31 Temmuz 2012 Salı

Kutlu Batman Haftası

Serinin son bulması sebebiyle Batman külliyatına bir göz atalım dedim.Bir hafta boyunca enine boyuna bir analiz yapma niyetindeyim.İyilerden kötü karakterlere,güzellerden geçidinden batmobil arabalarına dek herşeyi masaya yatıracağım.Öncelikle son filme dair bir trivia derlemesi yaptım.Imdb’deki filmlerin trivia bölümleri tam bir maden.Filmle,oyuncularla,yapımlarla ilgili sınırsız bir bilgi kaynağı.Her ne kadar trivia’nın türkçe karşılığı olarak ıvır zıvır ya da önemsiz bilgi olarak çevrilsede ben bu tanımları pek sevmiyorum.Filme dair hoş ayrıntılar olarak diyebilirim.Böyle ayrıntılarla daha da ilginç hale geliyor filmler,kişiler.Bir bakıma sinema dedektifliği de denebilir.Benim gibi sinefillerin bolca uğraştıkları birşey olsa gerek.Neyse konudan şaşmayalım.

Serinin son filmi Kara Şövalye Yükseliyor’a dair hoş ayrıntılar ise;

 

*Christopher Nolan Batman üçlemesini tamamlayan ilk yönetmen sıfatını kazanmış.Süper kahraman filmleri içinde de Sam Raimi ve Örümcek adam serisinden sonra ikinci üçleme olmuş kendileri.Ayrıca 165 dakikalık süresi ise Nolan’ın kariyer rekoru olarak kayıtlara geçmiş.

*Christian Bale de Batman’i canlandıranlar arasında ilk üçlemeyi tamamlayan aktör olmuş.Çizgi film uyarlamalarındaki rekor ise yedi film ile Kevin Conroy’daymış

kevin-conroy
*Kedi kadın seçimi süreci baya bir zorlu geçmiş.Angelina Jolie,Natalie Portman,Jessica Biel,Charlize Theron,Emily Blunt,Vera Farmiga,Blake Lively,Keira Knightley gibi yıldızlar düşünülmüş.Son düzlükte Knightley,Green,Biel ile finale kalan Anne Hathaway rolü deyim yerindeyse aslanın ağzından kapmış.Bir başka anekdot ise Hathaway seçmelere Harvey Quinn için çağrıldığını zannediyormuş.Rolü aldığını öğrenmesi ise ayrı bir hadise.Kötü geçen deneme çekiminden sonra menajeri kendisini aramış ve “iyi bir haberim var oturmalısın” demesi üzerine “Kedikadınım ben” diye evin içinde çığlıklar atarak koşmuş.Menajeri maalesef bunun gerçekleşmediğini,vereceği haberin ise oskar ödül törenini sunacağı olduğuymuş.Bir kaç saniye içinde yaşadığı dumurlar hayli komik.

                                                        eva-greenKeira-Knightley-1317sy1768
*Diğer kadın karakter Miranda Tate için de Naomi Watts,Rachel Weisz arasından seçilen Cotillard doğumdan sadece iki ay geçmesine rağmen çekim sürecine katılmış.

marion-cotillard-marcel-first-pic
*Gary Oldman’ın söylediğine göre yönetmen Nolan finalin basına sızmaması için oyuncuları tatlı dille uyarmış.

*Efsane amerikan futbolu sahnesinde yaklaşık 10.000 figüran kullanılmış.Gotham Rogues oyuncularından bazıları Pittsburg Steelers’da oynayan profesyonel oyuncularmış

HinesWardTDKR
*Juno Temple’ın Jen rolü için de son yılların genç yeteneklerinden Chloe Grace Moretz ve Jennifer Lawrence seçmelere giren isimlerden bazılarıymış.

*Anne Hathaway’in dublör ikizi çekimler sırasında batpod ile Imax kameralardan birini kırmış.Gerçi bu durum Nolan setinde ilk kez yaşanmamış.Bir önceki filmde de Joker’in yeraltındaki kovalamaca sahnesinde yine böyle bir olay yaşanmış ve Imax kameralardan biri kırılmış.

*Joseph Gordon Levitt’in canlandırdığı John Blake rolü için Leonardo Di Caprio,Mark Ruffalo,Ryan Gosling de düşünülen isimlermiş.Leonardo oynasa nolurdu diye düşünmeden edemedim kendimi.

