Yönetmen Antoine Fuqua kendi modern vizyonuyla Metro-Goldwyn-Mayer Pictures ile Columbia Pictures’ın klasik filmi “The Magnificent Seven/Muhteşem Yedili”yi yeniden yorumladı. Rose Creek kasabasının sanayici Bartholomew Bogue’un (Peter Sarsgaard) ölümcül kontrolüne girmesiyle, çaresiz kasaba halkı, Emma Cullen’ın (Haley Bennett) önderliğinde kanun kaçakları, kelle avcıları, kumarbazlar ve paralı silahşörlerden oluşan yedi kişiyi –Sam Chisolm (Denzel Washington), Josh Faraday (Chris Pratt), Goodnight Robicheaux (Ethan Hawke), Jack Horne (Vincent D’Onofrio), Billy Rocks (Byung-Hun Lee), Vasquez (Manuel Garcia-Rulfo) ve Red Harvest (Martin Sensmeier)– kendilerini korumaları için tutarlar. Bu paralı korumalar kasabayı yaklaşmakta olduğunu bildikleri şiddetli hesaplaşmaya hazırlarlarken kendilerini paradan fazlası için mücadele ederken bulurlar.
Metro-Goldwyn-Mayer Pictures ve Columbia Pictures, LStar Capital ve Village Roadshow Pictures işbirliğiyle, bir Pin High/Escape Artists yapımı olan “The Magnificent Seven/Muhteşem Yedili”yi sunar. Başrollerini Denzel Washington, Chris Pratt, Ethan Hawke, Vincent D’Onofrio, Byung-Hun Lee, Manuel Garcia-Rulfo, Martin Sensmeier, Haley Bennett, Matt Bomer ve Peter Sarsgaard’un paylaştığı filmi Antoine Fuqua yönetti. “The Magnificent Seven/Muhteşem Yedili”nin senaryosu Nic Pizzolatto ve Richard Wenk’in imzasını taşıyor. Yapımcılığını Roger Birnbaum ve Todd Black’in üstlendiği filmin yönetici yapımcıları ise Walter Mirisch, Antoine Fuqua, Bruce Berman ve Ben Waisbren. Filmin görüntü yönetimini ASC’den Mauro Fiore, yapım tasarımını Derek R. Hill, kurgusunu ACE’den John Refoua, kostüm tasarımını ise Sharen Davis gerçekleştirdi. Müziğini James Horner ve Simon Franglen’in bestelediği “The Magnificent Seven/Muhteşem Yedili” 14 Eylül 2016’dan itibaren dünya çapında gösterime girecek.
FİLM HAKKINDA
Kanunsuzlar, silahlı soyguncular, kelle avcıları ve kumarbazlardan oluşan yedi kişilik bir çetenin yozlaşmış bir kasabayı kurtarmak için bir araya geldiği “The Magnificent Seven/Muhteşem Yedili”de Denzel Washington’la yeniden birlikte çalışma olanağı bulan yönetmen Antoine Fuqua, “MGM benden bir Western yapmamı istediğinde, bu olasılık beni heyecanlandırdı çünkü ben Western filmlerle büyüdüm” dedikten sonra, şöyle devam ediyor: “Sonra kendime sordum: ‘Neden şimdi bir Western yapmalıyım? Bu neden önemli olsun?’ Ve verdiğim yanıt şuydu: Günümüzde dünyamızda olup biten zorbalık, bu hikayeyi güncel kılıyor. Zorbalıkla savaşmak için özel bir grup insana ihtiyacınız var.” Fuqua’nın ayrıca bu sinema türüne de zaafı vardı çünkü çocukken büyükannesiyle Western filmler seyrediyordu.
“Bu hikayede bencillikten uzaklaşma ve kendini feda etme teması var –kanunun dışında yaşamış bir grup adam bir topluluğa hizmet etmek için özverili bir şey yapıyorlar ve yaptıkları şeyde başkalarına yardım etmekten başka bir amaç gütmüyorlar” diyor yapımcı Roger Birnbaum ve ekliyor: “Dış güçlerle savaşmak için, kendi içlerine dönüp, imkansız görünen bir şeyi kendi çabalarıyla başarıyorlar… yedi adam bir orduya karşı… insanların öleceğini biliyorlar… ve bunu yalnızca ama yalnızca yapılması doğru olan şey olduğu için yapıyorlar.”
