25 Eylül 2014 Perşembe

Aşkın en lezzetli hali


 
AŞK TARİFİ
Yönetmen Lasse Hallström
Yapımcılar Juliet Blake Steven Spielberg Oprah Winfrey
Türü Drama
Oyuncular Helen Mirren Om Puri Manish Dayal Charlotte Le Bon
Yapım Yılı / Süre 2014 / 122 dk.
İthalat / Dağıtım Pinema

KONU
“The Hundred-Foot Journey”de Hassan Kadam (Manish Dayal) gastronomik anlamda mükemmel bir damak tadına sahip bir saf kızı canlandırıyor. Hindistan’dan uzaklaştırılmış olan ve liderleri Papa (Om Puri) olan Kadam ailesi, Fransa’nın güneyindeki Saint-Antonin-Noble-Val isimli köye yerleşir. Bu büyüleyici köy hem güzel hem de zariftir. Yerleşmek ve Maison Mumbai isimli Hint restoranını açmak için ideal bir yer olduğunu düşünürler. Ta ki Madam Mallory’nin (Akademi ödüllü Helen Mirren) işlettiği Michelin yıldızlı klasik Fransız restoranı Le Saule Pleureur’un sahibi bundan rahatsız olana kadar.
30 metre ileride açılan bu yeni restorana karşı protestosu ateşli bir savaşa dönüşür. Ta ki Hassan’ın Fransız mutfağı tutkusu ve Madam Mallory’nin cazibeli aşçı yardımcısı Marguerite (Charlotee Le Bon) onun gizemli yeteneğiyle iki kültür arasında sihir yapmak için bir araya gelene dek. Madam Mallory sonunda rakibinin yeteneğini Kabul eder ve Hassan’ı kanatları altına alır.
“The Hundred-Foot Journey”, parmak ısırtan tatlarla dolu. Sürgünde elde edilen tahrik edici bir zafer. Ayrıca çarpışan iki dünyayı ve genç bir adamın evinin rahatlığına erişmek istemesini anlatan bir hikaye.
“The Hundred-Foot Journey”, DreamWorks Pictures ve Reliance Entertainment tarafından sunuluyor. Yönetmeni ise Akademi ödülü adaylığı bulunan Lasse Hallström. Başrolde Akademi ödüllü Helen Mirren, Om Puri, Manish Dayal ve Charlotte Le Bon var. Filmin yapımcıları Akademi ödüllü Steven Spielberg, Akademi ödülü adayı Oprah Winfrey ve Juliet Blake. Başyapımcılar Caroline Hewitt, Carla Gardini, Jeff Skoll ve Jonathan King. Senaryo Akademi ödülü adayı Steven Knight tarafından, Richard C. Morais’in “The Hundred-Foot Journey” isimli romanından esinlenerek yazılmış.

BİR BAŞARI REÇETESİ:
Sayfadan Ekrana Sıçramak
Jim Henson Company ve National Geographic Channel’ın eski yöneticilerinden olan yapımcı Juliet Blake, kitabı ekrana taşımak için tek başına bir yolculuğa çıktı. Her şey Ocak 2009’da başladı. Blake kendini kariyerinde tatminsiz hissediyordu. Richard Morais’nin “The Hundred-Foot Journey” isimli romanın ön baskısını okudu. Kitap henüz ABD’de yayımlanmamıştı. Blake şöyle der: “Hikayeye âşık oldum. Yemeğin insanları bir araya getirme fikriyle harika bir manzara oluşturulmuş.” 
Blake şöyle devam ediyor: “Bu düzgün Fransız restoranıyla zıddı olan canlı, renkli Hint restoranı arasındaki tezada bayıldım. Birinde Mozart, diğerinde yüksek sesli Bollywood müziği çalıyor. Böylece muazzam bir kültür çatışmasıyla karşılaşıyorsunuz.”
Bu hikayeden mükemmel bir film çıkacağından emin olan Blake, kitabı senaryo hâline getirmeyle ilgilenip ilgilenmediklerini sormak için birkaç yapım firmasına gitti. Harpo Films’de malzeme Oprah Winfrey’i çok etkiler. Winfrey anında kitabın ve yazarının hayranı olur. DreamWorks’ten Steven Spielberg ve Stacey Snider da hikayeden aynı derecede etkilenir ve projenin potansiyeli onları çok heyecanlandırır.
Spielberg şöyle diyor: “Uyumlu olması beklenmeyecek kişiler arasındaki uyumu anlatan bu hikayeyi anlatabilmek için yaratıcı enerjilerimizi uyumlu bir şekilde bir araya getirme fırsatı bulduk. Winfrey şöyle devam ediyor: “Bu roman küçük bir mücevher ve bir parça sanattı. Kariyerim boyunca söylemeye çalıştığım şeyleri anlatıyordu. Çok moral veren bir hikaye. Ayrıca Steven’la tekrar çalışma fikri hoşuma gitmişti.”
 Kitap dünya çapında en çok satanlar listesine girdi ve 28 ülkede yayımlandı. “The New York Times Kitap İncelemeleri”nde Editörün Seçimi olarak tanıtıldı ve Winfrey’nin “O, The Oprah Magazine”inde de 2010 Yazının En İyi 10 Kitabı listesine girdi. Yazarın ilk romanı olduğundan ve Spielberg ile Winfrey’le çalışacağından, Blake’in geleceği parlak görünüyordu.
Lasse Hallström, yönetmenlik için mantıklı bir seçimdi. “My Life as a Dog”, “Tanrı’nın Eseri Şeytanın Parçası” ve “Çikolata” gibi beğenilen filmleri vardı. Daima harika hikayeler anlatmıştı. Yönetmenlik tarzı da bu hikayeye tam uyuyordu. Spielberg eskiden beri Lasse’nin hayranıydı. “My Life as a Dog” en sevdiği filmlerinden biriydi.