                                                 15048_13MV5BMTI5MjMwNjAzNF5BMl5BanBnXkFtZTcwMzkyNDg1Mw@@._V1._SX214_CR0,0,214,314_
*Bane karakteri 1997 yapımı Batman & Robin filmindekinin aksine çizgi romandaki karakterine uygun bir şekilde resmedilmiş.Hatırlarsanız ilk filmde Zehirli sarmaşık’a yardım eden iri cüsseli beyinsiz bir karakter olarak karşımızdaydı.

*Nolan’a göre düşman olarak Bane’in seçilmesinin nedeni; Bane’in Batman’i fiziksel olduğu kadar ruhsal da bir zorlamaya tabi tutmasını istediği içinmiş.Tom Hardy ise bu rolü senaryonu okumadan direk kabul etmiş.Ayrıca rolü için yaklaşık 14 kilo alması gerekmiş

*Tom Hardy,J.G.Levitt,Michael Caine,Marion Cotillard,Cillian Murphy Nolan’ın bir başka filmi Inception’da da oynamışlardı.Ayrıca Michael Caine ile beşinci birlikteliği.Diğerleri ise Prestij,Başlangıç ve ilk iki Batman filmi.

*Son film için baz alınan çizgi roman örnekleri ise; Batman’in 10 yıl kaybolması ve emekliliği düşünmesi The Dark Knight Returns hikayesinden,Bane ile karşılaşması Knightfall hikayesinden,Gotham’ın distopik bir şekilde teröristlerin eline geçmesi ise No Man’s Land hikayesinden esinlenilerek oluşturulmuş.

                                                          Batman-The-Dark-Knight-Returns1263_400x600Broken_Bat
*Son filmde çekimler Pittsburg’da yapılmış.Yapımcısı Emma Thomas’a göre ilk iki filmin seti Chicago’nun her santimini çektikleri için yeni yerler arayışlarına başlamışlar.

*Filmin finalindeki bombanın 12 dakikalık kalan süresi birebir aynı zaman diliminde filme aktarılmış.

*Batman adının geçmediği ikinci film olan The Dark Knight Rises ayrıca gökyüzüne yansıtılan yarasa işaretinin kullanılmadığı ilk film olmuş.

batsignal

Kahramanlar Olimpiyatlarda

Şu günlerin anlam ve önemine uygun düşmüş.Tabi normal insanlarla yarışmaları olimpik ahlaka ne kadar uyar orası bilinmez

kahramanlar olimpiyatlarda

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Batman’e Görkemli Veda

The-Dark-Knight-Rises-Batman-Bane-Standoff1
Christopher Nolan’ın neredeyse baştan yarattığı çizgi roman fenomeni Batman serisinin son filmi The Dark Knight Rises (Kara Şövalye Yükseliyor) büyük bir sükse ile vizyona girdi.Serinin ikinci filmi The Dark Knight (Kara Şövalye) öyle bir etki yaratmıştı ki,gişe hasılatının yanı sıra popüler kültürde geniş bir yer bulmuştu.Heath Ledger’ın efsanevi Joker performansı deyim yerindeyse Batman’den rol çalmış ve kendi hayran kitlesini oluşturmuştu.Tim Burton’ın Batman’inde Jack Nicholson’un hayat verdiği joker’i tam bir karikatüre çeviren bu performans sinema tarihine altın harflerle yazılmıştı.Ne yazık ki Heath Ledger başarısını taçlandıran oscar ödülünü göremeden aramızdan ayrıldı ama joker ve diğer performanları anılarımızda her zaman yer alacaktır.
Batman Dark Knight’un sevilmesiyle yarattığı etki  her zaman iyi sonuçlar doğurmadı maalesef ve son filmin Denver’daki galasında kendini Joker diye adlandıran bir psikopat seyircilerin üstüne ateş açması üzerine 12 kişi hayatını kaybetti.Son filmden bu yana 3 senedir heyecanla bekleyen sinema kamuoyuna deyim yerindeyse ağır bir tokat gibi geldi bu haber.Herkesin hevesi ve heyecanı kursağında kaldı desek yeridir.Bizimkisi dahil çoğu ülkede galaların,ön gösterimlerin iptal edilmesine yol açan bu olaya bir psikopatın yaptığı basit bir adli hadise olarak bakamayız. Bu konu üstüne ciddi ciddi sosyolojik çalışmaların yapılması gerek.Saf kötülüğün ve içi boşaltılmış anarşinin bir parçası gibi kendince mantıklı şiddet eğilimleri gösteren kötü karakterler aslında psikopat bünyelere bir rol model oluşturmuş oluyorlar.Perdede yansıyanın kurgudan ibaret olduğunu idrak edemeyecek kadar sinemayı ve kurguyu içselleştirmek bastırılmış toplumsal şiddetin su üstüne çıkmasını sağlıyorsa burda sinemanın etkisini ve dilini tartışmak gerek.Neyse bu başka bir yazının konusu şimdilik biz filmimize geri dönelim.