Birnbaum’la birlikte yapımcılığı üstlenmiş olan Todd Black ise şunları söylüyor: “Daha yaşlı bir nesil bu filmin adını biliyor olabilir ama günümüz nesli bilmiyor; işte o yüzden de yeniden yapılma vakti gelmişti. Antoine’un içgüdüsel ve yoğun sinematik yaklaşımı, bir grup silah arkadaşını konu alan klasik bir hikayeye çağdaş ve stilize bir his katıyor. Bu, özünde, doğruyu yapan bir grup erkeğin sade bir hikayesi –benim yaptığım her filmde bulmaya çalıştığım bir şey bu” diyor yönetmen.
Filmin yeniden yapılması fikri, daha önce Metro-Goldwyn-Mayer’ın Ortak Başkanı ve Ortak CEO’su olan, 2010’da eski ortağı Gary Barber’la birlikte stüdyonun başına geçen Roger Birnbaum’la başladı. “O dönemde, fazla bir gelişme olmamıştı, dolayısıyla sıfırdan başladık” diyen Birnbaum, şöyle devam ediyor: “MGM’in muhteşem kütüphanesine bakıyorduk ki ‘The Magnificent Seven/Muhteşem Yedili’ karşıma çıkıverdi. Önce çocukken, daha sonra da sinema öğrencisiyken bu filme bayılmıştım. Filmin ‘The Seven Samurai/Yedi Samuray’dan uyarlandığını öğrendiğimde, bunun klasik bir hikaye olduğunu ve yeniden anlatılmaya değer olduğunu düşündüm.” Sonrasında, Birnbaum yapımcı olarak çalışmak üzere stüdyodan ayrıldığında, “The Magnificent Seven/Muhteşem Yedili” onun ilk projesi oldu. Columbia Pictures proje için Metro-Goldwyn-Mayer’la ortaklığa girişti.
Bu şekilde, Fuqua’nın “The Magnificent Seven/Muhteşem Yedili”yi yeniden yorumlayışı günümüze yönelik olacaktı. Fuqua bunun için çeşitli yöntemlere başvurdu. Bnların başında başrol oyuncuları geliyordu. “Henüz görmediğimiz bir şeye ihtiyacım vardı; Western türünde daha önce beyaz perdede görülmemiş bir bakış açısına” diyor Fuqua ve ekliyor: “Bu yüzden, ‘Denzel Washington’a ne dersiniz?’ diye sordum. Odadaki herkes tamamen sessizleşti –ama sonra bir patlama yaşandı. ‘Bu muhteşem olur. Sence kabul eder mi?’”
Fuqua ile Washington’ın çok güçlü bir ilişkileri var. “Antoine’la büyük başarı elde ettiğimiz aşikar” diyen Washington, şöyle devam ediyor: “‘Training Day’le Oscar® kazandık ve ‘The Equalizer’la da büyük gişe hasılatı elde ettik. O çok usta bir sinemacı; ne yaptığını biliyor ve benim nasıl yapılacağını bildiğim şeyi yapmama izin veriyor. Çok uyumluyuz.”
Black aktörün projeye birkaç nedenden ötürü ilgi duyduğunu düşündüğünü belirtiyor: “Bana kalırsa, Denzel bu filmi yapmak istedi çünkü daha önce hiç Western yapmamıştı. Nadiren kalabalık oyuncu kadrosuyla çalışıyor ve bence bunu denemenin eğlenceli olacağını düşündü. Bir aksiyon filmi yapmanın farklı bir yoluydu. Ayrıca, Antoine’la güçlü bir ilişkisi vardı. Ama en önemlisi projenin farklı oluşuydu; o, her zaman farklı olanı arar.”