Hallström için Spielberg gibi bir yönetmenle yapımcı olarak çalışmak muazzam bir deneyimdi. “Steven oyuncu seçiminde çok yardımcı oldu. Senaryoda değişiklik konusunda da bana yorumlarını sundu.” Hallström ayrıca yapımcılar Winfrey ve Blake’i de çok övüyordu: “Oprah Winfrey’in bizimle olması büyük bir onur. Yaşamındaki korkusuzluk ve insanların iyi yanını ortaya çıkarması hoşuma gidiyor. Juliet Blake de çok zeki bir yapımcı. Onu çok takdir ederim. Bu benim için adeta sihirli bir tesadüf: Doğru zamanda, doğru oyuncu kadrosu ve doğru yapımcılarla doğru malzeme. Bu çok nadiren olur.

SOFRA KURULUYOR:
Rüya Kadrosunu Oluşturma
Sıra oyuncu kadrosuna geldiğinde yapımcılar bu roller için doğru kişileri bulmanın önemini biliyordu. Hallström: “Madam Mallory kolay bir rol değil. Filmde büyük bir dönüşüm geçiriyor ama ben karakterleri gerçekçi şekilde tasvir eden hikayeleri severim. Bunu inandırıcı şekilde göstermek istedim.”
Helen Mirren’ı ise rolünde hayal etmek kolaydı. “Kraliçe”deki Akademi ödülü kazandığı 2. Elizabeth ve PBS’in “Prime Suspect”indeki Emmy ödüllü rolüyle tanınan Mirren, hem komedi hem de dramatik rollerde çok başarılıydı. Birinden diğerine kolayca geçiyordu. Neyse ki Mirren bu yolculuğa çıkmayı istiyordu.
Hallström: “Helen birçok açıdan çok başarılı. Hayal gücü sınırsız. Her an olağanüstü, değerli seçimler sunuyor. Ayrıca Yarı Rus, yarı İngiliz olsa da mükemmel bir Fransız.”

Hallström’le çalışmak Mirren için güzel bir deneyimdi zira oyunculuk yaklaşımları aynı. Hallström çok çekim yapmayı tercih ediyor ve doğaçlamayı teşvik ediyor. Çekimden önce rolü oyuncularla çok fazla tartışmıyor. Mirren da bunu canlandırıcı buluyor.
Papa rolü için Hallström şöyle diyor: “Om Puri’yi hep takdir etmişimdir. Varlığındaki istikrar ve otorite tam da Papa rolüne uygun.”
Kadam ailesinde ise Hassan rolü için Manish Dayal’ı buldular. “90210” ve “Law & Order: SVU” gibi referansları olan Dayal, Hassan rolüyle arasında bir bağ hissetmiş ve karakteri özümsemek için elinden geleni yapmaya koyulmuş.
Spielberg şöyle diyor: “Çok güzel ve sakin, istikrarlı bir duruşu var. Om’a benzemese de onun oğlu olduğunu hissettiriyor. Bu ikisini oyuncu olarak birleştiren bir şey var.”
Yapımcılar Marguerite rolü için pek çok oyuncu düşünmüş. Spielberg, bir Fransız televizyon programında Charlotte Le Bon’un komedi yönünü görünce ilk seçimi olmuş. Spielberg: “Charlotte komedi tarzında bir hava durumu okudu. Bu kadar güzel ve komik olan birinin bu filmde olması gerektiğini fark ettim.”
Le Bon şöyle diyor: “Marguerite’in yemek yapma tutkusu hoşuma gitti. Bir oyuncu olarak insan evrim geçiren birini oynamak ister. Marguerite gibi. Bu beni çok cezbetmişti.”
Kadam ailesinin geri kalanı, Mansur, Mahira, Mukhtar ve Aisha’yı Amit Shah, Farzana Dua Elahe, Dillon Mitra ve Aria Pandya canlandırıyor. İlk fotoğraf çekimlerinde Kadam ailesi olarak poz vermişler. Böylece birbirlerini tanımışlar. Puri hafta sonları ekrandaki ailesine yemek yaparmış. Böylece ekrandaki aile bağları daha gerçekçi olmuş.

MENÜ PLANLANIYOR:
Görüntüyü Yaratma
“The Hundred-Foot Journey” farklı aromalardan oluşan bir ziyafet. Ayrıca nefes kesici Fransa manzaralarının da temel bileşenlerinden biri. Hallström daha önce ekranda görülmemiş bir yer istemiş. Haftalarca yer aradıktan sonra nihayet Fransa’nın güneyindeki Saint-Antonin-Noble-Val’da karar kılmışlar. Eskimez bir niteliğe sahip köy, filmcilik açısından da mükemmel bir büyüklüğe ve yere sahip.
Fransa’da 52 gün süren çekimleri, Hindistan’da daha küçük bir ekiple yapılan dört günlük çekimler izledi. Ekibin çoğu Fransız'dı ama birkaç Amerikalı, İngiliz ve Hintli de vardı. Ayrıca İsveçli bir yönetmen, İsveçli bir görüntü yönetmeni ve kamera ekibi de vardı. Blake şöyle diyor: “Sette daima dört dil konuşuluyordu: İngilizce, Fransızca, İsveççe ve Hintçe. Filmin yapılma faslı da kendisi gibi çok kültürlüydü.”

MALZEMELER BİRLEŞTİRİLİYOR:
İki Kültürün Ve Mutfağın Savaşı
Le Saule Pleureur ve Maison Mumbai arasındaki çatışma, iki farklı kültür arasındaki çatışmayı simgeliyor: Madam Mallory’nin gururlu ısrarcılığıyla Papa’nın sarsılmaz inatçılığı. Mallory, Fransız kültürü ve mutfağına duyduğu milliyetçi gururun tehlikede olduğuna inanıyor. Papa da ailesinin bir kez daha uyum sağlayamadığı için kovulacağından korkuyor. Her iki taraf da kendini tehlikede hissediyor.
Hint mutfağı, aroma çeşitliliğiyle ünlüdür. Tavuk tikka masala’daki zencefil, tavuk tandırdaki kekremsi tat, kimyon, tarın, safran ve kişniş. Hint yemek yaklaşımı spontan ve rahattır.
Fransızlar için de aroma kesinlikle önemlidir ama biraz daha az vurgulanır. Hazırlanışı, özellikle de tekniği, yemeğin kendisi kadar önemlidir. Fransız mutfağıyla en çok aromalı peynirler, ekmekler ve şarap ile zengin tatlı soslar ilişkilendirilir. Hassan bu sosları Marguerite’ye hazırlarken, ki ilk denemesi Fransız mutfağındandır, mutfaktaki yeteneğinin büyüklüğünü ilk kez fark eder.
 