8061_3832860614751_1771566117_nBatman literatürüne baktığımızda öncelikle iki tip fanatiklerinin olduğunu söylemeliyiz.İlki Batman fenomeninin doğduğu çizgi romanın takipçileri.DC Comics’in demir başı sayılabilecek bir seri olan Batman daha çok çeşitli kötülerle savaşmayı temel alan bir çizgide ilerliyor.Nolan’ın bu son serisinin farkı da işte burada ortaya çıkıyor.Nolan kendinden önceki Burton ve Schumacher gibi mizahı ve aksiyonu bol bir kahramandan çok, Batman’i batman yapan unsurlara odaklanıyor. Çizgi roman’da Frank Miller imzasıyla sadece “Year One” da işlenen bu konu son serinin tamamına yayılmış durumda.Korku-Kaos-Acı sırasıyla üçlemeyi oluşturan Nolan,Dark Knight Rises’da Batman’imize bolca acı sunuyor.

bane-breaking-batmanDiğer tip fanatikler ise sinema temelinde oluşmuş Batman filmlerinin takipçileri.Son dönem modern uyarlamalar olarak adlandırabileceğimiz Tim Burton’la başlayan seriyi genel anlamda 2Burton--2Schumacher-3Nolan diye özetleyebiliriz.Burton’un gotik atmosferiyle başka bir boyutta başlayan seri sonrasında schumacher’in popülist sinema dili sebebiyle ilginin kaybolmasıyla sonuçlandı.Yeni bir nefes arayışında olan yapımcılar Nolan’ı projenin başına getirdiler ve bambaşka bir Batman ile karşı karşıya geldik.Burton’ın gotik tasviriyle özdeşleşen Batman ve Gotham dünyasının değiştirmekle başlayan Nolan görsel anlamda daha açık renkleri ve ışığı seçerek bu handikapı aşmayı denedi ve başardı.Çünkü Burton’ın sinema müdavimleri onun siyaha yakın görseliğini çok iyi özümsemişlerdi ve Gotham’ın suçu doğuran tarafını çok iyi yansıttığını düşünüyorlardı.Açık ve renkli bir görselin yaratılması suçun temeline olan karanlığı sembolize etmesi anlamında büyük bir sorundu ama dediğimiz gibi yapımcıların projenin en başında Nolan’ı başa getirmeleriyle bu serinin 1-0 önde başlamasını sağladılar.

christianbaleinthe_2278122b
Christopher Nolan’ın zengin görsel sinema anlayışının yanı sıra asıl başarısı ,sinema ve çizgi roman serisinin es geçtiği felsefik altyapısını kurmasıydı.Herkesin bildiği gibi Bruce Wayne’in anne ve babasını kaybetmesinin sorumlusu olarak kendisini görmesiyle başlayan hikayede Wayne’nin Batman olma süreci minimum düzeyde tutulmuştu zira önünde savaşması gereken bir sürü düşman vardı.Ama Nolan pek aceleci davranmadı ve ilk filmde ilmek ilmek işleyerek Batman’i batman yapan unsurları ortaya koydu.Batman Begins’de korkularıyla yüzleşen Bruce karanlık dehlizlerde bir yarasa olarak yerini almıştı.Dark Knight’da ise Joker ile birlikte kaosa karşı gelmeyi ve asıl önemlisi joker’in vurguladığı her insanın içinde kötülük vardır ideasını kendine de uygulayarak bir arınma yaşamıştı.Gotham şehri için kendini suçların önüne atan Batman Harvey Dent ve dolayısıyla Two Face’in suçlarını üstüne alarak fedakarlıkta bulunmuştu.İşte son film burada başlıyor ve cezasını çektikten sonra inzivaya çekilen Batman yeniden dirilişini Bane’in “Acı” kavramıyla yapıyor.