Doğal olarak, Washington yedilinin lideri olan Chisolm’u oynama ihtimaline de ilgi duydu. “Bu dünyaya masumları korumak için gelmiş olanlar vardır” diyor aktör ve ekliyor: “O, bu kasaba için doğru zamanda doğru adam.”
Washington başı çekince, yapımcılar Chisolm’un sağ kolu ve yediliye ilk katılan isim olan kumarbaz Josh Faraday’i oynaması için Chris Pratt’e teklif götürdüler. Pratt bu teklifi seve seve kabul etti. Aktör gerçek anlamda kızıldericilik-kovboyculuk oynama fırsatının karşı konulamaz olduğunu söylerken birçok rol arkadaşının duygularına tercüman olduğunu belirtiyor: “Bir Western’de rol almak istediğimi sağa sola duyurmuştum. Hikayeyi okuyup filmin vizyonunu gördüğümde çok heyecanlandım” diyen Pratt, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir Western yapma konusunda bu kadar heyecanlanmamın nedeni binicilik ve atıcılık eğitimi alabilme fırsatıydı. At rençperimiz Bobby’yle ve tüm o gerçek kovboylarla takılma olanağı bulmak çok büyük bir ödüldü. Kırk beş kalibrelik gerçek Colt Peacemaker silahı kullanmak –onunla atış yapmak, parmağımda döndürmek– çok eğlenceliydi. Orada hepimiz koca birer çocuktuk.”
Aslında, aktörler gerçek hayatta da birer silah arkadaşı, filmdeki karakterlerine yansıdığı gibi yakın dost oldular. Birnbaum bu konuda, “Aktörlerimiz kendi aralarında gerçekten oyuncuydular. Rolleri doldurmaları için isteyebileceğimiz en iyi ve en istekli aktörler olmalarının yanı sıra, filmde çelıştığımız her günü çok daha eğlenceli kılan müthiş insanlardı” diyor.
Washington ve Pratt’in kadroya dahil olmasının ardından, yapımcılar onları çevreleyecek rolleri kimlerin oynayacağını düşünmeye başladılar. “Denzel’la birlikte oturup konuştuk. Batı hakkında bir sürü kitap okumaya koyulduk ve o dönemlerde ne kadar büyük bir çeşitlilik olduğunu konuştuk. Dünyanın her yerinden insanlar vardı: Meksika, İrlanda, Rusya. ‘O BATI’yı görmek istiyorum’ diye düşündüm” diyor Fuqua.
Filmlerde çok az görülmüş bir gerçeği yansıtan “The Magnificent Seven/Muhteşem Yedili”, aynı zamanda günümüz dünyasını da yansıtıyor. Fuqua şunları söylüyor: “Normalde bu sinema türünde görmediğiniz bu müthiş oyunculara sahip olmak muhteşemdi. Bunun gerçekten benzersiz ve çağdaş bir şey olduğunu düşündüm. Geleneksele sadık kalırken, bir yandan da bu çağdaş hissin olması beni çok heyecanlandırdı.”
Bunu akıllarının bir kenarında tutan yapımcılar, senarist Nic Pizzolatto ve Richard Wenk’le birlikte, farklı farklı genç aktörler tarafından canlandırılan yeni karakterler yarattılar: Goodnight Robicheaux rolünde Ethan Hawke; Jack Horne rolünde Vincent D’Onofrio; Billy Rocks rolünde Güney Koreli yıldız Byung-Hun Lee; Vasquez rolünde Meksikalı aktör Manuel Garcia-Rulfo; Red Harvest rolünde Amerikan yerlisi aktör Martin Sensmeier.
Ethan Hawke tüm bu karakterlerin gruba farklı nedenlerden ötürü katıldığını söylüyor: “Biri bir rüyası olduğu için orada. Biri ailesini kaybettiği için orada. Biri bir arkadaşı için orada. Biri gizlediği bir sırrı olduğu için orada. Biri başka ne yapacağını bilmediği için orada. Hiçbiri etik nedenler yüzünden oarada değil ama tesadüfen kendilerini doğru şeyi yaparken buluyorlar ve bu onlara kendilerini iyi hissettiriyor ve onları motive ediyor.”