BON APPETIT:
Ekranda İştah Açan Görüntüler Yaratmak
Yemek, uyarıcı bir nesnedir. İyileştirme, insanları bir araya getirme ve ilham verme gücüne sahiptir. Kültürleri karıştırır ve bize başkalarının hayatı hakkında bilgi verir. Spielberg şöyle diyor: “Yemek harika bir eşitleyicidir. Oyun alanını eşitler ve her ülkeden, her inançtan ve disiplinden insanı aynı noktaya getirir.”
Sıra yemekli sahnelerin çekimine geldiğinde yapımcılar alışılmadık bir zorlukla karşılaştı: O yemeklerin ekranda da gerçekte olduğu gibi baştan
çıkarıcı olduğunu nasıl göstereceklerdi? Hallström için en önemli şey, çekimlerin canlı gözükmesiydi. Seyircileri hikayeden ulaştıracak şatafatlı çekimler istemiyordu.
Hallström bu konuda şöyle diyor: “En büyük korkum bir yemeğe yakın çekim yapıp ağır çekim spagetti reklamı havası vermekti. Ama görüntü yönetmenimiz Linus Sangren, yemeğe şiirsel bir şekilde yaklaşmayı çok iyi bilir. Böylece yakınlaştırdığımızda ağızlar sulanır.”
OYUNCULAR
HELEN MIRREN (Madame Mallory) sahnedeki, sinemadaki ve televizyondaki çalışmalarıyla bütün dünyada tanındı. 2006 yapımı “Kraliçe”deki 2. Elizabeth rolüyle Akademi Ödülü, Altın Küre, SAG ve BAFTA ödüllerini kazandı. Los Angeles’tan Londra’ya kadar neredeyse her eleştirmen tarafından da “en iyi kadın oyuncu” olarak
adlandırıldı. 2013’te HBO’da Phil Spector’ın biyografik filminde rol aldı. Filmde avukat Linda Kennedy Baden’ı canlandırdı. Rol arkadaşı Phil Spector rolüyle Al Pacino’ydu. Mirren bu rolüyle SAG ödülünü kazandı. Ayrıca Emmy ve Altın Küre ödüllerine de aday gösterildi. Diğer yeni çalışmalarından bazıları Bruce Willis ve John Malkovich’le birlikte oynadığı “Red 2” ve Anthony Hopkins’le birlikte oynadığı, bir Sacha Gervasi yapımı olan ve Anthony Hopkins’in eşi Alma Reville’i canlandırdığı “Hitchcock”. Buradaki rolüyle Altın Küre ve SAG ödüllerine aday gösterildi. Mirren tiyatroda da yoğun şekilde çalıştı. “Seyirci”deki 2. Elizabeth rolüyle en iyi kadın oyuncu dalında Olivier Ödülü’nü kazandı. “Mourning Becomes Electra”daki rolüyle de yine Olivier Ödülü kazandı. Mirren 2009’da Ulusal Tiyatro’ya dönerek Sör Nicholas Hytner’ın yönettiği “Phédre”de oynadı.
OM PURI (Papa), Hindistan’ın en ünlü oyuncularından biri. Ulusal Tiyatro Okulu’nda üç yıl eğitim gördükten sonra iki yıl da Film ve Televizyon Enstitüsü’nde okudu. 35 yıldır 250’den fazla filmde çalıştı.
Puri ilk Ulusal Ödülünü 1982’de “Arohan”la kazandı. 1984’te ikinci Ulusal Ödülü “Ardh Satya” ile kazandı. Aynı film için Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali’nde de en iyi oyuncu ödülünü kazandı. 1997’de “Fanatik Oğlum”daki rolüyle en iyi Avrupalı oyuncu ödülünü kazandı. 2000’de “Doğu, Doğudur”daki rolüyle en iyi oyuncu dalında BAFTA ödülüne aday gösterildi.
MANISH DAYAL’s (Hassan Kadam), “90210,” “Law & Order: SVU,” “The Good Wife” ve “Switched at Birth” gibi yapımlarda oynadı.
Dayal, Hindistan’ın kırsal kesimindeki eğitim düzeyini artırmak için aktif şekilde çalışıyor.
Oyuncu Brigitte Paquette’in kızı olan Kanadalı oyuncu CHARLOTTE LE BON (Marguerite), ilk Amerikan filmi denemesini “The Hundred-Foot Journey”le gerçekleştirdi. Oynadığı Fransız filmlerinden bazıları “Mood Indigo”, “Astérix and Obélix: God Save Britannia”, “The Stroller Strategy” ve “Le Grand Méchant Loup.”

Le Bon, bir Fransız televizyonunda hava durumu sunucusu ve stand-up komedyeni olarak başladı. Yakın zaman önce “L’Envers du Décor”da yer aldı.

KAMERA ARKASI
LASSE HALLSTRÖM (Yönetmen) dünyanın en tanınmış yönetmenlerinden biridir. Seyirciler onu en çok “My Life as a Dog”, “Gilbert’in Hayalleri” ve “Tanrı’nın Eseri Şeytanın Parçası” adlı filmleriyle tanıyor. Hallström yakın zaman önce Julianne Hough ve Josh Duhamel’in başrollerini paylaştığı “Safe Haven”ı yönetti. Ewan McGregor ve Emily Blunt’ın oynadığı “Salmon Fishing in Yemen”i çekti. Paul Torday’in bir romanından uyarlanan bu filmin senaryosunu, “Milyoner”in senaristi Simon Beaufoy yazdı. Film 34 milyon dolar hasılat elde etti.
Hallström ayrıca 2010’da “Sevgili John”u yönetti. Film Nicholas Sparks’ın en çok satanlar listesine girmiş bir romanından uyarlandı. Başrollerinde Channing Tatum ve Amanda Seyfried’in olduğu bu romantik drama, yedi haftanın ardından “Avatar”ı yerinden ederek birinci sıraya yerleşti. İlk haftanın hasılatı 30,4 milyon dolardı. Toplamda ise dünya çapında neredeyse 115 milyon dolar hasılat elde etti.
Hallström 2000’de “Tanrı’nın Eseri Şeytanın Parçası” ile en iyi yönetmen dalında Oscar’a aday gösterildi. Film, bir John Irving romanının sinema yorumuydu. Başrolleri Tobey Maguire, Charlize Theron ve Michael Caine paylaşıyordu. Irving (en iyi film uyarlaması) ve Caine (en iyi yardımcı oyuncu) bu filmdeki çalışmalarıyla Akademi Ödülü kazandı.