batman vs bane

Dark Knight Rises’a gelecek olursak ilk film Batman Begins’in devamı niteliğinde diyebiliriz.Bane’in geçmişindeki ve Gotham’ı yok etmek istemesindeki temel amaçların çoğu ilk filme dayanıyor ve bolca göndermeyle bu düşünce pekişiyor diyebiliriz.2 saat 45 dakika gibi hayli bir uzun süresi olsa da serinin bitmesi için gereken açık kapıların kapatılması anlamında her konuya değiniliyor.Hal böyle olunca senaryo anlamında yoğun bir bombadıman yaşanıyor ve bir noktadan sonra takip etmesi zor hale geliyor.Tabi Dark Knight’la kıyaslanmasının temel sebebi aksiyon ikinci planda kalmış iddialarını doğurmuş oluyor.Bu demek olmasın aksiyon yok değil,tam tersine salt aksiyona sırtını dayaya bir film değil demek oluyor.Hem alt metni zengin senaryosuyla hem de görsel zeminiyle ilk iki filmi zirveye taşıyor.

6-dark-knight-rises-catwoman_610postOyuncu kadrosu ise ayrı bir tebriki gerektiriyor.Serinin kadroluları Christian Bale, Michael Caine, Morgan Freeman, Gary Oldman’ın yanına Anne Hathaway,Marion Cotillard,Tom Hardy,Joseph Gordon Levitt gibi genç yıldızlarla pekiştirilen kadro son yılların en iyilerinden sayılabilir.
Tabi bu durumun da dezavantajı olmuyor değil.Karakter anlamında Anne Hathaway’in çizdiği Kedi kadın hikayenin genelinde silik kalmış görünüyor.Michelle Pheiffer’in performansına yaklaşacak cinsten bir rol olmaması beni hayal kırıklığına uğrattı.Gerçi Hally Berry fiyaskonu unutturması da bir başarı sayılır.
Sonuç olarak çoğu kişinin beğenmemesine rağmen seriye yakışır bir final oldu diyebilirim.Serinin en büyük handikapı Dark Knight’ın başlı başına kült bir filme evrilmesi ve devam filmine beklentilerin yükselmesiydi.Hal böyle olunca ne yaparsan yap asla böyle bir beklentiyi karşılamazsın.Bence hem görsel hem de metin anlamında yakışır bir bir finaldi,keşke burada bitmese de Nolan’ın Gotham’ını bolca izlesek.

487236_393573450701083_234276759_n

Kerem Akça’ya Sorduk

Sinema Bir Mucizedir olarak başlattığımız sinema söyleşilerinin ilkini sinema yazarı Kerem Akça ile gerçekleştik.Yeni dönem internet sinema yazarlığından,Türk ve dünya sinemasına değin her konua girdik,genel anlamda sinema dünyası çerçevesini belirlemeye çalıştık.Değerli görüşlerini bizlerle paylaştığı için kendisini buradan bir kez daha teşekkürü borç biliriz.Keyifli okumalar.

kerem-akca

Günümüzde teknolojik gelişmeler ve internetin yaygınlaşması sayesinde web üzerinden bilgi paylaşımı had safhada.Sosyal medya ise artık eski usul medya araçlarının alternatifi konumuna geldi.Sinema yazarlığı konusunda da internet artık çok cazip bir alan.Artık eski olarak kabul edilen basılı ve görsel medyadan gelen biri olarak bu yeni mecrayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belli bir gelişme olduğu muhakkak. Bu durumun hem olumlu hem olumsuz tarafları olabilir. Birincil olarak eskisi gibi bir ‘bilirkişi’nin ya da ‘üstat’ın eğitiminden-öğretiminden geçmeden yazı yazma süreci başlıyor. Bu kontrolsüzlük de bilinçsiz bir yanlış yöne kayma riskini beraberinde getiriyor. Ancak bunun yanında artık her şeyin ulaşılır olması sebebiyle sinema dergilerinin ‘arşiv’ değeri azaldı, bu da sosyal medyayı ve kendini kültürel olarak da geliştirmiş yazarları olması gereken bir noktaya taşıyabiliyor. Elbette bunun için çaba sarf etmek ve doğru bir yol çizmek şart. Bir serbestliğin içinde kaybolmadan önlemler alarak ‘adımlar’ı iyi belirlemek gerekiyor.

Sayı olarak oldukça fazla girişim var.Peki içerik olarak ne durumdalar sizce?
Belli anahtar siteler var bana kalırsa. Onların seviyesine ulaşmak ve bir anlamda senelere yayılıp tecrübelenmek ana düşünce olmalı. ‘Ben oldum’ diyerek bir anda belli bir seviyeye geldiğini düşünmek en yanlış şeydir. Sürekli kendini geliştirmek, üzerine koymak gerekir.

