zaman olabilir. Gerçek bir sessiz dakika sonsuza kadar sürer.
Sinema tarihinde iki erkek bir kadın triosu arasında geçen aşk üçgeni konusunda en önde gelen filmlerden biridirBande à Part. Godard sinemasınının da en çok sevilen filmlerinin başında gelir. Bir kadın etrafında iki erkeğin güzellik simgesi kadını kapma çabalarını çok güzel resmeder Godard. Tabii burada güzelliğin ete kemiğe bürünmüş hâli olarak da Godard’la özdeşleşmiş, -şahsi kanaatim- sinema dünyasının en güzel aktristi Anna Karina’yı, Odile olarak izleriz. Konu olarak, Arthur ve Franz oldukça yakın iki dostturlar. Kısa yoldan zengin olmak için başlarına ne gelecekse gelsin bir soygun yapma isteğindedirler. Franz, Odile ile tanışır ve Odile’in büyükannesinin evinde yüklü miktarda bir para olduğunu öğrenir. Odile’i de bunun için ikna ederler. Ancak her şey yolunda gitmeyecektir. Bu filmin Yeni Dalga akımında ve Godard sinemasında çok büyük yerinin olmasının ötesinde başka sinemacılara da yaptığı katkılar yadsınamaz. Franz, Arthur ve Odile’nin efsanevi Louvre koşusunun, yıllar sonra bir başka usta Bernardo Bertolucci’nin The Dreamers (2004) filminde zaman olarak egale edilmesi, Godard ustaya saygı duruşunun çok güzel bir örneği. Quentin Tarantino’nun yapım şirketinin adını “A Band Apart” koyması da filmin her yaştan ve türden yönetmeni nasıl etkilediğinin ispatı niteliğinde.
Godard’ın diğer filmlerinde de olduğu gibi bu filmde esas başrol yine Paris’tir. İhtişamlı cafelerinde üçlümüzün yapmış olduğu felsefik sohbetler filmin en keyifli bölümleri. Bir dakikalık sessizlik sahnesi de yine sinema tarihinin en efsaneleşmiş sahneleri arasında. Felsefik replikleriyle, ünlü edebiyat eserlerine atıflarıyla, müzikleriyle ve Godard’ın nevi şahsına münhasır çekim teknikleriyle, Yeni Dalga akımının en güzel filmlerinden biridir Bande à Part.

*
Share/Save/Bookmark

Yeni Dalga'dan Bir Esinti; Vivre Sa Vie

-Aşkın, hayatın tek gerçeği olması gerekmiyor mu?
-Bunun için, aşkın hep aynı gerçeği işaret etmesi gerekir.
Vivre Sa Vie, Türkçeye çevrilen tam adıyla Hayatını Yaşamak: On İki Tablodan Oluşan Bir Film, Yeni Dalga akımının öncülerinden Jean-Luc Godard’ın sinematografisindeki temel taşlardan biridir. 1962 yapımı filmde Godard’ın kült oyuncusu Anna Karina, hayatından kesitler izlediğimiz Nana’ya hayat vermektedir.Yeni Dalga akımını diğer sinema akımlarından ayıran özelliklerinin başında anlatılan hikâyelerin kurmacadan çok gerçek hayattan beslenmesi kuralı gelir. Hatta anlatılanların belgeselvari bir şekilde öyküler yerine gerçek olayların kaydı olarak gösterimidir. Vivre Sa Vie’de de uzun adında belirtildiği gibi Nana’nın on iki bölümde yaşamından kesitler izleriz. Genel anlamda öykü bütünlüğü aranmadan sırayla ilerleyen bu bölümlerde hayatına ortadan dâhil olduğumuz Nana’nın hikâyesinin büyük resmini görmeye çalışırız. Nana’nın hayatının şifrelerini çözmeye çalışmamız da bir başka Yeni Dalga kurallarından birinin sonucudur. Kuram olarak bu akıma dâhil olan yönetmenler pasif izleyici kavramına karşı çıkarlar ve izleyicinin de aktif bir biçimde filme kafa yormalarını isterler. Bu düşüncenin bir uzantısı olarak da bahsettiğim şekilde Nana’yı nihai sonuna götüren etmenleri düşünür, onunla birlikte hayatı yaşamanın(!) ne demek olduğu hakkında kafa yorarız.
İkinci Dünya Savaşı sonrası tüm Avrupa ülkelerinde yaşanan ekonomik çöküşün ardından toplumsal dinamiklerin bozulması, Yeni Dalga filmlerinin hikâyelerini oluşturuyordu. Hayatını yaşamak uğruna ailesinden uzaklaşan Nana için ekonomik refah çok önemliydi. Zira istediği, hayalini kurduğu hayat için ekonomik özgürlüğüne sahip olması gerekiyordu. Oysa tüm toplumu etkisi altına alan ekonomik darboğaz Nana’nın bırakın hayallerini, normal hayatını da yaşanmayacak durumlara sokuyordu. Bundan kaçış olarak da gençliğinin ve güzelliğinin uzantısıyla kendisini fuhuş dünyasında bulması kaçınılmaz bir sondu onun için. Ekonomik özgürlüğünü elde etmek isteyen bir kadının, kendini ekonomi çarkına sadece bir et parçası olarak kabul ettirebilmesi, o dönemin maalesef en büyük toplumsal açmazı olarak Godard’ın belgeselvari kamerasıyla ölümsüzleşiyor. 