STEVEN SPIELBERG (Yapımcı),
sektörün en başarılı
yapımcılarından biri. Aynı
zamanda DreamWorks
Stüdyoları’nın ortağı. 2009’da
kurulan şirketi Spielberg ve
Stacey Snider The Reliance Anil
Dhirubhai Ambani Group’la
birlikte yönetti.
Spielberg “Jaws”, “E.T.” ve “Indiana Jones” gibi filmleriyle gelmiş geçmiş en çok hasılat elde etmiş yapımcı konumundadır. Ayrıca üç kez Akademi ödülü kazanmıştır.
Spielberg ilk iki Oscar ödülünü yedi Oscar’lı “Schindler’in Listesi” ile en iyi yönetmen ve en iyi yapım dallarında aldı. Spielberg yedi BAFTA ve üç Altın Küre ödülü yanı sıra bu filmdeki çalışması sayesinde DGA ödülünü de kazandı.
Spielberg üçüncü Akademi ödülünü, İkinci Dünya Savaşı draması “Er Ryan’ı Kurtarmak” ile aldı. Film 1998’de öncekilere ek olarak dört Oscar yanı sıra iki Altın Küre ödülü kazandı. Spielberg ayrıca bir DGA ödülü daha kazandı. Aynı yıl PGA, Spielberg’e film endüstrisine katkılarından dolayı prestijli Milestone Ödülünü de takdim etti.
Spielberg ayrıca “Munich”, “ET”, “Kutsal Hazine Avcıları”, “Üçüncü Türle Yakınlaşmalar” ve “Lincoln” ile de en iyi yönetmen dalında Akademi ödülüne aday gösterildi. Bu filmlerle ve “Jaws”, “Mor Yıllar” ve “Amistad” ile ayrıca DGA ödülü kazandı. Spielberg kazandığı 11 ödülle, bütün yönetmenlerden fazla DGA kazanmış bir yönetmendir. 2000’de DGA yaşam boyu başarı ödülü kazandı.

OPRAH WINFREY (Yapımcı) medyanın da gücüyle dünyanın her yanından insanlarla arasında bir bağ kurdu. Ödüllü “The Oprah Winfrey Show” programıyla 25 yılda milyonlarca kişiyi eğlendirdi ve moralini düzeltti. Küresel bir medya lideri ve hayırsever olarak yaptıklarıyla günümüzün en saygıdeğer insanlarından biri hâline geldi. 2009 sonbaharında Oprah Winfrey ve Tyler Perry, Sapphire’in bir romanından uyarlanan “Precious”ın dağıtımını destekledi.
RICHARD C. MORAIS (Yazar) bir romancı ve gazeteci. Romanlarının odak noktası “gerçek kaderlerini yaşayıp tamamlanmış insanlar hâline gelmek için kültürlerinden özgür kalıp dünyada serbestçe yaşaması gereken bireyler”dir.
Morais’nin ilk romanı “The Hundred-Foot Journey”, “O, The Oprah Magazine” tarafından 2010’un en iyi kitaplarından biri olarak tanıtıldı. “The New York Times Book Review”da hem Editör’ün Seçimi hem de prestijli Paperback bölümünde bahsedildi. Bay Morais’nin ilk romanı böylece dünya çapında en çok satan kitaplar listesine girdi ve 28 bölgede satıldı.
Morais kariyerine New York’ta, PBS’te yayınlanan “MacNeil/Lehrer Haber Saati”nde haber stajyeri olarak başladı ve zamanla serbest olarak çektiği filmlerini New York Times’a satmaya başladı. Morais, “Pierre Cardin: Marka Olan Adam” adlı biyografinin yazarıdır. Bu kitap da Forbes’a kapak olmuştur. 1991’de yayımlanarak büyük beğeni kazanan kitap yakın zaman önce e-kitap olarak da yayımlandı.









22 Eylül 2014 Pazartesi

Geldi gönlümün sultanı, Film Ekimi 2014

Ekimde istanbul film festivaliyle güzel. Havalar yavaş yavaş soğumaya başladığı günlerde klişe tabirle içimizi ısıtan gönlümüzün sultanı film ekiminin programı belli oldu. Sitesine bir kaç gündür girmeye çalışıyordum. En sonunda bugün girmeyi başardım ve el emeği göz nuru programını siz sinema severler için hazırladım. Haftaiçi gündüz seanslarına gidemeyecek 9-5 çalışanlar için belediyemizin bir hizmeti daha. Gidemeyeceğiniz seansları görüp iç geçirmemek için alttaki programa bakmanız şiddetle tavsiye olunur. Keyifli seyirler.