Sinemayla ilgili yazılan bu kadar yazı,  bir nevi ağzı olan konuşuyor havası yaratır mı? Ya da başka deyişle eski tarz yazarlığı yüceltir mi?
Eskiden yazmak için bu kadar olanak yoktu. Ancak daha fazla yazı yazdıkça, daha fazla kendini tartma, geliştirme şansına sahip olursunuz. Bu açıdan bence faydalı bir süreç.

Bu durumla ilgili sizin de içinde bulunduğunuz Siyad nasıl bir tutum sergiliyor? Destekleyici bir tutumdalar mı yoksa mesafeli mi bakıyorlar?
SİBB açıldığı için bundan sonra internet yazarlığının SİYAD’a girişi çok da kolay değil gibi. Bana kalırsa ABD’de olduğu gibi böyle bir açılımda bulunmak sektöre yarar sağlayacaktır. Sinema bloglarının birliğinin kısa sürede ‘hakim bir güç’e dönüşmesi önem arz ediyor. Böylece sinema yazarlarının değeri daha da artar. ABD’deki gibi bir güç olabiliriz.

Birazda sinemadan bahsedelim. Sizce Türk sineması şu an ne durumda?
Şu anda bir yeniden başlangıç süreci var bana kalırsa. Eski Yeşilçam’daki ‘fazla üretim’, birazcık dijital teknolojilerin gelişmesiyle de aktif hale geldi. Bu durum popüler sinema adına bir Hollywood kuşağının doğmasını sağlarken, çöp oranını da arttırabiliyor, fazla tüccarın sektöre girmesini de... Ancak yeniden başlangıç eğer çok katmanlı hale getirilecekse, sanat filminin de, popüler filmin de kalitelisi olmalı. Çöp oranı da belli düzeyde kalmalı. Bu sağlıklı bir sürece doğru gidecektir.

Çok kaliteli yapımlarla yurtdışından sürekli ödül haberleri geliyor. Bu durum sinemamızın kalitesini nasıl etkiler? Sayı olarak artmasını sağlarken aynı oranda içerik kalitesini sağlayabilir miyiz?Ya da kısacası en yakın ne zaman bir oskar ödülümüz olur?
90’lar jenerasyonunun Avrupa sineması etkisiyle belli sınırları aşması, böylesi bir süreci başlattı. O zamanın kuşağının devamında da bir güven ortamı oluştu. Artık Türk sineması denince az çok bir şeyler beliriyor insanların gözünde. Yurt dışında da böylesi bir yaklaşım olduğunu kişisel olarak yaptığım fikir alışverişlerinden biliyorum. Bu, kaliteyi arttıran ortak yapımları bizlere kazandırıyor. Ancak Oscar ödülü bambaşka bir strateji ağını beraberinde getiriyor. Ona ulaşmak için festivallerde tanınır olmak gerekmiyor. Çok farklı bir düşünce yapısı... Kulisler, stratejiler daha başka işliyor.

Film sektörünün yanı sıra aynı oranda büyüyen bir de dizi sektörünü var.Sizce birbirinden zıt iki sektör müdür bunlar,yoksa birbirini geliştiren iki kardeş sektör mü?
Türkiye’de dizi sektörünü ‘mecbur sektör’ olarak niteleyebiliriz. Film çekmek veya filmde oynamak isteyenler için oluşan bir kurum bana kalırsa. Bu durum yılda 70 filmin üzerine çıkan bir sinema sektörü olursa değişir mi? Elbette hayır. Ama kalitenin yavaş yavaş artacağını düşünüyorum.

Son zamanlarda istanbul dünya sineması için cazip setlerden biri haline geldi.Büyük gişe filmleri olsun,reytingi yüksek diziler olsun İstanbul’u fon olarak kullanmaya başladılar.Sizce bu durum geçici midir? Eğer öyle değilse kalıcı olması için neler yapılmalı? Mesela Woddy Allen yakın zamanda kamerasını İstanbul’a çevirir mi?
Woody Allen da çevirebilir, Hangover serisi de çevirebilir. İstanbul, her şehir kadar kendi albenisi, zenginlikleri olan bir demografiye sahip. Önemli olan platoların kendini rahat hissedebileceği bir duruma geleceklerini hissetmeleri. Geçici olarak görmüyorum açıkçası.