*
Share/Save/Bookmark

18 Haziran 2016 Cumartesi

Foley, Ortam Sesi Oluşturma Sanatı

Foley, film montajı sırasında  sahnelerde geçen seslerin stüdyo ortamında başka materyallerle tekrar kaydedilmesine denir. Sinema sanatı her ne kadar salt görüntü sanatı gibi algılansa da, en az görüntü kadar ses de çok önemlidir. Hatta kimi görüşe göre de, görüntüden daha önemlidir. Konu ile ilgili çok güzel mini belgeseller mevcut. Keyifli izlemeler.


The Foley Artist from Feast Films on Vimeo.



*
Share/Save/Bookmark

5 Haziran 2016 Pazar

Koş Babam Koş – Sinemanın En İkonik Koşma Sahneleri

Koşmak denince TDK’ye göre “adım atışlarını arttırarak ileri doğru hızla gitmek” açıklamasına sığmayacak sayısız örnek vardır sinema tarihinde. İnsanın en temel davranış türlerinden biri olan koşma eyleminin, merkezine insanı oturtan bir sanat dalı olan sinemada ortaya konan yapımların pek çok sahnesinde yer alması da elbette doğaldır. Aşağıdaki naçizane seçmeye çalıştığım listede, beni ilgili sahneleri ve filmleri seçmeye iten en büyük etken, sahnenin veya filmin popüler kültürde yaratmış olduğu etkidir. Sinema sanatının diğer sanat dallarına nazaran geniş kitleler üzerinde etkisinin bu kadar fazla olması, şahsi olarak  sinema sanatına vurulmamın başlıca nedenidir. Mesela Fellini’nin unutulmaz filmi La Dolce Vita‘da (1960) Paparazzo karakterinin magazin gazeteciliği literatürüne “paparazzi” kavramını sokması, filmin sinematografik güzelliğinden öte, popüler kültürdeki etkisini de gözler önüne seriyor. Yine aynı şekilde The Godfather (1972) filmi sonrası İtalyan mafyalarının çizgili takım elbiseler giymesi gibi saymakla bitmeyecek  örnekler  mevcuttur.  Aşağıdaki sahne ve filmleri seçmemdeki en büyük sebep de budur. Diğer listelerimde de belirttiğim gibi bu listeye girmemiş sayısız güzel sahne vardır ama başlıkta da vurguladığım gibi sahneleri seçme kriterim, ikonik olmalardır. Unutulmaz koşma sahneleri içeren filmlerden oluşan bu listeyi oluştururken bir diğer kıstasım da filmlerde yer alan koşma eyleminin, kaçma dürtüsünün bir parçası olmamasıydı. Dolayısıyla varoluşsal bir kaygıdan çok estetik kaygısı güden örnekleri bulmaya çalıştım. Birkaç örnek dışında hepsi bu bahsettiğim kıstaslara uyuyor.  Kronolojik olarak sıraladığım bu listeyi umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar.
  • North by Northwest (Yön: Alfred Hitchcock – 1959)
Hitchcock ustanın en iyi filmlerinden biri olan 1959 yapımı casus klasiği North By Nortwest’de Cary Grant’in canlandırdığı Roger Thornhill, sinema tarihinin en ikonlaşmış koşuşunu yapar. Yanlışlıklar sonucunda kendini casusluk girdabının içinde bulan Thornhill’in bu koşuşturmacasına odaklanan film, Hitchcock sinemasının en önemli yapıtlarındandır. Hatırlayanlar bilir, Arizona Dream’de (1992) de bu sahneye atıfta bulunan oldukça komik bir taklit sahnesi vardır.