21.Altın kozalar sahiplerini buldu


  • En İyi Film Ödülü: Toz Ruhu (Nesimi Yetik)
  • Yılmaz Güney Ödülü: Neden Tarkovski Olamıyorum? (Murat Düzgünoğlu
  • Adana İzleyici Ödülü: Yağmur: Kıyamet Çiçeği (Onur Aydın)
  • En İyi Yönetmen Ödülü: Deniz Seviyesi (Nisan Dağ - Esra Saydam)
  • En İyi Senaryo Ödülü: Balık (Derviş Zaim)
  • En İyi Kadın Oyuncu Ödülü: Deniz Seviyesi (Damla Sönmez) - İçimdeki  Balık (Deniz Özdoğan)
  • En İyi Erkek Oyuncu Ödülü: Deniz Seviyesi (Ahmet Rıfat Şungar) - Toz Ruhu (Tansu Biçer)
  • En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü: Deniz Seviyesi (John Wakayama Carey)
  • En İyi Müzik Ödülü: Deniz Seviyesi (Kyle Woodworth)
  • En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü: Toz Ruhu (Osman Özcan)
  • En İyi Kurgu Ödülü: Deniz Seviyesi (Özcan Vardar Bilgin)
  • En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü: Silsile (Esra Bezen Bilgin)
  • En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü: Silsile (Serkan Keskin)
  • Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü: Nergis Hanım (Begüm Akkaya)
  • Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü: Silsile (Aytaç Uşun)
  • Film Yön En İyi Yönetmen Ödülü: Neden Tarkovski Olamıyorum? (Murat Düzgünoğlu)
  • SİYAD En İyi Film Ödülü: Yağmur: Kır Çiçeği (Onur Aydın)
  • Jüri Özel Ödülü: Nergis Hanım - Toz Ruhu - Yağmur: Kıyamet Çiçeği (Settar Tanrıöğen)

10 Eylül 2014 Çarşamba

Aşka Dair yakında sinemalarda

© 2014 BİR MİR YAPIM SUNUMU / BİR MİR YAPIM DAĞITIMI
Gösterim Tarihi: 26 Eylül 2014

Yönetmen Kat Coiro

Senaryo Christian Long, Justin Long ve Keir O’Donnell

Oyuncular Justin Long ve Evan Rachel Wood

Keir O’ Donnell, Peter Dinklage,

Busy Philipps, Sam Rockwell, Vince Vaughn, Sienna Miller ve Brendan Fraser


SYNOPSIS


Genç yazar (Justin Long), güzel ve sıra dışı bir barista (Espresso uzman-Evan Rachel Wood) olan genç kadının facebook profilini inceledikten sonra kendisini kadının hayallerini süsleyen erkeğe dönüştürerek elde etmeye çalışır. Genç kadın değişime maruz kalan kişiliğine aşık olduğunda ise iki seçeneği vardır; ya rol yapmaya devam edecek ya da onu kaybetme riskini göze alacaktır…


YÖNETMEN KAT COIRO’YA YÖNELTİLEN SORULAR

Projeye nasıl dahil oldunuz? Bize Justin ile ilk görüşmelerinizi ve filmin zaman içinde nasıl geliştiğini  anlatabilir misiniz?

Justin, Keir ve Christian’ın yapım ortağı Jessica Neuman, yapımcı Holly Wiersma ile anlaşmışlar. Holly, ilk filmim “Life Happens”’ı izledikten sonra kendi hikayeleri için doğru bir seçim olacağımı düşünmüş. Haklıydı da. Filmin adını duymak bile beni heyecanlandırmaya yetmişti çünkü  Joni Mitchell’ın A Case Of You adlı parçası en sevdiğim şarkıdır. Senaryoyu okuduğumda, senaryonun yalınlığı ve kilişelerden uzak olması beni etkiledi. Çoğu romantik komedi başından sonu belli olan bir gidişata sahipken, A Case Of You’da böyle bir şey söz konusu değil. Hikayenin içtenliğini hemen fark ettim. Justin ile üzerinde en fazla durduğumuz konu bir yandan Sam’in bazı iç çatışmalarını su yüzüne çıkartmak ve ticari başarıyı yakalayacak bir film yaparken söz konusu bu içtenliği koruyabilmekti. Ayrıca yaz çekimlerini de (senaryonun ilk halinde öyle yazılmıştı) kışa uyarlamamız (daha gerçekçi) gerekti, ki sanıldığı gibi çok da uğraşmamızı gerektirmedi ve filme biraz gri, kış atmosferi kattık.

Bize flört etmek ve sosyal medyanın günümüzde bu konu üzerinde oynadığı rol ile ilgili düşüncelerinizi anlatır mısnız?

Sosyal medyanın flört ilişkileri alanında ki yarattığı değişim bence çok etkileyici. Klasik anlamda bildiğimiz ilk buluşma gerilimi, ki söz konusu bu buluşma her iki taraf için de temel bilgilerin öğrenilmesinden ibaretti, artık günümüzde yok. Romantizm potansiyeli yüksek bir ilişkiye adım attığınızda artık karşı tarafın da sizin hakkınızda en az sizin onun hakkında sahip olduğunuz kadar bilgiye sahip olduğunu biliyorsunuz, ki genelde bu bilgi çok fazla. Filmde Sam’in Birdie’ye tüm sohbetlerini ve buluşma yerlerini Birdie’nin profilinde yer alan bilgileri baz alarak yapmış olduğunu itiraf ettiğnde Birdie’nin soğuk kanlı bir şekilde başıyla onaylayıp, “Biliyorum” diye cevap verdiği an en sevdiğim sahnelerden biri, çünkü Birdie’nin anlayışını ve zerafetini bir kez daha vurguluyor. Madalyonun diğer yüzüne baktığımızda ise Sam’in bunu çaktırmadan yapabildiğini sanması, onun naifliği ve sadece kendisiyle ilgilenmekte oluşuyla ilgili çok şey anlatıtor. Internete koyduğunuz herhangi birşeyin sizi takip eden herhangi biri tarafından incelendiğini bilmeniz gerekiyor.