Peki oyunculuklara bakacak olursak,günümüz oyuncularını nasıl buluyorsunuz? Gelecek vaat eden genç oyuncular kimlerdir sizce?
Jön ve baş kadın oyuncu sıkıntısı var Türk sinemasında. Bu durumun dizi sektöründen kapatılmak istenmesi de bir sıkışmayı beraberinde getiriyor. Eğer sinema sektörü daha doğru bir yola girerse, ‘dizi’ bağından kurtulursa belki böylesi bir oluşum olabilir. Şu anda genç jenerasyondan belli isimlerin böylesi bir ‘oyuncu’ becerisiyle bu kavramı zorladığını düşünüyorum. Ama tanımları koymak için henüz erken.

Yine oyunculuklarla ilgili ,70’li yılların star sistemine benzer bol yıldızlı filmler görmüyoruz.Klasik Türk sinemasına aşina insanları tekrar sinemalara çekmek açısından yeni bir star sistemi kurulmalı mıdır sizce?
Bana kalırsa o dönemin hakim Yeşilçam melodramlarını, komedilerini veya avantürlerini 2000’lere uyarlamak yüzde yüz anlamda perdede canlanmıyor. Komedide TV serüveninden gelen yıldızlar var. Melodramda dizilerin içine sıkışma var. Avantür zaten bir tür olarak uygulanmıyor. Biraz da bu tabanların daha doğru bir süzgeçten geçirilmesi gerek kanımca. Böylece sinemanın sektörleşme sürecinde öyle bir sistemin ‘modernize’ olmasına tanıklık edebiliriz.

Dünya sinemasından da bahsedecek olursak,son zamanlarda hızla yükselen ülke sinemaları nelerdir? Kemikleşmiş Avrupa sinemalarından Fransa,Almanya veya İngiltere’deki gelişmeler sizce nasıl?
Bana kalırsa Fransız sinemasının ana kaynağındaki ‘dünyayı değiştirme’ tabanlı ‘entelektüel’ düşünce halen kendini koruyan bir jenerasyona sahip. Sürekli yenilenmesi de şaşırtıcı değil. ‘Üçüncü Yeni Dalga’ kuşağı 2000’lerde bu açıdan doyurucu ve iz bırakan işler ya da auteur yönetmenler çıkarıyor. Ancak onun dışında sivrilen bir ülke sinemasından söz etmek çok kolay değil. Tamamen kaynaklarda yatan eğilimlerle ilerleyen bir süreç bu. Almanya’da Berlin Okulu jenerasyonu bir şeyler yapmaya çalışıyor. Uzakdoğu’daki üretimde her ülkeden auteurler çıkabiliyor. Yeni Meksika sineması bir jenerasyon çıkardı geri çekildi. İran ve Güney Kore için de aşağı yukarı aynı şeyler söylenebilir. Bu sebeple bana kalırsa keskin bir eğilimin varlığından söz etmek zor. Ama kişisel olarak Tayland, Avustralya ve Japon sinemasındaki yeni kuşakların değişken algılarını tuttuğumu söylemeliyim.

Dünyanın amiral gemisi Hollywood sinemasının su an bir tekrarda oldugu gözleniyor.Eski sevilen filmlerin yeniden çevrimleri,tutmuş seriler ve bol efektli kahraman filmleri şu an revaçta olanlar.Acaba Hollywood üretkenlik anlamında duraklama dönemi mi yaşıyor? Eğer olası bir değişiklik yaşanırsa hangi türde bir gelişme öngörürsünüz?
Hollywood’un kaynağına bakınca her 10 yılda bir bir değişim olduğunu görebilirsiniz.    2000’lerin başında Yüzüklerin Efendisi’nin katkısıyla fantastiğin A sınıfına sıçraması, aksiyonun yaklaşık 15 yıllık hakimiyetini yok etti. İlk 10 yılda çizgi roman uyarlamalarının ve bu türün formüllerinin-alt türlerinin revaçta olmasını sağladı. Ancak bu 10 yıllık dilimin sonuna Inception ve Avatar gibi özgün bilimkurguların sıkışması, şimdi şirketlerin harıl harıl bilimkurgu projesi aramasına yol açtı. Önümüzdeki 15-20 yıl kanımca bu eğilimle yürüyecektir. Yani 1960’ların sonunda 2001: Uzay Yolu Macerası ve Maymunlar Cehennemi’nin katkısıyla A sınıfında bir yol açan ve 70’leri, 80’leri farklı ivmelerle kontrolüne alan tür, yeniden atakta. Çizgi roman uyarlamaları da yavaş yavaş piyasadan çekilecektir ya da ‘bilimkurgu’ yönelimli hikayelere odaklanacaktır.