  • Jules et Jim (Yön: François Truffaut – 1962)
Jules et Jim, bir kadın ve iki erkek arasındaki aşk üçgeni söz konusu olduğunda sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri kabul edilir. İki erkeğin bir kadını, kadının ise iki erkeği koşulsuz sevebilmesini dolambaçlı yollara sapmadan bu kadar basit anlatabilen başka bir film yoktur diye düşünüyorum. Bunu da ancak Truffaut gibi bir usta yapabilirdi. Jules, Jim ve Catherine’in birlikte umarsızca koşmaları da romantizmin doruk noktalarındandır.

  • Bande à Part (Yön: Jean Luc Godard 1964) / The Dreamers (Yön: Bernardo Bertolucci-2004)
Beni bu listeyi yazmaya iten iki benzer sahne. Bande à Part’taki (1964) efsane Louvre Müzesi koşusunun kırk  yıl sonra Bertolucci ustanın elinde yeniden çekilmesi, Godard ustaya saygı duruşunda bulunulması bakımından çok önemli. Her iki film de sırf bu sahneleri için tekrar tekrar izlenilesidirler.

  • Boş Çerçeve (Yön: Ertem Eğilmez – 1969)
Hülya Koçyiğit ve onun zarif koşuşu... Sahne gereği yaralı ve acı dolu olup bir o kadar da naif bir şekilde perdeye taşınması  gerçekten güzel. Yeşilçam sinemasının melodramik atmosferini iliklerine kadar işleyen yapımdaki bu sahne,  acı çeken ama gururundan taviz vermeyen kahramanların  genel bir temsilidir adeta.
  • Il Buono, Il Brutto, Il Cattivo (Yön: Sergio Leone - 1969)
Spagetti Western türünün en iyilerinden kabul edilen ve ülkemizde  İyi, Kötü ve Çirkin adıyla bilinen filmin üçlüsünden, nam-ı diğer Çirkin’in Tuco’nun (Eli Wallach), filmin finalinde altınlarını bulmak için mezarlıkta oradan oraya koşuşu efsanedir. Sinemayla ilgisi olmayan hemen herkesin melodisini bildiği, Ennio Morricone imzalı Ecstasy of Gold (Altın Sarhoşluğu) müziğiyle özdeşleşmiş bir sahnedir bu. Bu sahneyi ve müziği duyunca, insanda ister istemez sonrasında Creeping Death çalacakmış hissiyatı uyandırır (metalciler anladı). Pavlov’un köpeği için zil neyse, Metallica’cılar için de bu müzik ve sahne aynı etkiye sahiptir.
  • Rocky (Yön: John G. Avildsen – 1976)
Koşma sahnesi denince akla ilk gelen, bu sahnedir kesinlikle. Şahsi sinema listeme göre en sevdiğim film deyip diğer filmlerime haksızlık yapmayacağım ama en sevdiğim üç filmden biridir Rocky. Özellikle serinin ilk filmini diğer filmlerinden ayrı yere koyarım. Sinema tarihinin en gaza getiren sahnesidir Rocky Balboa’nın bu koşma sahnesi. Özellikle filmin ana damarını oluşturan, varoşlardaki umutsuzların umudu olma durumunu en güzel özetleyen sahnedir. Yediden yetmişe tüm mahalle halkının Rocky’e destek olmak için onu motive etmeleri oldukça güzeldir.
  • Kibar Feyzo (Yön: Atıf Yılmaz – 1978)