Bu film Evan Rachel Wood’u farklı bir rolde görmek için bir fırsat. Bize onunla ve aynı zamanda Justin ve diğer oyuncu kadrosuyla bu filmde çalışmanız hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bence Evan sahip olduğu yaşının çok üstündeki derinliği ve ağırbaşlılığı nedeniyle daha çok dönem dizi ve filmlerinde yer alıyor. Ancak, aslında gençlere özgü bir mizah anlayışına, adeta bulaşıcı bir çoşkuya ve seviyeli bir korkusuzluğa sahip, ki tüm bu saydıklarım fazlasıyla “Birdie” özellikleri. Justin çok etkileyici olduğu için ve sıra dışı eğlenceli bir yana sahip olduğu ve de zeki biri olduğu için, karşısında Sam’i adeta kendi kopyasına dönüştürebilme gücüne sahip,bunu inanılır şekilde ve göz korkutarak yapan güzel bir kadın bulabilmek çok önemliydi. Birdie dans ediyor, şarkı söylüyor, esprili, gerçekten iyi biri ama ahmaklara tahammülü yok, romantik ama insanı baydırmıyor, zeki ama kendini beğenmiş değil ve yeni şeyler denemekten korkmayan biri. Kusurlarını dile getirmekten kokmuyor ve çekinmiyor. Birdie rolüne hangi aktris uygun olur diye çok konuştuk ve ilk tercihimiz olan oyuncu ile anlaşabildiğimiz için çok şanslıyız. Justin hiç enerjisi bitmeyen aktörlerden biri. Uzun bir günün sonunda bile yaptığı şakalarla ekibi kırıp geçiren biri, ki bu set için harika bir moral kaynağı. Ancak filmde beni en çok etkileyen yanı duygularını somut ve tabii bir biçimde yansıtabilme yeteneği oldu. Filmin sonunda, nihayet  kendisi olabildiğinde, yapmacıksız duygusallığı çok çekici ve seksi bir hal alıyor,ki bu romantik komedilerde pek rastladığımız bir şey değildir. Sam için uzun bir çaba ve onu izlemek bazen biraz sinir bozucu olabilir çünkü gerçekten de kendi kendinin en büyük düşmanı ama bence derinliği ve role olan kişisel bağı izleyiciye büyük keyif verecek. Geri kalan oyuncu kadrosuna gelince, her birinin rolüyle inanılmaz derecede muhteşem bir şekilde bütünleştiği bu kadar mükemmel oyuncularla birlikte çalıştığım için kendimi çok şanslı addediyorum. 


İzleyicinin filmden ne alacağını umut edyorsunuz? 

Konu aşk olduğunda hepimiz kendimizin en büyük düşmanıyız. Çılgınca etkilemeye çalışmakta olduğumuz kişinin de en az bizim kadar gergin olduğunun farkına varabilsek, olduğumuz gibi olabilsek ve sevilmeme korkusunu bir yana atıp biri bizi olduğumuz gibi sevmiyorsa zaten değmeyeceğinin farkına varsak, tüm bu saydıklarımın farkına varsak romantizm dünyası daha az gerilim barındırırdı. Ama herkes bunların farkında olsa, o zaman çoğu filme konu olmazdı ve ben de işsiz kalırdım, o yüzden boşverin… İzleyicinin güleceğini umut ediyorum.
 

CAST HAKKINDA
JUSTIN LONG (Yardımcı Yazar/Yapımcı)
İlk film senaryosu yazarlığı deneyimi olan  “Aşka Dair-A Case Of You”nun Tribeca Film Festivali’nde prömiyerinin yapılması Justin Long’u çok heyecanlandırdığı kadar gururlandırmıştır.  Söz konusu etkinlik hayatında en çok sevdiği üç şeyi bir araya getirmektedir: Filmler, New York şehri ve bedava patlamış mısır.

EVAN RACHEL WOOD

Evan Rachel Wood döneminin en yetenekli genç oyuncularından biridir. Son dönemde bir HBO mini dizisi olan MILDRED PIERCE’ta canlandırdığı Veda Pierce rolüyle olumlu eleştiriler almasının yanı sıra Emmy Ödülleri’nde mini dizi ve sinema filmi kategorisinde “En iyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülüne aday gösterilmiştir. Ayrıca  Darren Aronofsky’in 2008 yılı yapımı filmi THE WRESTLER’ da Mickey Rourke’nin boşanmış kızı Stephanie’yi canlandırırken sergilediği güçlü performansıyla da olumlu eleştiriler almıştır. Beş yaşından beri sürdürmekte olduğu oyunculuk kariyerinde dönüm noktası, 2003 yılında Catherine Hardwicke’nin tartışma uyandıran bağımsız filmi, THIRTEEN olmuş ve hem Altın Küre’de Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu hem de SAG Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu adayı gösterilmiştir.

2010 yılında, Robert Redford’un, THE CONSPIRATOR filminde James McAvoy ve Robin Wright ile baş rolleri paylaşmıştır. 2011 yılında bir MILDRED PIERCE uyarlaması olan HBO mini dizisinde Kate Winslet ile başrolde oynamıştır. Büyük beğeni toplayan HBO dizisi, True Blood’da ise Kraliçe Sophie-Ann Leclerq rolüyle izleyicilerin karşısına çıkmıştır.

Son dönemde ise Evan, George Clooney’in yönetmenliğini yaptığı ve başrolü oynadığı THE IDES OF MARCH’ta Clooney ile başrolü paylaşmıştır. Sonrasında ise Evan, 2013 yılında vizyona giren  THE NECESSARY DEATH OF CHARLIE COUNTRYMAN filminde Shia LaBeouf ve Mads Mikeelsen ile başrolü paylaşmıştır. 2014 yılında vizyona giren BAREFOOT fiminde de başrolde oynamıştır.
  
KEIR O’DONNELL (Yardımcı Yazar/Yapımcı)
O'Donnell ;Sydney, Avustralya’da doğmuş ve 10 yaşında Harvard, Massachusetts’e taşınmış, liseye burada gitmiştir. Klasik sinema eğitimi aldığı konservatuardan mezun olduktan sonra, Los Angeles’a yerleşmeden önce Keir, doğu sahilinde yer alan repertuar tiyatrolarında pek çok oyun sergilemiştir.  

Profesyonel film kariyeri meşhur “Wedding Crashers-Davetsiz Çapkınlar” filminde Todd Cleary rolünü oynamaya hak kazanmasıyla başlar. Kariyerine Vince Vaughn ve Jennifer Anniston’ın başrollerini paylaştığı “The Break Up-Ayrılık” filminde ve Josh Duhamel ve Kristen Bell’in başrollerde oynadığı “When In Rome” filminde yardımcı oyuncu olarak devam eder. Kier ,sayısız bağımsız filmde eksantrik ve dinamik rollerde oynamıştır. Bunların arasında; Zooey Deschanel ile rol aldığı “Flakes”, Tim Robbins’in karşısında oynadığı “Noise”, Justin Long ile oynadığı “Taking Chances”, Kristin Stewart ile oynadığı “The Runaways” ve Jesse Eisenberg ile oynadığı “Free Samples” sayılabilir.