Hollywood’un yüksek bütçeli yapımlarından bahsetmişken Türkiye’de birkaç örnek dışında yüksek bütçeli filmleri pek göremiyoruz.Bunun temel nedeni olarak neyi görüyorsunuz?
Şu anda sektörün tam olarak ayakları üzerine oturma dönemi. Bu sebeple de çok yüksek bütçeli film üretmek için bir sermaye gerekli. Şirketler ilk projeden girmiyor böylesi ‘büyük risk taşıyan’ bir yükün altına... Ancak önceden kazandıklarıyla yüksek bütçeli filmler çekiyorlar. Fetih 1453’ün tarihi-epiği A sınıfına transfer edip ‘Malkoçoğlu’ tanımıyla bildiğimiz bizim tarihi filmlerimize sınıf atlatması, bir anlamda bu açıdan bir vizyon sağlayacaktır. Ancak ne kadar kalite yükselir ondan şüpheliyim.

Sinemanın pazarlama bir kısmına girecek ama sizin de fikrinizi merak ediyoruz.Dizi filmlerimiz yurtdışında özellikle arap dünyasında hayli revaçta.Fakat sinema filmlerimiz konu olunca bu talebi pek göremiyoruz.Bunun nedeni sizce nedir?
Arap dünyasında çabuk tüketilir şeylere bir ilgi var. ‘Pembe dizi’ düşüncesi övgü yükseliyor kanımca. Bunun da sebebi basit. Kitlenin kültürel duyarlılığı ile alakalı tamamen. Bu sebeple de aslında bu normal ve sinemamızın kalitesini gösteren bir durum.

Son olarak sinema yazarlığı yapmak isteyen gençlere öğütleriniz nelerdir?
Öncelikle bulabildikleri her boş zamanda film izlemeyi denemelerini öneririm. Ardından da sinemayla ilgili araştırmalar yapmalarını, ona bağlantılı kollarda bir şeyleri öğrenmeye çalışmalarını, kendilerine bir yönelim belirlemelerini, bunun devamında da bir yazı dili oluşturmalarını tavsiye ederim. Elbette ki bizim sektörümüzde çok geniş çaplı, İngiltere ve ABD’deki kadar garantili bir ‘omurga’ yok. Bu sebeple de şans faktörü de yanında olmalı herkesin.

Bir Ben Yokum

Paramount Pictures 100. yıl kutlamaları çerçevesinde 116 Hollywood yıldızını bir araya getirmiş ve 124 oskarlı 103 milyar dolar değerinde efsane bir fotoğraf ortaya çıkmış.Kimler yok ki Jack Nicholson’dan Dustin Hoffman’a,Steven Spielberg’den Martin Scorsese’ye daha daha nice nice efsane isim yer almış.Gerçi Al Pacino,Tom Hanks gibi yıldızlar her nedense yoklar,insanın içi biraz burkuluyor ama olsun o kadar da.
O değilde Justin Bieber seriously wtf??
Büyük halini görmek için fotoğrafın üstüne tıklamanız yeterli;
120730_unluler_buyuk2

bu da isimleri üstüne yazılı hali;
paramount-namesb
bir de organizasyonun videosu var;

27 Temmuz 2012 Cuma

HIMYM vs. FRIENDS

Chandler döver hepsini çok net.

hımym vs friends

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Efsaneler Ölmez; Ergin Orbey

Hemen hemen herkesin ilk aklına gelen büyük ihtimalle Hababam Sınıfındaki müfettiş rolü olacaktır.Ama Ergin Orbey hem oyuncu hem de yönetmen olarak yıllarını tiyatroya vermiş tam bir sanat emekçisiydi.Artık aramızda değil ama hep dediğimiz gibi efsaneler ölmez,o hep bizimle olacak ki her hababam sınıfı izleyişimizde tekrardan kahkahalara boğacak bizleri.Huzur içinde yat Ergin Orbey.