Şener Şen koşuşu hakkında çok da bir şey anlatmaya gerek yok sanırım. Nevi şahsına münhasır sinemamızın en ikonik oyuncusundan en ikonik koşma stili çıkması son derece normaldir. Beden temelli mizahın güzel örneğidir.
  • Once Upon a Time in America (Yön: Sergio Leone – 1984)
Sergio Leone’nin 84 yapımı efsane ötesi filmi Once Upon a Time in America’da (1984)  sinema tarihinin en acıklı sahnesi denilebilecek bu sahnede küçük kahramanlarımız, çete savaşlarında pusuya düşer. Hepsinin canhıraş bir şekilde kaçıştıkları sahnede içlerindeki en küçük çete üyesinin vurulup ölmesi, filmin duygusal sahnelerinden biridir. Diğer yandan arka planda yine Morricone ustanın eşsiz müziği yer alır.
  • Mauvais sang (Yön: Leos Carax – 1986) / Frances Ha (Yön: Noah Baumbach – 2012)
Yine son yılların en gözde filmlerinden Frances Ha’daki, en iyi dans sahneleri (link gelecek. GK) listeme de girmiş olan sahneden söz etmek istiyorum. Çünkü bu sahnede Greta Gerwig hem koşuyor hem de dans ediyor. Toprağı bol olsun, David Bowie’nin “Modern Love” şarkısıyla New York sokaklarını arşınlayan Frances’in bu koşuşu, 86 yapımı Leos Carax’ın Mauvais Sang filmindeki Dennis Lavant’a saygı duruşuydu aslında. Hayatının keşmekeşinde gün içerisinde umutsuzluğa düştüğünüzde hemen açın izleyin bu sahneyi,  içinizde tekrar umut yeşermeye başlayacaktır. Kesin bilgi, yayalım.
  • Forrest Gump (Yön: Robert Zemeckis – 1994)
Aklı kıt, yüreği zengin karakterimiz Forrest Gump’ın (Tom Hanks) efsane koşuşuna sahiplik yapan aynı isimli 94 yapımı filmde, Forrest’ın amaçsızca başladığı koşunun ülke çapında bir fenomene dönüşmesi ayrı bir güzellikte. Bu koşunun güzel tarafından biri de sanırım, Forrest’ın tıpkı ansızın koşmaya başlaması gibi birdenbire durduğu sahnedir. Yine aynı şekilde Forrest’ın, ayaklarındaki aparatları kırdığı koşma sahnesi de akıllarda yer eder.
  • Babam ve Oğlum (Yön: Çağan Irmak – 2005)
Türk Sinemasının en ikonik sahnesidir kesinlikle. Çağan Irmak’ın çok sevilen filmi Babam Ve Oğlum’da (2005) Yetkin Dikinciler’in canlandırdığı Salim’in, babası Çetin Tekindor’a koşuşu hâlâ hafızalardadır. Filmin bütününe bakıldığında bu sahnenin biraz sırıttığını da söylemek mümkün. Bu film üzerinden yapılan mizahın da temel kaynağıdır maalesef bu sahne. Anlatmak istediği romantizmden çok didaktik ve teatral yapısıyla unutulmaz sahne, maalesef bu şekilde algılanıyor.
 
  • Silver Lining Playbook (Yön: David O. Russell – 2012)
Son yılların en çok sevilen bağımsız filmlerinden Silver Lining Playbook’da (2012) Bradley Cooper’la Jennifer Lawrance’in yakınlaşmalarını sağlayan bu sahne, ikilinin, filmin bütününe yayılan nevrotik davranışlarının güzel bir özeti niteliğinde.
  *
Share/Save/Bookmark