FİLM YAPIMCILARI HAKKINDA
KAT COIRO (Yönetmen)

Rusya’da ki Carnegie Mellon Üniversitesi ve Moscow Art Theater’dan mezun olduktan ve American Film Institute’da kısa bir eğitimin ardından Kat, “Funny Or Die” için pek çok kısa film ve komedi skeçleri yaptı.Kat ilk sinema filminin yönetmenliğini  (romantik komedi “Life Happens) Ekim 2010’da yaptı. Life Happens 2011 yılında LA Film Festivali’nin prömiyerinde yer aldı, Nisan 2012’de vizyona girdi ve günümüzde ise /itunes/netflix’te talep görmeye devam etmektedir.

İtalya’da 2011 yılının Haziran ayında yönetmenliğini yaptığı ikinci sinema filmi olan “While We Were Here” 2012 yılında Tribeca Film Festivali’nin yarışma kategorisinde gösterime girdi, hemen satıldı ve 2013 yılında sinemalarda vizyona girmeden önce de festival turunu tamamladı.

Kat üçüncü sinema filmi olan başrollerini Justin Long, Evan Rachel Wood, Keir O'Donell, Vince Vaughn, Sam Rockwell, Peter Dinklage ve Brendan Fraser’ın paylaştığı “Aşka Dair-A Case Of You”yu 2012 yılının Şubat ayında yönetti. Filmin prömiyeri 2013 yılında Tribeca Film Festivali’nde gerçekleştirildi. 

CHRISTIAN LONG (Yardımcı Yazar/Yürütücü Yapımcı)

"Aşka Dair-A Case Of You" Christian'ın sinema filmi yazarlığına damgasını vurmuştur. Şu anda kardeşiyle birlikte Bill Lawrence’nin eğitimi altında bir yandan Warner Bros.’a bir TV plot yazarken, diğer yandan Will Ferguson’un romanı “Happiness’ın”  senaryo uyarlamasını gerçekleştirmektedir. Christian, Tribeca Film Festivali’nin bir parçası olmaktan gurur ve heyecan duymaktadır.

HOLLY WIERSMA (Yapımcı)

Yapımcı HOLLY WIERSMA 1997 yılında BLADE, THE RAINMAKER ve AMISTAD gibi filmlerde Casting Yardımcısı olarak başladığı kariyerini yürütteceği Los Angeles’a taşındı. Kısa bir süre sonrasındaysa bağımsız film yapımına karşı güçlü bir tutku duymaya başladı ve casting yerine yapıma odaklanmaya başladı ve günümüze kadar da bu alanda çalışmaya devam etti.  Wiersma 2003 yılında Variety dergisinin “İzlenilmesi Gereken 10 Yapımcı” listesinde ve 2004 yılında ise FADE IN dergisinin “Tanımanız Gereken 100 Kişi” nüshasında yer aldı.

2003 yılında Wiersma WONDERLANDİn yapımını gerçekleştirdi ve: HAPPY ENDINGS, DOWN IN THE VALLEY, THE QUIET ve THE TENANTS adlı dört filmin yapımını tamamladı.

2007 yılında Wiersma , Emilio Estevez’in yazıp yönettiği, iki dalda Altın Küre adayı gösterilen BOBBY’nin yapımı ile yine pek çok olumlu eleştiri almış olan ve pek çok dalda ödüle aday gösterilmiş olan The Weinstein Company’nin,başrolünde Sienna Miller’ın oynadığı FACTORY GIRL’ün yapımını gerçekleştirdi.

2009 yılında Wiersma, STONE filmi için tekrar Edward Norton ile bir araya geldi. John Curran’ın yönettiği ve başrollerinde Robert DeNiro ve Milla Jovovich’in de yer aldığı film, mükemmel eleştiriler aldı ve New York Film Festivali’nde gösterildi.  2010 yılında, Wiersma ,bir Dito Montiel filmi olan THE SON OF NO ONE’nin çekimleri için New York’a döndü. Başrollerini Channing Tatum, Ray Liotta, Katie Holmes, Juliette Binoche ve Al Pacino’nun oynadığı film için Variety dergisi “Başka hiç bir bağımsız yapımcı Holly Wiersma kadar mükemmel bir oyuncu kadrosunu bir araya getiremez” diye yazdı. Film daha sonra 2011 yılında Sundance Film Festivali’nin Kapanış Filmi seçildi.

Bir sonraki projesi, yardımcı yazarlığını ve yardımcı yapımcılığını yaptığı gibi yönetmenliğini de yaptığı, başrollerde Ryan Phillippe, Oscar ödüllü Anna Paquin ve Luke Wilson’ın paylaştığı SHREVEPORT’dur.  

Wiersma, oldukça ses getiren ve başrollerini Matthew McConaughey, Jennifer Garner ve Jared Leto’nun paylaştığı “DALLAS BUYERS CLUB-SINIRSIZLAR kULÜBÜ’nün yapımını gerçekleştirmiştir.  

Edinmiş olduğu büyük deneyimle Wiesma, bağımsız dünyada daha fazla sıradışı sesler arayışını sürdürmektedir.



4 Eylül 2014 Perşembe

Yüzyılın en iyi filmi "Susuz Yaz"


Bakan Ömer Çelik: "Toplamda, 360 binden fazla tekil oy kullanıldı ve Türk sineması tarihindeki en geniş katılımlı çalışmalardan biri yapılmış oldu"

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Türk sinemasının 100. yılı dolayısıyla gerçekleştirilen "En İyi 100 Türk Filmi" oylaması sonuçları açıklandı.
Buna göre; Metin Erksan'ın yönettiği ve Türkiye'ye uluslararası ilk ödülü getiren "Susuz Yaz" ilk sırada yer aldı. Üç kuşağın hala severek izlediği "Hababam Sınıfı" ikinci ve izleyicinin belleğinde kalıcı izler bırakmayı başaran "Babam ve Oğlum" oylamada üçüncü oldu. Sıralamada ilk 10’a giren "Eşkıya", "Canım Kardeşim", "Selvi Boylum Al Yazmalım", "Züğürt Ağa", "Yol", "Vizontele" ve "Bir Zamanlar Anadolu" da unutulmaz Türk filmleri arasında yerini aldı.