Ergin Orbey

Yönettiği oyunlar

  • Kuvayi Milliye Destanı Bir Şehnaz Oyun : Turgut Özakman

  • Birinci Kurtuluştan(Ergin Orbey)

  • Nafile Dünya (Oktay Arayıcı)

  • Linç(Kerim Korcan)

  • Simavnalı Şeyh Bedreddin(Orhan Asena)

  • Heykel (Layd.Augusta Gregory)

  • Müfettiş (Nikolai Gogol)

Rol aldığı oyunlar

  • Durand Bulvarı(Armand Salcrou)

  • Sarıpınar 1914 (R.Nuri Güntekin)

Filmografi

Oynadığı filmler
  • Hababam Sınıfı Tatilde 1977  Hüseyin Şevki Topuz
  • Şabanoğlu Şaban1977 Polis
  • Tosun Paşa 1976 Vehbi
  • Meraklı Köfteci 1976 Ruh doktoru
  • Süt Kardeşler 1976 Damat Bayram
  • Hababam Sınıfı Uyanıyor 1976 Hüseyin Şevki Topuz
  • Hababam Sınıfı 1975 Hüseyin Şevki Topuz
  • Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı 1975 Hüseyin Şevki Topuz
Yönetmenliğini yaptığı filmler
  • Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz 1974
  • Bizim Aile Merhaba 1975
  • Delisin 1975
  • Gel Barışalım 1976
  • Meraklı Köfteci 1976
  • Tatlı Kaçık
Senaryosunu yazdığı filmler
  • Delisin 1975
  • Boşver Arkadaş 1974
  • Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz 1974
  • Hasret 1974
  • Mevlana 1973

17 Temmuz 2012 Salı

En Seksi 25 Kadın Karakter

Empire Dergisi’ne göre de sinema tarihinin en seksi 25 karakteri.İlk onda çok şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkmış.

1- Lara Croft (Tomb Raider)

tomb-raider-movie

2- Jessica Rabbit (Who Framed Roger Rabbit)

jessica-rabbit_145015

3- Kedi Kadın (Batman Returns)

3-Catwomanbr1

4- Selene (Underworld Series)

Selene-underworld-1168863_1600_1200

5- Nancy Callahan (Sin City)

nancy

6- Princess Leila (Star Wars)

leia

7- Black Widow (The Avengers)

SJBW

8- Hermione Granger (Harry Potter)

hermione-really-work

9- Vesper Lynd (Casino Royale)

Vesper_Eva

10- Ramona Flowers (Scott Pilgrim)

ScottPilgrim_Jump_08-13-2010_VA1GQRMB.embedded.prod_affiliate.81

11- Tina (Mask)

12- Leeloo (Beşinci Element)

13- Sugar Kane (Some like it hot)

14- Catharine Tramell (Temel İçgüdü)

15- Satanica Pandemonium (From Dusk Till down)

16- Lisbeth Salander (The Girl wtih the Dragon Tattoo)

17- Mystique (X-men)

18- Elizabeth Swan (Karayip Korsanları)

19- Xenia Onotopp (Goldeneye)

20- Barbarella

21- Persephone (Matrix)

22- Princess Amidala (Star Wars)

23- The Bride (Kill Bill)

24- Neytiri (Avatar)

25- Gilda (Gilda)

16 Temmuz 2012 Pazartesi

En Yakışıklı 25 Erkek Karakter

Empire Dergisi’ne göre sinema dünyasının en yakışıklı 25 erkek karateri şöyleymiş;

1- Aragorn (Yüzüklerin Efendisi Serisi)

aragorn_23624

2- Kaptan Jack Sparrow (Karayip Korsanları)

pirate_jack_sparrow-1dfwaay

3- James Bond

Sean Conneryjames-bond111image_75

4- Batman

The Dark KnightMichaelKeaton

5- Tyler Durden (Dövüş Kulübü)

tyler_durden

6- Wolverine (X-Men)

hugh-jackman-as-wolverine

7- Indiana Jones

indiana_jones

8- Han Solo (Yıldız Savaşları)

HanSoloCantina

9- Driver (Drive)

Drive-Starring-Ryan-Gosling

10- Gollum(!) (Yüzüklerin Efendisi)

gollumface

11- Thor

12- Edward Cullen (Alacakaranlık)

13- Danny Ocean (Ocean’s Serisi)

14- Sherlock Holmes

15- Tony Stark(Iron Man)

16- Jason Bourne (Medusa Serisi)

17- Loki (Thor)

18- Rhett Butler (Rüzgar Gibi Geçti)

19- Maximum Decimus (Gladyatör)

20- Rick Blaine (Casablanca)

21- Jack Dawson (Titanic)

22- Roger Thornhill (North By Northwest)

23- Don Lockwood (Singin in the rain)

24- Eames (Başlangıç)

25- Mal Reynolds (Serenity)