Aslında, “The Magnificent Seven/Muhteşem Yedili”nin temaları o kadar güçlü ki kültürlerin ve nesillerin ötesine geçiyor –orijinal filmin kendisinin de bir yeniden yapım olduğu gerçeğinin kanıtladığı gibi. “Kurosawa, Amerikan fimlerini insanların fark ettiğinden daha fazla etkiledi; ve ‘The Seven Samurai/Yedi Samuray’ bizim sinemamıza her şekilde katkı sağladı” diyen Antoine Fuqua, şöyle devam ediyor: “DNA o; bu filmlerin anası o. Orijinal filmi izlemiştim ve sinemacı olmak istememi sağlamıştı. Kurosawa o filmi alan derinliği, güçlü ön planlar, büyük ve panaromik açılarla çekti; iyi de olsalar kötü de olsalar samuraylarla gölgelerde oynadı. Kurosawa’nın karakterleri başıboş samuraylar, biraz tehlikeli ve şiddet eğilimli adamlar ama bunlar aynı zamanda görev adamı ki zaten samurayın da anlamı bu. Tüm bunlar Sturges’ın filmine yansıdı elbette ama bizim filmimize daha da çok yansıdı.”
Fuqua 1960 filmi ile yeni film arasındaki diğer farklılıkları şöyle açıklıyor: “Sturges’ın filmi müthişti, Amerika’nın kendisini belli bir şekilde gördüğü bir dönemde yapılmıştı. Western kahramanının siyah-beyaz bir bütünlüğünün olduğu dönemlerdi. Fakat Western kahramanı zamanla değişti ve bu da onun dünyaya yansıtılışını belirledi. Daha sonra, Western kahramanı daha karanlık, daha karmaşık ve biraz daha tehlikeli oldu. ‘Stagecoach’taki John Wayne ‘The Searchers’daki John Wayne oldu; Vietnam’dam sonra, ‘The Wild Bunch’ gibi, kahramanların kötü adamlar olduğu ama yine de onlara aşık olduğunuz filmler çıktı. İzleyiciler daha karmaşık, o kadar da bütünlük içinde olmayan karakterlerle özdeşleşebildiler.”
“Günümüzde, ahlak mevhumları yerli yerinde olduğu sürece, daha karanlık bir kahraman yaratabilir, onu daha karmaşık hâle getirebilirsiniz” diyor Fuqua ve ekliyor: “Onların günümüz dünyasını yansıtmasını sağlayabilirsiniz. O zamanlar Denzel Washington’ın başrol oynaması asla olmayacak bir şeydi çünkü Amerikalılar kendilerini asla o şekilde görmemişlerdi, oysa günümüzde Western, içinde yaşadığımız dünya hissi vermeli. Yine de, ne olursa olsun, iyi adamlar iyi adam, kötü adamlar kötü adam; biz bu filmi hazırlarken, DNA’sının doğru olduğundan emin olmak için dönüp ‘The Seven Samurai’ı yeniden izledik. Her kim olursanız olun ya da ne yaparsanız yapın, ahlaki açıdan, yadıma ihtiyacı olanlar için doğru olanı yapmak zorundasınız.”
Fuqua’nın vizyonunda, film klasik şekilde çekildi: Mümkün olan her yerde görsel efektten kaçınıldı; tehlikeli sahneleri ve aksiyonu kamerayla çekmek için dünyanın en iyi bazı dublörleriyle çalışıldı. Chris Pratt bunu etkileyici bulduğunu söylüyor: “Dev setleri olan, çap olarak bunun kadar büyük bir çok filmde çalıştım, ama bunların çoğu –‘Guardians of the Galaxy’, ‘Jurassic World’– büyük ölçüde görsel efekte dayalıydı. Bu filmde sahnelerde dublörlerle gerçek çekimler yapıldı. Birinin hızla ilerlemekte olan bir attan düşüşünü her gördüğünüzde ki o kişi aslında bir dublör; ve böyle yüzlerce sahne var.”