Oylamanın, Türk sinemasının 100. yılı dolayısıyla Bakanlık koordinasyonunda gerçekleştirildiğini ifade eden Bakan Ömer Çelik, 100'den fazla üniversite ve sivil toplum kuruluşunca belirlenen 300 filmin ilk kez internet sitesi üzerinden halk oylamasına sunulduğunu belirtti.

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, "En İyi 100 Türk Filmi" oylamasının sonuçlarını değerlendirdi.

Bu 10 Filmi Bir Set Haline Getireceğiz ve Dünyanın Çeşitli Yerlerinde Mümkün Olan En Geniş Noktaya Kadar Ulaştırmaya Çalışacağız

“Türk sineması tarihindeki en geniş katılımlı çalışmalardan biri yapılmış oldu. En çok oy alan ilk 10 film arasında, birinci sırada 22 bin 582 oyla Susuz Yaz, ikinci sırada 19 binin üzerinde oyla Hababam Sınıfı, üçüncü sırada 12 binin üzerinde oyla Babam ve Oğlum, dördüncü sırada yine 2 binden fazla oyla benim de favorim olan Eşkıya var.

En beğenilen 10 filmin yapımcıları, telif hakları konusunda haklarını Bakanlığımıza devrederlerse bu 10 filmi yine bir set haline getireceğiz ve dünyanın çeşitli yerlerinde ve Türkiye'de mümkün olan en geniş noktaya kadar ulaştırmaya çalışacağız.

"Canım Kardeşim", "Selvi Boylum Al Yazmalım", "Züğürt Ağa", "Yol", "Vizontele" ve "Bir Zamanlar Anadolu'da" listede ilk 10'a giren filmler arasında. Nitelikli filmler oylamada yavaş ama istikrarlı şekilde yükseldi.”

Seyircimizin Zevkleri ve Tercihleri Uluslararası Standartlarda

“Sinemaseverlerin beğenisini kazanmış yapımlar yalnızca belli bir türe veya yıla ait olmaması, seyircinin çok geniş bir yelpazede Türk sinemasını izlediğini gösteriyor.

En büyük ilgi gören filmlerden "Yol" ve "Bir Zamanlar Anadolu'da" Cannes'da büyük başarılar elde eden yapıtlarımızdan. Sinema seyircisinin ilk 10 film arasındaki beğenisiyle Cannes Film Festivali'nde alınan ödüller arasındaki uyum da Türk sinema seyircisinin zevkleri ve tercihlerinin uluslararası standartlarda olduğunu gösteriyor.

Bakanlığımızın desteklediği "Babam ve Oğlum" filminin en iyi filmler arasına girmesi de sevindirici. Bu, teşvik politikamızı daha da güçlendirme konusunda bizi daha çok sorumluluk sahibi yapıyor. Bu sene itibarıyla bunun bilincinde olduğumuz için sinemaya olan desteği iki katına çıkardık. Son üç yılda 42 milyon civarında ortalama sinema seyircisine ulaşıyorduk, 2013 yılında bu 50 milyonu geçti. Burada sevindirici olan şu, bunun yüzde 58'i yerli film izleyicisi. Pek çok nitelikli film, aynı zamanda uluslararası yarışmalara da gidiyor. Ayrıca geçen yılın aynı dönemine göre, filmlerin izlenme oranları hem yabancı hem yerli filmde rekor kırıyor. Bizim için yine çok sevindirici. Son 5 yıldaki verilere göre yerli film izlenme oranı bakımından ülkemiz Avrupa'da birinci durumda. Bu da aslında sinema sektörümüzle sinemaseverler arasında ne kadar doğru bağlantılar kurulduğunu gösteriyor.”
 
Bakanlık Tarafından Hazırlatılan Türk Filmi Setleri Dört Dilde, Dünyanın Her Yerinde

“Bakanlığımız tarafından hazırlatılan Türk filmleri setlerinden bu yıl Cannes Film Festivali'nde 180 ülkeden gelen katılımcılara toplamda 10 bin adet dağıtıldı. Bu setler İngilizce, Arapça, Rusça ve Çince olarak dört dilde hazırlandı, böylece Türk sinemasını tanıtmak bakımından dünyanın her tarafına ulaşacak bir dil seçeneği sunduk.

En beğenilen 10 filmin yapımcıları, telif hakları konusunda haklarını Bakanlığımıza devrederlerse bu 10 filmi yine bir set haline getireceğiz ve geniş miktarda, dünyanın çeşitli yerlerinde ve Türkiye'de mümkün olan en geniş noktaya kadar ulaştırmaya çalışacağız.

Türk sinemasının 100. yılına yakışır bir yıl yaşanıyor. Türk sinemasıyla işbirliği yapmak üzere Latin Amerika'dan Çin'e kadar geniş bir yelpazede Bakanlığımıza başvuru yapıldı.

Sinema seyircisinin bu sene 50 milyonu aşmasını bekliyoruz, yerli film seyircisinin ise bunun yüzde 60-65'ine ulaşmasını bekliyoruz. Türk sineması, dünyanın da dikkatini çekerek yükselmeye devam ediyor.

Bu arada Ulusal Film Arşivi ve Sinema Müzesi binasının hazırlıklarının devam ediyor. Önem verdiğimiz bu projeyi yalnız sinema sanatıyla ilgili bir bellek olarak düşünmeyelim, bu ulusal tarihimizle ilgili önemli bir bellek olacak.”

Ve İlk 10

1. Susuz Yaz                             22.582
2. Hababam Sınıfı                       19.890

3. Babam ve Oğlum                    12.926
4. Eşkıya                                  12.876
5. Canım Kardeşim                     8.825

6. Selvi Boylum Al Yazmalım          7.684

7. Züğürt Ağa                            6.478
8. Yol                                       5.234
9. Vizontele                                4.925

10. Bir Zamanlar Anadolu'da          4.915